6 Ocak 2011 Perşembe

Vicdani Ret-2

'Bu devlete vereceğim bir şey yok'

Vicdani ret farklı dünya görüşlerinden olan insanların ender bir araya geldiği alanlardan biri olarak karşımızda duruyor.
Vicdani retleri çok farklı gerekçelere dayansa da hepsinin özlemi savaşsız bir dünyada yaşama isteği. 2000'lerden sonra vicdani ret algısının değiştiğini belirten retçiler, Türkiye'de yaşanan iç savaşın da artık en önemli vicdani ret gerekçeleri haline geldiğini belirtiyor.

'Barışa katkı için vicdani retçiyiz'     


Vicdani ret farklı dünya görüşlerinden olan insanların ender bir araya geldiği alanlardan biri olarak karşımızda duruyor. Retleri çok farklı gerekçelere dayansa da onları bir araya getiren, iktidarların kullandığı birer nesne olmamak ve savaşsız bir dünyada yaşama isteği.


Türkiye'de vicdani reddin durumu ile ilgili konuştuğumuz vicdani retçiler, vicdani reddin, ilk çıkışından daha farklı noktalara geldiğini söyledi. Türkiye'de yapılan vicdani retlerin 90'larda dünyanın herhangi bir yerindeki savaşa dayandırılarak açıklandığını belirten vicdani retçiler, ancak bugün durumun değiştiğini, yapılan retlerin kendi ülke gerçekliğine dayandırılarak yapıldığına dikkat çektiler. Vicdani retçiler bugün gruplar halinde vicdani retlerini açıklayarak Türkiye'deki savaşın kalıcı barışa dönüşmesi için seslerini yükseltiyorlar.


KENDİMLE YÜZLEŞTİM


Vicdani ret kararını alma sürecinin kendisiyle yüzleşme sonunda ortaya çıktığını belirten Ercan Aktaş, karar aldığı zaman cezaevinde olduğunu söylüyor. Vicdani retle ilk tanışmasının cezaevinde gerçekleştiğini söyleyen Aktaş, daha sonra vicdani ret ile ilgili kararının kesinleştiğini belirtti. Cezaevinden çıkar çıkmaz vicdani reddini açıkladığını ifade eden Aktaş, şunları söyledi: "Cezaevinden çıkarken süreç hiç de istediğim gibi olmadı, beni kelepçeli bir şekilde askere almak için karakola götürdüler. Elime bir zarf tutuşturdular ve sen askersin, sana 3 gün yol hakkı, şuraya asker olarak gideceksin dediler. İşlemler sürerken ellerim kelepçeliydi. Ben vicdani ret kararı zaten almıştım. Bana verdikleri zarf hâlâ elimde duruyor. Zarfı kütüphanemde vicdani retçilerin yayınladığı deklarasyonun yanına koydum. Zarfı hiç açmadım. Daha sonra ise 15 Mayıs 2005'te İzmir'de vicdani reddimi açıkladım."


BUGÜN DAHA GÖRÜNÜR


Son iki yıldır vicdani ret hareketinin daha görünür hale geldiğini söyleyen Aktaş, geçmişte vicdani reddin, belirli siyasal yapıların ortaya çıkarmış olduğu davranış şekli olarak anlaşıldığını vurguluyor. Bu algının belirli bir sınırı dayattığını söyleyen Aktaş, sistem karşıtı olan hareketler hayatın her alanında sisteme karşıt olduğunu söyleseler de sıra askerlikle ilgili redde geldiğinde askerliğe rıza gösterebildiklerini ama bunun çok fazla sürdürülebilir bir durum olamayacağını söyledi. Aktaş, askere gitmemenin ve vicdani reddini açıklamanın sistemin en temel yapılarından birine yapılan saldırı olduğunu belirterek, "Yavaş yavaş bu ret siyasal yapıların da gündemine giriyor. Askerlik bu toplumun damarlarına öyle bir şırınga ediliyor ki bu süreç öncelikli olarak eğitim sisteminde başlıyor. Okullarda her sabah çocuklar okulun önüne dizilerek marşlarla ve andlarla askerliğe hazırlanıyorlar. Ta oralarda aramak lazım bu topluma sirayet etmiş olan militarist yapıyı" dedi. Vicdani ret hareketinin henüz kitlesel bir güç haline gelmediğini ifade eden Aktaş, farklı farklı bireylerin bir araya gelerek belirli platformlar oluşturduğunu ve bu platformların içinde farklı dünya görüşlerine ait yapıların bulunmasının kendilerine ayrı bir güç kattığını söyledi. İçlerinde toplumun her kesiminden insanların olmasının sistem tarafından tehdit olarak algılandığını açıklayan Aktaş, vicdani retçilerin yanında bir de asker kaçakları olduğunu da söyleyerek şöyle devam ediyor: "Asker kaçaklarına daha fazla şiddet uygulanıyor. Bu ülkede askerlik kutsal bir görev olarak algılanıyor gözükse de askerliğe karşı görünmeyen, saklanan bir direnç de var. 1. Dünya Savaşı'na, Balkan savaşlarına bakın; askerlik yapmak istemeyenlein darağaçlarına asıldığını görürsünüz. Osmanlı'dan bu yana savaşlardan yığınsal bir şekilde kaçış var."


Politik retçiyim


15 Mayıs 2010 Tarık Ziya Tunalı buluşmasında vicdani reddini açıklayanlardan olan Gürşat Özdamar, aslında askerliğini yaptığını ama vicdani reddin sadece askere gitmeme üzerinden gerçekleşmemesi gerektiğini söyledi. Çok uzun zaman önce askerliğini yaptığını söyleyen Özdamar, askerliği yaptığı yıllarda politik bilincinin olmadığını ve politik bilinç yoksunluğundan ötürü askere gittiğini ifade ediyor. Özdamar, savaşların olmadığı bir dünyayı isteyen herkesin vicdani reddini açıklaması gerektiğini, vicdani reddi sadece savaş karşıtlığı üzerine de kurmanın doğru olmayacağını belirtti. Askerliği sadece savaş olduğu zamanlarda yaptırmadıklarını askerliğin her zaman için karşımızda durduğunu söyleyen Özdamar, "Askerlik yaparken içinde bulunduğumuz sistemin kuklası oluyoruz. Sistemi yönetenler askerliği kendi egemen çıkarları için kullanıyorlar. Bir de askerlik sadece belirli yaş gruplarının karşı çıktığı bir alan olmamalı. Egemenler ihtiyacı olduğunda her yaştan insanı askere alıyor. Bunun örneklerini Kıbrıs, Kore vb. birçok yerde gördük. Savaş toplumun her kesimini etkiliyor. Türkiye'de askerliğini yapsan dahi savaş ya da olağanüstü hallerde seni tekrar askerliğe çağırma gibi durum var. Sen vicdani reddini niye açıkladın, sen zaten askerliğini yapmışsın diyorlar. Oysa ki askerlik hepimizin önünde her an başımıza gelecek bir tehlike olarak duruyor" dedi. Askerliğin aslında sadece kışlalarda bizlere öğretilmediğini, aldığımız eğitimden sosyal ortamımıza kadar her tarafa sirayet ettiğini vurgulayan Özdamar, iktidarların bizlere hep belirli bir düşmandan bahsettiğini, bu ülkemizi yıkmaya, topraklarımızı bölmeye çalışan dışsal soyut düşmandan kurtulmanın yolunun orduyu güçlü tutmakla sağlanabileceğinin empoze edildiğini söyledi. Geçmişte vicdani reddini ifade eden arkadaşlarda bir savaş karşıtlığı olduğunu fakat bu savaşın kendi ülkelerinde gerçekleşen savaş olmadığını belirten Özdamar, 2000'lere doğru bu algının değişmeye, artık Bölge'de yaşanan savaşın da görülmeye başlandığını ve vicdani reddini açıklayanlar için temel bir argüman oluşturduğunu söyledi. Savaşın ve asker olmanın kişiyi değersizleştirdiğini vurgulayan Özdamar, "Bölge'de kimilerine göre çatışma, kimilerine göre bir savaş yaşanıyor. Her iki tarafta da kayıplar yaşanıyor. Devlet böyle bir çatışmada ölenleri değersizleştiriyor. Orada ölenler devlet için sadece bir rakamdan ibaret. Askersen senin değerin sadece rakam olarak var insan olarak değerin yok. Biz de böyle bir sürecin ne yürütücüsü ne de hedefi olmak istiyoruz" dedi. Vicdani reddin savaşlar üzerine kurulan bir dünyanın ortadan kaldırılması için tek başına yeterli olabileceğini düşünmediğini kaydeden Özdamar, vicdani reddin sadece bu savaşların durdurulması için geliştirilebilecek araçlardan biri olduğunu kaydediyor. Kendilerini politik retçi olarak da adlandıran Özdamar, devletin vicdani retçilere karşı sessiz kalmayı tercih ettiğini, vicdani retçilerin kamuoyunda duyulmasının devletin hiç istemediği bir şey olduğunu ifade etti. Özdamar, "Böyle bir talebi hiç olmamış gibi varsayıyorlar. Onlar her Türk'ün asker olarak doğduğunu düşündükleri için vicdani reddi vatanın bütünlüğüne yapılan saldırı olarak algılıyorlar" dedi.


BARIŞIN SESİ ÇIKMALI


Bölge'de yeni yeni filizlenen vicdani ret girişimlerinin vicdani ret hareketini hem heyecanlandırdığını hem de yeni ivme kazandırdığını belirten Özdamar, "Yaşanan savaş ortamından kaynaklı büyük acılar yaşandı. Ama Bölge'de yaşayan insanlar askerliğin reddine karşı çok fazla girişimde bulunmadı. Gelişen vicdani ret girişimi, savaşın durdurulması ve yeni acıların yaşanmaması için önemli bir adımdır" diye konuştu. Şiddetin dilinin hakim olduğu bir coğrafyada barışın sesinin de duyulamayacağını dile getiren Özdamar, iki yıl önce yaptığı bir röportajdan ötürü 138. maddeden yargılandığını, Çorlu'da destek eylemlerine katıldıkları için linç tehlikesi yaşadıklarını söyleyerek, yaşanan bütün zorluklarla beraber artık bir şeylerin yavaş yavaş oturduğunu belirtti. Bölge'de yaşanan göreli barış ortamının barışı isteyenlerin sesinin daha çok çıkmasını sağladığını aktaran Özdamar, vicdani ret hareketinin de bu göreli barış ortamından yararlandığını vurguladı. Ateşkeslerin, bu barış ortamlarının ortaya çıkmasında önemli bir moment yarattığını belirten Özdamar, bu süreçle birlikte topluma kendilerini daha iyi anlattıklarını söyledi.


'Devlete vereceğim bir şey yok'


İlk başlarda vicdani retçilere karşı olduğunu ve tesadüfen vicdani retle tanıştığını söyleyen Ceyhun Erdem, "Almanya doğumluyum. Orada vicdani reddimi açıkladım. Burada da vicdani reddimi 15 Mayıs 2010 Tarık Zafer Tunaya Kültür M erkezi'ndeki Dünya Vicdani Retçiler Günü'nde açıkladım. İlk başlarda vicdani retçilere karşı antipatim vardı. Onları belirli bir siyasal gruba ait olarak görüp terörist olarak damgalıyordum" dedi. Türkiye'de sorunlarla yüzleştikten sonra hiç de dışarıdan göründüğü gibi olmadığını fark ettiğini anlatan Erdem, vicdani retle tanışmasının da bir arkadaşı aracılığıyla olduğunu kaydederek şöyle söyledi: "Arkadaşım vicdani reddin tartışıldığı bir toplantıya gidiyordu. Ben de onunla gittim. O gördüklerim ilk başta beni ürküttü. Toplantıda her türlü insan vardı. Bu da beni korkutuyordu. O toplantıyı dinledikten sonra özellikle orda antipati duyduğum insanlardan dinlediklerim beni etkiledi." Toplantıdan sonra eve gittiğinde Google'den vicdani reddin ne olduğunu araştırdığını anlatan Erdem, hem toplantıda dinledikleri hem de araştırmaları sonucu vicdani reddini açıklama yönünde yavaş yavaş netleştiğini anlatıyor. Vicdani reddinin kişisel nedenlerden kaynaklandığını ifade eden Erdem, "Benim bu devlete vereceğim bir şey yok. Onun da bana verceği bir şey yok. Özellikle kirli bir savaşın olduğu bu coğrafyada askere gitmemek çok daha anlamlı bir davranış oluyor" diyor.


Savaştan sadece erkekler etkilenmiyor


Elif Akgül, kadın bir vicdani retçi. Onun erkekler gibi zaten askere gitme gibi yasal bir zorunluluğu yok. Ancak Akgül, vicdani reddin salt askerlik olmadığını ve tüm egemen kimlikleri ret ettiğini söylüyor. Vicdani reddin daha çok erkeklerin askere gitmemesi olarak algılandığını söyleyen Akgül, oysa ki sadece askere gitme değil savaşların olmadığı bir dünya yaratabilmek için herkesin vicdani reddini açıklaması gerektiğini kaydediyor. Vicdani reddini tüm egemen kimlikleri ret temelinde gerçekleştirdiğini vurgulayan Akgül, "Beyaz ve Türk kimliklerimi ret ederek vicdani reddimi açıklıyorum. Kadınların da barışın yaratılması için önemli bir noktada durduklarını düşünüyorum. Vicdani ret insanın iradi olarak egemenin karşısında durarak kendi özerk kimliğini yansıtmasıdır" diyor. Barışın bu coğrafyaya hakim olması için vicdani reddin önemli bir adım olduğuna dikkat çeken Akgül, "Kadınların tarihsel olarak barışın sağlanması için önemli rollerinin olduğunu düşünüyorum. Kadının doğası da barışçıl bir özelliğe sahip. Bütün bu özelliklere sahip olan kadın bugüne kadar vicdani reddin içersine girme noktasında pek fazla ilgili değildi. Kadınlarda  biraz da vicdani reddin erkeksi bir şey olduğuna dahi şeyler vardı" dedi. Vicdani reddini geçen sene Boğaziçi Üniversitesi'nde bir etkinlikte açıkladığını anlatan Akgül, "Benden önce de Türkiye'de vicdani reddini açıklayan kadınlar var. Ben bugün de vicdani reddini açıklamak isteyen kadınlar olduğunu biliyorum. Fakat henüz durumu bütünsel olarak görmeme gibi problemler var. Vicdani reddi erkeksi kimlikten çıkarıp daha geniş bir perspektifle ele almalıyız. Vicdani reddin biraz farklı boyutları devreye girerse kadınların da vicdani retlerini kitlesel olarak açıklayacakların düşünüyorum.Vicdani reddi görünür kılıp insanların üzerinde düşünmelerini sağlamalıyız" şeklinde konuştu. -BİTTİ-

Hiç yorum yok: