24 Temmuz 2011 Pazar

Demokratik Özerklik ve Çatı Partisi

DTK’nin Demokratik Özerklik ilanıyla birlikte tartışmalar yeni bir mecraya girdi. Aynı gün Silvan kırsalında operasyona çıkan askeri birliklerin HPG ile çatışmaya girmesi ve 20 kayıp vermesi üzerine yeniden yükselen-yükseltilen ırkçı-faşist histeri linç gösterilerine dönüşmüş bulunuyor. Yapılan en büyük yaygara da “Niye o gün ilan edildi?” yaygarasıdır. İşin özüne bakmak daha doğru olur. Herkes biliyor ki çözüm için “Demokratik Özerklik-demokratik cumhuriyet” önerisi kararlaştıralı yıllar oldu. Yani “ilan” bir ay önce ya da sonra yapılsaydı eleştirenler olumlu mu karşılayacaklardı? O gün orada DTK toplantısının bu gündemle toplandığını ve alacağı kararları da bilmeyen yoktu. Bu durumda soruyu tersten sormak daha açıklayıcı olur. 
 
“Niye DTK toplantısının yapıldığı gün asker bu operasyonu yaptı?” Operasyon emrini verenler kendilerinin de az ya da çok kayıp verebileceklerini bilmiyorlar mıydı? Bilmemeleri olanaksız. Bile bile ve Kürtlerin Demokratik Özerklik istemine dayalı Özgürlük Mücadelesi’ni ezmek için büyük operasyonlara giriştiler. Zaten askeri operasyonlar aralıksız olarak ve bütün Kürdistan sathında sürüyor. Sadece kırsal kesimde değil şehirlerde de, sadece Fırat’ın ötesinde değil berisinde de şiddetle sürüyor. Seçimlerden güçlenerek çıktığına inanan AKP iktidarı hem askeri hem de polisi halkın üzerine sürüyor. “Erdoğan’dan Özal olması bekleniyordu ama Demirel oldu” deniyor. Aslında Demirel olmaktan çok Çillerleşiyor denebilir.
93 konseptinin yeni versiyonu gündemdedir. Ölümleri ve acıları, gözyaşlarını kıyaslamak ayıptır. Ama asker kayıplarına karşı ayağa kalkanların aylardır katledilen gerillaların ve sivil Kürtlerin de acılarını görmeleri gerekir. Bu süreçte birkaç istisna dışında medya da 93’teki gibi kirli savaş çığırtkanlığına sarılmış bulunuyor. Uzman-azman namındaki sayısız kişi, yanlarına aldıkları “Kürt kökenli” devşirme meslektaşlarıyla birlikte 24 saat masa başlarında, oturdukları yerlerden PKK ve Kürtleri gönüllerine göre şahin-güvercin, kurt-kuzu diye bölüp parçalıyorlar.


Söylediklerinin, yazdıklarının gerçekle ilgisi yok. Ama gönüllerinden geçenleri söylüyorlar. Bu durum gösteriyor ki halklarımızın özgürlük mücadelesine karşı topyekün bir savaş başlatılmıştır. Savaşın askeri boyutunu ordu ve polis güçleri yürütüyor. Mevcutları yetmediği için de yeni özel ordular ve özel polisler kuruluyor. Savaşın psikolojik boyutunu da yine medya yüklenmiş görünüyor. Ertuğrul Özkök vb. özel savaş elemanları yakın geçmişte Kürt halkına karşı işledikleri suçları itiraf ederek güya günah çıkartmışlardı. Ama görülüyor ki hepsi yalanmış. Öyle bir medya var ki bir kaç istisna dışında özel savaş kurmaylarının emirleri dışında hiçbir şey yazmıyor. Bu nedenledir ki yanlışlıkla bile doğru bir şey söylemiyor. 

Kürt halkı 30 senedir bunları çok gördüğü için inanması olanaksız. Ama bu medya bunu bile bile niye yalanlara devam ediyor? Birincisi yine de özel savaş ortamında belki kafa karıştırırım diye düşünüyor. İkincisi Kürt halkını kandıramasalar da, Türk halkını kandırmada ve kışkırtmada başarısız oldukları söylenemez. Geçmişte ve bugün yapılan özel harp kışkırtmalarıyla insanların sürü psikolojisiyle katliamlara yöneltildiğini görüyoruz. Esas tehlike de burada yatıyor. Bütün bu özel savaş yöntemleriyle, yalanlarla, tehditlerle, tasfiyecilikle Kürtleri en ucuza “kapatmaya” çalışan ırkçı bir bezirgan mantığı var.

Bütün çabaları boşunadır, boşa çıkartılmalıdır. Herkes biliyor ki temel özgürlük istemlerini anayasal güvenceye alacak demokratik-barışçı bir çözüm yolu açılırsa bütün Kürtler “kuzu ve güvercin” olur. Ama doksan yıllık inkar ve imha yöntemleri yeni kılıflarla sürdürülmeye çalışılırsa gene bütün Kürtler “arslan-kaplan ve şahin” olur. Halkın özgürlük çığlıkları kurt ulumalarıyla, caşların gürültüleriyle bastırılamaz.

Bu nedenle Kürt halkının Demokratik Özerklik’i pratikleştirmede elini çabuk tutması gerekiyor. Demokratik Özerklik’in bir milliyete ya da dine-mezhebe dayalı olarak değil coğrafi bölgelere dayalı olarak ve tüm halkların, tüm ezilenlerin kendi özerk yönetimlerini kurmaları demek olduğunu da tüm halka mal etmek gerekiyor. Bu konuda da EMEK-DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK Bloğu’na büyük görev düşüyor. Barışçı demokratik bir çözüm için halkın demokratik-özerk örgütlenmesi ilk adımdır. Bunu özellikle en başta Türk halkına ve diğer ezilen halklara anlatabilmek, bütün ezilenlerin kendi özerk demokratik örgütlenmelerini gündeme almak gerekiyor. Bu ağır görevleri yerine getirebilmek için BLOK bileşenlerinin seçim öncesi halklarımıza söz verdikleri gibi tüm ezilenleri tek bir potada birleştirmek konusunda hızlı davranması şarttır.  Tartışmalar sonunda ortak siyasi hareketin programı ve ismi kararlaştırılır. Bu çok zor bir iş değildir. 

Blok’un kuruluş süreci gibi önemli bir deneyim birikimi vardır. Tartışmalara halen Blok dışındaki sosyalist-sol-demokrat çevre ve kişiler de çekilmeli ve mümkün olan en geniş birlik sağlanmalıdır. Bu konuda Blok dışındaki solculara da büyük sorumluluk düşüyor. AKP ülkeyi yeni bir kanlı bataklığa sürüklerken bunu karşı çıkıp durdurmadan, barışçı çözümü dayatmadan bırakalım sosyalizmi, devrimi hiçbir ilerici adım atılamaz. Tüm devrimcilere sosyalistlere tarihi bir sorumluluk düşüyor. Bu sorumluluğun gereğini yerine getirmek zorundayız.

SUAT BOZKUŞ
suatbozkus@hotmail.com

Hiç yorum yok: