20 Haziran 2011 Pazartesi

Küba ve `Sosyalizmini` Yerinde Görmek-2

Bu siteyi okuyanlar genelde Kürt ve solcudur. Ve solcular marksizm ve sosyalizmden haberdardır. Bu nedenle teorilerle bir şeyler ispatlamaya gerek yok. Statistikler yapmaya ve rakamlarla ordaki yaşam biçimini anlatma imkanım da yok. Sadece sordum, dinledim ve gördüklerimi yazıyorum. Sadece bir kaç yazıyla yaşamı, sokağı, halkın sahip olduğu olanakları, devletin ve kurumlarının gerçek yaşamdaki rolunü yerinde görererek Küba Sosyalizmini anlatmaya çalışacak ve okuyucu bildiği marksist teorilerle bu ülke sosyalizminin uyum içinde olup olmadığını kendisi çıkaracak.
Buradaki Sosyalizmi teori ve ideolojilerle anlatmak gerekmiyor. Bunları dediğim gibi başkaları yazmıştır ve ancak çoğu da yanlış yazmıştır. Biz burada Küba sosyalizmini anlatırken bir kaç temel noktadan hareket edeceğiz ve teori meori ve ideolojiye fazla girmeyeceğiz.
İnsandan hareketle sosyalizmi üç temel esastan -bir çok konuda kısaca bilgilendirerek- ele alarak varolan toplumu anlamaya çalışacağız. Bu temel noktalardan ilki gelişmişlik, yani ekonomik ve toplumsal olarak bu ülkenin durumu nedir, nasıldır? Üretim ve tüketimden bahsedeceğiz.
İkinci olarak demokrasi ve özgürlükten, yanı baskı var mı yok mu, onu anlatacağız.
Son olarak ekonomik eşitlikten, imkan ve para sorununu ele alacağız.
Ve okuyucu tüm bunları gelişmiş kapitalist toplum biçimiyle karşılaştırıp kimler daha iyi yaşıyor, bilgisini edinecek ve bu tür bir sosyalizmin savunulması mı ya da daha gelişmiş ve human iyi bir toplum için mücadele mi, sorusuna kendisi cevap verecek.
----------
 
Jose Marti International havaalanına ondört saatlik bir uçak yolculuğundan sonra yorgun bir şekilde iniyorum. (Jose Julian Marti Perez(1853-1895) modern edebiyatın öncülerinden, politikacı, filozof ve şair, Kuba`da en çok bilinen ve onunla gurur duyulan şahsiyet. Jose Marti Küba`nın bağımsızlığı için kendi döneminde büyük uğraş vermiş bir politikacı.)
Pasaport kontrolu yapılan polis gişelerine doğru yürüyoruz. Felaket bir kontrol. Uzun bir kuyruk, bekleyiş, bir sürü gereksiz soru. Bir buçuk saatte ancak kontrolden geçebiliyorum. Bana bu durum 1975 yıllarında Batı Almanya`dan Doğu Almanya`ya geçişimi hatırlatıyor. Arabamızda bir çok sol yayını bile öyle bir kontrol ediyorlardı ki hayret etmiş, hatta sınırdaki polislerle marksizmi münakaşa etmiştik. Ne biçim koministsiniz, demiştik. Biz de solcuyuz, diyerek, torpile başvurmuştuk. Ama para etmemişti.
Taksiye binerek Havanna`nın en gözde semtine Vedado`ya doğru yol alıyoruz. Yarım saatten biraz az sürüyor. Yol boyunca sağ ve soldaki bina ve yapılara bakıyorum. Gelişmiş bir ülke olmadığı belli oluyor. Yüksek binalar yok. Evler eski ve boyasız. Yolun sağ ve solundaki evlerin biraz arkasına, uzağına baktığınızda çoğu yıkılacak gibi duruyor. Bizim Kahta, Hilvan, Viranşehir yolları bile daha iyi. Bizim Urfa ve Amed`deki binalar ve evler daha yeni, bakımlı ve daha güzel. Bizim G.Antep, Havanna`dan daha gelişmiş, hissini ediniyorum etrafı seyrederken.
Bu üllkeye ilk defa 1995`te gelmiştim. Yolda giderken 1940-50 yıllarından kalma eski Amerikan arabalarına bakıyorum. Ama bugün bunların yanında Peugeo ve diğer Avrupa arabaları sayıca daha fazla. Yirmi yıl önce bunlar çok azdı. Rus Lada`sı ve taksicilikte kullanılan eski büyük Amerika arabaları çoğunluktaydı.
Vedado`ya varıyoruz. Yağmur yağıyor, hem de nasıl. Ertesi gün şemsiye arayacağım. Çünkü burada hava durumu hiç bilinmiyor. Güzel bir iklim var ama her mevsimde yağmur yağabilir. Hava soğuk olmaz ama yağmur ıslatır. Bir bakarsın güneş, bir bakarsın arkasından bardaktan boşanırcasına yağmur. Yağmurlu havada üşümüyorsun, ama ıslanıyorsun. Son beş yılda çok az yağmur yağdığı için Küba`nın şu an su sorunu var. Kışı olmayan bir ülke. En soğuk ayı, Ocak ve Şubat, ama bu aylarda bile genelde hava sıcaklığı 15-20 derece.
Uyuyorum. Ertesi gün öğleden sonra zor uyanabiliyorum. Sokağa çıkıp şemsiye bulmam lazım. Çok az dükkan var Havanna ve diğer tüm şehirlerde. İnanın, sorarak 5 km karelik alandaki tüm dükkanlarda uğruyor bir semsiye bulamıyorum. Koskoca Havanna`da apê Fidel`in sosyalist ülkesinde şemsiye yok……..
-----------
Fidel Castro 1959 yılında Batista diktatörlüğüne son vererek sosyalist sisteme geçişi müjdelemişti.
Fulgencio Batista(1901-1973) (1933-1944 ve 1952-1959 yıllarında Küba`lı ordu mensubu, politikacı ve Cumhur Başkanı-diktatör) dönemi Küba her ne kadar anti-demokratik yasalarca yönetilmişse de burada o dönemin şartlarında gelişmiş bir ekonomi ve zengin sınıf için bir refah vardı. Orta sınıfta normal bir yaşam sürdürüyordu. Alt fakir sınıf ise her ülkede olduğu gibi en kötü hayat şartlarıyla karşı karşıyaydı. Bu ülkede demokrasi yoktu. Halk diktatörce yönetiliyordu. Hapishane sayısı elliye yakındı. Binlerce muhalif hapsediliyordu.
Devrim öncesi Havanna kumar gazinolarıyla doluydu. Latin ve ABD zenginleri burada keyif çatıyor ve kumarın bu ülkeye getirdiği para ülke ekonomisine katkı sağlıyordu. Alt yapı yatırımları ve belli bir sanayileşme ülkeyi hem güzelleştirmiş hem de birazcık olsun gelişimini sağlamıştı. Ama yolsuzluk ve baskı, fakir ve sol siyasetle meşgul olan her kesimi Fidel’i desteklemeye mecbur bırakmıştı. Fidel bir ışık bir umut olmuştu. Halk devrimden sonra da Fidel’i çok sevmişti. Önemli vaadler sözü vermişti Fidel. Demokrasi gelecekti. Refah gelecekti. İnsanlar eşit olacaktı, mutlu olacaktı. O zamanki Sovyetler Birliği’nin ve Küba halkının desteğiyle ilk yıllar Fidel ve sistemi zorlanmadı. Tüm eski sistem ve mekanizmaları yok edilerek yenisi kuruldu.
 
BARINMA EN BÜYÜK SORUN
Fidel özel mülkiyeti yok ederek sınıflar arası uçuruma son verdi. Sadece bir tek şeye dokunmadı. Bu da barınma sorunu ile ilgiliydi. Ülkeyi terk edip kaçanların dışında kim hangi evde oturuyorsa, ev devletin ama evde yaşama hakkı evde oturanların olacaktı. Ve o evde kalabilme hakkı ailenin sonraki nesline ait olarak sürdürülecekti.
Küba’nın nüfusu bugün oniki milyonun üzerinde. Havanna iki milyona yakın bir nüfusa sahip.
Bu ev sorunu bugün Küba’nın en önemli sorunlarından biri olduğu için anlatılmaya değer. Çünkü her ne kadar özel mülkiyetin yok edilmesiyle sınıflar arası sorunlar yoksa da bu ev sorunu halk içinde büyük uçurumlara neden oluyor. Batista döneminden kalma, fazla olmasa da önceki zengin semtlerde çok güzel evler ve villalar var. Buralarda oturanlar da eski üst sınıfa ait insanlar ya da çocukları. Ama yeni yaratılan sistemde de bunlar yine başka anlamda bir varlıklı zengin sınıf. Çünkü bu evlerde hem rahat yaşıyabiliyorlar ve hem de bu evleri devlete ödenen belli bir miktar karşılığında turistlere kiralama hakkına sahipler. Bu bir ayrıcalık oluyor ve bu durum ülkenin en önemli eşitsizlik sorunu. Bu imkana sahip bir ev sahibi yılda turiste kiraladığı kirayı hesapladığımda bir kaç bin dolardan on-onbeş bin dolar kazanabiliyor. Daha sonra devletin halka ayda verdiği maaş ve desteğin on-yirmi dolar olduğunu anlatacağım. Siz de bu arada turiste ev ya da oda kiralayabilen ile bunu yapamayanlar arasındaki gelir farkını kaç bin kat olduğunu hesaplayın.
Tek odada üç-beş kişilik ailenin yaşadığı onbinlerce ev var. Milyonlar bu evleri turiste kiralama olanağına sahip değil. Ve bunlar güzel, büyük eve sahip olanların kiralamayla kazandığı gelirden mahrum. Tabii bu sorun yalnız on-onbeş turistik şehire mahsus bir olay. Ama bu sorun bu şehirlerle turistik olmayan şehir ve bölgelerde yaşayan insanlar arasında her ülkede olduğu gibi derin uçurumlar ve farklı yaşam koşullarına neden oluyor.
En gözde semtlerde bile bir kaç akraba aile bir kaç odalık evlerde yaşıyor. Dış semtlerde ve diğer kent ve kasaba ve köylerde kesilmiş ağaç direklerin üst üste konularak yapıldığı evlerde milyonlar perişan. Devrimden sonra yeni inşa edilen ev sayısı çok az. Binaların çoğu eski, boyasız. Bazılarının dış görünüşü yeni görüntüsü verse de içeri girdiğinde bizim en geri kalmış ilçenin binalarındaki odalar, mutfak ve tuvalet daha modern ve yeni. Mobilyalar en az yirmi otuz yıl eski. Hatta Batista dönemi eski mobilyalar hâla kullanılıyor. Çok kaliteli oldukları için bunlar sanki üç -beş sene kullanılmıs gibi gözüküyor.
Binaların tamiri için en büyük ihtiyaç malzeme. Ama bu ülkede ne boya, ne çimento ve ne de demir var. Marangozluk ise ölü.
Kısaca bu sorunu özetlersek, bu ülkede özel mülkiyet yok. Yani sanki zengin ve fakir sınıfi yok ama ev sorununda birbirleriyle eşit olmayan insanlar var.
-----------
devam edecek……
cumalicotkar@live.se

Hiç yorum yok: