10 Mayıs 2011 Salı

İktidarı Kaybetme Korkusu Zalimleştiriyor

 
AKP hükümetinin siyasi ve ekonomik manipülasyonlarla 2002 yılından bu yana yürüttüğü iktidarını kaybetme korkusu büyüdükçe zalimleşiyor. Dokuz yılın ağır bilançosu bugün AKP'nin korkulu rüyası haline geldi.

İktidar ve para elde edildiğinde, kaybetme korkusu da bir süre sonra kendisini hissettirmeye başlar. Korku büyüdükçe histeri başlar. Her şeyin kontrolünde olduğunu düşünen iktidar, yayılan korkuyla birlikte panikler. Artık ikna edecek gücü olduğuna inanmadığından kendi korkusunu halkın üzerine salar. Artık “balayı” dönemi bitmiş, manipülasyonlar ve “reform” adı altında yürütülen hegemonya yerini çıplak zulme bırakmıştır.

2002 yılından bu yana iktidarda olan AKP hükümeti de bugün iktidara büyük bir korkuyla sarılmış vaziyette. Fethullah Gülen Tarikatı uzantılı hükümet, kaybetme telaşı içerisinde kendisine muhalif gördüğü herkesi şiddetle bastırmaya çalışıyor. Hükümet bugüne kadar “reform” adı altında yürüttüğü baskı politikasını bugün “ileri demokrasi” adı altında faşist saldırılara dönüştürdü.

GÖZALTI TERÖRÜ

Sekiz yıldır gizlenmeye çalışılan bilanço kaba bir şekilde şöyle özetlenebilir: Sistematik bir şekilde en yoğun gözaltı ve tutuklamalar bu hükümet döneminde yaşandı. Son dokuz yılda gözaltına alınanların haddi hesabı yok. İHD’nin 2010 raporuna göre sadece Kürt illerinde 3 bin 706 kişi gözaltına alındı. Bu yılın son bir ayında gözaltına alınanların sayısının ise 2 bin dolayında olduğu tahmin ediliyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun BDP’nin desteklediği 7 bağımsız adayı veto ettiği 18 Nisan’dan sonra 2 sivil polis tarafından öldürüldü, yüzlerce kişi gözaltına alındı. 2009’daki yerel seçimlerde Kürtlerin büyük başarısı ardından ise dalga operasyonları başlatılmıştı. KCK soruşturması adı altında binlerce kişi gözaltına alındı ve tutuklandı, DTP kapatıldı.

GAZETECİLER İÇİN TEHLİKELİ BİR ÜLKE

Bir yandan gözaltı terörü estirilirken diğer yandan özellikle Kürt ve muhalif medya hedef alındı. Onlarca gazete ve dergi bu iktidar döneminde kapatıldı. Tutuklu gazetecilerle dayanışma organizasyonlarına göre bugün en az 60 gazeteci tutuklu bulunuyor, bu da Türkiye’yi gazeteciler açısından dünyanın en büyük cezaevi yapıyor. Tutuklu gazeteciler arasında 9 DİHA muhabiri ile 9 Azadiya Welat gazetecisi de yer alıyor. Gazetecilere en ağır cezalar da bu iktidar döneminde verildi. Azadiya Welat’ın eski yazı işleri müdürleri olan Vedat Kurşun, Emine Demir ve Ozan Kılınç’a verilen cezaların toplamı 325 yıl. Terörle mücadele yasaları gazetecileri susturmak için tehlikeli bir silaha dönüştürüldü.

İnternet yasaklarında da Türkiye, İran ve Çin ile aynı yolda ilerliyor. En az 7 bin sitenin yasaklanması yetmezmiş gibi hükümet bu kez her eve filtre takıyor.

ÖZEL HAYAT HİÇ BU KADAR TEHDİT ALTINDA OLMADI

Bazen “ultraliberal” olarak da sunulan İslamcı-muhafazakar AKP hükümeti döneminde, özel yaşam da hiç bu kadar tehdit altına alınmamıştı. Polisiye birimler her yerde insanları dinleyerek, savcılara telefon ve ortam dinlemelerinden oluşan iddianameler hazırlatırken, bunlara bir de internet ortamına düşürülen “özel yaşam” videoları eklendi. CHP eski lideri Deniz Baykal, bir videoyla koltuğundan edilirken, bugün de MHP seçimler öncesi farklı amaç için olsa da aynı yöntemin hedefinde. Kirli bir çatışmanın ortasında ise en büyük yarayı özel yaşam alıyor. Bu saldırı ise “muhafazakar-islam” görünümlü bir hükümet döneminde en çirkin şekilde yürütülüyor.

ŞİFRE SKANDALLARI

Bunlara şifre skandallarını da eklemek gerekiyor. Türkiye’de üniversite ve meslek okullarına girişlerde daha önce de hilelere başvuruluyordu. Kopyalar bu ülkede hiç eksik olmadı. Ancak ilk defa bu kadar sistemli bir hal aldı. Şifre skandalları, Gülen Cemaati mensuplarının devlet kurumlarına bu kadar hızlı bir şekilde nasıl yayıldığı konusunda da ipuçları taşıyor olabilir.

AÇILIM SALDIRISI


AKP hükümetinin özel olarak Kürtlere yönelik politikalarının en çarpıcı ifadesi olan “açılım” politikası ise fiyasko ile sonuçlanmak bir yana, Kürtler açısından ağır bir insan hakları bilançosuna dönüştü: binlerce gözaltı, parti kapatma, KCK davası, gazetecilerin hapsedilmesi gibi… Kısaca Kürt sorunu çözme iddiasıyla oluşturulan bu politika, gerçek bir saldırıya dönüştü. Sonuçta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Kürt sorunu yoktur” diyerek, baştaki amacını sonda ifade etti.

Yine bunlara son 9 yılda öldürülen onlarca Kürt çocuğu ile TMK mağduru binlerce çocuğu da eklemek gerekiyor. PKK’nin ilan ettiği eylemsizlik süreçleri ve bunu fırsat bilerek yapılan askeri ve siyasi operasyonların yarattığı toplumsal infialleri de unutmamak gerek. Sadece Mart ayı başından bu yana 40 dolayında gerilla, eylemsizlik pozisyonda iken hayatını kaybetti.

ŞİMDİ NELER OLUYOR?

Peki AKP iktidarı 12 Haziran seçimleri neden bu kadar saldırganlaştı? Kürtler 24 Mart’ta başlattıkları sivil itaatsizlik eylemleri ile hükümeti bir çok açıdan silahsız bıraktı. Elinde sadece polis ve asker silahı kaldı. Özellikle seçimler öncesi Kürtlerin oyunu yeniden kazanmak için, bu kez dini daha etkili bir şekilde kullanmaya hazırlanırken, sivil cumayla karşılaştı. Nitekim iktidarı döneminde dini de tekeline alarak Kürtlere karşı önemli bir enstrüman olarak kullanan AKP hükümeti, şu sıralar bu silahını da kaybetme telaşından olsa gerek, adına siyaset yaptığı dine de en ağır hakaretleri etmekten çekinmiyor.

MHP OYLARI

Kürt kamuoyunda ciddi oranda desteğini yitiren AKP, ikna edemeyince BDP ve sol muhalefeti yoğun saldırılar altında tutarak seçim çalışması yapamaz durumda bırakmaya çalışıyor. Bunu yaparken, kaybettiği oyları ise toplayacak bir kaynak gerekiyor. Bunu da MHP’den sağlamaya çalışıyor. Seçimlerde bir iki puanlık gerilemenin bile büyük bir psikolojik çöküntüye yol açacağının farkında olan hükümet, aşırı milliyetçi oyları toplamak için en çirkin yöntemlere başvurabiliyor. Zaten seçimler öncesi bu ve benzeri skandalların ortaya çıkması bekleniyordu. Bu durum AKP’nin ciddi bir oy ihtiyacı olduğunu da gösteriyor. Bunun için MHP’nin baraj altında bırakılması gerekiyorsa, bunu hiç kuşkusuz yapmaya çalışacak. Zira AKP’nin geçen seçimlere oranla oylarını koruması ve hatta yükseltmesi için bu oya hayati derecede ihtiyacı var.

Bugün Kürt kamuoyunda kaybeden AKP, elinde kalan zor silahını en katı şekilde kullanarak iktidarını korumanın telaşını yaşıyor… Oysa iktidarın mutlak olmadığını Tunus’ta başlayan ve Ortadoğu’ya yayılan isyanlar açık bir şekilde gösterdi. Bu kadar zulümden sonra AKP’yi bekleyen son da iktidarı kaybetmek olacak…

Hiç yorum yok: