17 Mayıs 2011 Salı

“Din Sorununa Devrimci Yaklaşım”



Kitabı indirmek için tıklayın:
http://tr.scribd.com/doc/113444561/Sosyalizmde-Israr-%C4%B0nsan-Olmakta-Isrard%C4%B1r

1989 yılı öncesi Abdullah Öcalan  tarafından ele alınan Din Sorununa Devrimci Yaklaşım kitabının önsözünü olduğu gibi buraya alarak bazı tarihi çarpıtmaları gün yüzüne çıkartmak istiyoruz. 

Bugünlerde özel savaş merkezleri tarafından bolca Kürt özgürlük hareketine karşı kullanılmaya çalışılan din konusuna özgürlük hareketinin yaklaşımının ne olduğunu göstermek açısından, bundan 21–22 yıl önce kaleme alınmış ve kitap haline getirilerek basılmış olan bu çalışmanın önemi ortadadır. 

1988 ya da 1989 yıllarında henüz üniversite yıllarında iken aylık Serxwebun gazetesinde yayınlanan Kürt halk önderliğinin Din Sorununa Devrimci Yaklaşım çözümlemelerini okumuştum. Belirttiğim gibi daha sonra da bu çözümlemeler kitapçık halinde Serxwebun yayınları tarafından basılmıştı. 

O yılları aynen bugün gibi hatırlıyorum birçok dini çevre-bunlar ağırlıklı olarak Kürtlerin dışında olan çevrelerdi-bize dine yaklaşımımız konusunda eleştiri getirirlerdi. Yaşamımıza bir şey demezlerdi. Çünkü değil PKK kadrolarında genel olarak PKK taraftar ve sempatizanlarında bile yeni PKK’yle ilişkilendiklerinde yaptıkları ilk iş içkiden hatta çoğu zaman sigaradan uzak durmak oluyordu. Yine toplumda ahlaki olarak kabul görmeyen başka özelliklerini de terk ediyorlardı. 

Size tuhaf gelebilir ama özgürlük hareketi bir gün bile bir tane taraftarına, sempatizanına şunu yap ya da şunu yapma dememiştir. Ancak özgürlük hareketinin saflarına gelenler büyük bir dava uğruna çıktıklarının bilinciyle içki ve toplumun değer yargılarını zedeleyecek benzeri hususlardan uzak durmuşlardır. Birde bu harekete gönül veren insanlar toplumun gönlüne işlemek için toplumun değer ölçülerine çok dikkat etmesini hep bilmişlerdir.
Evet, PKK'liler ilk günden başlayarak toplumsallığa çok ama çok dikkat etmişlerdir. Yine PKK'liler bir toplumun değer yargılarını dikkate alarak siyaset yapmışlardır. İlk günden başlayarak hiç kimseyi dışlamadan bu ilkesel duruşlarını sürdürmüşlerdir. İlk günden başlayarak hoşgörü kültürünü esas alan bu hareket tüm insanlara saygılı olmasını da bilmiştir. 

Şunu peşinen söyleyelim: Özgürlük hareketine gelenler büyük toplumsal değerler uğruna gelmişlerdir. Ahlaki değerler, gelenler için her zaman çok değerler olmuştur. Ancak bu ahlaki değerler feodalizmin ya da kapitalist kültürün insanlara telkin ettiği “gemisini kurtaran kaptandır”, “bileğini bükemediğin eli öp” gibi boyun eğdirten ve bireyci toplumdan uzak yaşam arayışına yönlendiren kültür elbette değildir. Özgürlük hareketi ilk günden başlayarak her zaman insanın kendi iradesine güvenerek yol almasını telkin etmiştir. Asla ama asla boyun eğmeye pirim vermemiştir. “Kendi yolunu çiz” ve bir nevi ”kişiliğini gerçekleştir” sözleri sanki özgürlük hareketi mensupları için söylenen sözlerdir. Lakin bu sözlere denk yaşam ve arayışı sürdürürlerken asla ama asla toplumların değerlerine dil uzatılmayacak ve bu kültürleri insanlığın hazinesi olarak ele alarak hoşgörü ve saygı da kusur etmeyecek yaklaşımı da özgürlük hareketinin yaklaşımı olmuştur. 
 
Şunu da peşinen söyleyelim: 


Özgürlük hareketi mensuplarının büyük bir kısmı gelirken toplumla kaba ve inkârcı yaklaşarak gelmemişlerdir. Toplumun geriliklerini toplumla ya da o toplum içerisinde yaşayan insanlarla asla izaha kalkışmamışlardır. Toplumun ve bireylerin varsa gerilikleri bu gerilikleri her zaman var olan tahakkümcü sistemle izah etmeye çalışmışlardır. Bunun içinde toplum ve bireylere karşı saygı ve hoşgörü öndeyken sistem karşıtlığı gerektiğinde en sert dil ve mücadele yöntemiyle yapılmıştır. 

Özgürlük hareketinin bu özgün yaklaşımlarından dolayı yer yer Türk solu hatta başka sollar tarafından eleştirilmiş ve sol olmamakla eleştirilmişlerdir. Yani özgürlük hareketi bir yandan solcu olmamakla eleştirilirken diğer yandan dini kimi çevre tarafından materyalist yaklaşmakla eleştirilmiştir. Hâlbuki her iki yaklaşımda yanlış ve eksik değerlendirmeler olmuştur. 

Özgürlük hareketi her zaman sosyalist ve komünal yaşayan bir hareket olmuştur. Ancak kimi sol cenahın anladığı manada materyalist asla olmamıştır. Sol olmak ya da sosyalist olmak kaba materyalist olmak değildir. İnsanlığa ve insanlığın gelişimine katkı sunmuş tüm değerleri özgürlük hareketi olarak her zaman sahiplenilmiştir. Toplumu toplum eden dine de bu eksende yaklaşarak dinin yarattığı toplumsal ahlaka sahip çıkarken, kattıklarına da değer biçmiştir. Ancak diğer yandan da tahakkümcü sınıfların dini özünde boşaltarak toplumu yönlendirmenin, uyutmanın, hâkimiyetlerini sağlama aracı olarak kullanmasına da asla prim vermemişlerdir. Yani ne din ve toplumsal değerleri kaba ret etmişlerdir ne de egemenlerin dini tahakküm aracı olarak kullandıklarını kabul etmiş ve sineye çekmişlerdir. Her iki yaklaşımı PKK'li militanlar ilk günden başlayarak ret etmiş ve hatta bu her iki yaklaşım ve anlayışa karşı mücadele etmişlerdir. 

Yeniden 1989 yıllarına dönersek o zaman Kürt halk önderliğinin yayınlanan bu çözümlemelerini birinci elden çoğaltarak kendilerini dindar olarak tanımlayan bu çevrelere götürmüştüm. Kimisi okul arkadaşımdı. Önderliğimizin bu çözümlemelerini okuyan okul çevremdeki bu dindar arkadaşlar o günden sonra bize daha yakın durarak saygılı yaklaşmasını bilmişlerdi.

Özcesi; Türkiye devletinin kirli özel savaş kurmayları ezelden beri özgürlük hareketini karalamak için ellerinde geleni yapmaktadırlar. Dün olduğu gibi bugünde bunu yapmaktadırlar. Ancak nasıl ki dün de posası çıkmış bu kirli özel savaş politikaları tutmamışsa bundan böyle de tutmayacaktır.

Din Soruna Devrimci Yaklaşım kitabının önsözü: 


“Temel kavramlara açıklık getirmek ve düzeltmelere gitmek yolunda oldukça çaba sarf ediyoruz ve oldukça da yoğunlaşmış durumdayız. Bu yararlıdır da. Yoldaşlar topluluğu, tartışmasını bilen bir topluluktur. Yeni tanrılar, yeni dinler icat etmeyelim. Biz, bilimsel sosyalizmin gerçekliğine inanıyoruz, ama "dinimiz sosyalizmdir" demiyoruz. 

Din gerçeğine komünizm adı altında inkârcı yaklaşım, genelde olduğu kadar, özellikle Ortadoğu halklarında çok tehlikeli bir etki yaratmıştır. Bu yaklaşımın halktan soyutlanmaya, dolayısıyla da gericiliğin oldukça güçlenmesine yol açtığını hemen belirtelim. Hatta denilebilir ki, din gerçeğine inkârcı yaklaşım, diyalektik materyalizmin kaba uygulanması anlamında olup, Ortadoğu devrimlerinin gelişmeyişinin en önemli nedenlerinden birisidir.
Klasik komünist partileri, Ortadoğu sahasında 70 yıldır varlık sürdürüyorlar. Ama en izole olmuş topluluk durumundadırlar. Bunun esaslı -özellikle ideolojik- nedenlerinden birisi de, dinsel gerçeğe, "komünistler tanrı tanımaz", "din eşittir gericilik" şeklindeki yanlış yaklaşımdır. Böylece, daha işe başlar başlamaz bu sözcüklerle adım atıldığında bütün toplum karşıya alınmış olur. Bunu yapmakla bilimsel sosyalizmin basma en büyük kötülük, sosyalistlik adına getirilmiş olur. Bu, mevcut klasik komünist partilerinin pratiğinde tamamen açığa çıkmıştır.


İran İslam Devrimi geliştiğinde ve onun temellerinin atılmasından çok daha önceleri İran'da komünist partisi vardı. O zaman güçlü olan komünist partisi, İslam devrimi geliştiğinde bu gücünü korumaktaydı. Ama gelişen olguya o kadar çarpık yaklaştı ki, sonuçta imha olmaktan kurtulamadı. Biz, suçu sadece İslam devrimine yükleyemeyiz. Komünist sıfatıyla yola çıkanların kendi toplum gerçeğine çok çarpık ve inkârcı bir biçimde yaklaşmalarının da önemli bir neden olarak ele alıyoruz.

Türkiye'de ilk sosyalizm tartışmalarının yapıldığı dönemde dine küfürle işe başlandığı bilinmektedir. Dine küfürle işe girişilmesiyle birlikte, dine bağlı ezici bir halk çoğunluğu daha baştan sosyalizme karşı şartlandı. Sosyalistler, "tanrı tanımaz, aile tanımaz" biçiminde damgalandı. Gericiler, bunu kışkırttılar ve sonuçta, ancak ucube tipinde bir solcu imajı kaldı. Halkların kurtuluş ideolojisi olması gereken sosyalizm, bu yaklaşım yüzünden, halkların aleyhinde işleyen, onların özgürlük mücadelesinin önünde engel teşkil eden bir konuma kadar götürüldü. Bu konuda TKP pratiği hayli öğreticidir. Sanki görevi halk hareketini geliştirme değil de, engellemekmişçesine bir işlev gördü ve halen de bunun cabası içindedir. Görülüyor ki, din son derece hayati bir konudur. Kısacası, bu konuda yanlış yaklaşım, daha baştan itibaren yenilgiye götürüyor.

Arap toplumlarında komünist partilerinin etkileri yok denecek kadar azdır; buna karşılık, bu toplumlar üstünde İslam’ın etkisi çok güçlüdür. Komünist sıfatını taşıyanların İslam’a doğru bir biçimde yaklaşmama ve reel sosyalizmin bir memuru gibi hareket etmeleri, kendilerinin varlıklarıyla yokluklarım eşit duruma getirmiştir.
Bir süre önce CIA'nin komünist partiler hakkında yaptığı değerlendirmeyi bir gazetede okuduk. Kıbrıs Komünist Partisi'nden tutalım, dünyanın birçok ülkesindeki komünist partilerine kadar, bu partilerin etkilerini ve üye sayılarını vermektedir. Ancak sıra Türkiye Komünist Partisi'ne gelince, "Adını dile getirmeye değmez" diyor; yani ne kadar etkisiz bir parti olduğunu vurguluyor. Ortadoğu'daki diğer partilerin durumu da böyledir. 

Acaba bilimsel sosyalizm genelde din gerçeği, özelde de Ortadoğu halklarının toplumsal oluşumundaki İslami gerçeği değerlendiremeyecek, ondan sonuç çıkaramayacak kadar çözümsüz müdür? Elbette ki hayır, Sosyalizme bunu yüklemek demek, onun çağımızın önder eylem kılavuzu olduğunu inkâr etmek demektir. Dolayısıyla, onu çözümsüz kılmak doğru değildir; doğru olan, bilimsel yaklaşımın bütün toplumsal olgulara gösterdiği yaklaşım gibi, din gerçeğine, onun oluşumuna ve hâlihazırdaki toplumsal etkisine de yaklaşımı doğru bir temelde, sosyalist ideolojinin Işığında yapabilmektir. Bunun için, inkârcı-sekter bir yaklaşım içinde olamayacağımız gibi, "sosyalizm eşittir İslam" ya da "İslam sosyalizmi" deyip sosyalizmin bağımsızlığını, bilimselliğini inkâr etme yoluna da sapamayız.

Doğru çözüm, toplumsal bilimdedir; bilimsel sosyalizm, toplumun gelişim yasalarını veren, bunu gerçeğe en yakın gösterebilen biricik bilimdir. O halde, bir toplumsal olgu olarak bu konuda da doğruya en yakın çözümlemeler gösterilebilir. Biz de bu inancımıza dayanarak, din gerçeğine bir tartışma taslağı düzeyinde yaklaşmaya çalışacağız.” 
 
Bu kitap önsözü 1990 Ekim ayında yazılmıştır.

Kasım Engin

3 yorum:

özgür eşit dedi ki...

buyrun söz konusu broşür rojbas1.files.wordpress.com/.../din-sorununa-devrimci-yaklasim.pdf

Unknown dedi ki...

kitabi pdf olarak indirmek istedim ancak aradan uzun zaman geçince silinmis.tekrar yükleyebilirmisiniz?

Güncel Yorum dedi ki...

Sayın Abdullah Öcalan'ın Din Sorununa Devrimci Yaklaşım kitabını Bloğumuzun sol kenar kısımdaki E-Kitaplar kısmından okuyup indirebilirsiniz.