29 Mayıs 2011 Pazar

Kürt ve Türk Kardeş Değil


Günümüzde barbarlar artık kılıç kalkanla Hitler yönetmeleri ile savaşmıyor. Savaşın argümanları değişti. Değişmeyen tek şey ise savaşın vahşeti ve insan  kıyımı.
 
Ne garip bir dünyada yaşıyoruz, katilin nerde durduğu belli değil. Katil masum postuna bürünebiliyor kolaylıkla.  İletişim, yani teknoloji çağı denilen hızlı değişim yüzünden, geniş kitleler tarafından çok anlaşılmıyor bile esir alınmış bir insanlık.
 
“Dinamiti buldum ki, dünyadaki bütün orduları birbirlerini havaya uçursun ve dünya askersiz kalsın!”
 
Alfred Nobel`in sözü bu, biliyorsunuz dinamiti ilk bulan  ve bütün servetini Nobel ödüllerinin dağıtılması için bırakan adamdır. Garip bir durum değil mi ?  İnsanların biri birisini öldürmesi için, icatta bulunan birinin mirası ile barış ödülünün verilmesi.  (Gerçi kardeşinin onun yaptığı patlayıcılar nedeni ile ölümü ve “ölüm taciri” olarak anılmamak için bu mirası bıraktığı söyleniyor.)
 
ABD’de silah üretimi yapan Lockheed Martin ve Honeywell International şirketlerine  Nobel vakfı yatırım yapıyor, bolca hisse senedi alıyor.   Bununla da kalınmıyor, nükleer silahlar dahil, sayısızca türden silah üreten şirket, bir ahım, bir şahım alınan edebiyat ödülüne  ve en önemli ödül olan: Dünya barış ödülüne  sponsor oluyor. Çözün bakalım bu yumağı çözebilirseniz.  Alınan bir milyon dolarlık ödül ne kadar temiz acaba? Ya alanlar… En azından şimdi paranın kaynağı biliniyor. Alacak olanlar bu parayı temiz bulacak mı?
 
Bunları neden mi yazıyorum?
 
Barış kavramının nasıl tekelleştiğini, sistemlerin barışı kendi istediği şekilde biçimlendirdiğini, barış dediğimiz kavramın içini boşalttığını ve ödüllerle sınırlamaya çalıştığını anımsatayım istedim. 
 
En zor yazılacak olan konu bu.
 
Düşünsenize, pek çok savaş kahramanının adı  öğretilir bizlere.
 
Halkların barış içinde olmasını savunan felsefecilere, düşünürlere, din adamlarına da rastlarız tarih kitaplarında. Ne yazık ki barışın savunucularının hepsinin acı yaşam öyküleri vardır. Çoğu da savaş severler tarafından katledilmiş, ya da tutuklanmıştır.
 
Ne tuhaftır ki, barışın olabilmesi için de insanlar savaşmak zorunda.
 
Fikren savaş verilir.  Savaş barışın, barışta savaşın plasentasıdır aslında. İkisi de biri birini besler.
 
Savaşlar biter mi?
 
Hem evet, hem de hayır…
 
Artık nükleer - kimyasal( Halapçe`nin elma kokusu, Dersim`de 7 gerillanın katledildiği Nane kokusu… Kürtler  kimyasal  denilen laneti böyle tanıdı. Bazen `ne olur bir de Reyhan kokan kimyasal çıkarmayın. İmgelerimden nefret ettirmeyin bana` diye yalvarmak geliyor içimden.) silahlarla savaşıyor savaş mimarları. Silahlarla ne kadar savaşırsanız savaşın savaşı sonlandırmak zorundasınız.  Kazanın ya da kayıp edin savaş sonlanmak zorundadır.
 
Savaştan daha zordur barış. Silahları  susturduktan sonra kimse” hadi savaş bitti, can ciğer kuzu sarmasıyız” diyerek, biri birine sarılmaz. İstese de sarılamaz. 
 
Kürt ve Türk  barışından söz ediyoruz sıkça, savaşın bitmesini istiyoruz. Çocuklarımız ölüyor, geleceğimiz ve düşlerimiz katlediliyor.  Ama…Bir türlü savaşı bitiremiyoruz.
 
Nedense her iki halka da kardeşiz mesajını siyasettin kaşarlanmışları veriyor . AKP çok sık bunu dile getiriyor.  Ben gözümü açtığımda bu savaş vardı, kırkıma geldim hala sürüyor. Bu süre içersinde gelip geçen bütün cumhurbaşkanları, başbakanlar, ıvırlar, zıvırlar hep “kardeşiz” dediler. Seyit Rıza `ya Şeyh Sait`e  “kardeşiz” dediler. Ta Osmanlıdan beri hep bir kardeşlik empozisyonu  vardır.
 
Din kardeşliği masalını da bir afyon gibi yutturmaya çalıştılar Kürtlere  O halde  dünya genelinde, 1.5 milyar Müslüman olduğuna göre tümü ile kardeş Kürtler.
 
Yok insani anlamda  kardeşlikten söz ediliyorsa  2 milyar Hıristiyan   ve 4 bin 300 din ile mezheplerinin tümüyle kardeş Kürtler. Adem ile Havva`dan beri bütün insanlık kardeş değil miydi?
 
Madem bu kadar kardeşiz de dünya neden kandan tablolar çiziyor ?
 
Neden bunca silah ve bunca ölüm var ?
 
Demek ki kardeşlik sözü doğru değil. İnsan ancak yarasını gösterebildiği, acısında ortaklaşabildiği, sevincinde birlikte güldüğü, kendini yanında güvende hissettiği insanlarla kardeş olabilir.
 
Yani Kürtler ve Türkler şu durumda kardeş değil. Her iki halka da bunu zorla dayatmak  ve sakız gibi kardeşliği  ağızda eveleyip gevelemek söz kirliliği ve yalandan başka bir şey değil.
 
Pekala dost iki halk olabiliriz.
 
Nasıl ülkeyi bölerek mi diyecek bazılarınız.
 
Orasını ben bilmem. Hem  Kürtlere, hem de Türklere sormak lazım birlikte yaşamak istiyor musunuz diye ...
 
Nazilerin karşısına çıkmak cesaretini gösteren ender kişilerden biri olan Carl von Ossietzky, başında bulunduğu gazetede, adeta tek başına bir savaş vermiş, Hitler`e "Senin askerlerin katildir" diye kafa tutmuş, tek başına verdiği savaşın faturasını cezaevinde vereme yenik düşerek ödemiştir. Yahudilerin ve insanlığın dostu değil midir  Carl von Ossietzky ?
 
Hakkari`de bir Kürt kadını panzerin önüne geçti. Hatırladıkça lime lime oluyorum, etimin içinde ettim düğümleniyor. Örtüsünü panzerin önüne attı. Bilmez ki  Kürt kadının  kafasındaki örtüyü atması, hem savaş, hem de barış nişanesidir panzerin içine kadının çocuğunu koyanlar. Kadın panzeri öptü, yalvardı, saçlarını yoldu. Alınan çocuğun abisi, “sıkın hadi, beni de öldürün”  dedi. Polis öylece baktı. Daha doğrusu bilenmiş halkın öfkesini, ve onları ekrana taşıyacak kameraların şahitliğini göze alamdı.
 
Ekran başında izleyenler, sıradan kadınlar, kadın dernekleri, partilerin kadın kolları neredeler ? Hani kardeşlik? O panzeri öpmek, polisin ayağını öpmek kadar, hatta polisin tecavüzüne maruz kalmak kadar korkunç ve aşağılayıcı bir durum. Neden kimseden bir ses çıkmadı ? Feminist, dinci, sosyalist, kadınlar ve  bin adı olan  kadın dernekleri neden tek bir tepki göstermediler? Gösterdiyseler cehaletimi ve dikkatsizliğimi lütfen maruz görün.
 
On iki gerilla için yas ilan edildi. Neden bu yasta kimse Kürtlerle ortaklaşmadı ?
 
Dağda beş-altı bin gerilla olduğu söyleniyor. Kırk ellli bin de kayıp…
 
Ve resmi rakamlara göre bu güne  kadar dağla yani PKK ile ilişkilenen genç sayısı 300 bin kişi.  Kürtlere ne kadar da doğum kontrol devlet politikası olarak uygulansa da, her kadın en az beş altı çocuk doğuruyor. Bir aileyi  en makul şekliyle  ortalama 7 nüfus olarak düşünürsek,  2 milyon yüz bin insanın dağla öyle ya da böyle bir bağı oluşmuş. Bu devasa rakamla kalmıyor sayı. Bir de bu ailelerin akrabalarını, aşiretini, eşini, dostunu, konu komşusunu düşünün.
 
Aklınız dibe vuruyor değil mi ? Yani yirmi milyon Kürdün  10  milyonunu terörist ilan etmişsiniz. Diğer 10 milyonu da güzel hatırınız için hiç hesaba koymuyorum.
 
Nasıl bir barış olacak on milyon insanı yok sayarak ?
 
Barış, dostluk adına her ne derseniz deyin`, ancak biri birinizin yarasını görüp onu sarmaya çalışıldığında  kendiliğinden oluşur. Ne zaman ki bir gerilla cenazesinde Türk aydınlar denilen ve köşe başlarında kalem oynatanlar, ön saflarda yer alırsa, barışa doğru adım atılır. Düşünün Ahmet  Altan yazmakla bir yere varılmadığını anladı ve gerilla cenazesinde Kürtlerle saf tuttu. Düşleyin, Cengiz Çandar, Ece Temelkuran, Nuray Mert üniversitelerde ders veren bir çok bilim adamı bir gerilla cenazesindeler. Sezen Aksu`nun  canım sesi ile yakılan ağıta Kürt ve Türk birlikte ağlıyor. Bülent Ersoy`un bütün heybeti ile önde yürüdüğü, Rojda ve MKM sanatçılarının ona eşlik ettiği  bir kalabalık düşünün. Aklınızdan geçen her ismi katın bu kalabalığa. Devlet ne yapacak ? Topunu  cezaevine mi tıkacak ? KCK davasından mı yargılayacak bu isimleri? Hiç sanmıyorum.  Barış zaten bedel ödenerek elde edilir. Tarihe  böyle not düşmek son derece onurludur.
 
“Yapın,  edin” diyenlerin önce önerdiklerini kendilerinin de yapması gerekir ki inandırıcı olsun.
 
Aynı şekilde Kürtlerin asker cenazelerini Kürdistan`dan uğurlarken ağıtlar yaktığını, on binlerle  o cenazeleri uğurladığını ve savaşı lanetlediğini düşleyin. Hükümet, devlet adı her ne karın ağrısıysa onu masaya oturmaya zorlayan bir halk ve vicdanlı aydınlar çizin kafanızda.  
 
Ham hayal mi bunlar…
 
Barış zaten hayal edilir ve hayali gerçekleştirmek için çaba verilir.
 
Lafın özcesi  Eğilip Kürdün yarsından öpmezseniz, yaranızı gösterip Kürdün öpmesine izin vermeseniz, barış sel suyunda yitip gider…
 
Barış verilen ödüllerle ve söylenilen sözlerle yapılmaz. Barış ancak savaşa karşı, savaş açarak olur.
 
Yoksa,  savaş devam ettikçe söylenilen her çivisi çıkmış barış ve kardeşlik sözü hükümsüzüdür.  Barış olursa ödülü insanlık onurunun kurtarılması ve çocuk ölümlerinin son bulması olacaktır. Bir milyon dolar mı, bir çocuk hayatı mı? Siz karar verin.
 
hasretbirsel@hotmail.fr

Hiç yorum yok: