2 Nisan 2011 Cumartesi

Tokatla Gelen Özgürlük

Sebahat Tuncel’in Newroz gösterilerinde polise tokat atması doğru değildi(r). Polisleri hükümetlerin ve kendi ideolojilerinin yönlendirdiğini bilen biriyim. Demokratik bir ülkenin hukuka saygılı, insan haklarından yana, hukuku bilen polislerinin bu ülkede olmadığını biliyorum. Bu ülkede polis kurşunuyla ölen gençlerin olduğunu da biliyorum. Ve bu ülkede sol görüşlü gençlere, Kürtlere polisin işkence yaptığını da biliyoruz. Hatta bu ülkede polis bir milletvekilinin (Sevahir Bayındır) kalça kemiğini de kırdı. Biz yine de bir milletvekilinin kıyameti bile kopartabilecek kadar yetkileri varken-polis haksızlık bile yapsa!-bir polise tokat atmasını doğru bulmuyoruz. Üstelik BDP’nin-sözde!-kadınlara "Ana Tanrıça" mitosuyla saygı duyduğunu okuyoruz. BDP, DTK-ve hatta PKK’nin!-kadınların "barış"ı getireceğine dair inancı var(dır). Kadın "barış" ve "özgürlük"le eş tutuluyor. Kadınların çığlığının, gözyaşlarının, haykırmasının bütün yöntemlerden daha etkin olduğu da doğrudur. Hiçbir ses bir kadının çocuğunun cenazesi önünde haykırmasından acı olamaz. Bir kadın çocuğunun öldürülmesini ya da cesedini görmek istemez. Çünkü kadının yüreği daha çok duygu ve şefkat doludur. Kadınlara ait tüm bu duygular içinde Sebahat Tuncel’in polise tokat atması şık olmadı!
 
Başbakan bu olaya-tıpkı bizler gibi!-tepki verebilirdi, kınayabilirdi. Hatta sık sık yaptığı gibi-işine geldiğinde yapıyor!-cumhuriyet savcılarını göreve çağırabilirdi. Biz bunu anlardık. Ancak vücut dili ve söyledikleriyle konuşmasında bir tehdit hissettik. Daha önce de (2006’larda) Kürtler için, "Kadın da olsalar, çocuk ta olsalar görecekler!" demişti. Gerçekten de 13 kişi öldürülmüştü. Böylesi de şık değil(di). İşi ırklar arasındaki tercihe ve hatta cinsiyet tercihine götürme psikolojisi kimseye methiyeler kazandırmaz. Adaletli ve eşitlikçi olmak gerekir. Polisin sert ve acımasız tavrı karşısında olacaksınız, milletvekilinin tokat atması karşısında da. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, "Daha dün Urfa’da polis beni darp etti. Polis milletvekillerinin üstüne basınçlı su sıkıyor, gaz bombası atıyor ve onları copluyor." dedi. Başbakan’ın gösteri ve yürüyüşlerdeki polisin sert tavrını görmesi de gerekir. Eğer başbakanlar tanrısallaşmaya kalkarlarsa onların dışındakiler hepsi "kul" olur. BDP’lisiyle, MHP’lisiyle, CHP’lisiyle, AKP’lisiyle herkes kul sayılır.

Diyarbakır’da oturma eylemlerini yasaklamamak gerekir. Bu ülkenin yöneticileri biraz demokrat olmalılar. İnsan haklarına dayalı Avrupa tipi bir demokrasi istiyorsak özgürlüklerden kaçmamak gerekir. Şiddet içermeyen demokratik eylemlere valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri müdahale etmemelidirler. Olaylar büyür ve istenmeyen bir yöne doğru giderse, AKP’nin parti yöneticileri gibi davranan valileri, kaymakamları, emniyet müdürlerini yine bu AKP görevden alacaktır. Mülki idari yöneticilerinin referansı "hukuk" olmalıdır. Suç olmayan eylemleri engellememelidirler. Bir gün AKP tarafından günah keçisi ilan edilirlerse şaşmamalarını öneririm. Bu ülkede basılmamış kitaplar (İmam’ın Ordusu-Ahmet Şık) yakılıyorsa bir demokrasi sorunu var demektir. Tek taraflı yayın faşizmde olur. Bu da insanın hapsedilmesidir. Eğer bizim yolumuz AB tipi bir demokrasi ise oligarşik cumhuriyeti gerilerde bırakmalıyız.

Son günlerde TSK’nın PKK’ye karşı operasyonlarını izliyoruz. Bu durumda PKK’nin misilleme yapmayacağını kim söyleyebilir? Oysa bana göre seçime kadar-tersini söylese de!-PKK’nin gizli bir eylemsizlik içinde kalacağını düşünüyorum. Devlet bunu mutlaka benden daha iyi biliyordur. Ve ölü(m)lere en çok üzülecek annelere-bu vesileyle-gelmek istiyorum. Ananın kutsal duygu ve şefkatinin büyüklüğü "devlet" ve "örgüt" duvarlarına karşın zarar görmez. PKK’li ya da Mehmetçik, ölen herkimse sadece anne(si)nin karnında dokuz ay taşıdığı cenin değildir. O, annesinin sürekli sorumluluğunu hissettiği kendi(si)nden bir parçası ve Allah’ın bir vergisidir. Onun ölümüyle anne ruhen ölür zaten. Hani biz, yaratılanı yaratandan dolayı seviyorduk, derdik ya? Bu nasıl bir takiyyedir ki ölümleri gizliden kutsuyorsunuz. Hani dindardınız? Evet, Başbakan’dan bahsediyorum. Bu sözü sık sık kullanır çünkü. Oysa biz de bu tip sözleri sık sık kullananlara ihtiyatla bakarız: Çünkü bu tip sözleri söyleyip te tersini yapan/yaptıran birçok insan tanıdık. 12 Eylül öncesi dindar geçinen birçok kişi bu ülkede cinayet işledi, işkence yaptı. Bu tip sözleri söyleyen birçok insan da fabrikalarından işçilerini attılar. Şimdilerde de durum aynı. Doğrusu insan sevgisini sık sık dindarlığına, yaratana bağlayanlara biz hiç güvenmedik.
bulenttekin47@gmail.com

Hiç yorum yok: