30 Nisan 2011 Cumartesi

Dağlar ve Şehirler

 
Dersim’de yedi gerillanın katledildiği haberleri geliyor. Dersim bunun için üç gün yas ilan etmiş. Evlatları katledilen Kürdistan halkının başı sağ olsun. Dersim’în her santiminde Türk sömürgeciliğinin döktüğü Kürt kanı vardır.

Kürdistan Ulusal Kongresi olmadığı için, Kürdistan halkının güvenlik sorununu tartışamıyoruz. Bu nedenle de güvenlik ve savaş sorunlarını böyle ulu orta yazmak zorunda kalıyoruz.
Türk ordusu dağlardan sürekli toplu gerilla cenazeleri indiriyor. Elindeki teknoloji buna uygundur. Silahlar da uygundur. Dağı devirip arkasını gösteren, dağın gecelerini gündüz gibi aydınlatan, dağda yürüyen insanın vücut ısısını tespit edip mermi gönderen, yerini tespit ettiği gerillayı havadan bindiren araçlara sahiptir… Buna karşı gerillanın ferdi silahı, 25 kiloluk sırt çantası ve her fırsatta ortaya attığı canı vardır.

21.yüzyılda çevre köyleri boşaltılmış dağ mücadelesini Kürtlerin bir şekilde aşması veya başka olanaklarla yükünü hafifletmesi gerekmektedir.

Ayrıntılarını burada açmak istemiyorum. Bağımsızlığını kazanmış veya özgürlüğünü elde etmiş bir çok ulus var ki, dağa hiç gereksinim duymamış. Kürdistan halkının bulunduğu her yer elbette bir savunma ve mücadele alanıdır. Ama çırılçıplak dağlardan sürekli toplu gerilla cenazelerinin indirilmesi bizi artık mücadelenin bu alanına ilişkin ciddi düşüncelere itmektedir. Eğer dağdakilerin canlarından başka taşıdıkları ve verdikleri bir şey yoksa, bu canın yaşaması gereken yer Kürdistan halkının içi olmalıdır. Kürt köy, kasaba ve şehirleri buna uygundur. Bunun için ilk fırsatta devlet tarafından öldürülecek olan damgalı gerilla olarak dolaşmanın gereği yoktur.

Kürtler bu saatten sonra can güvenliklerini Türk devletine teslim etmezler. Dörtlü sömürgeciliğin Irak ayağı kırıldı. Suriye ve İran ayakları da kırılacak. Yazalarımı takip edenler, en az onbeş yıldır bu kavramı dile getirdiğimi bilirler. Sömürgeciliğin Türk ayağı da kırılacaktır.

Kürtler Türk devletine kadınlarını teslim etti, tecavüze uğradı.
Köylerini teslim etti, köyleri yakıldı.
Dillerini teslim etti, dilleri yasaklandı.
Ülkesini teslim etti, ülkesinin adı haritalardan silindi.
Ensesini teslim etti, ensesi kurşunlandı.
Bu nedenle Kürtlerin güvenerek Türk devletine teslim edecekleri hiçbir şeyleri kalmadı.

Bu sırada 24 merkezde Çözüm Çadırları da koordineli Türk saldırısına uğradı. MGK, Kürtlere Cuma namazını yasakladı.
Dikkat ediyor musunuz, Türk yazarları komşu rejimlerin yıkılması üzerine kalem oynatıyorlar. Kürdistan’ı dili, kültürü ve yaşamıyla gaspetmiş kendi rejimlerini tartışmaya açan yok. 20 milyon Alevi’ye zorla İmam maaşı ödettiren, 20 milyon Kürde de zorla Türk eğitim sisteminin giderlerini onaylatan Türk sistemine ebedi bir gelecek öngörmüşler. Fakat oyalamanın ve oyalanmanın da son bulacağı günler gelecektir.

Napolyon General olduğunda 26 yaşındaydı. O yaşta ordusuyla gidip, İtalya’yı işgal etti ve mecliste bir konuşma yaptı. Fransa adına 60 civarında savaşa girdi ve çoğunu kazandı. Savaşa giderken içine yatıp dinleneceği sıcak su dolu küveti kendinden kilometrelerce ileride yol alırdı. İlk fırsatta küvete yatar, kararlarını verirdi. İlginç bir alışkanlıkla küvetin içindeki suyun ısısını her geçen gün biraz daha artırdı. Sonra ünlü bir söz söyledi:
"Süngüyle her yer işgal edilebilir, ama süngünün ucuna oturulamaz.”
Türk devlet barbarlığının Kürdistan halkının üzerine daha fazla oturmasına izin verilmemelidir.
Napolyon’u savaşta bu kadar güçlü yapan topçu ateşini iyi kullanmasıydı. O zaten Topçu Subayı idi.

Kürtlerin, Türk saldırganlığını geri püskürtecek ve Kürt özgürlüğünü elde edecek ciddi savunma planlarına ihtiyacı vardır.
Kürt halkının yaşadığı coğrafya, halkın durumu ve tarihsel direniş mirası buna uygundur.

Kürdistan’da halkı kimin yanındaysa, şehirler onundur.
Dağların isyanıyla şehirlerin öfkesi birleştiğinde, öldürülmüş Kürt çocuklarının dişlerini kaldırımlara döken ve dağlarımızı atış alanına çevirmiş alçaklık da çekip gidecektir.
Buna inanmıyor muyuz?

Eğer buna inanmıyorsak, milyonlarla birlikte canımızı dağlara ve kaldırımlara çarpmış olmamızın bir mantığı da yoktur.
bildiricihasan@hotmail.com

Hiç yorum yok: