19 Temmuz 2011 Salı

‘En Fazla Ben Üzüldüm’ Tiyatrosu


Bu ülkede ne zaman askerler yaşamını yitirse, daha çok askerin feda edileceğini belirten demeçlerden, yayınlardan, yazılardan geçilmez olur. Düşük yoğunluklu savaş böyle durumlarda hatırlanır. Öbür tarafın verdiği kayıplar, asker ölümü yoksa on saniyelik bir “ölü ele geçirildiler” ile geçiştirilip, magazinin sığ sularında kulaç atılmaya devam edilir. Hayat, muktedir karar vericiler için, kaldığı yerden devam eder. Bir kardeş savaşının son cansız bedenleri, Silvan’dan yollandı Türkiye’nin çeşitli şehirlerine. Yirmi genç, bu ülkenin aciz siyasetçilerinin körlüğüne kurban edildi. Onlar yaşamıyor artık. Biz, yarın hiçbir şey olmamış gibi gülmeye devam edeceğiz. Resepsiyonlara katılacağız, tıka basa yiyeceğiz. Yazın sıcaklığından uzaklaşmak için tatil bölgelerine akacağız. Uzatılan mikrofonlara, gelecek güzel günleri nasıl yaratacağımızı anlatacağız. Vur oynasın, çal patlasın programlarını, çekirdek çıtlatarak izleyeceğiz. Bankadaki paramızla ne kadar mal mülk alınacağının hesabını yapacağız. Sevişeceğiz, nutuk çekeceğiz. Ve yeni gençlerin ölmesini bekleyeceğiz, en fazla ben üzüldüm tiyatrosunu oynamak için.

Gün boyu, yaşamını yitiren askerler için hüzünlü fotoromanlar hazırlanıp, servis ediliyor televizyon ekranlarına. Boğazım düğümleniyor, izlediğim klişe hayat hikayeleri için değil. Hepsi gariban ailelerin çocukları olan bu gençleri yaşatamayıp, vicdan rahatlatmak için binlerce tekrarı yapılan, vıcık vıcık duygu sömürüsü görüntülere. Onları yaşatamayanların, kardeşleri ile barışamayanların bu ölümlerden hiçbir günah çıkartmıyor olmaları daha da üzücü. Herkes biliyor ki, bu savaş üç ayda biter. Ama biten savaş, savaşın rantçılarını da bitirecek olması bu savaşın bitmesini engelleyen en büyük neden. Bu yüzden, en rafine haliyle milliyetçilik pompalanıyor. Bayrağını kapan, sokağa dökülsün deniliyor. Sonrasında, parti binaları yakılıyor, insanlar linç edilmeye çalışılıyor.


Kamu yayını yapan devletin televizyonu TRT, özel yayın yapıyor son ölümler üzerine. Özel kanalların savaş kışkırtıcılığını fersah fersah aşıp, etnik savaşa çanak tutacak şekilde hem de. BDP Meclis’e girseydi, askerlere saldırı olmayacaktı, DTK’nin yaptığı Demokratik Özerklik ilanı da, saldırının şifresiydi gibi ipe sapa gelmez adamlara söylettiriyor bu soğuk savaş argümanlarını. Bülent Arınç, hemen savcıları göreve çağırıyor, “Allah verdikçe veriyor”un meyveleri toplanıyor. Ve bir ülke, bütün güçleriyle birlikte, halkı bir uzay gemisine sokmuş, zamanda yolculuğa çıkarıyor. Yıldız Gemisi Atılgan’ın hedef rotası 1990’lar.



Şikeyi kapatalım, paralar uçmasın


Türkiye Futbol Federasyonu ve Kulüpler Birliği’nin kapısına “Biz sporcunun şike yapanını severiz” sözü asılmalı. Şike konuşmaları, fotoğraflar ortalığa saçılmış, iki kardeş kurum “tek vücut” olmuş: Gün, birlik beraberlik günü. Niye böyle? Tamamen duygusal(!). Çünkü; Endüstriyel Futbol, devasa bir ekonomi. Şike kimsenin umurunda değil. Önemli olan, parasal kaybın yaşanmaması. Bu kadar kirlilik içinde, iki kurum bir o kadar kirli eşgüdüm sergiliyor. Neden? Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, başkan dahil 15 kişiden oluşuyor. Bu 15 kişinin, 12’si üç İstanbul takımının kontenjanından. Başkanı da, daha öncesinde Fenerbahçe Voleybol Takımı sorumluluğunu yürütmüş. Türkiye’de futbol üzerinden dönen paranın üçte ikisinden fazlası, bu üç kulübün sayesinde. Federasyon’un, yayıncı kuruluşun, bahis şirketinin dağıttığı bu para, üç İstanbul takımının olmadığı bir ligde, önemli düşüşlere neden olacaktır. Onun için Futbol Kulüpleri Birliği, kol kırılsın yen içimizde kalsın hesabı yapıyor.

Futbol Federasyonu ise işi soğutmaya çalışıyor. Deyim yerindeyse, şike var ama önemli olan takımlarımızın zarar görmemesi diyor. İşi şahsileştirme peşinde. Futbol emekçisi Özkan Sümer; “Şaibelerin, üstelik şaibe olmaktan da çıkmış tespitlerin yapıldığı bir dönemde TFF, en üst sorumlu kuruluş olarak liglerin aynı şartlar içinde devamına karar veriyor. Bunu anlamak mümkün değil. Kulüpler Birliği de bu tür hadiseler içerisinde bile ligin hâlâ devamını istiyor. Olayın etik boyutuna bak. Niye istiyor, ekonomik bir kısım kazanımların tehlikeye düşeceği kaygısından ötürü” sözleri ile bu aymaz ittifaka dikkat çekiyor.


Geçen sezonun tescil edilmesi, Avrupa kupalarına katılacak takımların olduğu gibi UEFA’ya sunulması tam bir komedi. Beşiktaş, Türkiye Kupası’nı iade etti. Beşiktaş, Avrupa Ligi’ne ne diye katılıyor? Türkiye Kupası’nı kazandığı için. Şimdi ortada bir kupa yok. Yarın UEFA, bu nasıl bir komedi diye sormaz mı? Trabzonspor, Şampiyonlar Ligi ön eleme oynayacak, rakip Benfica. Yarın diyelim ki, Fenerbahçe küme düşürüldü, şampiyonluk Trabzonspor’a verildi ve Trabzonspor’un gruplara direkt katılmasına karar verildi. Benfica itiraz etmeyecek mi? kardeşim ben Trabzonspor’a göre hazırlık yaptım, bu Bursaspor kimin neyi? Ya da, sıralama kaydırıldı. Antep’in ikinci değil de üçüncü ön eleme oynamasına karar verildi. Antep’in Minsk’le yaptığı maç gazozuna mı olacak?


Siyaseti yönetme tarzımız, hayatın her alanına sirayet etmiş durumda. Yarını düşünmeden, alınan palyatif kararlar, tuhaf sonuçlara neden oluyor. Ortaya da üç perdelik bir komedi oyunu çıkıyor. Oyunun kahramanları da TFF ve Kulüpler Birliği.

Hiç yorum yok: