17 Ocak 2011 Pazartesi

Bir başka açıdan 'Muhteşem Süleyman'...


Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ı anlatan "Muhteşem Yüzyıl" dizisi başlar başlamaz, "şanlı tarihimizi lekeliyor, Avrupalının bile 'Muhteşem Süleyman' dediği 'İki Cihan Padişahı' Kanuni Sultan Süleyman'ı şehvet ve içki düşkünü gösteriyor" diye epeyce eleştirildi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'tan, AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç'a, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural'dan bazı dernek ve vakıflara kadar geniş bir çevre gürültü kopardı, RTÜK'ten dizinin kaldırılması talep edildi. Görünen o ki, bu tepkiler artarak devam edecek...

Nasırlarına basılmış gibi havalara sıçrayan, sağcı ve muhafazakar "özgürlükçüler"in tepkileri de oldukça ilginç: "Özgürlük kahramanları", gerçeklerle yüzleşmek yerine, hep eleştirdikleri "resmi tarihin, statükonun" arkasına sığınıverdiler: Harem'i saraya sokan, 2 oğlunu ve 2 vezirini öldürten, içki içen 1. Süleyman'ı yani namı diğer Kanuni Sultan Süleyman'ı aklayıverdiler.


Bakalım 1. Süleyman yani Kanuni Sultan Süleyman aklanmayı hak ediyor mu?


YAVUZ'DAN DA ZALİM!


Babası Yavuz Sultan Selim'in ölümü üzerine, 1520'de tahta çıkan ve 46 yıl iktidarda kalan 1. Süleyman için "muazzam ve adil bir devlet yapılanması yarattı" diye yazan Osmanlı kaynakları, 1. Süleyman'ın "Hz. Süleyman'da olduğu gibi 'bana baş kaldırmayın, teslimiyet gösterip bana gelin' ayetini bir fal-i hayr olarak kabul ettiğini ve saltanatı boyunca bu ‰yetlerin sırrına mazhar olduğundan onun döneminde Müslüman Türkler ile birlikte bütün bir İslam dünyasının en bahtiyar yıllarını yaşadığını" da belirtir.


1. Süleyman için resmi kaynaklar "muazzam ve adil bir devlet yapılanması yarattı" diye yazsalar da gerçek böyle değildir. 1. Süleyman, babası Yavuz Selim'den aldığı zulüm mirasını devam ettirir... Osmanlı'da miri arazilerin yeniden yazılması, önceden tımar sahibi kimi sipahilerin topraklarının elinden alınmasına neden olur, toprak dağıtımı tam bir keyfilik ve kayırmacılık üzerine kuruludur: İtiraz edenler cezalandırılır, saçları ve sakalları kesilir...


SÜNNİLEŞTİRME YÜZYILI


Dönem Yavuz Selim sonrası ağır baskı altında olan Türkmenlerin baskılara başkaldırdıkları dönemdir. Çünkü, "Muhteşem Yüzyıl" denen yüzyıl, aynı zamanda Anadolu'nun Sünnileştirilme operasyonunun da yüzyılıdır. Bu nedenle bu yüzyıl, 17. yüzyıl başındaki Kuyucu Murat Paşa'ya kadar Aleviler açısından da bir ayaklanma yüzyılıdır!


Yavuz Selim döneminde 1510'da Şahkulu ile başlayan ayaklanmalar, Kanuni Süleyman döneminde 1525'de Sivas, Çorum ve Tokat bölgelerinde Zünnü Baba'nın, 1526'da ise Yozgat yöresinde Türkmen Alevilerin ayaklanması ile devam eder... 1527'de Hacı Bektaş Dergahı Postnişini Kalender Çelebi öncülüğünde bir başka ayaklanma başlar. Bu dönemde Alevilerin Serçeşmesi, ana kaynağı olan Hacı Bektaş Dergahı kapatılmıştır. Ayaklanmaya Yozgat, Sivas, Maraş ve Adana yörelerinden Türkmen Aleviler başta olmak üzere, Türkmen olmayan sipahi ve köylüler de katılır. Sivas'ın Karaçayır mevkiinde yapılan savaşta Kalender Çelebi Osmanlı'yı yener. Bunun üzerine Osmanlı tımar sahipleriyle yeni bir ilişki kurar, tımar sahiplerine arazilerini geri verir, Kalender Çelebi güçleri zayıflar ve ayaklanma bastırılır. Kalender Çelebi öldürülür...


Osmanlı haksızlığa başkaldıran Alevilere karşı çok acımasızdır. Alevilere yönelik Yavuz Selim döneminde yayınlanan fetvalar Kanuni Süleyman döneminde de daha da ağırlaştırılarak devam eder...


Yavuz'la birlikte Halifeliği de İstanbul'a getiren, Sünniliği resmi dine dönüştüren Osmanlı iktidarı, kendisine benzemeyen Alevilere karşı çok tahammülsüzdür. 1. Süleyman'ı "adil bir yasa yapıcı" gibi göstererek ona "Kanuni" adını veren resmi Osmanlı tarihi, Aleviler için "katli vacip" fetvaları veren Şeyhülislamları da "insancıl ve şirin" göstermekten geri durmaz.


EBU'S SUUD VE ALEVİ KATLİAMLARI


Kanuni Süleyman'ın en önemli Şeyhülislamlarından biri olan ve asıl adı Ebu's-Suud Mehmet bin Muhiddin Mehmet bin Mustafa el-İmadi olan "Ebu Suud", Osmanlı resmi tarihi tarafından 16. yüzyılın en büyük alimlerinden biri olarak gösterilir. Süleyman'a Kanun-nameler ile "Kanuni" adının verilmesini sağlayan da bu meşhur Ebu's Suud Efendi'dir.  


30 yıla yakın (1545-1574) yürüttüğü Şeyhülislamlık görevi ile Osmanlı devrinin en uzun süreli Şeyhülislamı olan Ebu's Suud Efendi'yi Osmanlı kaynakları "nuranî yüzlü, vakur, mehib, gayet sade giyinir, etrafındakilere rıfk ile mu'amele ettiği halde mehabetinden meclisinde kimse ağız açamaz, sözleri hürmetle dinlenir, abid ve zahid bir zat" olarak tarif eder ve Ebu's Suud Efendi, "sultanı Kanunî, sadrazamı Sokullu kaptan-ı deryası Barbaros, mimarı Sinan ve şairi Bakî olan ebed-müddet bir devletin kendine layık şeyhülislamı" ilan edilir.


Bu "nur yüzlü, vakur, muhteşem" ve "devletine layık Şeyhülislam" Ebu's Suud, Kızılbaşlar için "canları, malları, namusları size helaldir" biçiminde fetvalar vermiş ve Alevi katliamlarının yolunu açmıştır. Ebu's Suud Efendi'nin, Aleviler için "Kızılbaş topluluğunun, dine göre topluca öldürülmesi helal midir? Bunları öldürenler gazi, bu öldürme sırasında ölenler de şehit olur mu?" sorusuna cevabı çok nettir: "Bu, en büyük, en kutsal savaştır... Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur" der. Bununla da yetinmez ve Aleviler için fetvaya devam eder: "Bunlar hem sultana isyan ederler, hem de dinsizdirler... Kızılbaşların yaptıkları kötü işler, o temiz peygamber soyuyla bir ilgilerinin olmadığını göstermeye yeter..."


TOPLUMUN DOKUSUNA MÜDAHALE


"Muhteşem Süleyman" toplumun dokusuna da müdahale ediyor...


Kendisine "Kanuni" adını verdirten I. Süleyman, Alevilere karşı müdahalelere yalnızca fetvalarla yetinmez, toplumun dokusuna da müdahale eder. Yeniliklere kapıları kapatır. Alevilik başta olmak üzere, Sünniliğin dışında kalan bütün "gayri Sünni" inançlara açıktan tavır alır. Sünniliğe, dine, İslama zarar veriyor diye, müsbet bilimlere, felsefeye ve her türlü yeniliğe karşı "önlemler" alınır. 1537 tarihinden itibaren alınan bazı önlemler, Prof. Dr. Sina Akşin'in yayın yönetmenliğinde hazırlanan "Osmanlı Devleti 1300-1600" adlı kitapta şöyle sıralanıyor:


"1. Dini gerekleri yerine getirmeyen, ya da dine karşı saygısızlık gösterdiği ileri sürülenlere ağır cezalar verilmesi öngörülmüştür. Örneğin Peygamberin sözlerine şüphe ile bakanlar inançsız sayılacaklar ve öldürüleceklerdir.


2. Her köye bir cami yaptırılması ve halkın cuma namazlarına katılmalarının sağlanmaları istenmiştir.


3. Devletin benimsemiş olduğu Sünni görüşün güçlendirilmesine yardımcı olmak amacıyla bazı eğlence yerleri, özellikle de meyhaneler kapatılarak, sapık inançlı oldukları ileri sürülen bazı dervişler İstanbul dışına sürülmüşlerdir.


4. Bütün bu tedbirlerin en önemlisi, bir bakıma en korkuncu, dine zarar verdiği gerekçesi ile matematik, felsefe ve kelam gibi müsbet bilim ve düşünce hayatı ile ilgili derslerin medrese programlarından çıkartılmasıdır.


5. Ve nihayet, daha da acı olarak belirtmek gerekir ki, ileri sürdükleri bazı düşünceleri yüzünden, bu düşünceler halkın dini inançlarını sarsıcı kabul edilerek 1527 yılında öldürülmüş olan Molla Kabız'dan sonra, 1529 yılında Şeyh İsmail Ma'şuki, 1550'de Şeyh Muhiddin Karamani ve 1561 yılında da şeyh Hamza Bali gibi bazı tarikat ileri geleni mutasavvıflar, Kemal Paşazade ve Ebu's Suud Efendi gibi Şeyhülislamların fetvaları ile öldürülmüşlerdir."


Prof. Dr. Mustafa Akdağ da Kanuni Sultan Süleyman dönemini şöyle özetliyor: "1537 Fermanı ile başlayan sıkı dinsel kovuşturmalar halk için dayanılması güç bir baskı biçimine dönüştü. Hele 1548'de Ebu's Suud'un Şeyhülislamlığa getirilmesi, toplum hayatını dinsel baskı ile düzene sokma görüşünü sanki kanunlaştırdı. Başka dinden olanlar için, kendi inançlarına göre hareket özgürlüğü diye bir şey kalmadı."


Bir başka araştırmacı Elise Massicard ise dönemi şöyle özetler: "Kanuni Sultan Süleyman, Şeyhülislam yönetiminde katı bir ulema hiyararşisini kurumlaştırır. Bu son derece katı bir biçimde örgütlenmiş, devlete bağlanmış ve maaşları onun tarafından ödenen, bir tür 'Müslüman Kilisesi' benzeri yapının bir başka örneğine Müslüman geleneğinde rastlanmaz. Osmanlı'nın ödünsüz bir Sünniliğe yönelişinde Kızılbaş olgusu ana etkenlerden birini oluşturur."


GERÇEKLERDEN KAÇMAK MÜMKÜN MÜ?


Evet, gerçekler bunlar!

Bu yazdıklarımızı daha da uzatmak mümkün. "Resmi Osmanlı Tarihi" dışında yazılmış epeyce "gerçek Osmanlı Tarihi" var.


Sakın ha kimse, "bunlar Kanuni'nin ilk dönemlerinde oldu" diye de düşünmesin. 1566'da ölen Kanuni Süleyman'ın son yıllarında da neler yaptığı Osmanlı "Mühime Defterleri"nde fazlasıyla belgeli...


Şimdi, Osmanlıcıların da, Yeni Osmanlıcıların da bu gerçeklere ne diyeceklerini merak etmek gerekmez mi?


Bakalım; Bülent Arınç'tan Oktay Vural'a kadar birçok "devlet büyüğü" şehvete ve içkiye gösterdikleri tepkinin kaçta kaçını, on binlerce insanın hayatına mal olmuş ve katliamlar sonrası toplumun dokusunu değiştiren bu kırımlara karşı verebilecekler?


Hadi "gayri Sünni" olanlardan da geçtik, malum onlar "katli vacip" olanlar!


Peki, Kanuni Süleyman'ın kutsal kanlarını akıtmak "günah" olduğu için "boğdurttuğu" kendi çocukları için ne diyeceğiz?


Bunlar da mı yalan?


Necdet SARAÇ
10.01.2011 13:58

Hiç yorum yok: