2 Şubat 2011 Çarşamba

Erdoğan'ın Otokrasi Özlemi


Tunus’ta Cumhurbaşkanı Ben Ali’yi ülkesinden kaçmak zorunda bırakan ayaklanmanın en büyük yankısı Mısır’da yükseldi. Başta başkent Kahire olmak üzere, ülke genelinde sokaklara hakim olan protestolar Mısır’da bir iktidar değişiminden çok ciddi bir rejim değişikliğini çağrıştırıyor. Bu kez koltuğunu koruması zor görünen Hüsnü Mübarek sonrası Mısır’da iktidar değişiminden çok köklü bir rejim değişikliğinin sinyalleri geliyor.

Otuz yıldır iktidarda olan Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek parlamento ve hükümetin üzerindeki yetkileri ile Kuzey Afrika’nın en güçlü otokrasilerinden birini temsil ediyordu. Halk adına doğruların ve yanlışların yönetici elit, dahası mutlak iktidar tarafından belirlendiği otokrasilerin dünya genelinde yükselen özgürlük arayışları karşısında dayanma sınırıdır Hüsnü Mübarek’in siyasal geçmişi.

Tunus ve Mısır’daki gelişmelerin fonunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tartışmaya açtığı iki partili sistem ve başkanlık modeli önümüzdeki dönemin en ciddi tartışma alanları olacak. Türkiye’nin ciddi yapısal değişimlerin arifesinde olduğu muhakkak. Kürt muhalefetinin bir süredir tartışmaya açtığı Demokratik Özerklik bu değişim sürecinin en önemli momentlerinden biri. Avrupa Birliği’nin Yerinden Yönetim ilkesini de karşılayan bu öneri, Anayasa değişikliği arifesinde olan Türkiye’nin temel sorunlarının çözümüne de alternatif olabilecek nitelikte.

Kürt muhalefetinin çözüm önerilerine kulak tıkayarak, sorunun çözümsüzlüğü üzerinden milliyetçi faşist tabana sulanan Erdoğan’ın kısa ve uzun vadeli siyasal hesaplarını Türkiye’nin “halk oyu ile seçilen ilk devlet başkanı” olmak üzerine kurguladığı aşikar. Bu uğurda her yolu mübah gören Erdoğan’ın, askerle uzlaşmak için her türlü “özveriye” hazır olduğu da ortada. Ülke yönetimindeki etkisini Kürt savaşı sayesinde etkin halde tutan orduyla sorunun çözümsüzlüğü konusunda anlaşan Erdoğan, bir yandan da Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye planlarını sürdürüyor.

Memleket için kafasındaki modelin iki partili sistem olduğunu söyleyen Erdoğan, son referandumda da ortaya çıktığı gibi Kürdistan’da iki dönemdir, iki partili bir sürecin yaşandığını unutmuş gibi. Sistemin tüm desteğini arkasına alan Erdoğan’ın AKP’si ile bugün BDP’nin temsil ettiği siyasal geleneğin dışında Kürt illerinde hangi partinin esamesi okunuyor. Birçok ilçede AKP’nin de tabela partisine dönüştüğü Kürt illerinde, yerel yönetimlerde de yine Kürtler iktidarda. Bu illerin birçoğunun belediye meclislerinde AKP bir-iki koltukla temsil ediliyor ancak. Yani azınlıkta.

Bugün neredeyse hemen her Kürt şehrinde ayrı ayrı açılan KCK davaları AKP’nin kaybettiği siyasal zemini geri almak için yapılan hesabın bir gereğidir. Uzunca bir süredir artık bir süreklilik kazanan KCK operasyonları ile legal Kürt siyasal kadroları seçim arifesinde devre dışı bırakılmak istenmektedir.

Başkanlık yolunda 2011 seçimlerini kendi açısından bir avantaja dönüştürme hesabı yapan Erdoğan’ın hedefi, Meclis’te anayasa değişikliği için gerekli 367 milletvekili barajının üzerine çıkmaktır. Kendisinden önce partisini bırakıp Çankaya’ya çıktıktan sonra partileri üzerindeki denetimi kaybeden Turgut Özal ve Süleyman Demirel’in durumuna düşmek istemeyen Erdoğan başkanlık sitemi ile AKP üzerindeki denetimini de mutlaklaştırmayı hesaplıyor.

AKP’nin, Çankaya sonrası Özal’ın denetiminden çıkan ANAP ile Demirel’in denetiminden çıkan DYP’nin akıbetine uğramasını istemeyen Erdoğan’ın bu konuda Çankaya sonrası AKP’nin başına geçebileceği söylenen Abdullah Gül başta olmak üzere mevcut potansiyel isimlere de güvenmediği biliniyor.

Haziran seçimleri sonrası yeni anayasa ile başkanlık sisteminin yolunu açmayı amaçlayan Erdoğan, yeni anayasa ile daha çok özgürlük yerine kendi otokrasisini sağlayacak düzenlemelere hazırlanıyor. AB gerekleri arasında olmasına karşın yerinden yönetim konusunda en ufak bir adım atmayan Erdoğan’ın anayasa taslağında da bölgesel yönetimlere yer vermeyeceği kesin.

Ademi merkeziyetçi bir yeniden yapılanma olmadan oluşacak başkanlık siteminin İsmet İnönü, “milli şefliğinin” 21. yüzyıl uyarlaması olacağı muhakkak. Son örneklerinden Hüsnü Mübarek’in iç ve dış dinamiklerin desteğinden yoksun başkanlık sarayına sığındığı şu günlerde Erdoğan’ın hesabının ne kadar tutacağı da bir başka tartışma başlığı.

Erdoğan, hangi hesabı yaparsa yapsın Kürdistan’dan olur alamayacağı kesin. Son referandum sonuçlarına bakıldığında da bunu görmek mümkün. Öte yandan, kendisinden önceki iktidarların hayati yanlışlarından doğru dersler çıkaramayan Erdoğan’ın, Kürt Özgürlük Hareketi’nin ilan etmiş olduğu ateşkese olumlu bir yanıt vermemesi siyasal obez AKP’nin anoraksi döneminin başlangıcı olacak gibi görünüyor. Kürt sorununun siyasal çözümsüzlüğü üzerine bir siyaset inşa etmeye çalışanların geçmişte nasıl o enkazın altında kaldıkları unutulmamalı.

Erdoğan’ın bugün Kürt sorunu karşısındaki durumu, Posta Gazetesi yazarı Tolga Candaş Işık’ın durumu ile aynıdır. Meseleyi anlamak yerine, istihbarat birimlerinin ya da Kürt kökenli kılavuzlarının yol göstericiliğinde, amanın dokunarak fili tarife çalıştığı gibidir halleri. Cehaletin utancını yaşayamayacak kadar aymaz Tolga Candaş Işık, Erdoğan gibi Kürdü eski Kürt zannedip kılavuzlarının aktardıkları üzerinden yaptığı “analizin” altında kaldı. Bugün Başbakan Erdoğan da kağnısının peşine taktığı bazı Kürt kökenlilerin siyasal dürbününden bakmakta Kürdistan’a.

canerdem2126@gmail.com

Hiç yorum yok: