19 Ocak 2011 Çarşamba

Karşı Devrim Beklentisi ve İran

Bütün dünya İran'daki cumhurbaşkanı seçiminin sonucunu bilmek istiyor; bilmeyi en çok isteyenlerden biri de Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ı destekleyen Devrim Muhafızları. Peki sonuç gerek İranlılar gerekse dünyanın kalanı için bir fark yaratacak mı? Batı bu seçimin İran'ın nükleer programına yönelik tavrını değiştereceğini duymak istiyor.
 
Bu seçim nükleer güçle alakalı değil. Cumhurbaşkanlığı makamının kabadayılığı ve korkusuyla, sorumlu yönetim veya işsizlik ya da ekonomiyle ilgili olabilir. Fakat Batı, İran'ın nükleer stratejisinde gerçek değişim umudunu terk etmeli. Mir Hüseyin Musavi (kazanırsa) ABD açısından daha makul bir lider olabilir, fakat nükleer tesisler çalışmayı sürdürecek. Bu İran'da bir gurur meselesi - ki gururun özel önem taşıdığı bir ülkeden söz ediyoruz.

Ve din adamları iktidarının İran'ı saran kalın, karanlık örtüsü de yerli yerinde kalacaktır, belki arada bir gerilebilir ama yırtılamaz; ya da değişime ekmek su gibi ihtiyacı olan bir ülkede, adaylar arasında sadece Musavi'nin hayal ettiği türden bir reform gerçekleştiremez. İran'da ölüler adına ve tarafından yönetim söz konusu - ihtiyar Ayetullah Humeyni'nin yarattığı 'ruhani lider' efsanesinde simgelenen bu yönetim biçimi, İran'ı Batı'nın kafasına taktığı şu insan haklarından fiilen ve tamamen koparmıştır. Daha bir ay önce 22 yaşındaki bir kadın, yaka paça darağacına sürüklenirken, cep telefonundan feryat figan annesine kendisini kurtarması için yalvarıyordu.
 
Dilara Darabi cinayet iddiasıyla asıldı; gerçekten suçlu olsa bile, 17 yaşındaydı. Herhangi bir Batı seçiminde bu deprem yaratırdı. İran'daysa bir kadını içeren en ciddi skandal, Ahmedinecad'ın Musavi'nin karısının üniversite unvanına dair iftira niteliği taşıyan sözleriydi. Bu manzarada bir bozukluk var mı? Ya da aradığımız sözcük, babarca çocuksuluk mu?

Musavi aziz gibi görülen eski cumhurbaşkanı Hatemi tarafından destekleniyor hiç olmazsa - Batı'nın Hatemi yönetimini reddetmesi bizi acayip biri olan Ahmedinecad'ın zaferine getirdi, ki o dönemde ABD için de yeni bir zaferdi bu - bu durum Musavi'ye oyların yüzde 50 artı birini getirebilir. Fakat Besiçler ve İran Devrim Muhafızları Birlikleri (IRGC), bir darbeyi devirmek için darbe tehdidinde bulunur gibi, kadife devrimlerden söz ediyor. Sadece bir ay önce IRGC'nin yaptığı açıklamayı hatırlamak ilginç: “Seçim arifesinde IRGC, personelinin ve Besiçlerin seçim işlerine müdahale etmesine, bir aday lehine veya aleyhine faaliyet yürütmesine göz yummayacak.”
 
Bir ayın İran siyasetinde uzun zaman olduğu belli. Doğru, kampanya bize bazı inanılmaz görüntüler izletti; Ahmedinecad'ın çılgın fikirlerine, Musavi'nin bu fikirlerle dalga geçme fırsatını kaçırmamasına tanık olduk. Peki bunlar İran'ın milyonlarca köyünde ve yüzlerce kentinde yaşayan yoksulları güldürdü mü? O yoksullar en son şu an cumhurbaşkanı koltuğunda oturan mütevazı adama oy vermişti. O adam ki, BM'de yaptığı konuşmada etrafının 'nurla' aydınlandığını iddia edip, dinleyicilerin 25 dakika gözlerini kırpmamasına yol açmıştı.
Musavi'nin İran-Irak savaşında başbakan sıfatıyla sergilediği düzgün yönetim popülerliğine katkıda bulunmuş olabilir.
 
Fakat bu büyük oranda Besiçler ve Devrim Muhafızları'nın verdiği, İran'ın kaybettiği bir savaştı. Ve şimdi Ahmedinecad'ın rakiplerini Hitlervari yalanlar söyledikleri iddiasıyla hapse atma tehdidi eşi bulunmaz türde bir çocuksuluğa doğru gidişi ifade ediyor. Ahmedinecad'ın Hitler'in büyük suçunu inkârı ve muhaliflerini Hitler olmakla suçlaması abes. Hitler Yahudileri öldürmediyse, o zaman İran'ın tuhaf cumhurbaşkanı muhaliflerini neyle itham ediyor? (Robert Fisk,The Independent, 12 Haziran 2009)

Hiç yorum yok: