22 Nisan 2011 Cuma

Zap, YSK ve 18 Nisan Dersleri


18 Nisan 2011'de YSK'nin bağımsız adaylarını veto eden kararına karşı gelişen halk eylemlilikleri/serhildanların sonucu 2008'deki 9 günlük Zap Savaşının ortaya çıkardığı sonuçlarla eşdeğer öneme sahiptir.

18 Nisan 2011 günü Yüksek Seçim Kurulu akşam saatlerinde açıklama yaptı. YSK Başkanı Ali Em 12 bağımsız milletvekili adayının seçime giremeyeceğini açıkladı. Bu açıklama Kürdistan başta olmak üzere Türkiye ve uluslararası alanda büyük bir yankı oluşturdu. YSK'nin kararının "kesin ve nihai" olduğun vurgulanıyordu. Ancak dört gün sonra YSK Başkanı kararını gözden geçirdi ve verilen kararı geri almak zorunda kaldı.

Çünkü 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri takviminin daha ilk günlerinde açıklanan bu kararın anlamı şuydu: Kürtler ve Türkiye demokratik güçleri siyaset dışı bırakılacak! Seçime girmeden BDP üzerinden Kürtler, Bağımsız Aday Bloku üzerinden de Türkiye demokrasi güçleri marjinalleştirilecek...

AKP'nin iktidar döneminde Kürt politikasındaki tasfiye yöntemlerinde yapılan değişikliklerin önemli özelliğini yansıtan bu karar KCK operasyonları ile siyaset alanından tırpanlanmak istenen Kürtlerin siyasetten tamamen men edileceği anlamı taşıyordu. YSK'nin bu kararı 2008 şubatının son haftasında HPG gerillalarına karşı gerçekleştirilen "Güneş Operasyonu"nuna benziyordu. "Güneş Operasyo"u ile ZAP'daki gerilla karargahı düşürülecek ve gerilla askeri alanda tasfiye edilecekti. Bunun için uluslararası alanda destek alınmış, ABD ve belirli yerel güçler de operasyona ortak edilmişti. Ancak ZAP'daki gerilla direnişi Türk ordusunun tasfiye planlarını alt-üst etti. 9 gün süren gerilla direnişi karşısında Türk ordusu geri çekilmek zorunda kaldı.

Zap'tan sonra Ankara'daki siyaset yapısı alt üst oldu. Devlet içindeki iktidar blokları, asker-siyaset ilişkisi ve Türkiye'nin bölgesel Kürt politikasında temel değişiklikler oldu. Türk devlet politikasında gerillaya karşı askeri operasyonların artık sonuç alamayacağı, gerilla direnişinin bu yöntemle kırılamayacağı ortaya çıktı. Ergenekon Operasyonları, AKP'nin devlet içine yerleşmesi, ordu-siyaset ilişkisinin temelden gözden geçirildiği bir dönem yaşandı. Türk devleti Güney Kürdistan'daki federe yapıyı tanımak zorunda kaldı. Zap direnişi sonrasında Kürt siyaseti kitlesel gücünü daha da artırdı. Bu 2009 yerel seçimlerine yansıdı.

Askeri olarak Demokratik Kürt Siyasetini yenilgiye uğratamayan devlet, bu kez AKP'nin temel aktörlüğünde siyasal alanda Kürtleri tasfiye operasyonlarına girişti. 2009 yılı başlarında AKP'nin siyasal nüfuzu ile Kürt siyasetçiler üzerine operasyon dalgaları başlatıldı. Kürtlerin "siyasal soykırım operasyonları" olarak adlandırdıkları bu süreç 2001 yılı boyunca devam ettirildi. Bir yandan siyasal tasfiyeyi perdeleyen "Kürt açılımı" "Alevi açılımı", "roman Açılımı" ve "Yeni Anayasa" tartışmaları ile politika oluşturmak isteyen AKP; askeri olarak başedemediği demokratik Kürt hareketini siyasal olarak bölmeye ve etkisiz kılmaya çalıştı. Kürtlerin siyasal alandaki direnişi de gerilla direnişi gibi oldu. Kesintisiz serhildanlar ve 2010 1 Haziran'ında baylatılan 4. Stratejik Dönem AKP'nin siyasal operasyonlarına karşı iki zeminde direniş anlamına geliyordu.

Askeri zora karşı gerillanın aktiflleşen savunma savaşı, siyasal alanda kitlesel halk serhildanları kesişince ortaya İmralı'da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmeler gündeme geldi.

İç içe geçen mücadele biçimleri, yeni dönemin özelliklerini ve temel karakterini de ortaya koydu. Ancak AKP, siyasal alandaki tasfiyeden vazgeçmedi. Polise dayalı yeni güvenlik politikası tanımı ile kendisine bağlı özel ordu yapılanmaları, Kamu Güvenliği Müşteşarlığı ile askeri güvenli ayağını oluşturdu. Siyasal alanda Hizbulkontra tahliyeleri, Kürt işbirlikçi aktörleri, yenilenmiş "yandaş medya" ve diplomatik kuşatma ile 4. Döneme karşı mücadele hamlesi geliştirmek istedi.

Demokratik Kürt siyaseti ise 13 Ağustos 2010'da ilan ettiği eylemsizlik kararı, referandumdaki boykot tavrı ve demokratik çözüm çadırları ile bu süreçteki temel taktiğini siyaset zemininde tuttu. Bu tutumunu derinleştiren Kürt siyaseti, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın zengin taktikleriyle daha da etkin hale geldi. 12 Haziran 2011 seçimlerine Demokratik Ulus Bloku ile gidilmesi önerisi karşılık buldu. Kürt hareketi hem Kürtler arasında birliği gerçekleştiren adımlar attı hem de Türkiye'de sosyalist, sosyal demokrat ve farklı etnik toplulukların temsilcileri ile seçime bağımsız gireceğini açıkladı. İşte bu açıklama ile Türkiye'de temel iki blok üzerinden süren tartışmalar AKP'yi ve devleti ürküttü. Bu ürküntüyü en çok hisseden statükocu devlet bürokrasisini karakterize eden YSK Kürtleri siyasal olarak tasfiye etme amacı taşıyan kararını aldı.

Devletin birçok kurumuna yerleşen AKP'nin ortaya çıkardığı zeminde anti-Kürt politikalarının en son hamlesini ise Yüksek Seçim Kurulu 18 Nisan'da yürürlüğe koydu.

Ancak karara karşı Kürtlerin kitlesel ve giderek radikalleşen serhildanları Türkiye gündemini alt üst etti. 2011 Newrozunda açıklanan taleplerin

Demokratik Çözüm Çadırları süreci ile birlikte derinleşmesi ve kesintisiz direniş kararı bütün yönleri ile 18 Nisandan sonra kendisini dışavurdu. Halk inisiyatifinin devlet politikalarına karşı kendisini örgütlemesi ve eylemde sokakları seçmesi Türk devletinin siyasal alanda AKP eliyle Kürtleri siyasetten tasfiye politikalarında temel bir kırılma yaratmıştır.

Türk devletinin Kürtleri siyasal olarak AKP eliyle tasfiye politikası, 2008 yılındaki ZAP savaşındaki gerillayı tasfiye etmek istelen "Güneş Operasyonu" ile aynı amacı hedeflemekteydi. Kürtlerin iradesini kırmak, siyaset dışı bırakmak. Ancak Zap direnişi ile Türk devleti bütün uluslararası desteğe rağmen gerillaya karşı askeri politikalarla sonuç alamayacağını gördü. Bu nedenle askeri alanda yenemediği Kürtleri siyasal alanda iradesizleştirmek için siyasal operasyonları yoğunlaştırdı.

Ancak bütün tutuklama ve operasyon dalgalarına karşı özellikle 18-22 Nisan tarihleri arasındaki serhildanlar devletin bu politikasında büyük bir kırılma yaratmıştır.

Yani YSK'nin kararı ile ortaya çıkan dört günlük serhildanlar AKP eli ile yürütülmek istenen siyasal operasyonların da artık sonuç getirmeyeceğini göstermiştir. Dolayısıyla dört günlük halk serhildanları Ankara'ya şu temel dersi vermiştir:

Bir; Kürtlere karşı siyasal tasfiyecilik ile hiçbir sonuç alamazsınız

iki; Sadece siyasi tasfiye operasyonlarınız başarısızlığa uğramamış; aynı zamanda Kürdistan'da AKP eliyle inşaa edilen ve polis ile karakterize olan faşist baskıcı sistemi de deşifre olmuştur.

Üç; Serhildanlar, yeni dönemin"artık talep etme değil somut sonuç alma" özelliklerini hayata geçirmiştir.

Dört; AKP'nin Kürdistan'daki rolü ve yeni inşaa ettiği inceltilmiş asimilasyon ve tekçi zihniyeti geçersiz kalmıştır.

Beş: Demokratik Kürt siyaseti, sadece Kürtler için değil, artık Türkiye halklarının da öncü ve birleştirici dinamiği haline gelmiştir.

Altı: Sivasın batısındaki kitlesel eylemler artık sadece Kürtlerle dayanışan değil ortaklaşan bir yapılanmaya dönüşmüştür

Yedi: Antep, Adıyaman, Maraş vb kentlerdeki eylemsellikler ve tepkiler Serhildanların sadece Kuzey Kürdistan coğrafyasındaki Botan, Serhad, Amed bölgelerinde değil daha da genişlediğini göstermiştir.

Sekiz, Demokratik Ulus Bloku'nun hem Kürtlerin birliği hem de türkiye'deki demokratik güçlerin birleşme ihtiyacının ne kadar isabetli bir karar olduğunu göstermiştir.

Dokuz:Demokratik Çözüm Çadırlarının önemini somut olarak ortaya çıkarmıştır. Polisin vahşice saldırdığı çadırların Kürdistan'da demokratik siyasetin örgütlenme merkezi olduğu açığa çıkmıştır.

Sonuç olarak 4 günlük halk serhildanları, Kürt meselesindeki 4. Stratejik Dönemin halk gücünü ve potansiyelini bütün görkemi ile ortaya çıkamıştır. Eğer devlet askeri ve siyasi alanda Kürt politikasında niteliksel, siyasal bir çözüm hedefli müzakereye dönüşecek bir yol izlemezse Türkiye'nin sonu Saddamlı Irak, Mübarek'li Mısır, BinALi'nin Tunus'undan daha kötü bir sonuçla karşılaşabilir...

Baki Gül

Hiç yorum yok: