17 Ocak 2011 Pazartesi

Demokratik Özerklik üzerine 4


Demokratik Konfederalizm, devletin aşındırdığı ahlaki ve politik toplumun, siyasi çatısının inşasıdır. Demokratik toplumun oluş tarzı, demokratik yaşamın ta kendisidir. Özünde çok etnisiteli, çok kültürlü ve farklı siyasi oluşumlarla öz savunmada ısrar tarihidir. Tarzı demokratik siyasettir

Ulus-devletle iktidar, her şeyleşti. Toplum ise hiçleşti. İşte Demokratik Konfederalizm, toplumu yeniden ayağa kaldırıp özneleştiren, iktidar güçlerini ise sınırlayan, devleti küçülten demokratik sistemin adı olmaktadır. Demokratik Özerklik dediğimiz de odur. Kavramlar farklı olabilir, ama özü aynıdır

 
Devlet olmayan siyasi yönetim biçimi

Devlet+Demokrasi formülü, Demokratik Özerklik statüsünün en özlü ifadesi olmaktadır. Bu formüldeki demokrasinin temel politik biçimi ise Demokratik Konfederalizmdir. Bunu devlet olmayan siyasi yönetim biçimi olarak da tanımlamak mümkündür. Devlet dışındaki toplumun piramit tarzında aşağıdan yukarıya demokratik tarzda seçilen delegelerin en üste kadar tepede bir "koordinasyon" oluşturarak örgütlenmesi ve özerklik temelinde birbirleriyle gevşek tarzda gönüllü olarak bağlanmasıyla öz yönetimini gerçekleşmesidir. Tarzı demokratik siyasettir, seçim esastır. Ulus-devletçiliğe karşı demokratik ulus seçeneğinin yönetme biçimidir. Devlet olamayan demokratik ulus örgütlenmesidir. Devlet ile demokratik konfederalizm güçleri, birbirlerinin varoluş ve kimliklerini kabul etme ve Demokratik Özerk yönetimlerini tanıma temelinde; devlet+demokrasi formülüyle barış içinde bir arada yaşayabilirler. Diyalog, ilkeli uzlaşı ve demokratik müzakere yoluyla, ilkeli barışı kalıcı kılabilirler.


Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, uzun yıllar salt devlet kurma hakkı olarak algılandı. Lenin ve Stalin'in bunu aşırı bir şekilde devlet kurma ilkesi olarak ele almaları tarihi felaketler getirdi. Oysa demokratik konfederalizm, demokratik ulus seçeneğinin yönetme şekli olarak, bir halkın kendi geleceğini özgür ve demokratik yollarla belirleyebilmesinin de bir biçimi olmaktadır. Ancak bunun için devletin demokrasiye duyarlı olması şarttır.


TOPLUMSAL YAŞAM DAHA ÇOK KONFEDERALİZME YAKINDIR


Demokratik Konfederalizmi bir devletler ligi veya devletlerarasında gerçekleştirilen konfederal bir yapı olarak algılamamak gerekir. Hatta öyle sanıldığı gibi günümüze özgü, herhangi bir yönetim biçimi de değildir. Tarihte olanca ağırlığıyla yer alan bir sistemdir. Aslında toplumsal yaşam konfederalizme daha yakındır. Devlet, ilk doğduğu Sümerlerden bu yana beş bin yıldır hep merkeziyetçiliğe koşarken, dayandığı iktidar tekellerinin çıkarlarını esas almaktadır. Üstelik bunu zor tekeliyle gerçekleştirmektedir. Aksi halde egemenlerin çıkarlarını hakkıyla koruyamaz. Ancak çok sıkı bir merkeziyetçilik ve zor yöntemleri, bu güvenceyi sağlayabilir. Konfederalizmde ise tersi geçerlidir. Esas aldığı toplum olduğu için, mümkün olduğunca ademi-merkezi olmak yani merkeziyetçilikten kaçınmak durumundadır. Unutulmasın ki farklılıklar içindeki çokluklar için, aşırı merkeziyetçi bir yönetim, sık sık patlamalara yol açar. Tüm kabile, aşiret ve kavim yönetimleri, hep gevşek ilişkiler niteliğindeki konfederalizme izin verir. Aksi halde iç özerklikleri zedelenir. Bu ise varlıklarını dağıtır. Hatta tarihin tanıdığı Roma, Sasani, Bizans, Osmanlı ve Abbasi imparatorlukları bile, içyapılarında, sayısız farklı yönetimlere yaslanırlar. Bu anlamda en merkezi sanılan imparatorlukların bile, bir nevi konfederalizm olduğunu kavramak önemlidir.


Bu temel üzerinde rahatlıkla ifade edebiliriz ki; Demokratik Konfederalizm, devletin aşındırdığı ahlaki ve politik toplumun, siyasi çatısının inşasıdır. Demokratik toplumun oluş tarzı, demokratik yaşamın ta kendisidir. Özünde çok etnisiteli, çok kültürlü ve farklı siyasi oluşumlarla öz savunmada ısrar tarihidir. Tarzı demokratik siyasettir. Yani toplumun her kesimine ve kimliğine kendini ifade etme ve siyasi güç olma olanağını sunarken, politik toplumu da bu süreçte oluşturmaktadır. Bu anlamda Demokratik Konfederalizm; toplumu politikleştirmenin de en uygun aracı pozisyonundadır. Basittir ve uygulanabilir. Her topluluk, etnisite, kültür, dini cemaat, entelektüel hareket, ekonomik birim vb. birer politik birim olarak, kendilerini ÖZERKÇE yapılandırıp ifade edebilirler. YEREL, kendi sorunlarını, kendi öz gücüyle çözer. Konfederalizm üst düzeyde yereli merkeze ezdirtmez. Gevşek bir koordinasyondur. Federe veya özerklik denilen kendi kendini yönetme kavramını bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Şüphesiz ki yerelin en temel öğesi, özgür tartışma ve karar hakkıdır. Her birimin, katılımcı demokrasi olarak da kavramlaştırılan doğrudan demokrasinin uygulanma şansına sahip olması nedeniyle eşsizdir. Bu itibarla Demokratik Konfederalizmin bireyi, özgür yurttaş olarak tanımlanır. Zaten sistem asıl gücünü doğrudan demokrasinin uygulanabilirliğinden alır. Unutulmasın ki doğrudan katılımcı demokrasiye dayalı birimleri esas almak şartıyla geliştirilecek her tür siyasi birlik demokratiktir. Ulus-devlet, toplumu ne kadar bastırıyor, tek tipleştiriyor ve demokrasiden uzaklaştırıyorsa Demokratik Konfederalizm modeli de o denli özgürleştirici, çoğulculuğu benimseyen ve demokratikleştiricidir. Ulus-devlet milliyetçiliği ve devletçiliğinin panzehiridir.


 
TEKÇİ DEĞİL ÇOĞULCUDUR

Bu modelde, her köy, mahalle, ilçe veya kent bir konfederal birlik oluşturabilir. Örnek olarak köyün ekolojik birimi, özgür kadın birimi, öz savunma, gençlik, eğitim, sağlık, folklor, yardımlaşma ve ekonomik birimlere kadar çok sayıda doğrudan demokrasi birimi, kendi iç özerkliklerini koruyarak köy çapında konfederal bir birlik kurabilirler. Aynı sistemi yerel, bölgesel, ulusal ve hatta küresel seviyelere kadar taşırdığımızda, demokratik konfederalizmin ne denli kapsayıcı bir sistem olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Bu sistemin vatan anlayışı da tekçi değil, çoğulcudur, demokratiktir, bütünleştiricidir. Ortak Vatan, demokratik vatan yaklaşımındadır. Toplumsal öz savunmayı da, yine bu sistem içinde, en iyi tarzda gerçekleştirmek mümkündür. Zaten öz savunma tanım itibariyle, demokratik siyasetin yoğunlaştırılmış ifadesi olmaktadır. Ulus-devletin militarist ve hegemonyacı dayatmasına, toplum ancak demokratik siyaset temelinde, konfederal ağlardan oluşan sistematiği ile karşılık verebilir ki; öz savunma işte bu aracın adıdır. Unutmayalım ki bu iki sistemin barış ve çatışmalarla dolu uzun bir süreyi, birlikte yaşamaları kaçınılmazdır.


Özcesi; ulus-devletle iktidar, her şeyleşti. Toplum ise hiçleşti. İşte Demokratik Konfederalizm, toplumu yeniden ayağa kaldırıp özneleştiren, iktidar güçlerini ise sınırlayan, devleti küçülten demokratik sistemin adı olmaktadır. Bu model, devlet olmayan ama devlete de asla teslim olmayan bir modeldir. Toplumun kendi kendini demokratik yönetimidir. "Demokratik Özerklik" dediğimiz de odur. Kavramlar farklı olabilir, ama özü aynıdır.



Vl- Günümüzde devlet biçimleri ve özerklik olgusuna yaklaşım


Ulus-devletin Avrupa'da doğuşuyla birlikte kent, yerel ve bölgesel özerkliklerin nasıl yok edilip, katı merkeziyetçi üniter devlet yapılarının geliştirilmeye çalışıldığını, daha önce irdelemiştik. Bu nedenle tekrara girilmeyecektir. Ancak bu anlayışın zirvesi olan Hitler faşizminden, l ve ll. dünya savaşlarının acı trajedilerinden çıkarılan derslerle, 1950 yılıyla birlikte Avrupa; yerel ve bölgesel özerklikler temelinde, ademi-merkezi bir devlet yönetimi anlayışını, idari-siyasi sisteminde yeniden egemen kılma sürecine girdi. ABD'nin kurucularından 3. Devlet Bakanı ve Bağımsızlık Bildirgesi'ni yazanlardan Thomas Jefferson'un şu yaklaşımı, adeta Avrupa'da yeniden doğmuş gibiydi: "Herhangi bir siyasal sistem, halkının özgürlüğüne ve mutluluğuna karşı, yıkıcı bir hal alır ise; o siyasal sistemi yeniden düzenlemek veya değiştirmek, o halkın en temel hakkıdır. Toplum, kendi özgürlüğüne ve mutluluğuna hizmet etme temeli üzerine kurulmuş bir rejim kurma hakkına sahiptir."


Bu düşünce temeli üzerinde Avrupa devletlerinin nasıl bir demokratik idari reform geçirdiklerini somut olarak irdelemeden önce, akademik literatürde üniter, bölgesel veya federal devlet yapılanmalarının nasıl tanımlandığını analiz etmek gerekmektedir. Özellikle de merkez-çevre ve merkez-yerel ilişkileri bağlamında nasıl kavranmaları gerektiği irdelenmeli ve sonra bu temel üzerinden nasıl pratikleştirildikleri analiz edilmelidir. Bu yapıldıktan sonra, kendi "Demokratik Özerklik" modelimizin devletli uygarlık zemininde ve devlet+demokrasi temelinde nasıl bir sisteme oturtulacağı daha bilimsel bir tarzda izah edilebilecek ve modelimizin Avrupa'da gerçekleşen bazı somut örneklerle karşılaştırılması yapılabilecektir.


MERKEZDEN YÖNETİM


Üniter devleti tanımlarken, merkezi otorite normlarının, ülke içinde, kişiler ve yer yönünden sınırlı olmamasını anlarız. Böyle bir ülkede yaşayan bütün insan topluluğunun, tek bir kurucu iktidara ve onun yapıtı olan tek bir anayasa ve bu anayasaya göre kurulan tek yasama organına sahip olması ve bu yasama meclisinin anayasaya uygun yasalar çıkarması, üniter devletin asli niteliğini oluşturur. Kuşkusuz yürütme ve idare işlevinin bu kurallar piramidine bağlılığı, üniter devleti tanımlayan diğer bir öğedir. Bir başka tanımla; Bir ülkenin tek bir yasama organı ve tek bir yargı sisteminin bulunması ve yasaların her yerde tek biçimde uygulanması durumunda, siyasal bir "merkezden yönetim" söz konusudur ki; bu sistem tekçi, üniter bir sistemdir. Türkiye'de "tekil devlet" diye de anılır. Ve "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü" ile tanımlanır.


Üniter devletteki, devletin tekliği ve bölünmezliği ilkesi bünyesinde üç bölünmezliği barındırır: Egemenliğin tekliği ve bölünmezliği ilkesi, ulusun tekliği ve bölünmezliği ilkesiyle ülkenin tekliği ve bölünmezliği ilkeleridir. Bunlardan egemenliğin tekliğinin somut görünümü ise siyasal yetkiler düzeyinde hiçbir topluluğun veya devlet altı birimlerin hiçbir biçimde siyasal yetkilere sahip olmaması durumudur. Yani, yasama, yürütme ve yargı erklerinin tekliği ve bölünmezliği söz konusudur. Devlet, tek merkezden yani, başkentten yürütülmektedir. En geniş anlamda değerlendirmek gerekirse; üniter devletin temel ölçütü, merkezi iktidarın tekliğidir. Bütün siyasal karar yetkisi tek bir merkezde toplanmış bulunmaktadır. Ulusun tekliği ise, çoğu zaman farklılıkların reddi ve asimilasyon eşliğinde yorumlanır. Ancak 1950'lerden sonra Avrupa'da bu yaklaşım yumuşatılarak demokratikleştirilmiş ve etnisite temelli bir ulus tanımı yerine demokratik-ulus anlamında İspanyol ulusu, İsviçre ulusu gibi kapsayıcı ulus tanımları geliştirilmiştir. Aynı yaklaşımla ülkenin tekliği ilkeleri de, örneğin İspanyol ülkesi yanında Bask ülkesi, Katalan ülkesi tanımlarıyla çoğullaştırılıp, demokratikleştirilmiştir. Ancak bu ilkelerin Türkiye'de ne kadar katı bir ulus-devlet zihniyetiyle yorumlandığını ve neredeyse her gün önde gelen devlet yöneticileri tarafından "tek, tek..." diye başlanarak papağan tarzında yinelendiğini duymak, bir ibret vesikası örneğidir. Çağın dışında kalmış, son kullanma tarihiyle miadını doldurmuş ve tarihin çöplüğüne yollanması gereken bir zihniyet durumundadır.


YERİNDEN YÖNETİM


Tüm yönetim gücünün tek bir merkezde toplandığı ve yürütüldüğü "merkezden yönetim" sistemi yanında bir de yönetim erkinin çeşitli merkezler arasında paylaşılması ve ayrı kurumlarca yürütülmesini sağlayan "yerinden yönetim", "özerk yönetim" sistemi vardır. Bu yönetimlerin dünyadaki uygulamalarından çıkan olumlu sonuçları şöyle sıralanabilir:
  • Yönetime yabancılaşmayı ortadan kaldırır, halkın siyasi iradesini geliştirir.
  • Bürokratik, hantal, masraflı, anti-demokratik işleyişin aşılmasını sağlar.
  • Dengeli gelir ve kaynak kullanımına yol açarak, daha verimli bir hizmete olanak sunar.
  • Etnik, kültürel, dini veya mezhepsel çok renkliliğin korunup geliştirilmesine imkan verir.
  • Militarist, ırkçı, baskıcı, merkezi yapıların ortaya çıkmasını engeller.

Bu olumlu sonuçlardan dolayı, günümüzde tüm dünyada ağırlıklı olarak uygulanan yönetim modeli "yerinden yönetim-özerk yönetim"le bağdaştırılmış "merkezi yönetim" modelleridir. Her ülkenin kendi koşullarına göre, bu iki sistemi değişik ölçülerde sentezlemesinden oluşan yönetim modelleri mevcuttur. Dünyadaki eğitim, bu sentezlemede demokratik kent, yerel veya bölgesel özerkliklerin ağırlığının giderek arttırılması yönündedir. Türkiye gibi ulus-devlet zihniyetinin en katı üniter yapısını, h‰l‰ inatla muhafaza eden devlet yapıları ise, hızla çözülmeye devam etmektedirler.

Açıktır ki hiçbir toplum homojen değildir. Değişik kimliklerin bir araya gelmesinden oluşmuştur. Böylesi bir toplum yapılanmasına, tek bir ulusal kimlik, değer ve normlarını dayatmak çağdışıdır. Sosyal, siyasal yaşam tek renge mahkum edilemez, edilmemelidir. Nihayet farklılıkları ret eden, yok sayan, imha ve asimilasyona tabi tutan yönetimlerin tümü de katı, üniter devletler olmaktadır. Bu çağdışı zihniyetleriyle bırakalım farklı kimlik ve kültürleri eritmeyi ve daha üst bir senteze ulaştırmayı, tam tersine toplumsal çelişki ve çatışmaları körükleyici bir işlev görmektedirler. Bu ve daha birçok nedenden dolayı ulus-devletin katı üniter biçimleri, günümüzde çağın gerisinde kalan ve miadını doldurmuş bir yönetim modeli durumundadırlar.


Oysa bu tekçi, üniter sisteme alternatif olarak; bir ülkenin ayrı bölgelerinde yasalar ve yargı uygulaması bakımından farklılık varsa, o ülkede siyasal anlamda bir "yerinden yönetim" başka bir ifadeyle "özerk yönetim" ya da "federal sistem" yürürlüktedir. Bu anlamda federal devlet; değişik merkezlerin kendileri dışında ve belirli bir anlamda kendilerinin de tabi olduğu bir merkez oluşturmaları yönündeki ortak iradenin ürünüdür. Farklılık içinde birliği öne çıkarır. Kurucu irade tek bir merkezden oluşmamakta, tam tersine birçok kurucu irade merkezi, belirli yetkilerini bir merkeze devrederek kendilerinin de tabi olduğu ve federal anayasada yetki çerçevesi çizilen yeni bir merkez yaratmalarının ifadeleridir. ABD, Almanya, Kanada, Hindistan ve Rusya'da olduğu gibi. Bu anlamda, "kendi kendini yönetme" olarak tanımlanan özerklik ilkesi; üniter veya federal devletlerde temel bir farklılığa sahiptir. Üniter devletlerde, egemen merkez kendi altındaki yönetim birimlerini özerkleştirir ve bazı devlet yetkilerini bölge yönetimlerine devreder veya başka bir yorumla bazı devlet yetkileri topluma geri verilir. Federal sistemlerde ise egemen kurucu siyasi otoriteler, özerkliklerini koruyarak bütünleşirler. Esas olarak günümüzde akademik literatürde tanımlanan özerklik kavramı, üniter devletin ulus altı bir bölgeye, "kendi organlarıyla kendi işlerini yönetme yetkisini" tanımasıdır. Bir başka yaklaşımla merkezi yönetimin altında ama illerin üstünde yeni bir BÖLGE, idari veya siyasi biriminin yönetim aygıtına monte edilmesi yoluyla, yerelin merkez karşısında yeniden demokratik tarzda düzenlenmesidir. Bazı akademisyenler üniter devlet ile federal devletten izler taşıyan ama özünde üniter devlet biçimine yakın duran bu biçimi, BÖLGESEL DEVLET olarak tanımlamaktadırlar. Bazı akademisyenler ise bunu, katı üniter devlet yapılanmasının "yumuşatılması" ve "yerinden yönetim" ilkesiyle demokratikleştirilmesi olarak yorumlamaktadırlar. Ancak her iki yaklaşımın da özü değişmemektedir. Zaten önemli olan da budur.


YARIN:
Vll - Bölgesel devletlerde, idari ve siyasi bölgeler ayrımı

Hatip DİCLE
15.01.2011 00:18

Hiç yorum yok: