28 Nisan 2011 Perşembe

PKK ve Rejimler

 
PKK; Türkiye, İran ve Suriye rejimleriyle kavgalı bir partidir. Ancak bu rejimlerin iktidarlarıyla anlaşmaya çalıştığı da bir gerçektir. Başkan Öcalan bundan önceki görüşme notlarının birinde, Beşar Esad reform yaparsa destekleriz demişti. Eğer reform yapmazsa, muhalefetin yanında yer alınacağını belirtmişti. Bu noktada PKK ve Öcalan’ın İran, Türkiye ve Suriye rejimlerinin geleceğini okumakta bir sorunlarının olduğunu düşünüyorum. Bu konuyu açmak istiyorum.

Rejimlerin ve devletlerin ömrü de canlılar gibidir. Doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Toprağın altında böyle yüzlerce devletin kalıntıları vardır. Yani devletler ve rejimler ölmek istedikleri için değil, bir gün ömürleri bittiği için ölürler. Onları kimse kurtaramaz. Sümer, Asur, Bizans, Roma, Emeviler, Abbasileri, Çarlık, Osmanlı, Helen devletlerinin çöküp dağılması gibi… En son Sovyetler Birliği de çöktü. Vakti gelmişti, on komünist partisi gelse de rejimi kurtaramazdı.

Kürtlerin Suriye’de Beşar Esat’ı desteklemesi, Beşar Esat rejimini kurtarmaz. Ayrıca ölümü yaklaşmış bir rejimi her ne ad altında olursa olsun desteklemek beyhude bir çabadır. Çünkü Beşar Esat rejiminin yıkılmasını isteyen Suriye’deki muhalif Araplardır. Muhaliflere rağmen Beşar’ı desteklemek ise yapılabilecek en yanlış tercihtir. Zaten Suriye’de iktidar, çürümüşlüğü, yolsuzluğu ve ölümü temsil etmektedir.

Aynı şey İran için de geçerlidir. İran’da rejim bitmiştir. Baskı, şiddet ve yalanla ayakta durmaktadır. Günü geldiğinde iç ve dış müdahalelerle bu rejim de vefat edecektir.

Türk rejimi, göstermelik çeyrek demokrasiye sahip olduğu ve Batı henüz gözden çıkarmadığı için bir süre daha yaşayacaktır. Rejimi yaşatacak olan, bu rejimin dürüst ve tutarlı güçlere dayanması değil, daha çok uluslar arası ilişkilerdir.

Türk rejimi, çoktan vefat etmesi gereken bir rejimdir. Devleti de öyledir. Osmanlıyı bir kenara bırakacak olursak, Türkiye Cumhuriyeti devleti yüzyıldır başka kültürlerin insanlarına, Rumlara, Ermenilere, Kürtlere ve komünistlere vurarak yaşamaktadır. Rejimin yarattığı insan tipi tekçidir, kurnazdır, yalancı, rüşvetçi ve tetikçidir. Bir devleti ve rejimi bir süre yaşattıktan sonra çökertecek olan da bu insan tipidir.

Bu insan tipini anayasal değişikliklerle ıslah etmek olanaksızdır. Türkiye sistemi belli başlı kurum ve kuruluşlarıyla bir çöküntü yaşamadan iyileşmek ve yeniyi kurmak mümkün olmayacaktır. Bu, yüzyıldır denenmekte, fakat başarı sağlanamamaktadır. PKK’nin bu avansları, ölmek üzere olan rejime ıstırap yaşatmaktan başka bir işe yaramamaktadır.

Sömürgeci Türk devletinin göğsünde atan Kürt damarı hastalıklı bir damardır. Kürtler o damarı besleyen serumu çektikleri an hastalıklı o damar duracaktır. PKK’nin Türk devletine yapacağı en büyük iylik ne istiyorsa onu ortaya koymak ve gereklerini de yapmaktır. Kimse korkmasın. PKK, şiddet uygulamadan bu sonucu elde edebilir. Kürdistan halkı, Türk yönetiminin kararlarını tanımadığında ortaya bir kaos çıkacaktır. Yeni hayatlar, yeni gezegenler, yeni yıldızlar oluştuğunda da çevre kaostur… Yeni rejimler birkaç yıllık bir kaosun ardından kurulabiliyor. PKK, DTP ve PKK’nin sömürgeci Türk rejiminin yasalarını tanımamaları, korkmasınlar, katliam anlamına gelmez. Katliam anlamına gelse de, her kes açısından katlanılacak sonuçlar vardır.

Sık sık örneği verilen Güney Afrika’da sorun ırkçı yönetimin Mandela’yı devlet başkanı olarak kabul etmesiyle çözüldü. Bu bir devrimdi. Ondan sonra bütün güvenlik birimleri, devlet daireleri ona göre oluşturuldu.

PKK’nin Merkez üyelerinden Mustafa Karasu(kendisiyle Ceyhan cezaevinde aynı koğuşta kalıyorduk) Kürt sorunun 1924 anayasasının güncellenmesiyle çözüleceğini söylüyor. Ama bu mümkün değil. Karasu’nun yeniden 20 yaşına dönmesi nasıl mümkün değilse, Türkiye’nin de 1924 anayasasına dönmesi mümkün değil. Çünkü ne zaman 1924’tür ne de Türkiye’nin insan bileşimi 1924 yılındaki insan bileşimidir.

İran, Suriye ve Türk rejimlerinin bir geleceği yoktur. Bu rejimleri iyileştirmenin olanağı da yoktur. Babamı iyileştirmek ve geriye döndürmek ne kadar mümkün değildiyse bu rejimlerin iyileşmesi de o kadar mümkün değildir.

Bu tür yazılar yazdığımda bana hep, “Heval önerin ne?” diye soruyorular. Benim siyasetçilere sorduğum soruları okur arkadaşlar bana soruyor. Sorsunlar, bir kere aydınlar ve yazarlar siyasetçilerin yerine düşünmezler. Düşünürlerse yazarlık değil, her tarafı idare eden siyasetçi olmuş olurlar. Siyasetçinin görevi, özellikle kendi ulusuna ait yazarları, aydınları ve felsefecileri takip ederek, bunlardan ulusu için siyaset çıkarmak olmalıdır. Rönesansın, İngiltere’nin; Fransa ve Almanya’nın siyasetçileri böyle yaptı. Lenin, roman yazarı Çernişevski’nin “Nasıl yapmalı” romanını okuyarak, devrimin hazırlayıcısı olan, “Ne yapmalı” adlı ünlü kitabını yazdı. Fransız ihtilalinin hazırlayıcıları aydınlardı. Rus devriminin de öyleydi.

Türk devleti, Kürtlerin sadece stratejik düşmanı değil, aynı zamanda celladır. Celladın sağlığı, idam mahkumunu ilgilendirmemelidir. Kürtler, Türk devletinin boyunduruğundan kurtulma işini abartıyorlar. Yokuşa sürüyorlar. Kürdistan’ın köy, şehir ve kasabalarında devleti sönmeye veya çürümeye bırakmaları bile bu sorunun çözümü için yeterlidir.

Sömürgeci yasaları tanımamak ve onun kanunlarını kendi kanunu saymamak…

Bu bir insan hakkıdır. Çünkü Kürdistan’daki yasalar ve kanunlar Türk dirliği, bahtiyarlığı ve güvenliği için çıkarılmıştır. Kürtler bu kanun ve yasaları tanımak zorunda değildir.

Devlet güçleri bugün bütün Çözüm Çadırlarını darmadağın etti. YSK’nin geri adım atmasına Türk devletinin yaptığı bir misillemedir bu. Bir yerde geri adım atar, öteki tarafta bunu kendileri için telafi ederler.

Tekrar belirtmek istiyorum. Türk devletinin Kürt çözümü yoktur. PKK, Türk devletinden çözüm beklemekle Türklere ve Kürtlere ortak ıstırap çektirmektedir. PKK kendi kararlarını, yasalarını ve öngördüğü projeleri hayata geçirmelidir. Türkler de o zaman kendi başlarının çaresine bakacak, Kürtler ve Türkler illa bir arada yaşamak istiyorlarsa, işte o zaman yeni bir devletin sözleşmesini birlikte yapacaklardır.

Bu devlet düzelmez. Dayandığı güçler, en kirli, katil ve karanlık güçler olduğu için düzelmez.

Bu devlet iyileşmez, reforumcu ve ilerici güçlere dayanmadığı için iyileşmez.

PKK’nin can çekişen bir noktaya getirip bıraktığı bu devlet, eski sağlığına kavuşmaz. Kürtler eski desteği vermeyeceği için kavuşmaz.
Bu devletin merkezini, bütün yurtseverlerin tasfiye edildiği acımasız bir zamanda ilkokul mezunu bir imam ele geçirmedi mi?
Demek bu devleti ele geçirmek veya bu devletin kanlı şemsiyesi altından sıvışmak sanıldığı kadar zor değilmiş…

Kürt özgürlüğünü ilan edip rejimi tanımamak Kürtlerin hakkıdır. Kürtler bunu cidden yaptığında, Türk egemenlerinin kendilerine şaşırtıcı bir hızla çeki düzen verdiklerini Kürtler de görecektir.
 
bildiricihasan@hotmail.com

Hiç yorum yok: