12 Temmuz 2011 Salı

Futbolda AKP Tasfiyesi

Pazar gününden beri Türkiye gündemine yerleşen şike operasyonu, futbolda yıllardır süregelen kirli ilişkilerin ortaya dökülmesine neden oldu. Vahşi bir piyasa rekabetinin hakim olduğu ve bunun yanında devletin-iktidarların her zaman, dönemin politik ihtiyaçlarına göre müdahalesine sahne olan futbolun üst kademelerindeki önemli isimler tasfiye ediliyor. Sürecin başlamasıyla birlikte futbol-iktidar ilişkilerinde yeni bir döneme girildiğini söylemek mümkün. Bu dönem, AKP iktidarının futbolda da muktedir olduğu yeni bir yapıyı ortaya çıkaracak.

Türkiye’de “dokunulmayanlara dokunulduğu” vurgusuyla savunulan operasyonla birlikte temiz futbol için önemli bir adım atıldığı iddiası, AKP’nin tasfiye ve yeniden inşa süreçlerindeki klasikleşen propaganda taktiğini yansıtıyor. AKP’nin önemli bir operasyonel aygıtı olan İstanbul’daki özel yetkili savcıların yürüttüğü soruşturma, futbol alanındaki AKP lehine dönüşümde tasfiye aracı oluyor.


3 Temmuz Pazar sabahı başlayan operasyonda Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 49 kişi “Çıkar amaçlı silah örgütü kurmak, yönetmek, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak” suçlamasıyla gözaltına alındı. Gözaltına alınan ve daha sonra tutuklanan isimler arasında Sivasspor Başkanı ve FB’li eski futbolcu Mecnun Otyakmaz, Eskişehirspor teknik direktörü Bülent Uygun, şu an Eskişehispor’da çalışan Ümit Karan, Fenerbahçeli yönetici Şekip Mosturoğlu, İlhan Ekşioğlu, Tamer Yelkovan ve Sivasspor’un kalecisi Korcan Çelikay bulunuyor. Aziz Yıldırım ise pazar gününden itibaren sık sık rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı ve savcılık tarafından ifadesi ancak dün (8 Temmuz) alınmaya başlandı. Aziz Yıldırım savcılık tarafından tutuklanması istemiyle mahkemeye sevkedilse de yine rahatsızlandı ve hastaneye kaldırıldı.


Operasyonun başlamasıyla ortaya saçılan bilgiler, gözaltına alınan isimlerin, Fenerbahçe’nin şampiyon olarak tamamladığı sezonda pek çok maçı şike yoluyla maniple ettiğini ve bazı maçlarda teşvik primi verildiğini gösteriyor. Bu nedenle Fenerbahçe’nin şampiyonluğunun geri alınması ve küme düşürülmesinin yanında şikeye bir şekilde dahil olan Sivasspor ve Eskişehirspor da küme düşürülmeden lige eksi puanla başlamaya kadar ciddi cezalarla karşı karşıya kalabilir. Söz konusu cezalar, TFF tarafından kısa bir zamanda verilebilir, zira UEFA’nın olayın takipçisi olduğunu ve şikeye taviz verilmemesi gerektiğini açıklaması radikal kararlar almada TFF’nin elini kolaylaştıracak gibi görünüyor.


Emniyet müdürlüğünün sık rastlanmayan bir şekilde basın açıklaması yaparak 19 maçta şike ve teşvik priminin delillendirildiğini belirtmesiyle soruşturma evresinin tutuklamalarla geçeceği anlaşıldı. Nitekim polis fezlekesine dayanan bilgiler bir iddianameymiş gibi sunulurken operasyonun toplumdaki meşruiyet sorununu çözmek amaçlandı. Türkiye kamuoyu ilk günlerdeki şoku üzerinden atarken soruşturmaya yönelik alınan tavırlar netleşmeye başladı. Operasyon sonucu dosyada gizlilik kararı olmasına rağmen pek çok bilgi emniyetin sızdırmasıyla ortaya dökülmüş durumda. Bu durum Türkiye’de bir hukuk klasiği olduğu gibi bir başka klasik de AKP’ye yakın medyanın polis operasyonuna verdiği destek. Nitekim bu medya grupları olayı “Futbolun Ergenekonu” gibi ifadelerle özetlemeye çalışıyor. Zaman gazetesin yazarı ve Fethullah Gülen cemaatinin önemli sözcülerinden Hüseyin Gülerce durumu “dokunulmazlara dokunulduğu” savıyla özetliyor. Gazetecilere dönük operasyonların tetikçilerinden Mehmet Baransu da olaya el atarak soruşturmayla ilgili önemli bilgileri servis ediyor. Baransu, işin Ergenekon’a kadar gideceğini söylüyor. Baransu’ya göre
“Polis çok iyi çalışmış. İnanılmaz deliller var. Bu operasyonda daha çok gözaltılar olacak. Para transferlerinde inanılmaz şeyler var.”

Operasyonun bir numarası: Aziz Yıldırım

Operasyonda alınan en önemli isim kuşkusuz Aziz Yıldırım. Türkiye futbolunun başındaki isim olarak kabul edilen Yıldırım pek çok skandala imza attı; kimi zaman hakemleri tehdit etti, hakem odalarını bastı, kimi zaman istemediği spor yazarlarını kovdurttu. Yıldırım, özel olarak Fenerbahçe, genel olarak da Türkiye futbolu üzerindeki despotça tavırları, hiçbir zaman tatmin edilemeyecek egosuyla ve yıllardır bilinen kontrgerilla-mafya ilişkileriyle Türkiye’de futbolu yönlendiren isimlerden biri olmuştur.

Ancak kendi ifadeleriyle artık harcanmak istenen bir adam haline geldi. Aziz Yıldırım’ı tasfiye eden futbol dışı dinamikler ayrıntılı olarak bilinmemekle birlikte Ergenekon soruşturmasına kısmen dahil olan isimlerle kurduğu ilişkiler ve geçmişteki bazı haberler bir fikir verebilir.


Aziz Yıldırım, ailesinin sahibi olduğu Maktaş Mühendislik firmasıyla özellikle NATO’nun altyapı ihalelerinde etkin şekilde görev aldı. Bu nedenle “NATO müteahhidi” olarak tanındı. Dayısının sahibi olduğu Makyal Şirketler Grubu bünyesinde NATO’nun üslerinin ve dinlenme tesislerinin inşaatını tamamlayan Yıldırım, inşaat ve taahhüt işleriyle ciddi bir servete sahip oldu. Yıldırım’ın savunma sektöründe de önemli bir gücü olduğu söyleniyor ve özellikle Yaşar Büyükanıt döneminde ordudan pek çok ihale aldığı iddia ediliyor. Yıldırım’ın bir şirketindeki ortaklarından biri ise Çevik Bir.


Aziz Yıldırım’ın adı daha önce farklı soruşturmalarda gündeme geldi. Askere gitmemesini sağlayan çürük raporunun sahte olduğu pek çok sefer iddia edildi. Ancak iddialar arasında en ilginci orduda başlayan casusluk soruşturmasında elinde Yaşar Büyükanıt’a ait bir kaset olduğu ve Büyükanıt’a karşı şantaj yaptığı iddiasıdır. Bu iddia casusluk soruşturması dışında Wikileaks belgelerinde Aziz Yıldırım’ın adı zikredilmeden gündeme gelmişti. İddiaya göre Dolmabahçe’deki Erdoğan-Büyükanıt görüşmesinde, Erdoğan’ın Büyükanıt’ın önüne koyduğu dosyada bu kasetle birlikte ordudaki pek çok ihaleye dair gizli bilgiler yer alıyordu.


Kısaca pek çok alanda faaliyet gösteren Yıldırım’ın tasfiye süreci yalnızca futbola dönük AKP müdahalesiyle açıklanmamalı. Burada egemenler arası çatışma ve Yıldırım’ın sahip olduğu güç ilişkilerinin de belirleyici olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor.


Delilden şüpheliye mi, şüpheliden delillere mi?

Aziz Yıldırım’ı tasfiye eden süreç götüren sürecin nasıl başladığına dair ciddi bir bilgi kirliliği bulunuyor. Bir iddiaya göre soruşturma 25 Aralık 2010 tarihinde Giresunspor Başkanı Ömer Ülkü’nün Taksim’deki ofisinde dayak yemesi ile başladı. İddiaya göre Giresunspor’a yeni başkan seçilen Ülkü’nün ofisi ünlü mafya Kürşat Yılmaz’ın oğlu Alparslan Yılmaz ve adamları tarafından basıldı. Ülkü, Giresunspor eski başkanı ve şu anda bir menejerlik şirketinin sahibi olan Peker’in manevi oğlu Olgun Aydın Peker’den yardım istedi. Kürşat Yılmaz ve Sedat Peker ise oğullarına “Bu işi kapatın” diye talimat gönderdi. Bu sırada Olgun Peker’in telefonları dinlendi ve Peker’in Aziz Yıldırım ile görüştüğü “tesadüfen” tespit edilince soruşturma derinleştirildi. Ancak Giresunspor’un çevresinin çevresiyle başlayan soruşturmanın Aziz Yıldırım’a doğru büyüyerek sürmesi ve “tesadüfen” Yıldırım’ın Peker’le görüşmesinin tespit edilmesi pek akla mantığa uygun görünmüyor. Keza Yıldırım, devletin çeşitli kademelerinde önemli ilişkilere sahip birisi olduğu için, polisin bu ilişkileri önceden bildiği, en kötü ihtimalle tahmin ettiği söylenebilir.

Diğer bir iddia
ise son dönemde polisin sık kullandığı gizli ihbar ile soruşturmanın başladığına yönelik. İlk olarak Sabah gazetesinin öne sürdüğü iddiaya göre soruşturma, “Futboldaki Ergenekon” adlı bir e-postanın 15 Mart’ta 2011’de İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne ulaşmasıyla başladı. Kimliğinin saklı kalmasını isteyen bir şahıs tarafından gönderilen e-postada Sedat Peker ve ekibinin Giresunspor’da yaptığı futbolcuları paralarını vermemek için tehdit ettiği ve maçlarda şike yaptıkları anlatılıyor. Ancak şike yapıldığı tespit edilen maçlar arasında 15 Mart’tan öncesine ait maçlar da delillendirildiği iddiasıyla sıralanıyor.

Soruşturmanın başlangıcına ilişkin söylenenlerin akla ve mantığa aykırı yönleri ve çelişkiler, polisin Yıldırım’ın dahil olduğu bir ekibin tasfiyesine karar verdiğini ve soruşturmanın, bu karar doğrultusunda başladığına yönelik şüpheleri güçlendiriyor.


Operasyon için federasyon seçimleri mi beklendi?

Operasyon açısından 29 Haziran’da gerçekleşen Futbol Federasyonu seçimlerinin beklendiği anlaşılıyor. Federasyon seçimi öncesinde gözaltına alınan iki ismin, Aziz Yıldırım ve Mecnun Otyakmaz’ın başkanlığa aday olan iki ayrı isimle, Mehmet Ali Aydınlar ve Göksel Gümüşdağ’la yaptığı toplantıdan Gümüşdağ’ın adaylıktan çekilmesi kararı çıkmıştı. Aziz Yıldırım’ın bizzat dahil olduğu bu “başkan belirleme süreci” sonunda eski başkan Mahmut Özgener’in veda toplantısı da çok tartışılmıştı. Özgener toplantıda “sistemin içerisine yerleşmiş, kişisel hırs ve egoları ile Türk Futbolunu perde arkasından yönetme hevesine sahip, hegemonya kurma hayali taşıyan zaaf sahibi kişilikler” bulunduğunu belirterek bu kişilerin futbol kurallarını hiçe saydığını iddia etmişti. Son olarak operasyonda Özgener’in de şüpheliler arasında bulunduğu belirtilirken Olgun Peker’le Özgener arasında telefon görüşmeleri olduğu, hatta Cihan Haber Ajansı, soruşturmanın bu konuşmayla başladığını iddia etti. TFF’nin eski başkanı Özgener’in operasyona ne derece dahil edileceği şu an için belli değil. Nitekim şüpheliler arasında gösterilen Özgener pazar sabahı evinden alınmadı.

Birgün’den Metin Çulhaoğlu’nun, “siyasetteki mevcut kilitlenme veya yemin krizi ile son şike operasyonu arasındaki nesnel örtüşmeye dikkat etmek gerekir” sözleriyle birlikte operasyonun zamanlaması açısından farklı bir yorumu değerlendirmek gerekiyor. Çulhaoğlu şöyle diyor:
“…AKP bir şeyi daha çok iyi bilmektedir: İpler kendi elinde olduğu sürece siyasetin tepesindeki her gerilim, toplumu da germek yerine onu daha bir pelteleştirmektedir ve toplumda pelteleşme demek, AKP’nin bildiği gibi yoğurup şekillendireceği bir malzeme demektir… Eğer servisi yapılan tabaktaki ekmek kadayıfıysa, üzerindeki kaymak da şudur: “Adamlar, Cem Uzan demediler; general, amiral, profesör dinlemediler; koskoca medya devini süklüm püklüm edip büyük sermayeye, TÜSİAD’a “Çerkez çıktılar”; şimdi de Aziz Yıldırım’a uzandılar. Vallahi bu adamlar…”

Bu nedenle durumu, özel ve genel zamanlama sebepleri olduğunu söyleyerek özetlemekte fayda var.


Operasyonun kapsamı genişleyebilir

Beşiktaş’ın Türkiye Kupası’nı aldığı İBB maçına dair İBB’li futbolcu İbrahim Akın’ın üzerinden de şike yapıldığı, hatta Akın’ın şikenin haram olup olmadığını bir kişiye sormasının da ortaya çıkmasıyla Anadolu Ajansı (AA) bir haber servis etti. Habere göre, Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören ve Asbaşkan Serdar Adalı şüpheli sıfatıyla ifade verecekti. Ancak Posta gazetesinden bir muhabirin Hüseyin Çapkın’a dayandırdığı bilgi kafaları karıştırdı. Muhabir Candaş Tolga Işık Hüseyin Çapkın’ın “Yıldırım Demirören'le ilgili böyle bir girişimimiz, su an böyle bir planımız yok. Serdar Adalı ve İbrahim Akin ile ilgili bir soruşturma var. AA.'yı Demirören'le ilgili yaptıkları haber konusunda uyardık. Gerekli düzeltmeyi yapacaklar" dediğini iddia etti.

Demirören hakkındaki karmaşa operasyonun nereye kadar yürüyeceği konusunda bir fikir verebilir. Zira Beşiktaşlı taraftarlarca, kulübe sanki kendi aile şirketiymiş gibi hakim olması sebebiyle eleştirilen Demirören’den habersiz bu tür işler yürütülmesi imkansızdır. Demirören
şu an için soruşturmaya dahil edilmese de AKP’nin futbolda önemli bir dönüşüm yapmak istediği düşünüldüğünde ilerleyen günlerde hedef olabilir. Zira operasyonun diğer AKP operasyonları gibi dalga dalga süreceği, AKP’ye yakın pek çok isim tarafından belirtiliyor.

Benzer bir yorum Emre Belözoğlu için de yapılabilir. Zira Melih Gökçek’in yaklaşık 2 ay önce Fenerbahçe-Ankaragücü maçında şike yapıldığı iddiası ve suç duyurusu ile bu maçta şike yapıldığına dair tartışmalar başlamıştı. Süreç, Belözoğlu’nun kuzeni Volkan Bahçekapılı’nın da çalıştığı ve sahipleri Ahmet Bulut ve Ekrem Okumuş olan bir menajerlik şirketine üye Ankaragüçlü Kağan Söylemezgiller adlı futbolcuya atılan mesajın ortaya çıkmasıyla ilerlemişti. Bu mesajda “Oğlum Kağan ben Emre abin Aman aldırıyorum seni buraya sakın zorlama, kavga ettirme beni başkanla” yazıyordu. Mesajın Kağan Söylemezgiller’in Fenerbahçe maçında fazla oynamaması için atıldığı söylenmiş, Ekrem Okumuş, mesajı kendisinin attığını ve şaka yaptığını iddia etmişti. Ancak Mehmet Baransu, bir televizyon programında, teknik takibe takılan telefon konuşmalarında mesajı Belözoğlu’nun attığının belirtildiğini söyledi. Ancak
şu ana kadar Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Belözoğlu gözaltına alınmadığı gibi gözaltına alınan kuzeni Bahçekapılı da savcılık tarafından serbest bırakıldı. Mesajı attığını iddia eden Ekrem Okumuş da gözaltına alınmadı.

Yeni dönem temiz futbol demek değildir

Başbakan Erdoğan, 6 Temmuz’da yeni kabineyi açıkladığında şike operasyonuna da değinerek operasyona açık bir destek verdi. Bu destek neticesinde hedefteki isimlerin bulundukları görevlerden tasfiyesi ve başta Fenerbahçe Başkanlığı olmak üzere bu isimlerin yerlerinin AKP’nin istediği isimlerle doldurulacağını söylemek mümkün. (Mesela Aziz Yıldırım’ın başkanı olduğu yönetim kurulunun yaptırdığı şikelerden ‘haberi olmayan’ yönetim kurulu üyelerinden bazıları gibi) Ancak bu durumu basit bir yer değişikliği olarak görmek doğru değil. Nitekim AKP futbolda bazı yapısal değişimlere de imza atıyor. Bunlardan birini geçtiğimiz aylarda “sporda şiddet yasası” olarak adlandırılan yasayla yapmıştı. Taraftarları ciddi bir baskı altına alan bu yasadan sonra futbolun yönetim kademesini ilgilendiren bazı değişikliklere gidilebilir.

Aziz Yıldırım, kolayca günah keçisi ilan edilebilir, ancak Yıldırım ve ekibinin yaptıklarının vahşi bir pazarın ve bunun yarattığı kirli ilişkilerin hakim olduğu modern futbolun doğal bir sonucu olduğunu unutmamak gerek. Sadece Türkiye futbol pazarının 16 milyar Euro’yu bulan bu alanı, her an şikenin de içinde olduğu yasal veya yasa dışı pek çok uygulamaya ev sahipliği yapıyor. Öte yandan Türkiye futbolu, her zaman devlet tarafından kontrol altında tutulmuş, taraftarlar dönemsel politik ihtiyaçlarla maniple edilmiştir. Karadeniz şehirlerindeki ırkçı kalkışmalar statlarda ses bulduğunda elbette taraftarların aşırıya kaçan 'tepkilerinden' söz edilemezdi. Bu, bizzat yukarıdan aşağıya örgütlenen faşizmin futbola özel bir önem verdiğini gösterir. AKP'nin müdahalesi de bu açıdan değerlendirilmelidir.


Türkiye, uzunca bir dönem polis operasyonlarının demokrasi getireceğine dair yanılsamayla yaşadı. Şimdi de şike operasyonunun temiz bir futbol getireceğine dair güçlü bir propaganda yürütülüyor. Futbolda demokrasi, örgütlenme özgürlüğü ve kamusal yarar, piyasa ilişkilerinin dışına çıkılabildiği oranda mümkün olabilir. Aşağıdan yukarıya gelişen demokratik bir yapılanmaya sahip olmadıkça adı şike veya teşvik olsun tüm bu ilişkiler yeni isimlerle yeniden üretilecektir.
Bu konuda son sözü Spor-Sen’e bırakmakta fayda var.

D. Tonguç Cankurt 

Hiç yorum yok: