14 Ocak 2011 Cuma

Hizbullah,AKP ve Kürtler

PKK’nin Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da önemli bir siyasal güç dinamiği olduğu gerçeği; PKK karşıtlarının yeni politik hamleler ortaya koymasına neden oluyor. Hizbullah tahliyeleri de bu bağlamda ele alınıyor. Ancak Kürdistan’daki son 40 yıllık mücadelenin siyasal ve askeri özelliklerine yakından baktığımızda Kürtlerin demokratik ve özgürlükçü mücadele stratejilerine karşı devletin ortaya koyduğu her taktik başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Devletin özellik PKK hareketine karşı ortaya koyduğu karşı taktikleri PKK ve PKK Önderliği’nin siyasal karşı taktik ve politikaları boşa çıkarıp kendisini daha güçlü bir hareket olarak inşa etmeyi başarmıştır.

İsterseniz yakın tarihi hemen hatırlayalım. PKK’nin kuruluş süreci 1970’lerin ikinci yarısında Apocuların partileşme sürecine müdahaleleri ve yapılan karşı saldırılar PKK gerçeğini ortaya çıkarmıştır. 1978 Maraş Katliamı ve komando baskınları ile sindirilmek istenen Kürdistan toplumu ise PKK ile bağ kurmaktan ve bu harekete destek vermekten çekinmemiştir.

1980 askeri darbesi ile Kürdistan’a topyekün ilan edilen savaş ve sıkıyönetim kararlarına karşı PKK’nin bir yandan sınırdışına çekilmesi, diğer taraftan zindan direnişleri ile kendisini daha da güçlü bir taktikle ortaya çıkarmasını bilmiştir. 15 Ağustos 1984’de başlatılan gerilla savaşı da bu bağlamda ele alınabilir. O dönemler “birkaç çapulcu” denilerek marjinal ve kriminalize edilmek istenen PKK hareketi 1990’larda kitlesel halk desteği ile Kürdistan ve Türkiye’nin temel gücü haline geldi. İşte tam kurumsallaştırılan koruculuk, dayatılan itirafçılık, JİTEM ve kontrgerilla üsleri ve bu dönemde; kullanılan Hizbul-Kontra yapılanmalar Kürdistan’da ve Türkiye metropollerinde Kürt halkı üzerinde tam bir terör estirdi. Yakılan ve boşaltılan köyler, binlerce faili meçhul, milyonlarca insanın yaşadığı işkence ve zulüm, kendi kimliğine yabancılaştırılarak suç makinası haline getirilen insanlar…

PKK ve Kürt toplumu devletin bu hamlesine de karşı direndi. Sonuçta büyük acılar yaşansa da, Kürtler kaybetmedi. Kendilerini var etmeyi, askeri gücünü korumayı ve kendilerine siyasal alan yaratmayı bildiler. 1990’ların sonlarına doğru ise, PKK karşısında lokal politikalarla sonuç alamayan Türk devleti, NATO’yu, ABD’yi ve İsrail’i PKK karşıtı politikalarında kendisine ortak etti. Kürtlerin “15 Şubat Uluslararası Komplo” olarak tanımladığı bu süreç de öyle gelişti. Ancak Kürtler uluslararası komployu da büyük bir direniş, zengin politik taktik ve stratejik değişim ve dönüşümle gerilettiler.

Devletin PKK’ye karşı hamleleri durmadı. Aksine çeşitlendi. PKK’yi Kürtler içinde marjinalleştirme, örgütü kendi içinde bölme, uluslararası alanda kriminalize etme çabaları devam etti. Ancak PKK buna karşı Kürtler içinde sadece Kuzey Kürdistan değil, dört parça Kürdistan’da örgütlenmesini genişletti. Ulusal bir güç olarak kendisini otorite olarak kabul ettirdi. Devletin daha doğrusu devletlerin PKK’yi bölme ve “çürütme” siyasetine karşı ise, ideolojik ve politik mücadele vererek kendisini daha arı ve sade olarak değişim dönüşüme uğrattı. Tabii ki sancılı oldu ancak bu hamlelere karşı da, kazanan PKK oldu. Uluslararası alanda PKK’yi kriminalize etmek isteyen Türk devleti “terörizm” söylemini 11 Eylül’den sonra etkili kullanmak istedi. Konjönktürün etkisi ile bu alanda geçici sonuçlar alsa da, PKK’nin uluslararası alandaki kitle örgütlülüğü, yaptığı konferanslar ve diplomasi PKK’yi uluslararası alanda da temel bir güç yaptı. Dolayısıyla PKK’ye karşı devletin yaptığı her hamle PKK’nin zengin karşı taktikleri ile PKK’yi siyasal olarak güçlendirmiştir.

Son olarak AKP’nin aklı ile hareket eden Türk devleti, PKK’yi din argümanı ile bitirmek istiyor. Bunun için de Kürtlerin sorun olarak dile getirdiği konularda kendine göre “açılım, çözüm, siyaset ve yaklaşım” ortaya koyarak PKK’yi sınırlandırmayı ve yok etmeyi amaçlıyor. İşte bütün bu politikalara karşı geçtiğimiz yıl Öcalan yaptığı açıklamada, “Uluslararası komplocular yenilmiştir, halkımıza duyuruyorum” dedi. Öcalan bu açıklamayı hala tutuklu bulunduğu İmarlı’da yaptı.

Sonuç olarak PKK karşısında askeri alanda istediği sonucu alamadığı gibi, kendi askeri ve siyasi dengesi bozulan Türk devleti, şimdi de siyasal olarak Kürdistan ve Türkiye’nin gündemini belirleyen “Demokratik Özerklik” tartışmalarına karşı kendince hamleler geliştirme peşinde. Hizbullah ile Kürdistan’da yeni bir hamle yapmak isteyen devletin eski politikalarına baktığımızda bu hamle de geri tepecek, Kürtleri ve PKK’yi siyasal olarak daha güçlü kılacak bir durum yaratacaktır. Çünkü geçmişi ile doğru yüzleşmeyen devletin ve Kürt sorununda PKK ve Öcalan gerçeğini doğru okuyamayanların atacağı her adım sadece kendilerini zayıflatacaktır. TSK’nin, DYP’nin, CHP’nin, MHP’nin içine düştüğü durum bunu yeterince göstermiyor mu?

guelbaki@ymail.com

Hiç yorum yok: