7 Haziran 2011 Salı

Balkondaki Sultan!..


"Düşünmezsen yoktur" ciddiyetiyle Kürt meselesini idrak ederken, "vardır, benim sorunumdur, bütün Türkiye'nin sorunudur, çözeceğiz" esnemesiyle göz kamaştıran ve son seçime doğru "Bu ülkede değerli kardeşlerim, Kürt meselesi artık yoktur" müjdesini veren Türk Başbakan'ın tefsircileri ikna olmuyor. Onlara göre yaşadıklarımız, gördüklerimiz, duyduklarımız sahici değil. Muhterem Başbakan, üçüncü iktidar dönemini garantilemek ve böylece Kürt meselesini çözmek için minik numaralar yapıyor. Muhteremlik yarışındaki zevata göre; Başbakan, tıpkı 22 Temmuz 2007'deki 'balkon konuşması'nın benzerini yaparak, bembeyaz bir sayfa açacak. 22 Temmuz 2007'den itibaren yaşadıklarımızı gözardı etmemizi istedikleri gibi hafızamıza hakaret edip, dümdüz metinler üzerinde tefsircilik oynamanın kerametine inandırmaya çalışıyorlar. En iyi ihtimalle bütün doğal/temel hakları gaspedilmiş 20 milyonluk Kürt nüfusunun sorunları ile Moda sahilindeki alkol keyfine müdahaleden korkan 'endişeli modernler'in sorunlarını eşdeğer görüyorlar. Bununla da yetinmeyip sorunun büyüklüğü, toplumun siyasal ve psikolojik bariyerlere kilitlenmesi gayreti, stratejik devlet aklının konuşlanması ve vizyonu ile kolektif hazırlığın gözardı edilerek 'Türk Sultan'ın keyif anında, zaferinin merhametinden nemalanmayı beklememizi istiyorlar...

Hatırlayalım... 22 Temmuz 2007 akşamı seçim sonuçlarının gayrı resmi sonuçları netleştikten sonra AKP Genel Merkezi'nin balkonunda hazırlanan selamlama ve konuşma platformundan 'yeniden Türkiyem, yürüyelim yeniden, daha güçlü Türkiyem' marşı eşliğinde 'güçlü Türkiye'nin güçlü lideri' anons ediliyordu. Tek başına iktidarı ikinci kez garantileyen Başbakan Recep T. Erdoğan, arkadaşları ile birlikte toplanan kalabalığı selamladıktan sonra alıyordu mikrofonu eline. 'En kalbi duygularla' selamlama, şükran sunma ve kutlama faslıyla başlayan Erdoğan, şımarmayacaklarını belirterek, siyasi rakiplerine yönelen kitlelere "müsterih olun, sizin de oylarınız değerlidir, tercihlerinize saygı duyuyoruz" müşfikliğiyle cumhuriyet ve milletin temel değerlerinden taviz verilmeyeceğini; "güçlü ve müreffeh Türkiye" ortak hedefiyle gerekçelendiriyordu. Herkesi kucaklayacaklarını, Atatürk'ün "muassır medeniyet seviyesini aşma" hedefiyle 2023'ü yakalamayı temel ilke olarak paylaşıyordu. Bunları, "AB hedefi", "çağdaşlaşma", "demokratik reformlar" ve "onurlu dış politika" ile süslüyordu..."Şu bayrakları göreyim bayrakları" buyruğunun ardından "Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır. Toprak, uğrunda ölen varsa vatandır" gürlemesiyle kalabalığa, tekrar komutu veriyordu: Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet... Eşlik, alkış, sloganlar... İşte bu ilkelerle yola devam edeceklerini haykıran Erdoğan, şöyle devam ediyordu: "Bölücü teröre karşı milletimizin sarsılmaz vatan sevgisinden aldığımız güçle mücadele etmeye devam edeceğiz. Uzun soluklu bu mücadelede, gereken her adımı doğru zamanda atma kararlılığında olduğumuzu tekrarlamak istiyorum."

Bu sözlerinin ardından seçim güvenliği için devlet güçlerine 'millet adına' teşekkür eden Erdoğan, "Şahsım ve partim adına kimseye kırgın değilim. Yeni bir sayfa açıyoruz. Kapımız herkese açık. Nihayet hepimiz Türkiye için varız" mesajını da ilgili yerlere vermenin rahatlığıyla "Her şey Türkiye için" sloganıyla konuşmasını bitiriyordu... Demokrasi manifestosu muamelesi çekilerek destanlaştırılan meşhuur 'balkon konuşması' buydu...

22 Temmuz 2007'den bugüne kadar Kürt meselesinin çözümü için yapılanlar, yukarıdaki konuşmanın öngürdüğü doğrultuda oldu. Detaylandırmanın gereği yok. Özetle; öldürdüler, yargıladılar, tutukladılar, bastılar, kapattılar, suçladılar, dövdüler, karaladılar, hakaret ettiler...

"Benim Kürt kardeşim kendi anadilini rahatlıkla konuşur. Cezaevinde konuşabiliyor muydu? Konuşamıyordu. Biz önünü açtık mı? Açtık. Şimdi artık, ana evladıyla cezaevinde kendi anadilini konuşabiliyor mu? Konuşabiliyor" diyen Başbakan'ın ilim ve irfan ile hak ve adalet bagajı küflenmiştir. "Anadilde eğitim olmaz, bunun için bana gelmeyin" diyen bir Başbakan'ın "çocuklarım neden cezaevinde" sorusunu soran Kürt annesini terörist gördüğü gibi "çocuğumla artık cezaevinde Kürtçe konuşuyorum, şükürler olsun" demeyeni de nankörlükle suçladığı muhakkak...

Bırakın PKK'yi, artık BDP'yi bile "çete", "şebeke", "terör örgütü" olarak gören; aslında PKK'nin de kendi devletinin bazı birimleri tarafından yönlendirilen bir amaçsız tedhiş organizasyonu olduğuna herkesin inanmasını isteyen Başbakan Erdoğan'ın seçim arifesinde, "Bu ülkede değerli kardeşlerim, Kürt meselesi artık yoktur" demesinde bir gariplik yok...

Tekrarlamakta fayda var. Türk şair Arif Nihat Asya'nın 'Bayrak' şiiri "Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü/Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü/Işık ışık, dalga dalga bayrağım!/ Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım" diye başlar ve "Sana benim gözümle bakmayanın/Mezarını kazacağım/Seni selâmlamadan uçan kuşun/Yuvasını bozacağım" şeklinde devam eder, vee "Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:/Yer yüzünde yer beğen!/Nereye dikilmek istersen, /Söyle, seni oraya dikeyim!" şahlanışıyla noktalanır... Erdoğan'ın, büyük Türk liberali Taha Akyol ile karşılıklı oturup dörtlük dörtlük paslaşırken buğulanan gözleri sonra ıslanmıştı. Arif Nihat Asya'nın şiirini okurken gözlerinden yaş akan, 'düşünmezsen yoktur' diyebilen biri, Kürtlerin gaspedilmiş haklarından kaynaklı devasa meseleyi çözemezdi, çözemedi...

"Çocuk da olsa, kadın da olsa, güvenlik güçlerim gerekeni yapacaktır" deyip iki günde 10'un üzerinde ölüme cevaz veren çözemezdi, çözemedi...

"Tek milet, tek devlet, tek bayrak, tek dedik... Ha beğenmiyorsan burada işin nedir, git beğendiğin yere" diyen biri çözemezdi, çözemedi...

Saddam'ın sınırlara yığdığı yüzbinlerce Güneyli Kürt için İstanbul'da hayırseverlerden toplanan yardımın bir kamyonunu ulaştırdığı için yıllarca Güney Kürtlerine 'nankör' diyen biri çözemezdi, çözemedi...

Türkler dışındaki halkların sorunlarının olmadığını anlatırken Arap bir aileden olan eşiyle mutlu olmasını gösteren biri çözemezdi, çözemedi...

Devlet güçlerinin, öldürdükleri gerillaların vücutlarını tahrip ederek, gözlerini çıkarmalarını ve kulaklarını kesmelerini normal; bunu kendisine belgeleriyle gönderen BDP'ye ise 'terör örgütünün sözcüsü' yaftasını haklı gören biri çözemezdi, çözemedi...

Kürt halkının en sıradan demokratik eylemlerini dahi terörizmden ayırmayan, 24 çadırı bir gecede dağıtan, devletsiz Cuma Namazları'nı 'kadın erkek karışık kendilerine göre birşeyler yapıyorlar' iftiracılığıyla taçlandıran biri çözemezdi, çözemedi...

'Bunlar Apo'yu peygamber ilan ediyor'a uygun olarak 'Zerdüşt dinindendirler' saçmalığıyla abanıp Selahaddini Eyyubi'nin torunu olduğu yalanıyla sırıtan biri çözemezdi, çözemedi...

Hala ailelerine verilmeyen iki cenazenin akıbeti için yapılan eyleme polisin saldırısıyla başlayan çatışma sırasında Fethullah Gülen Grubu'nun bir yurduna molotof atılmasını 'katliam' ama Bismil'de 18 yaşındaki İbrahim Oruç'u alenen öldüren polisi 'kahraman' kabul eden biri çözemezdi, çözemedi...

Pale D. Heban'ın ifadesiyle; her protestocuya müşrik, her gönüllü köleye müşfik, her itirazcıya yersiz müzmin, tüm biat ehline yerli mü'min tavrını reva gören biri çözemezdi, çözemedi...

İnsan ölümleri arasında 'bahse değmez' kategorisi oluşturan, bekaret kontrolürlüğüne kalkışan, rakiplerini hırpalamak için sesli-görüntülü-altyazılı filmlere makinistlik yapan biri çözemezdi, çözemedi...

Kürt medyasına bir konferanstaki Dersim katliamı ve günümüz değerlendirmesi ile ilgili sözleri düşen Türkiyeli yazarı 'namert'; Türk medyasında Kürt siyaseti ile ilgili küfürnameleri neşredilen Kürt devşirmeleri 'cesur' apoletiyle taltif eden biri çözemezdi, çözemedi...

İstisnasız bütün mitinglerinde, bayrak, vatan, kan, teklik ve şehitlik hamasetiyle Türk toplumunu kirli ve ırkçı bir dille ajite eden; Türk sağının riyakar, cinsiyetçi, ikiyüzlü, kibirli, ırkçı halinin yeni dünya modeli olmanın gururuyla bütün itirazları aynı torbaya koyup, "haram" ilan eden Başbakan, çözemez...

4 Nisan'da yeni adaylarına "Bakın ne diyorum? Yapmıştık, yaptık, yapıyoruz, yapacağız; dört tane eylem" anımsatmasında bulunuyordu. 4 eylemin ilk üçünün faturası ortada. Sonuncunun faturasını Kürt halkı ve "Üçüncü Blok" etrafında birleşen Türkiye halkları belirleyecek. Kürt coğrafyasındaki sonuçlar, "Benim Kürt kökenli kardeşlerimi onlar temsil etmiyor. Benim partimde 75 Kürt kökenli vekilim var" sakızını alnına yapıştırırsa; Türkiye halkları ve metropollerdeki Kürtler de entegrasyon, asimilasyon ve inkar üzerine yükseltilen yapay dengeyi üzerine boca ederse ortağı olduğu yeni devlet aklı, kararını gözden geçirebilir. Eğer Türk Sultan'ın balkondan merhamet dağıtmasını değil, hak ve adaletin zorunlu kelamını dillendirmesi; yeni devlet aklının, çözüm adına tek taraflı çözümsüzlük dayatması değil, rızaya mazhar gerçek çözüme yol alması isteniyorsa Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu adaylarının temsil oranı ve bölgesel salt çoğunluğu sağlaması zorunludur. Ferman meraklısı bir Sultan yerine çözüm kulvarına yönlendiren kolektif motivasyon için oylarımızı, AKP, CHP ve MHP'den esirgeyelim...

http://tuncelfikret.blogspot.com/

Hiç yorum yok: