29 Temmuz 2011 Cuma

Duran Kalkan: Hedefimiz Değişiyor

Biz kendimiz kendi demokrasimizi inşa ederek, demokratik toplum örgütlülüğünü geliştirerek kendi çözümümüzü kendi özgücümüzle sağlayacağız” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, Şimdiye kadar siyasi, askeri, ideolojik her alandaki mücadelemizin tek hedefi, ‘siyasi diyalogla çözüm bulma’ doğrultusundaydı. Şimdi bunu söylemeyeceğiz. Hedefimiz değişiyor. Biz kendimiz kendi demokrasimizi inşa ederek, demokratik toplum örgütlülüğünü geliştirerek kendi çözümümüzü kendi özgücümüzle sağlayacağız” dedi. 

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Kürt özgürlük hareketinde üçüncü dönemin bittiğini ilan etmesi ardından başlayan yeni dönemdeki stratejilerini açıkladı.
Kalkan, üçlü koordinasyon toplantısından çıkan “üçlü eylem” planına da dikkat çekerek “Plan ABD planıdır. Hedefi de, PKK’yi imha ve tasfiye etmektir” vurgusunu yaptı.
Kalkan sınır hattındaki operasyonlar, kurulan yeni karakollar, bölgeye konuşlandırılan paralı askerler ve bu yığınağın amaçları konusunda da önemli bilgiler verdi. Sınırda iki ay öncesine kadar asker sayısının iki katına çıktığını dile getiren Kalkan, “Türkiye-Irak sınırı boydan boya bir çit gibi karakollarla örülmüş durumda. Hepsinde özel kuvvetler var. Özel paralı astsubay ordusu yer alıyor. İlker Başbuğ’un altı tugay olarak örgütlediği paralı ordunun hepsi bu alana taşınmış, buralara yerleştirilmiş durumda” dedi. İşte Kalkan’ın ANF’nin sorularına verdiği yanıtlar:

DÖRDÜNCÜ DÖNEMİN KARAKTERİ
*ANF: Sayın Öcalan özgürlük mücadelesi tarihinde üçüncü dönemin bittiğini ve yeni bir dönemin başladığını ilan etti. Bu yeni dönemin karakteri nedir? Yeni dönemde ne değişecek, talepler ne olacak ve nasıl bir mücadele yürütülecek?
DURAN KALKAN: Önder Apo özgürlük mücadelesi tarihimizin üç stratejik döneme ayrıldığını ifade etti. Zaten geçen on beş yıllık mücadele sürecini biz hep üçüncü stratejik dönem olarak tanımlıyorduk. On yılı aşkın süredir stratejik değişim ve yeniden yapılanma çalışmalarını daha ciddi yürütüyorduk. Şimdi bu dönemin de bittiği konusu gündeme geliyor.
PKK'nin birinci dönemi, 1973-83 yılları arasındaki dönem oluyor. Bu partileşme dönemidir. Bu, ideolojik siyasi çizginin doğuşu, parti çekirdeğinin oluşu, halkla ilişkiler, direnişin gelişmesi, partinin zindan direnişiyle, yurt dışı direnişiyle kendini kanıtlaması ve her bakımdan halka öncülük edecek bir hareket haline geldiğini kanıtlamasının gerçekleşmesi dönemi oluyor. İkinci dönem, 1984-1993 dönemi oluyor. Bu da ulusal direnişte partileşme dönemidir. Gerilla direnişi dönemi, ulusal kurtuluş mücadelesi dönemi, gerillalaşma dönemi oluyor. Birinci dönemde nasıl partileşme gerçekleştiyse, ikinci dönemde de gerillalaşma ve halk direnişi ortaya çıkıyor. Bu dönem iki temel değeri yaratmıştır. Birincisi, halkın öz savunma gücü olarak gerillanın yaratılması; ikincisi, ulusal diriliş devrimi temelinde serhıldana kalkan yeni bir halkın ortaya çıkartılmış olmasıdır. Üçüncü dönem, 1993’ten 2003’e ve uzatmalı olarak günümüze kadar süren dönem oluyor. Aslında bu dönem 2003’te Türkiye'de AKP’nin iktidara gelişi ve ABD’nin Saddam Hüseyin yönetimini yıkma temelinde Irak’a müdahalesiyle sonuçlanmıştı. Fakat ABD’nin Irak müdahalesi bütün Ortadoğu'ya dönük bir müdahaleydi. Bu, hareketimize dönük bir müdahale de oldu. AKP oyunları da gelişti. Dolayısıyla bu süreç günümüze kadar uzadı. Bu dönemin temel karakteri de, tasfiye ve çözüm dönemi olmasıdır. Devlet ya da inkar ve imha sistemi, Özgürlük Hareketimizi imha ve tasfiye edebilmek için 93’ten 98’e kadar topyekun savaş konsepti temelinde, 98’den sonra da uluslararası komplo temelinde saldırı yürüttü. Bu imha ve tasfiye amaçlı saldırıydı. Biz bu saldırılara karşı Önderlik, gerilla, halk olarak direndik ve imha ve tasfiyeyi esas olarak boşa çıkardık. Diğer yandan, bu süreçte demokratik siyasi mücadeleyi öne çıkartarak, Kürt sorununa siyasi diyalog temelinde bir çözümü dayattık. Bunun için stratejik değişim, yeniden yapılanmayı gerçekleştirdik. Gerillayı pasif savunma konumuna çektik. Gerilla 1 Eylül 1998’den 1 Haziran 2004’e kadar çok uzun bir süre böyle bir konumda kaldı. Fakat bütün çabalarımıza rağmen, 1 Haziran 2004 atılımı temelinde siyasi diyalogu daha aktif bir mücadeleyle zorlamamıza rağmen, inkar ve imha sistemini temsil eden güçler siyasi diyalog temelindeki çözüme yanaşmadılar.

ÜÇÜNCÜ STRATEJİK DÖNEM TAMAMLANDI
Bu süreçte de önemli gelişmeler sağladık. Paradigma değişimi temelinde ideolojik yenilenme yaşadık, stratejik değişim ve örgütsel yeniden yapılanma yarattık, 1 Haziran atılımı temelinde önemli bir örgütsel toparlanma, yeni açılım, demokratik halk örgütlülüğünü geliştirmeyi sağladık. Fakat Kürt sorununa siyasi çözümü gerçekleştiremedik. Bütün çabalarımıza rağmen ilgili güçler böyle bir çözüme yanaşmadılar. Bu süreçte biz belli taktik kazanımlar sağlamış olsak da, Kürt sorununun siyasi çözümü temelinde stratejik bir başarıya ulaşamadık. Şimdi bu süreç de sona eriyor. Yani Kürt sorununa siyasi diyalog temelinde çözüm arama stratejisi aşılıyor artık. Şimdiye kadar bütün çalışmamızın, mücadelemizin tek hedefi, siyasi diyalogun önünü açmak ve Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünü gerçekleştirmekti. Şimdi ilgili güçler, Kürt sorunuyla ilişkisi olan çevreler böyle bir çözüme yanaşmayınca artık yalnız başımıza yapacağımız bir şey kalmamıştır. Bu temelde üçüncü stratejik dönem de artık tamamlanmış bulunuyor. Hareket olarak dördüncü stratejik döneme giriyoruz.

VARLIĞINI KORUMA VE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KAZANMA DÖNEMİ
*Bu dönemin temel karakteri nedir?
-Varlığını koruma ve özgürlüğünü kazanma dönemidir. Yine ikili bir karakteri var. Varlığını koruma gündemdedir. Neden? Çünkü öz itibariyle inkar ve imha sisteminde değişiklik olmamıştır. İnkar ve imha sistemi kaba ret ve inkar politikalarını yürütemez duruma düşmüştür. Bu politikalar hareketimizin geliştirdiği direnişle boşa çıkartılmış, yenilgiye uğratılmıştır. Artık o yöntemlerle hareketimizin ezilmesi, tasfiye edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla inkar ve imha sistemi, kaba ret ve inkar politikasını aşan, sözde Kürt’ün var olduğunu söyleyen ama gerçekteyse onu bir halk olarak kabul etmeyen ve herhangi bir hak vermeyen, tanımayan bir temelde inkar ve imha sistemini yeniden inşa etmek istemektedir. Bu temelde aslında öz itibariyle inkar ve imha sürüyor. Sözde bir değişiklik var; fakat bu da yanıltmayı, aldatmayı hedefliyor. Kürt halkını ve uluslararası kamuoyunu aldatmayı hedefliyor. Yumuşak görünüp baskı ve saldırılarla Kürt halkını soykırımdan geçirmeyi ifade ediyor. Bu bakımdan inkar ve imha sisteminin özünde bir değişiklik yoktur. İdeolojik, siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, askeri her düzeyde imha amaçlı saldırı sürüyor. Kürdistan'da askeri işgal, ekonomik ve siyasi sömürgecilik ve de kültürel soykırım devam ediyor. Göz göre göre yasal siyaset yürüten güçler hiçbir hukuki suçlamaya dayanmadan tutuklanıp cezaevine konmuş ve siyaset yapamaz duruma düşürülmüş bulunuyor. Bu temelde saldırılar sürüyor. Askeri operasyonlar, yine polis operasyonu devam ediyor.

AKP BİR VAHŞET YÜRÜTÜYOR
AKP bir vahşet yürütüyor. Kürt var diyor, siz kendinize birey olarak Kürt de diyebilirsiniz diyor, fakat diğer yandan da açılım yapıyorum, Kürt’ün varlığını kabul ediyorum diyerek herkesi aldatıp Kürt’ü yok etme siyaseti yürütüyor. Bunu şimdi askeri-siyasi operasyonlar ve psikolojik savaş temelinde sürdürüyor. Özel savaşı çok yönlü uyguluyor. Yarın topyekun imha temelinde de sürdürebilir. Nitekim Tayyip Erdoğan Hakkari’de “beğenmeyen çekip gitsin” dedi. Bir Kürt tehcirini, geçmişte Ermenilere ve Rumlara yapılana benzer bir biçimde yapabilirler. Bu yönlü planları var. Bu inkar ve imhanın sürdüğünün, soykırım tehlikesinin Kürt halkı üzerinde devam ettiğini gösteriyor. Bu bakımdan bu soykırıma karşı varlığını koruma mücadelesini Kürt halkının çok yönlü vermesi gerekiyor. Halkın sömürgeciliğin her türüne karşı özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi vermesi lazım. Beynini özgürleştirmesi gerekiyor. Düşüncesini bağımsızlaştırması gerekiyor. Kültürel soykırıma karşı çok yönlü bir mücadele sürdürmesi lazım. Dilini, kültürünü, kimliğini özgürce yaşar, kullanır hale kendini getirmesi gerekiyor. Ekonomik-siyasi sömürgeciliğe karşı direnmesi, askeri işgale karşı mücadele etmesi gerekli. Kısaca, sömürgeciliğe ve soykırıma karşı varlığını korumak için direnmesi gerekiyor. Çünkü imha ve soykırım tehdidi ve tehlikesi geçmişten az değildir. Yeniden bir inkar ve imha sistemi yaratmak sadece Türkiye yönetiminin işi olmuyor; tam tersine, ABD-İngiltere-İsrail ittifakı bu siyaseti yürütüyor. Dolayısıyla da Kürt halkı bunu ciddiye almak, buna karşı bir varlık mücadelesini çok yönlü olarak yürütmek zorunda.

KENDİ GÜCÜMÜZLE ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLAMAYI ESAS ALACAĞIZ
Diğer yandan, özgürlüğünü sağlama, Kürt sorununa çözüm bulma on yedi yıldır siyasi uzlaşma temelinde yapılmak istendi. Önderliğimiz ve hareketimiz bu konuda her türlü fedakarlığı gösterdi, çabayı harcadı. Fakat görülüyor ki, bu tek yanlı olmuyor. Önder Apo bu stratejiyi devam ettiriyor. Yine de siyasi diyalog temelinde çözüm arayışındadır. Zaten başka bir mücadele yürütmesi de mümkün değil. Fakat biz gördük ki, yalnız başına bu yaklaşım Kürt sorununu çözmüyor, toplumsal özgürlüğü sağlamıyor, Kürt demokrasisini inşa etmiyor. O zaman özgürlüğü kazanmayı kendi öz mücadelemizle, özgücümüze dayalı olarak, kendi öz savunmamızı geliştirme temelinde sağlamak durumundayız. Buna göre, bir yandan Önder Apo’nun yürüttüğü siyasi uzlaşma temelindeki demokratik çözüme destek verdiğimiz, hazır olduğumuz gibi, diğer yandan bunu illa beklemek durumunda da değiliz. İki yönlü bir özgürlüğü kazanma mücadelesi yürüteceğiz. Bir, kendi gücümüzle bu özgürlüğü sağlamayı esas alacağız. İki, eğer biz bu mücadeleyi geliştirdikçe ilgili taraflar siyasi diyaloga açık olurlarsa biz de her zaman ona hazır olacağız ve dolayısıyla böyle bir çözümün gerçekleşmesi için çalışacağız. Ama artık bunu beklemiyoruz. Kimseden böyle bir şey de yalnız başına istemiyoruz. Kendi örgütlenmemizi, halk örgütlenmemizi geliştirerek, halk savunmamızı güçlendirerek, demokratik örgütlülüğü geliştirerek, direnişi yükselterek kendi özgürlüğümüzü adım adım kazanacağız. Özgürlük mücadelemizi geliştirerek demokrasimizi inşa edeceğiz. Buna göre de her şey değişecek.

SİYASİ DİYALOGLA ÇÖZÜM BULMA DÖNEMİ BİTTİ
Şimdiye kadar siyasi, askeri, ideolojik her alandaki mücadelemizin tek hedefi, “siyasi diyalogla çözüm bulma” doğrultusundaydı. Şimdi bunu söylemeyeceğiz. Biz kendimiz kendi demokrasimizi inşa ederek, demokratik toplum örgütlülüğünü geliştirerek kendi çözümümüzü kendi özgücümüzle sağlayacağız. Propagandamız buna dönük olacak, örgütlenmemiz bu temelde gelişecek, serhıldanı buna göre geliştireceğiz, meşru savunma savaşını bu temelde yürüteceğiz. Bu anlamda her şey değişecek. Bu bir stratejik değişim oluyor, dolayısıyla hedefimiz değişiyor. Geçmişte siyasi diyalog için tüm mücadeleyi yürütüyorduk, şimdi kendi özgürlüğümüzü kendi özgücümüzle kazanmak üzere mücadele yürüteceğiz. Fakat siyasi diyalogu da dışlamayacağız. Ama esas bizim mücadele hedefimiz, kendi özgücümüzle özgürlüğümüzü kazanmak, halk demokrasimizi inşa etmek olacak. Buna göre bir propaganda yürüteceğiz, örgütleme yapacağız, eylem geliştireceğiz. Üslubumuz, tarzımız, hedeflerimiz değişecek. Kısaca, her şeyi değiştireceğiz.

NASIL MÜCADELE EDECEĞİMİZİ HERKES GÖRECEK
Elbette bu doğrultuda da etkili bir mücadele yürüteceğiz. Nasıl mücadele yürüteceğimizi Kürt halkının direnişi zaten gösteriyor. Her yerde artan saldırılar karşısındaki halkın direnişi mücadelenin nasıl olacağını ortaya koyuyor. Kuzey Kürdistan'ın bütün şehirlerinde, Türkiye'de, Avrupa’da, Irak’ta artan saldırılara karşı, provokasyonlara karşı halkın dört parçada ve yurtdışında birlik halinde geliştirdiği demokratik direniş nasıl mücadele yürüteceğimizin aynası oluyor, bunun ip uçlarını veriyor. Bunu önümüzdeki süreçte daha da geliştireceğiz ve tabi ideolojik, askeri boyutlarını da ortaya koyacağız. Nasıl mücadele yürüteceğimizi, neler yapacağımızı gün geçtikçe, süreç ilerledikçe herkes görecek. Şimdilik sadece bunu söyleyebiliriz.

PLAN ABD PLANIDIR, HEDEFİ DE PKK’Yİ TASFİYE ETMEK
*Geçtiğimiz hafta İstanbul’da Irak-Türkiye ve ABD arasında oluşturulan ‘Üçlü Komite’ toplantısı yapıldı. Toplantı sonrası Ankara’daki ABD elçiliğinden PKK’ye karşı ‘üçlü eylem planı’nda görüş birliğine ulaşıldığı açıklandı. Toplantının ayrıntıları fazlaca yansıtılmadı. Ancak Türk basınına sızan kısmi bilgilerde bu toplantıda ulaşılan sonuçların ‘PKK’yle mücadelede en kapsamlı plan’ olduğu belirtildi. Sizce nasıl bir plan var? Nedir bu planın ayrıntıları?
-Üçlü mekanizma adı altında PKK hareketine dönük imha ve tasfiye amaçlı planlı ortak saldırı hareketi devam ediyor. Esas itibariyle ABD- İngiltere- İsrail ittifakının Ortadoğu'ya dönük saldırısı sürüyor. Bu saldırı Büyük Ortadoğu Projesi temelinde yürütülen bir saldırı olduğu için, Kürdistan'a dönük de bir çerçevesi vardır. Dolayısıyla ABD öncülüğünün Kürdistan'a dayattığı bir plan var. Üçlü ittifak, hatta dörtlü ittifak adı altında bu siyasete Türkiye'yi, Irak’ı, Güney Kürdistan yönetimini de katmaya çalışıyorlar. İşin özü, esası budur. Plan ABD planıdır. Hedefi de, PKK’yi imha ve tasfiye etmektir. Aslında Türkiye yönetiminin, MHP ve CHP’nin, ya da AKP gibi güçlerin PKK’yi imha ve tasfiye etmek gibi bir iradeleri yok. Geçmişte CHP, MHP de ABD ve İngiltere’den sağladıkları destekle PKK'yi imha ve tasfiye operasyonunu yürütüyorlardı. Kürt inkar ve imha siyasetini sürdürüyorlardı. Bugün de AKP yine İngiltere ve ABD’den aldığı destekle bu işi yürütüyor. Bunu herkes net olarak görüyor. Yoksa AKP’nin ne gücü vardı ki? Türkiye'de bile iktidarın kuyruğundan tutabilmişti. Hükümet olmuş ama iktidar olamamıştı. Oysa şimdi iktidar olma yönünde ilerliyor. Nereden alıyor bu gücü? İngiltere ve ABD’den alıyor. Onlar yürü ya kulum dediler, Tayyip Erdoğan ve çevresi de yürüyor işte.

PROVOKASYONLAR
PKK'yi imha ve tasfiye planı bir ABD-İngiltere planıdır. Bunu Türkiye'ye, Irak’a, Güney Kürdistan yönetimine yaptırmak istiyorlar. Bu temelde Türkiye- ABD- Irak ittifakı yaratılarak Büyük Ortadoğu Projesi’ni Ortadoğu'da tesis etmek istiyorlar. Bu üçlü ittifakı yaratabilmek için de birinci hedef PKK’nin imha ve tasfiyesi görülüyor. Bunu sağlatmak için AKP’yi Türkiye'de iktidar yapmaya çalışıyorlar. Irak’ta yeni bir iktidar oluşturmaya çalışıyorlar. Güney Kürdistan’ı buna hizmet eder hale getirmek istiyorlar. Irak’ta, Türkiye'de, Kürdistan'da rol oynaması için AKP’ye destek veriyorlar. AKP de Kürt var söylemi adı altında özel savaşı geliştirerek imha ve tasfiye amaçlı saldırı operasyonlarını askeri ve siyasi olarak sürdürüyor. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da gerçekleşen saldırılar bu temelde gelişiyor. Hakkari’de çocuğu anasından alıp kafasını parçalayarak sokakta sürme, çocukların başına kurşun sıkacak kadar vahşileşme, Gever’de çocukların kolunu kırma, kadınları tepeleme, ezme, Adana’da gazeteciyi katletme, Uşak’ta eski DTP il başkanını zindanda katletme, Samsun’da Kürt halkının seçilmiş liderlerinden olan Ahmet Türk’e alçakça saldırma gibi olayların hepsi bu plan kapsamında gelişiyor. Bunların hepsi birbiriyle bağlantılıdır ve ABD- İngiltere- İsrail ittifakının öngördüğü PKK'yi tasfiye planının hayata geçirilmesi temelinde gelişmektedir. BDP’ye dönük operasyonlar da bu çerçevede sürmektedir. Hepsi bir planın uygulanması oluyor. Diğer yandan, İtalya’da, Fransa’da, Almanya’da, Belçika’daki operasyonlar da bunun bir parçasıydı. Brüksel operasyonu da bu temelde geliştirilmişti. ROJ TV’yi basan, Kürt siyasetçilerini tutuklayan saldırı da böyle bir planın parçasıydı. Yine Maxmur’a dönük basında ortaya çıkan provokasyonlar da böyle bir planın parçasıdır. Uzun süredir İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Maxmur’u şöyle yapacağız, böyle yapacağız diye propaganda yapıyordu. Fakat hiçbir şey yapamayınca, şimdi provokasyonlar yaparak Maxmur üzerinde oyun oynamaya çalışıyorlar. Kaldı ki Güney Kürdistan'da, Irak’ta benzer bir sürü provokasyon var. Bunlar da mevcut planın bir parçasıdır.

PLANLI SALDIRILARLA PKK KUŞATILMAYA ÇALIŞILIYOR
Aslında bu planlı saldırılarla adım adım PKK daraltılmaya, kuşatılmaya çalışılıyor. Bu saldırılarla Kürt halkının Avrupa’da demokratik siyasi örgütlenmesi, Kürt halkının demokratik örgütlü gücü daraltılıp, imkanları sınırlandırılmak isteniliyor. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da tutuklamalarla, halk üzerindeki baskılarla demokratik siyasi alan tasfiye edilmek isteniliyor. Demokratik siyaset tasfiye edilmek, halk üzerindeki özel savaş baskısıyla halk sindirilmek, pasifize edilmek isteniyor. Bunun için her türlü komploya, saldırıya, vahşete başvuruluyor. Yeniden kirli savaş yöntemleri, yargısız infazlar devreye konmuş bulunuyor. Giderek bunları daha fazla da arttırabilirler. Bunların hepsi Kürt halkının direnme gücünü pasifize etmeye ve demokratik siyaseti daraltıp tasfiye ederek Kürt Özgürlük Hareketini siyaseten daraltıp halk desteğinden yoksun bırakmayı hedefliyor. Bir yandan Avrupa’daki halk mücadelesini yok etmek isterken, diğer yandan da Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki halk direnişini zayıflatmak, pasifize etmek, sindirmek, yine demokratik siyaseti tasfiye ederek Kürt Özgürlük Hareketini yurt dışında ve siyasi alanda daraltmak istiyor.
Benzer uygulama Maxmur’a dönük provokasyonlar temelinde sürüyor. Maxmur kampı ortadan kaldırılarak, belli bir siyasi mücadele rolü oynayan küçük bir adacık da yok edilmek isteniyor. AKP hükümeti, özel savaş planı Maxmur’un varlığına bile tahammül edemiyor. Maxmur da dağıtılarak, tasfiye edilerek, çeşitli provokasyonlarla çatışmalar çıkartıp etkisiz kılınarak Kürt Özgürlük Hareketi böyle bir mücadele mevzisinden de yoksun kılınmak isteniyor. Güney Kürdistan’dan da bu temelde kuşatılmaya çalışılıyor. Bunların hepsi bir kuşatma hareketidir. Hareket yurt dışından, halk kitlelerinden, demokratik siyasetten soyutlanarak, daraltılarak, sadece dağda bir silahlı gerilla hareketi durumuna düşürülmek isteniliyor ve aynı zamanda kuşatılmaya çalışılıyor. Bu başarılırsa, askeri operasyonlarla da ikinci hamle yapılacak ve hareket tümden ezilecek, tasfiye edilecek. Bunun için tüm güçleriyle Avrupa’da, Türkiye'de, Kuzey Kürdistan’da, Güney Kürdistan’da halka dönük, demokratik siyasete dönük alçakça saldırı operasyonları yapıyorlar. Bunları Ahmet Türk gibi bir şahsiyete saldırıya, yargısız infazlara, provokasyonlara kadar vardırdılar. Psikolojik savaşı her türlü yalanı üretme temelinde yaygınca uyguluyorlar. Bunu başarırlarsa, halk desteğinden ve siyasi alandan mahrum bıraktıkları gerillaya da askeri saldırıyla darbe vurmayı hedefliyorlar. 2007-2008 yılında gerillaya darbe vurarak, gerillayı marjinal kılarak, askeri operasyonları geliştirip gerillayı etkisizleştirerek demokratik siyaseti tasfiye etmeyi planlamışlardı. Onu başaramadılar. Şimdi demokratik siyaseti etkisizleştirerek, halkı da saldırılarla pasifize ederek gerillayı kuşatıp ikinci hamlede de gerillayı tasfiye etmeyi hedefliyorlar. Plan bu. Bu noktada ABD ve İngiltere’nin somut ortak planı var. Bunu AKP eliyle Türkiye'de uygulamak istiyor. Yine AKP’yi Irak’ta ve Güney Kürdistan'da bu konuda rol oynar kılmaya çalışıyor, güçlendirmek istiyorlar.

PLANIN ÖNÜNDEKİ ENGEL KÜRTLERİN DİRENİŞİ
Tabi bu planın uygulanması önünde engeller ve zorluklar var. Her şeyden önce Kürt halkı direniyor. Nasıl ki 2007-2008 askeri planı Zap’ta kırıldı, saldırılar Zap direnişinden döndüyse, siyasi operasyonlar da Amed’den, Gever’den, İstanbul’dan, Maxmur’dan, Brüksel’den döndü. Her yerde halk direndi ve aslında bu operasyonu kırdı. Bir ferdi bile hareketten kopartamadılar. Ne zindana aldıklarını teslim alabildiler, ne geride kalan halkı sindirebildiler, ne de demokratik siyaseti zayıflatabildiler. Geçtiğimiz Newroz mitingleri, gösterileri, kutlamaları bunu açıkça ortaya koydu. Geçen yılı kat kat aşan bir kitlesellikte Newroz kutlandı. Demokratik siyasette beş tutukladılarsa on beş kişi onların yerini doldurdu. Bu da şunu gösteriyor ki, Kürt halkı birlik halinde. Provokasyonlara karşı, psikolojik savaşa karşı uyanık. Direniyor ve bu oyunu aslında bozdu. Yani siyasi alanı tasfiye etmeye, halkı sindirmeye dönük saldırı operasyonları büyük ölçüde kırılmış, yenilgiye uğratılmıştır.
ABD-AKP ittifakı şimdi bu yenilgiden nasıl kurtulacak, bunu nasıl tersine çevirecek onun arayışı içinde. Tayyip Erdoğan ABD’ye bunun için gitti. Son görüşmeleri bu nedenle yaptılar. 

ABD-Türkiye-Irak üçlü koordinasyon toplantılarını bu temelde sık sık toplatıyorlar. Özellikle de Güney Kürdistan yönetimi üzerinde bu temelde baskı uyguluyorlar. Neçirvan Barzani’yi bunun için çağırdılar, bunları görüştüler. Mesut Barzani’yi Ankara’ya davet ediyorlar. Hewler’de konsolosluk açtılar. Güney Kürdistan yönetimine birçok taviz veriyorlar. Öte yandan da Güney Kürdistan yönetimine ABD üzerinden baskı yapmak istiyorlar. Bu görüşmelerin hepsi bu plan dahilindedir. Fakat bu çabalar başarısız kalmıştır. Halk direnişi temelinde bu saldırılar kırılmıştır. Halkın zindanda ve dışarıda kahramanca direnişi bu planlı imha ve tasfiye operasyonunu yenilgiye uğratmıştır. Avrupa’daki, Kuzey Kürdistan’daki halkımızın, Maxmur’daki halkın direnişi bu oyunların hepsini bozmuştur, saldırıları kırmıştır. Planı özü itibariye boşa çıkartmıştır.
Öte yandan, zaten bu güçlerin yaşadıkları zorluklar var. Irak’ta ABD sistemi yürümüyor. Türkiye'de iç çatışmalar ortada. AKP istediğini yürütemiyor. Güney Kürdistan yönetimi de öyle istendiği gibi yönlendirilecek değil. Ortada Kerkük sorunu, kapılar sorunu var. Türkiye yönetimi, AKP neredeyse Güney Kürdistan’ı da yutacak, kendine bağlayacak. İşte Kerkük’te Türkmenler üzerinden hangi sonucu çıkarttıkları ortada. Dolayısıyla öyle onların aldatılmaları da çok kolay değildir.
Kısaca, ABD-İngiltere ittifakının amacı bu plan doğrultusunda PKK'yi tasfiye etmektir. Önce siyasi olarak tasfiye etmek, soykırıma uğratmak, ardından askeri olarak imha ve tasfiyeyi tamamlamak oluyor. Ama dikkat edilirse bunun gerçekleştirilmesi önünde ciddi zorluklar, engeller var. Bu planı yürütmek için saldırılar her türlü yöntemle Avrupa’da, Türkiye'de, Irak’ta yürütülüyor. Fakat oyun önemli ölçüde bozulmuş, plan açığa çıkartılmış, halk direnişiyle bu imha ve tasfiye planı büyük ölçüde kırılmıştır. Geri kalanı da halkımız, hareketimiz önümüzdeki günlerde geliştireceği daha güçlü bir direnişle yerle bir edip bu planı çöplüğe atacaktır.

SEVKİYAT SİVİL ARAÇLARLA YAPILIYOR
*Kuzey Kürdistan’da son iki aydır yoğun bir askeri hareketlilik görülüyor? Hemen her gün asker ve mühimmat sevkıyatı var. Hatta aldığımız bilgilere göre bazı alanlara prefabrik evler bile taşınıyor… Kapsamlı bir savaş süreci mi başlıyor? Kuzeyde ve sınır hattında neler oluyor?
-Türk ordusu son iki aydan bu yana, NATO’dan aldığı güçle, çok yoğun bir biçimde Kürdistan'a asker, silah ve cephane sevkıyatı yapıyor. Bunu herkes görüyor. Bu sevkıyat çalışması belli ölçüde basına da yansımış bulunuyor. Fakat her şeyin basına yansıdığı da doğru değil. Basına yansıyanın çok ötesinde bir sevkıyat var. Çünkü bu sevkıyat askeri araçlardan öteye sivil araçlarla yapılıyor. Gece yapılıyor, gündüz yapılıyor. Bir süreklilik kazanmış bulunuyor. Özellikle dikkat çekmemek için eskisi gibi toplu yapılmıyor, süreklilik kazanmış olarak parça parça sürdürülüyor.

SINIRA PARALI ASKERLER KONUŞLANDIRILDI
Bu temelde Kürdistan'daki asker sayısının iki ay öncesine göre en az iki kat arttırıldığını söyleyebiliriz. Bütün sınır üzerinde, Haftanin’den İran sınırına kadar bütün sınır boyunca adeta her kilometreye bir karakol inşa edilmiş bulunuyor. Hem sınır üzerinde karakollar var ve bunlar biraz daha Güney’e kaydırılıyor, bazı ön karakollar inşa ediliyor, hem de arkada destek yığınakları yapılıyor. Türkiye-Irak sınırı boydan boya bir çit gibi karakollarla örülmüş durumda. Hepsinde özel kuvvetler var. Özel paralı astsubay ordusu yer alıyor. İlker Başbuğ’un altı tugay olarak örgütlediği paralı ordunun hepsi bu alana taşınmış, buralara yerleştirilmiş durumda. Şimdiye kadar sınırda kışın boşaltıp yazın tuttukları bütün karakolları doldurdukları gibi, ek birçok karakol oluşturmuş durumdalar. Avaşin hattında bazı sınır hatlarında boşluk var. Oraları da doldurmak için Oramar, Herkî, Basya, Ertuş üzerinden yoğun bir çaba içindeler. Her gün operasyon üzerine operasyon yapıyorlar.

HER ALANA TOPÇU BİRLİKLERİ YERLEŞTİRİLDİ
Aynı şekilde silah aktarımı yaptılar. Her alana topçu birlikleri yerleştirmiş durumdalar. Gece-gündüz demeden Medya Savunma Alanlarına, Haftanin’i, Zap’ı, Avaşin’i, Basya’yı, Xakurke’yi Obüs toplarıyla, havan toplarıyla bombalıyorlar. Her türlü topu kullanıyorlar. Kobra saldırıları sürüyor. Sınır üzerinde uçak saldırıları da sürüyor. Bir süredir uçaklar Güney Kürdistan'ı bombalamıyorlar, ama sınır üzerinde bombardıman yapıyorlar. Sınır ve sınırın Türkiye tarafındaki hedefleri vuruyorlar. Helikopterler yer yer sınırı geçiyorlar. Sınırın Güney Kürdistan tarafına gizli operasyonlar düzenliyorlar. Hedef olarak belirledikleri noktaları vuruyorlar. Şu ana kadar yapılan çalışmalar bunlardır.

POLİS BİLEREK VE PLANLI ÇATIŞMALAR ÇIKARIYOR

*Bu çalışmalar neyi hedefliyor?

-Elbette bir yönüyle savunmayı hedefliyor. Yani devlet asker gücüyle dağı-taşı korumaya, kendini savunmaya çalışıyor. Çünkü halk desteği kalmamıştır. Çünkü başka bir gücü, iradesi yok. Toplumdan tecrit olmuş durumda. Kürt toplumunu reddeden, kabul etmeyen bir devlet gerçeği var ortada. Diğer yandan aslında Botan-Zagros hattını, yani İran ve Türkiye sınırına yakın alanları sıkı bir denetime alıyorlar. Bu alanlarda halk oldukça yurtsever. Bu halkı mevcut askeri baskıyla kuşatmaya alarak hareket edemez hale getirmeye, sıkı denetim altında tutmaya, korkutup pasifize etmeye çalışıyorlar. Asker böyle bir kuşatmaya alıyor, polis saldırıları için zemin hazırlıyor. Dikkat edilirse Gever’den başlamak üzere Hakkari’den Van’a, yine Silopi’ye kadar uzanan alanda polis her gün gençliğe, kadınlara, halka dönük saldırılar yürütüyor. Diğer alanlarda çatışmasız yapılan protestolar, mitingler, gösteriler Gever’de, Colemerg’de, Van’da hep çatışmaya dönüşüyor. Deniliyor ki, gençler olay çıkardı. Türk medyası, özel savaş basını bunu hemen Kürt gençlerinin polise saldırısı biçiminde veriyor. Bunlar yalandır. Polis bilerek ve planlı olarak bu çatışmaları çıkartıyor. Buna dayanarak halk üzerinde, gençlik üzerinde azgın, faşist bir baskı ve saldırı yürütüyor. İnsanları ezmeye, evlerini yakıp yıkmaya, işyerlerini yağmalamaya çalışıyor. Öyle ki, neredeyse Gever’i, Hakkari’yi adeta yaşanamaz, sokağa çıkılamaz alanlar haline getirmiş durumda. Bu temelde halkı zorluyor, korucuları zorluyorlar. Bu tür baskıyla halkı yıldırıp sindirmek, korucuların gözünü korkutup denetimleri altında tutmak, mümkünse gerillaya dönük operasyonlara katmak istiyorlar.

SINIRÖTESİ OPERASYON HAZIRLIĞI TAMAMLANDI AMA CESARET YOK
Elbette üçüncü hedef olarak da bu hazırlıklar bir operasyon hazırlığıdır. Kuzeyde mevcut operasyonları yürüttükleri gibi, Güney’e dönük, Medya Savunma Alanlarına dönük de bir askeri operasyon hazırlığı oluyor. Bu anlamda bu alanlarda operasyon yapacak kadar bir güç ve teçhizat, donanım sınıra yığılmış durumdadır. Yani ordunun operasyon için bir eksikliği yoktur. Sayı eksikliği, silah ve cephane eksikliği yoktur. Fakat operasyon yapmaya cesareti yok. Zap ta darbe yedi, başaramadı. Şimdi bir kez daha aynı biçimde ağır bir yenilgi almaktan korkuyor. Eğer şimdiye kadar böyle bir operasyon yapılamadıysa kesinlikle bu nedenledir. Ordunun savaşma gücü yok. Teknik olarak her gün, gece-gündüz zaten saldırı yapıyor, onlarla sonuç almaya çalışıyor, ama asker gücüyle operasyon yapmaya gücü yok. Ordunun komutası korkuyor, savaşçısı korkuyor. Onun için Medya Savunma Alanlarına dönük operasyonu, saldırıları teknik güce dayanarak, topla, uçakla, helikopterle yürütüyorlar.

BİR TÜR TAMPON BÖLGE OLUŞTURUYORLAR
Fakat eğer cesaret etseler, mevcut mevzilenmeleri ve güç yığınaklarıyla Güney Kürdistan'ın birçok alanına askeri operasyon yapacak bir yığınağı sınır üzerine yapmış durumdalar. Bir tür tampon bölge oluşturuyorlar. Hatta oluşturmuşlar ve güneye dönük işletiyorlar. Sınırın kuzey hattına boydan boya çit gibi karakollar örerek ve topçu birliklerini yerleştirerek, helikopter birliklerini örgütleyerek sınırın güney alanına sürekli saldırı yapıyorlar ve böylece her an ateş altında tutulan bir bölgeyi Türkiye-Irak sınırı üzerinde oluşturmuş durumdalar. Dar bir çerçevede bir tampon bölge denebilir buna. İsterlerse bunun kuzeye dönük genişletilmesi de olabilir. Zaten mevcut asker etkinliği böyle bir durumu ifade ediyor. İleriki süreçte belki daha fazla da genişletebilirler. Bu gerçeği görmek gerekli. Bu askeri durum, operasyonlar elbette ki hep çatışma etkenidir.

BİR ÇOK ÇATIŞMA BASINA YANSIMIYOR
Bölge sürekli çatışma halinde. Aslında birçok çatışma basına yansımıyor, kamuoyu tarafından duyulmuyor. Ancak ağır can kayıpları yaşanırsa, uzun süreli çatışmalar olursa bunlar basına yansıyacak haberler olabiliyor. Yoksa küçük çaplı olaylar her zaman vardır. Çok yoğun olarak da sürüyor. Ama bunlar basına yansıma değeri bulamıyor, basına yansıyacak olaylar olarak görülmüyor. Mevcut durum bu çerçevededir. Bu durum zaten bir savaş durumudur. Yani bu alanda çatışma ve savaş zaten bitmiş değildir. Fakat Türk ordusunun mevcut yığınağı, mevzilenmesi, saldırıları ve operasyonları gittikçe çatışmaları yayıyor, genişletiyor. Bu sürdükçe elbette ki çatışma ve savaş durumu yayılacak, tırmanacak, büyüyecektir. Bunun böyle olacağı çok net. Başka türlü olması da zaten beklenemez.

ÖCALAN’A YÖNELİK TEHDİDİN TEK SORUMLUSU HÜKÜMETTİR
*Bir süre önce hükümete darbe teşebbüsünden tutuklanan Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanı emekli Korgeneral Engin Alan ‘bıraksınlar İmralı’daki yarım işimi tamamlayayım’ ifadelerini kullandı. Kürt hareketine dost bazı aydın ve yazarlar, Engin Alan’ın bu sözlerini ‘’gizli örgüt talimatı’’ olarak değerlendirdiler. Alan’ın sözleri ve Öcalan’ın da ‘suikast olabilir’ ifadelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Emekli özel kuvvetler komutanı Engin Alan’ın söz konusu açıklamasını elbette önemsemek ve ciddiye almak lazım. Bu öyle bir kişinin söylediği söz değildir. Birdenbire aklına gelmesi sonucunda söylenmiş söz de değildir. Bu bir plandır, karardır, bir örgütün işidir. Bu temelde zaten çalışmalar da vardır. Önder Apo bu yönlü çalışmaların olabileceğini ifade etti. Bu yönlü kuşkularını dile getirdi. “Beni her an burada öldürebilirler. Belki de zaten her gün adım adım öldürüyor, çürütüyorlar” diye de ifade etti. Bunlar birbiriyle örtüşüyor, birbirini destekliyor. Ciddi bir tehlikenin varlığını açıkça gösteriyor. Bu bakımdan hareket ve halk olarak elbette bu tür durumları önemsiyoruz. Fakat bu konuda biz herkesten önce mevcut hükümeti sorumlu tutuyoruz. Şunu bu vesileyle bir kere daha açıkça ifade etmek istiyorum: Önder Apo’ya dönük her türlü saldırı ve tehdidin bir tek sorumlusu vardır: Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti. Biz hareket ve halk olarak bunları sorumlu tutarız. ABD şöyle yapar, İngiltere böyle yapar, İsrail şunu yapar, Engin Alan bilmem ne yapar, MHP’si neler çevirir, bu bizi ilgilendirmez! Yönetim olan, hükümet olan AKP’dir, Tayyip Erdoğan’dır. İmralı cezaevi bu hükümetin sorumluluğu altındadır. Baskı ve tecrit uygulamalarından Tayip Erdoğan ve AKP hükümeti sorumlu olduğu gibi, İmralı’da bunu da aşan her türlü olaydan kesinlikle Tayyip Erdoğan ve AKP sorumlu olacaktır. Biz halk olarak başka hiç kimseyi sorumlu tutmayacağız. Kürt halkı bu konuda nettir, duyarlıdır. Bu duyarlılığını sürekli geliştirmektedir. Herkes bunu bilsin. Neden? Çünkü her şey göz önünde. AKP hükümettir, iktidardır. İmralı kendi yönetim sorumluluğu altında bulunuyor. Gerekli tedbirleri almak zorunda.
Diğer yandan, biz biliyoruz ki bu süreci Tayyip Erdoğan başlattı. 2009 Kasım’ında barış gruplarının Türkiye'ye girişi ardından, Ekim sonu Kasım başında silbaştan yaparız diyerek bu tehdidi bizzat Tayyip Erdoğan’ın kendisi yaptı. Hakkari’ye gelip, beğenmeyen çekip gitsin diyerek halkı tehdit etti. Silbaştan yaparız sözü de Önder Apo’ya dönük bir tehditti. Neyin silbaştanını yapacak? İmralı sistemini silbaştan yapmakla tehdit etti. Biz bunu böyle algıladık. Bu somut bir tehditti ve bu yapılmıştır. Artık ya tümüyle düzeltilir, ya da bu olmazsa, Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti İmralı’daki her türlü baskının, işkencenin, olayın tek sorumlusudur. Başka ortakları olabilir bunun, ABD, AB’de suç ortağı olabilir, onlar da yönlendiriyor olabilirler, ama İmralı Türkiye'dedir ve AKP yönetimi altında olan bir alandır. Biz hem bu nedenle, hem de Tayyip Erdoğan’ın silbaştan sözünü 99’a geri dönmek biçimde algıladığımız için Tayyip Erdoğan ve AKP’yi bu tehditlerden sorumlu tutuyoruz. Bunu herkes bilsin, kendileri de bilsin. Başka biçimde bu durumu kamufle edebileceklerini kesinlikle sanmasınlar. Eğer böyle değilse tedbir geliştirebilirler, açıklama yapabilirler, değişiklik yapabilirler. Mevcut baskı ve işkenceyi ortadan kaldırabilirler. 17 Kasım darbesini değiştirebilir, etkilerini yok edebilirler. Önder Apo’nun mevcut statüsünü değiştirirler. Kaldı ki zaten eğer Türkiye'de bir uzlaşı, barış, demokratik siyaset işlerliği gelişecekse, bunun ancak Önder Apo’nun öncülüğünde olacağı açık. Önder Apo’nun da bunu yapabilmesi için koşullarının düzeltilmesi zorunlu. Başka türlü de bu iş yürümez.

Gerillanın hazırlığı ne düzeyde?
-Newroz ve 4 Nisan kutlamaları gösterdi ki, Kürt halkı Önder Apo’ya ve PKK'ye yürekten bağlıdır. Bu temelde önemli bir birlik de oluşturmuştur. Bu nedenle bir kez daha Newroz ve 4 Nisan kutlamalarına katılan herkesi selamlıyorum. Bayramlarını yine kutluyorum. Kürt halkının büyük bir ruh yüceliği içerisinde olduğu kesin. Yücelişi yaşıyor, onur kazanıyor, haysiyet kazanıyor. Kimliğini ve kültürünü özgürce yaşamanın erdemine ulaşıyor. Ruh olarak, duygu olarak, bilinç olarak, davranış olarak kendini özgürlük temelinde yeniden yaratıyor. Böyle bir halk yaratılışını selamlıyorum. Dünya halklarına özgürlüğü kazanma yönünde en büyük cesaret ve fedakarlıkla mücadele ederek örnek olan, öncülük oluşturan Kürt halkını, onun kahramanca direniş mücadelesini saygıyla selamlıyorum, kutluyorum. Gerçektende büyük bir yüceliktir. Faşist gerici güçler, AKP hükümeti saldırdıkça, baskı uyguladıkça halkın Önderliğe ve PKK'ye bağlılığını azaltmıyor, tam tersine daha da kenetlenmelerini, daha da çok bağlı hale gelmesini sağlatıyor. Yine daha geniş çevrelerin bilinçlenerek Önder Apo ve PKK'ye bağlanmasına yol açıyor. Bu tür saldırılar halkı pasifize etmiyor, tam tersine Kürt gençliği, kadınları ve halkı daha cesur ve fedakar bir direniş mücadelesi içine giriyor. Her türlü baskıyı, zorluğu gözüpekçe göğüslüyor, cesaretle mücadele ediyor. 

Serhıldanı gittikçe şiddetlendirebiliyor. Yemiyor içmiyor, yatmıyor uyumuyor, gerçekten de büyük bir enerjiyle çok zengin eylemler geliştirerek, mücadele tarzında dahiyane bir yaratıcılık göstererek demokratik direnişi yükseltiyor ve yayıyor. Bu elbette saygı duyulacak, kutsanacak, selamlanacak bir durumdur. Biz bunun değerini görüyoruz, anlıyoruz. Bununla birlikte, gerçekten de coşkusu güçlü, heyecanı çok. Her türlü acıyı, baskıyı özgür ve demokratik yaşamı yaratmanın coşkusu ve heyecanıyla bastırıyor. En zor direnişi Govend tutarcasına yapıyor. Adeta bayrama, düğüne çeviriyor. Bu da Kürt halkının bir direnme yöntemi ve erdemi. Bu bakımdan da halkın coşkusunu da selamlıyorum. Bu bir dinamizm kazanmadır. Çürüyen, eskiyen yanlarını, paslanan yönlerini atarak dinçleşme, gençleşme, dinamikleşme durumudur. Özgürlük direnişimiz bu temelde genç ve dinç yeni bir Kürt halkı ortaya çıkarmıştır. Bunu herkesin görmesi gerekli.
Halktaki bu durumun tüm hareketimizde yaşandığı da tartışmasızdır. Bütün parti hareketimiz, KCK camiası bu ruhla doludur. Tamamen böyle bir heyecanı ve coşkuyu yaşıyor. Buna göre ölçülerini oluşturuyor. Özellikle parti 10. Kongremiz temelinde gelişen yeniden partileşme bütün militan kadro yapısında büyük bir ruh yücelmesi, coşku, heyecan ortaya çıkardı. Kendini yenileme, düzeltme ve yeniden yapılandırma durumunu geliştirdi. Yeniden katılım sağlattı. Üçüncü partileşme hamlesine bütün kadrolar kendilerini yenileyerek, gençleştirerek katıldılar. Gerilla bu hamleye öncülük ediyor. Dolayısıyla tüm hareketimizin moral ve coşku gücü gerilladadır. Son bir yılda özellikle nicel ve nitel büyüme hamlesi temelinde bu konuda önemli bir gelişme yaşandı. Yeni güçler katıldılar. Çok kapsamlı bir eğitim çalışması yürüttük. Zihniyet devrimi gerçekleştirdik. HPG’de değişim ve yeniden yapılanmayı başardık. Yeni bir HPG zihniyet olarak, tarz olarak, sistem olarak oluştu, ortaya çıktı. Bu gelişmeler elbette büyük bir coşku ve moral durumunu ifade ediyor. Bu gelişmeler gerillayı Önderlik gerçeğine, parti çizgisine, halka ve ülkeye çok daha güçlü bir biçimde bağlamıştır. Tıpkı halktaki gibi Önderliğe bağlılık, ülkeye bağlılık, partiye bağlılık, halka bağlılık, direnişe bağlılık gerillada da kat kat artmıştır. Coşku ve heyecan da aynı düzeydedir. Moral düzeyi en zirvede seyrediyor. Öyle ki, mücadele etmenin büyük istek ve sabırsızlığını tüm gerilla yaşıyor. Edindiği bilinç, gördüğü eğitim ve genelde gelişen mücadele onda böyle bir etki yaratıyor. Her gün büyük coşku ve heyecan içinde yaşıyor.

GERİLLA EN BİLİNÇLİ VE ÖRGTÜLÜ DÖNEMİNİ YAŞIYOR
Hazırlık düzeyi de bu temelde en yüksek noktadadır. En büyük hazırlık eğitimdir, moraldir. Bunu da yürüttüğü çalışmalarla gerilla son yıllarda çok ileri düzeye çıkardı. Örgütsel hazırlıkları da iyidir, teknik hazırlıkları da iyidir. Hiçbir zaman ulaşamadığı teknik düzeye kendisini ulaştırmıştır. Yaratıcıdır bu konuda. Yenilikler geliştiriyor. Yapıyor, inşa ediyor, yaratıyor ve kullanıyor. Önümüzdeki süreç bunun ne demek olduğunu herkese gösterecek. Herhangi bir zorluğu, sıkıntısı şu an yoktur. Demek ki teknik hazırlık bakımından da, örgütsel yapılanma olarak da, eğitim ve moral bakımından da gerilla en ileri, en yüksek düzeye ulaşmış bulunuyor. Hatta tarihin en bilinçli, örgütlü ve hazırlıklı dönemini yaşıyor diyebiliriz. Bu gerilla halkın özgürlük mücadelesinin dördüncü stratejik döneminde de öncülük yapmaya, halk direnişini savunmaya, öncülük ederek onun başarı çizgisinde yürümesini sağlamaya muktedirdir. Bu konuda kararlılığı tam, hazırlıkları güçlüdür. Bunları nasıl pratikte gerçekleştireceğini eğer böyle bir süreç gelişirse herkes görecektir. Şimdiye kadar Önderliğimiz bu sürecin gelişmesini engelledi. Barışı yaratmanın temsilcisi oldu. Gerilla Önderlik bağlılığı nedeniyle sıkı sıkıya Önder Apo’nun yürüttüğü siyasete uydu. Eğer şimdiye kadar bu düzey pratikleşmediyse bunun nedeni tamamen budur. Eğer önümüzdeki süreçte böyle bir durum ortadan kalkarsa, Önder Apo’nun barış çabaları karşılık bulmaz ve oyunlarla karşılanırsa, elbette ki o zaman tüm hareket, halk gibi gerilla da devreye girecek ve Kürt gerillasının, kendini yenilemiş, yeniden yapılandırmış olan gerillanın neler yapmaya muktedir olduğunu herkes görecektir. Bu bakımdan halk gerillaya destek versin, inansın, güvensin. Gerilla hiçbir zaman zayıflık göstermeyecek, bu kahramanlık çizgisine kesinlikle halel getirmeyecektir. Bunu herkes bilsin, bu temelde gerillaya daha yakın olsun, daha çok destek versin, gerillayı güçlendirecek serhıldana daha fazla katılım göstersin. Gerilla ve halk serhıldanının birliği dördüncü dönemde özgürlüğü kazanmamızı sağlayacak iki temel güçtür. Bunları geliştireceğiz ve mutlaka bu temelde zaferi kazanacağız.

ANF

Hiç yorum yok: