21 Nisan 2011 Perşembe

Şimdiye kadar yaşananlar yetmedi mi?

 
Ceyhan Cezaevin’den oniki yıl sonra tahliye olduğumda beni ilkin Ceyhan Emniyet Müdürlüğüne götürdüler. Sağdan ve soldan son resimlerimi çekip, cop ve kalas darbeleriyle haşat olmuş son parmak izlerimi aldılar. Parmak izini alan polis memuru:
“Lan pişman mısın?” diye sordu.
“Pişman değilim lan,” dedim.
Polis memuru dövmeye kalkacak iken, komiser müdahale etti ve şöyle dedi:
“Oğlum bu şahıs cezaevinde pişman olmayanların grubundan. Ağzından pişmanlık lafı alamazsın, boşuna uğraşma!”
İşim bittiğinde belimin ortasından öyle bir ittiler ki, belimden darbe almış iki büklüm halimle kendimi kapıda bekleyen askerlerin içinde buldum. Buradan askerlik şubesine götürdüler:
“Lan sen asker kaçağımışsın,” dediler.
“Hapishaneden yeni çıktım,” dedim. “İstesem de askerlik yapamazdım.”
Gün boyu uğraştık, ailemi görmek için ancak iki gün izin alabildim. Sonra askere gidecektim. Gittiğim Ahlat askerlik şubesinde yanlış hatırlamıyorsam bir hafta kadar daha izin alabilmiştim. Fakat bir hafta geçmeden kasabadan sorumlu komiser ve askeri komutan beni çağırdı. İkisi de mutlaka batının Türk şehirlerindendi:
“Lan sana bir gün süre,” dediler. “Bir gün içinde gitmesen ne olacağını kimse bilemez.”
Türk devleti budur. Yöntemleri çoktur. Sahibi çoktur. Biri bırakır öteki alır, biri sırtını sıvazlar ötekisi canını alır.
Bu sisteme Kürdün adının geçeceği iki kelimelik anayasa değişikliği kar etmez. Açın, Türklerin tarihine bakın, 200 yıldır anayasa değiştiriyorlar. Fakat hala bir Hiristiyan çocuk Konya’da veya Yozgat’ta ilkokula gidemez. Bir Kürt çocuk Kastamonu’da sınıfta Kürtçe şarkı söyleyemez. Bir Alevi, Maraş çarşısında Alevi olduğunu dile getiremez. İki kelimelik anayasa değişikliği, çocukluktan zihni bozulmuş bir nesile ve onun kireçleşmiş ırkçı sistemine kar etmez.
Karayılan, ANF’ye verdiği röportajda, “çözüm yok, tasfiye var,” diyor.
Biz bunu yıllardır söylüyoruz. Bir binanın kuruluş temeli yanlışsa ona yeni kat çıkamazsın. Çıkmaya kalkarsanız bina başınıza çöker. Bu bina çatıdan da düzelmez. Bunu bilen Türk devleti, sorunu çözmüyor, oyalıyor. Kürtler de Türk devletinden temeli bozuk kendi devletlerini yıkmalarını bekliyor.
20 yıldır Türk devletinin Kürtlerin başına ördüğü seçim hilesiyle uğraşmaktan sinir hastası olduk. Yüzde on barajı çekip, bağımsız adaylığa sevkettiler. Bağımsız adayları da tepeden tırpanladılar. Diyelim ki, YSK yeni bir kararla bazılarının adaylık hakkını iade etti. Buyurun, Hatip Dicle’yi hapisten çıkarın bakalım. Diyelim ki çıkardınız, Anayasa Mahkemesine karşı koruyun bakalım.
Türklerle Kürtleri aynılaştırma ve aynı yasalarla idare etme hevesi hepimizi çıldırtacak. Farklı halklar farklı yaşam ve siyaset kurallarıyla yönetilir, bunu anlamadınız mı? Türklerle Kürtlerin ortak anayasası olmaz. Bunu anlamadınız mı? Ailelerin bile farklı yaşam standartlarının ve iç işleyişinin olduğu bir çağda 20 milyon Alevi, 20 Milyon Kürt, 40 milyon sağcı, solcu veya dindar Türkü hangi ortak yasa ile yöneteceksiniz?
İsviçre’de, Fransa’da, Almanya’da köylerin ve belediyelerin dahi farklı kanunları var. Bizim Kürtler, uyduruk anayasaya eklenecek iki cümle ile Kürt sorunun çözüleceğini sanıyor, fakat kötü yanılıyorlar. Erdoğan ne dedi:
“Kürt sorunu diye bir şey yoktur!”
Karayılan diyor, çatışma çıkarsa sorumlu AKP’dir:
Hayret bir şey… Adamlar sizi Kandile, siyasetçilerinizi hapishanelere, Önder Öcalan’ı bir adaya, adada da 12 metre kareye sıkıştırmış; taraftarınız olan milyonlarca kitleye biber gazı koklatıp kaldırım dişletiyorlar siz hala diyorsunuz, “sorumluluk AKP’nin olur!”
BDP için seçim başlamadan bitmiştir. YSK’nin bazı adayların adaylığını iade etmesi bu görüşümü değiştirmez. İade edilirse seçime girebilirler. Ancak Kürtleri eskisi kadar seçime ısındıramazlar. Ben artık beş yılda bir yapılan 20 veya 25 Kürdün elli tür engellerden geçerek seçileceği seçimleri önemsemiyorum. Düşünsel enerjimi bu yolda kullanmak da istemiyorum. Halkım da yirmi yıldır sonuçsuz bu oyunlardan bıktı.
Geçtiğimiz aylarda bir bayan arkadaşımızın iki gün geciken bebeği doğarken öldü. Annenin kucağına ölü bir bebek verdiler. Anne için ağır bir tarvmaydı. Toplumsal olaylar bebeğe benzer. Erken veya geç doğum öldürür. Kürtlerin önceki isyanları için erken ve hazırlıksız isyanlar olduğu söylenir. Egemenler erken isyandan çok hoşlanır. Türk egemenleri, erken isyan başlattırma ustasıdırlar. Ama aynı zamanda geciktirme ustasıdırlar da. PKK’yi yenemediler. Oyalayarak, kendi içinde kıvranmasını sağlayarak, barikatlar arkasına sığınmış Kürt nesillerine biber gazı koklatarak, kuşatarak, gerip gevşeterek geç doğmuş bebeğe çevirmek istiyorlar.
Milattan Önce 200’lü yıllarda yaşamış olan Yunan Fizikçi Arşimet:
“Bana istediğim uzunlukta bir kaldıraç verin dünyayı yerinden oynatayım,” demişti.
Mao, rakibi gördüğü Amerika’da deprem yaratmak için milyarlarca sayıdaki Çinliyiolduğu yerde zıplatıyormuş. Dünyanın bu tarafını sallarsan, öteki uctaki Amerika’da deprem olur diye… Bizler anadilimizi serbest edemiyoruz. Dağlardan veya Avrupa’dan inip, ülkemizde yaşayamıyoruz. Bir gencimiz Türk şehirlerinde şarkı söyleyemiyor. Bir Kürt kadını kendi renklerinden ibaret eşarp takamıyor. 21. Yüzyılda Kürt oyu ile seç,ilen milletvekili meclis kürsüsünden Türk olduğuna dair şeref ve namus sözü vermek zorunda bırakılıyor. Toplumsal bu cinnet durumunu anayasaya eklenecek birkaç kelimelik Kürtlük teması mı düzeltecek?
Kürtler insanlık dışı yaratıklar değildir. Bütün uluslar için çözüm nasıl olmuşsa Kürtler için de öyle olmak zorundadır.
Kürdistan halkı, kendi topraklarının toplumsal ve ulusal yasalarıyla yaşamak istiyor.
Kürdistan halkı, kendi adına hareket edenlerden, sömürgeci uygulama ve yasaların topunun ihlal edildiği bir yaşam istiyor.
Ölümcül acılar içinde kıvranıp duran Kürt halkının bu çığlığını duymuyor musunuz?
bildiricihasan@hotmail.com

Hiç yorum yok: