24 Temmuz 2010 Cumartesi

Avrupa'da ulus-devlet çatırdıyor

İktidarlarını bırakmak istemeyen ulus-devlet yapılanmaları Avrupa’da giderek yayılan özerklik talepleri karşısında çatırdıyor. Katalanlar, Basklılar, Flamanlar, İskoçlar ve İtalya’da bağımsızlık yanlısı Padania bölgesi farklı karakteristik özellikler taşısa da daha fazla özgürlük ve kendini yönetmede ortak fikre sahipler. Kürtlerin en ufak hak taleplerini bastıran Türkiye ise, Avrupa ve yanı başındaki Ortadoğu’da esen özerklik rüzgarı karşısında ne kadar direnebilecek?

Katı ulus devletler, farklı grupların hak taleplerine hep kuşkuyla batkıları gibi, çoğu zaman şiddetle bu sorunu bastırmayı tercih ediyor. Ellerindeki iktidarı az da olsa paylaşmayacak kadar kıskanç olan bu yapılar, halklar, dil grupları, farklı kültürler ve inançların artan talepleri karşısında çatırdamaktan ve bazen dağılmaktan kurtulamıyor. Türkiye gibi sürekli bölünme korkusuyla yaşayan ülkeler ise, toplumun tüm kesimlerinin taleplerini şiddetle bastırarak soruna çözüm bulacağını umuyor. 80 yılı aşkın inkar ve bastırma siyasetinin gelip dayandığı nokta, kuruluş yıllarında karşılaştığı sorundan farklı değil. Onlarca yıldır sürekli bastırarak yok etmeye çalıştığı sorun bugün nereye gitse karşısına çıkıyor. Yüzünü Avrupa’ya döndüğünde, federal yapıları, komşusu Irak’a döndüğünde yine federal yapıyı görüyor. Sözde hamiliğine soyunduğu Filistinlilerin de otonom yapıları var. En büyük müttefiki ABD’de eyalet sistemi, zaman zaman PKK’yi tasfiye etmek için IRA ve ETA deneyimlerinin peşinde koşarak gittiği İspanya ve Büyük Britanya’da da geniş haklara sahip otonom yapılarla karşılaşıyor. Türkiye’nin iddia ettiği gibi, sorun ekonomik yöntemlerle çözülecek bir sorun da değil. Zira Katalonya İspanya’nın en zengin bölgesi ve bundan beslenerek daha fazla özerklik isterken, Belçika’da bağımsızlık taleplerinin yükseldiği Flaman bölgesinin de refah düzeyi Valon bölgesine göre daha yüksek. İtalya’da paradoksal olarak bağımsızlık isteyen Kuzey Ligi ise ırkçı-milliyetçi bir parti olarak dikkat çekiyor.

DOĞU AVRUPA’DA BAĞIMSIZ DEVLETLER

Halen üyelik müzakerelerinin devam ettiği Avrupa’da artan bağımsızlık ve özerklik talepleri için yeni bir çıkış aranıyor. Hollanda’nın Den Haag kentindeki Uluslar arası Adalet Divanı’nın Kosova’nın 2008’de ilan ettiği bağımsızlığını “uluslar arası genel hukuka aykırı” bulmayarak meşru görmesi, bağımsızlık tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı. Adalet Divanı ilk kez coğrafik olarak bölünmeye onay vermiş oldu. Bu kararın bağlayıcılığı olmasa da, hem Kosova hem de bağımsızlık ve otonomi mücadelesi veren halklar tarafından önemli görülüyor. Karar aynı zamanda otonomi ve bağımsızlık mücadelelerinin olduğu, üniter ve federal yapılı devletleri de endişelendiriyor.

Bağımsızlık ateşi özellikle Belçika’da Flamanların seçimlerde birinci parti olmasıyla birlikte alevlendi. Kendi içinde bölünmüş Belçika, birlikteliği savunan AB’nin dönem başkanlığını 1 Temmuz’da aldı. Flaman rüzgarıyla birlikte AB’nin daha esnek devlet yapılarını da içine nasıl sindireceği sorunu tartışılmaya başlandı.

Bugün Avrupa, Doğusundan Batısına, Kuzeyinden Güneyine yeni devlet ve otonom bölge gerçekliğiyle karşı karşıya. Önce Doğu’dan başlamak gerekiyor. Sovyet bloğunun parçalanmasıyla birlikte ilkin Polonya ve Çekoslovakya gibi Doğu olarak adlandırılan ülkeler bağımsızlıklarını elde etti. Uyanan ulusalcılık hızlı bir şekilde yayıldı. Macaristan, komşularına bir yüzyıl önce verilen bölgeleri geri isterken, Çekler, Slovaklardan farklılıklarını yeniden keşfettiler. Öyle görünüyor ki Sovyet sosyalist yönetimi ulusal kimlikleri yok edememiş, sadece “dondurmuş”tu. Bunların en şiddetlisi Yugoslavya’nın dağılması ile yaşandı. Eski Sovyet ülkeleri olan Baltık Ülkeleri, Beyaz Rusya ve Moldova da koptu. Ancak Rusya, bu yeni devletlerdeki Rus azınlıklar üzerinden etkisini devam ettiriyor: Ukrayna’nın güneyindeki otonom Kırım bölgesi, Moldova’da kendi bağımsızlığını ilan eden defakto Transdinyester Cumhuriyeti ve belki de yarın Estonya’da…

BATI’DA ZENGİNLİĞİN BESLEDİĞİ BAĞIMSIZLIK

Batıda bağımsızlık ve özerklik mücadelelerinin daha farklı bir mantığı var. İspanya’da Bask Bölgesi ve Katalanlar, Belçika’da Flamanlar ve İtalya’da Lombardlar sözkonusu olduğunda genel teoriye göre bağımsızlığı zenginlik besliyor. İskoçya’da da refah düzeyi artarken, bölge bugün petrol üreticisi haline geldi.

DEMOKRATİK VE KONFEDERAL AVRUPA’DA FLAMAN CUMHURİYETİ

Tek tek bu bölgelerin durumlarına bakıldığında çarpıcı bir tablo ortaya çıkıyor. Belçika’da Yeni Flaman İttifakı (N-VA) 13 Haziran’daki seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Uzun yıllar iktidar dışı bırakılan Flamanların bu zaferi Avrupa açısından da önemli mesajlar içeriyor. N-VA’nın lideri Bart De Wever, Belçika Devletinin kurumsal yapısındaki krizden çıkış için “Daha fazla Flandre (Flaman bölgesi), daha az Belçika, daha fazla Avrupa” formülü öneriyor. N-VA’nın nihai hedefi Demokratik ve Konfederal Avrupa bünyesinde Flaman Cumhuriyeti kurmak. Ancak bu ne bugün ne yarın için olası görünmese de, yarından sonraki gün olmayacağı anlamına da gelmez. Seçimlerde büyük oy oranına sahip olan De Wever, şimdilik Federal bir devlet olan Belçika’yı konfederal bir yapıya dönüştürmek istiyor.

KATALONYA’YA GENİŞLETİLMİŞ ÖZERKLİK

Belçika’da yaşananlar özellikle İspanya tarafından da yakından izleniyor. Tarihsel ve siyasi olarak İspanya ve Belçika arasında ortak bir yan olmasa da dikkat çekici bir şekilde Belçika’da Flaman zaferinin ardından, İspanya’da dört yıldır çıkmazda olan Katalonya bölgesine genişletilmiş özerklik statüsü Yüksek Mahkeme tarafından kabul edildi. 28 Haziran günü İspanya Yüksek Mahkemesinin onay verdiği statüde “ulus” tanımının da yer alırken, Katalan dilinin “öncelikli dil olması” maddesi ise Anayasa’ya aykırı bulundu. Katalanlar statünün bir bütün olarak kabul edilmemesine tepki gösterdi. İspanya’da 17 özerk bölgeden biri olan Katalonya’nın 1979 yılın beri var olan özerklik haklarının genişletilmesini öngören yeni statünün 245 maddesine mahkemeden yeşil ışık yakıldı. İspanya parlamentosu Katalonya’nın özerklik statüsünün genişletilmesini içeren 2006 yılında Katalonya’da gerçekleşen referandumu onaylamıştı. Metinde Katalonya’ya Adalet ve Eğitim alanlarında verilen yetkilere başta yargıçların atanması, havaalanların ve limanların idaresi gibi adli ve vergi sorunları konusunda da arttırılmış yetki tanınıyordu. Mahkemenin iptal ettiği maddelerin çoğunluğu adli sistemle ilgili. Katalonya bölgesindeki bağımsızlık fikri, Yüksek Mahkeme’nin kararıyla da sönecek gibi görünmüyor. Eylül 2009’da Katalonya özerk bölgesi Arenys ve Munt ilçelerinde düzenlenen sembolik referandumda halkın yüzde 96’sı bağımsızlıktan yana oy kullanmıştı.

BASK’TA BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ

İspanya’nın 17 özerk bölgesinden biri de Bask Ülkesi. Bask hükümetinin başında da sosyalistler bulunuyor. Ancak buna rağmen bağımsızlık mücadelesi kesintisiz devam ediyor. 1959 yılında kurulan ETA örgütünün İspanya ve Fransa Bask bölgelerindeki mücadelesi sürüyor. Sorunun çözümü için İspanya hükümeti ile ETA arasında zaman zaman diyalog geliştirildi. En son ETA, 2005 yılında süresiz ateşkes ilan ederek İspanya hükümetiyle barış görüşmelerine başladı. Ancak barış görüşmeleri, 2006 yılında Madrid havaalanında düzenlenen bombalı saldırı ile sona erdi. Ardından İspanya hükümeti, Fransa ile koordineli olarak bağımsızlık yanlısı Basklı örgütlere karşı yoğun baskı uyguladı, birçok parti ve derneği kapattı, yüzlerce kişiyi tutukladı. Son dönemlerde diyalog için yeni kapılar aranıyor.

İTALYA’DA KUZEY LİGİ’DEN YÜKSELEN BAĞIMSIZLIK

Bağımsızlık taleplerinin yükseldiği bir diğer ülke de İtalya’nın Padania bölgesi olarak dikkat çekiyor. İtalya bugünkü halini 1861 yılında aldı. Ancak bugün parlamentoda 70 milletvekili ve Silvio Berlusconi hükümetinde 8 bakana sahip olan Kuzey Ligi’nin dinmeyen bağımsızlık talepleriyle her gün yüzleşiyor. Kuzey Ligi’nin Nisan ayındaki son seçimlerde başarısı ile siyasetteki ağırlığını daha da arttırdı. Şu anki vekil sayısı ile Kuzey Ligi, her an hükümeti düşürecek güce sahip.

Kuzey Ligi (Lega Nord) 1989 yılında Umberto Bossi tarafından kuruldu. Federalist, kimlikçi, yabancı düşmanı bu parti, ülkenin bölünmesini ve Padania’nın bağımsızlığının talep ediyor. Padania, İtalya’nın kuzeyinde Po vadisi etrafındaki bölgeleri kapsıyor. Kuzey Ligi, yüzde 10,1 oy oranına kavuştuğu 1996 genel seçimlerinin ardından 15 Eylül 1996 tarihinde İtalya’nın kuzey ve orta-kuzey bölgelerinde Padanya Federal Cumhuriyeti (Repubblica Federale della Padania) ilan etti. 1997 yılında bu kez Lombardiya'nın Mantua şehrinde Padanya Parlamentosu kuruldu, Padanya için bir bayrak ve ulusal marş benimsendi. Ardından 1998 yılında Padanya Millî Futbol Takımı oluşturuldu ve Miss Padania güzellik yarışması düzenlenmeye başlandı. Bugüne kadar bir çok hükümette yer alan Kuzey Ligi, bu girişimlerini sembolik düzeyde tuttu. Ancak bağımsızlık arayışları bitmedi Lega Nord'un Padanya Federal Cumhuriyeti'ni ilân ettiği İtalyan bölgeleri şunlar: Aosta Vadisi, Emilia-Romagna, Friuli-Venezia Giulia, Ligurya, Lombardiya, Marche, Piyemonte, Toskana, Trentino-Alto Adige, Umbria, Veneto.

İSKOÇLAR DA TAM BAĞIMSIZLIK İSTİYOR

İskoçlar da Birleşik Krallık’tan ayrılarak bağımsız bir İskoç devlet kurmak istiyorlar. İskoçya bağımsızlık fikri, bu ülkenin 1707 tarihindeki gibi bağımsız olmasını isteyen bir ideoloji olarak dikkat çekiyor. Bugün kendi bölgesel meclisleri olan, içişlerinde bağımsız, dış politika ve savunma gibi konularda ise Britanya'ya bağımlı olan İskoçya'da Haziran 2009’da yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre halkın yüzde 58 tam bağımsızlık için referandum yapılmasını istiyor.

AVRUPA HARİTASI ÇATIRDIYOR

Flamanlarla yeniden alevlenen bağımsızlık ve özerklik taleplerinin Madrid ve diğer Avrupa başkentlerinin de bulaşıcı etki yaratmasından endişe ediliyor. Bu sadece sınırların değişmesi gibi devletlerin korkulu rüyası ile ilgili bir endişe değil, aslında korkulan ve reddedilen, toprak ve kimliğe göre iktidarın yeniden paylaşımı olarak değerlendiriliyor. Daha fazla hak talepleri, kendi kaynaklarını yönetmek için daha fazla egemenlik istemi statükoyu sarsıyor, ulus-devletler çatırdıyor. Sovyetler Birliği’nin dağılması, Avrupa haritasının da bundan muaf olmadığını gösteriyor. Ancak bu daha çok barışçıl ve demokratik yöntemlerle gerçekleşiyor.

BÖLGELER AVRUPASI

Doğu’dan Batı’ya sonuç aynı; devletler çatırdıyor. Avrupa Birliği bu gelişmeleri engelleyemediği gibi, kimi zaman bir koruma da sağlayabiliyor. Örneğin Slovenya, Yugoslavya’dan Avrupa bayrağını kaldırarak kurtulabildi. AB bir bakıma yumuşak ayrılıklara da hizmet ediyor. Çek ve Slovakların ayrılığı bu nedenle “kadife boşanma” olarak değerlendiriliyor. Ancak uzun zaman bölgeselciliği teşvik eden Avrupa’da bugün en federalist olanlar, devletlere yavaşça “ötenazi” yaptıran “Bölgeler Avrupası” talep ediyor.

TÜRKİYE NEREYE KADAR?

İktidarın daha adil paylaşımı, daha fazla özerklik ve hatta bağımsızlıklarla yüzleşmek zorunda kalan bir Avrupa’ya üye olmaya hazırlanan Türkiye, Kürtlerin hak talepleri karşısında ne kadar direnebilecek? Hemen yanı başında Güney Kürdistan’da Kürtler otonom bir bölge olarak Federal Irak içerisinde yaşarken, Basra’da otonomi sesleri yükseliyor. Türk hükümetinin sözde İsrail karşıtı söylemleri ile savunduğu Filistinlilerin de kendi özerk bölgeleri var. Uluslar arası alanda da bu bölge tanınıyor ve sonuç alıcı olmasa da devletleşmesi için kesintisiz girişimler devam ediyor. Türkiye 80 yılı aşkın bir süredir sürdürdüğü inkar ve şiddet politikasının halen sonuç alacağını düşünüyorsa, kuruluşundan bu yana bitmeyen, giderek yükselen ve kesintisiz 30 yıldır devam eden Kürt özgürlük mücadelesinin geldiği düzeye bakmalı. Avrupa’daki demokratik devlet yapılanmaları, bağımsızlık ve daha fazla özerklik taleplerini engelleyemezken, Türkiye, 20 milyonu aşkın nüfusu ile Kürt sorunundan kaçamayacak. Sonuç olarak Türkiye, Katalanlar ve Basklara otonomi tanıyan İspanya, federal devlet altında yaşayan Flamanlar ile kendi meclisleri olan İskoçlara bakarak ders almıyorsa, yakın tarihte dağılan Sovyetler, Yugoslavya ve Çekoslovakya’ya baksın…

Tek taraflı bağımsızlık meşrudur...

Hollanda'nın Lahey kentinde bulunan Uluslararası Adalet Divanı ilk kez gündemine aldığı bir konuda, coğrafi bölünme hakkına ilişkin bir karara imza attı. Uluslararası Adalet Divanı, Kosova'nın tek taraflı bağımsızlık kararının meşru olduğuna hükmederek, geleceğe dönük olarak benzer sorunlar yaşayan tüm halkların önünü açacak bir emsal de oluşturmuş oldu. Alışılmışın dışında, uluslararası bir mahkeme için iki yıl gibi kısa bir sürede Kosova'nın bağımsızlığının uluslararası meşruluğunu tescilleyen Divan'ın kararı şimdiden ilgili çevrelerde yankısını buldu.

Kararı memnuniyet verici bulduğunu açıklayan Avrupa Birliği adına konuşan Birliğin Dış Politika Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton, Divanı’nın görüşünü memnuniyetle karşıladıklarını ve bunu büyük bir dikkatle incelediklerini söyledi. Temsilci ayrıca, "Görüşün geleceğe odaklanılması gerektiği mesajı verdiğine dikkat çekerek" kararın Birlik'in geleceğe dönük politikalarında belirli olacağının altını çizdi.

Görünen o ki, benzer sorunlar yaşayan Birlik Üyesi Yunanistan, İspanya ve Kıbrıs da bu karardan etkilenecek. Zira AB üyesi bu üç ülke de kendi iç sorunlarına emsal olabileceği kaygısıyla Kosova'nın 2008'de aldığı tek taraflı bağımsızlık kararını tanımamışlardı. Üç ülke de benzer sorunları yaşadığı için Kosova'nın bağımsızlığını tanımaları ikiyüzlü bir politika olacaktı. Türkiye ise Kürt sorununun varlığını dahi kabul etmediği için Kosova konusunda da ikiyüzlü politikasını sürdürdü.

Türkiye ise hem savaş döneminde hem de savaş sonrası süreçte Kosova'yı siyasi ve diplomatik olarak açıktan, örtülü bir biçimde de askeri açılardan destekleyen bir ülke oldu. Bu tavrını koruyan Ankara Kosova politikasındaki tutarlılığını da tek taraflı bağımsızlık kararını tanıyan ilk ülkelerden bir olarak kanıtladı. Ankara, bağımsızlık kararının ardından da bu statüye uygun diplomatik ilişkiler konusunda da son derece atak davrandı.

Uluslararası Adalet Divanı'nın Kosova'nın bağımsızlık ilanını meşru bulduğu kararının, AB ile müzakere yürüten ülkeler başta olmak üzere ilgili uluslararası sözleşmelere imza atan ülkeleri de bağlayacağı düşünülürse, Kosova sürecine kısaca bakmakta yarar var.

Ülkeyi oluşturan eyaletlerin 1992'de bağımsızlıklarını ilan etmeye başlaması ile Yugoslavya dağılma sürecine girdi. Dört eyalet, Makedonya, Slovenya, Bosna-Hersek ve Hırvatistan bağımsızlıklarını ilan ederken Sırplar-belli ki bugün Uluslararası Adalet Divanı'ndan çıkan kararı hesaba katamamışlardı-, Kosova üzerindeki egemenliğini, silahı da kullanarak sürdürmek istediler. Sırp Ordusu 1995'te Kosova'ya girdi. Sırpların bu fiili müdahalesi çok geçmeden Kosova'da ciddi bir direnişin doğmasına neden oldu. Başını Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK)'nın çektiği Kosova direnişi kısa zamanda ciddi bir halk desteğine ulaştı. Direniş öylesine hızlı gelişti ki 1998 yılının yazında, Arnavutlar Sırp yönetimine karşı kitlesel protestolarına başladılar. Sırp yönetimi polis ve ordu kuvvetlerini terörist ilan ettiği UÇK'yı ezmek için gönderildi. Ancak ne UÇK'nın taleplerini ne de arkasındaki halk desteğini hiç bir zaman görmek istemedi.

Binlerce mülteci Türkiye, Karabağ, Arnavutluk ve Makedonya’ya kaçmaya başladı. İç savaşa dönüşen çatışmaların tüm bölgede ciddi bir istikrarsızlığa kaynak olacağını gören NATO 1999'da bölgeye askeri müdahalede bulundu. Sırp silahlı güçlerinden arındırılan Kosova BM kontrolüne bırakıldı. Böylelikle uzun diplomatik görüşmelerle birlikte, Kosova'nın özerklik süreci yeniden başladı. Kosova temsilcileri ile, Sırbistan, Rusya, AB ve ABD arasında yürütülen görüşmeler yaklaşık sekiz yıl devam etti. Ancak, Kosova'nın statüsü konusunda bir sonuca varılamadı. Sonunda Kosova 17 Şubat 2008 Pazar günü tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti.

Görüldüğü üzere, Sırp tarafının uzlaşma ve diyalog yoluyla siyasal çözüm yerine imhaya varan silahlı müdahalesi son uluslararası kararla Kosova direnişi karşısında bir kez daha mahkum oldu.

Kosova'dan yana aktif rol üstlenen Ankara'nın da Uluslararası Adalet Divanı'nın bu kararı karşısında bir iç hesaplaşması yapması gerekmiyor mu? Kürt Özgürlük Hareketi'nin tüm diyalog girişimlerini reddeden, Kürt halkının sivil siyaset kanallarını kapayan Ankara'nın son olarak devreye sokmak için harekete geçtiği Özel Ordu kurma girişimlerinin süreci nereye götüreceği bu kadar açıkken.

Kürt Özgürlük Hareketi tarafından sorunun barışçıl çözümü amacıyla gündeme getirilen, "Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Vatan, Demokratik Ulus, Demokratik Anayasa" Ankara tarafından ısrarla görmezden gelinirken, Kürdistan'da askeri operasyonlara hız verilerek siyasal çözümün dışlanması çatışmaların yayılmasına da zemin oluşturuyor. Diyarbakır'da toplanan Demokratik Toplum Kongresi'nin aldığı, "Demokratik Özerklik" kararının Ankara'dan çok başta AB üyesi ülkeler olmak üzere konunun uluslararası muhatapları tarafından dikkate değer bulunması da Ankara'nın çözüm yöntemleri konusunda Sırplar'la aynı çizgide olduğu endişesini derinleştirmeli.

Kosova örneğinde olduğu gibi, imha dışında tüm yollara kapalı, yerli halkın taleplerine kulak tıkayan merkezi hükümetlerin en yakın müttefikleri tarafından da endişe ile izlendiği biliniyor. Bu da uzun vadede bu yönetimleri uluslararası muhataplarının müdahalelerine açık bir hale getiriyor.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan'ın, İngilizlerin uluslararası haber kuruluşu BBC'ye yaptığı açıklamada ki, "Kürdistan'da sorun demokratik yollarla çözülmek zorunda. Eğer Türk Devleti bu çözümü kabul etmezse biz de bağımsız olarak Demokratik Konfederalizmi ilan edeceğiz" sözleri bu bağlamda dikkat çekicidir. Zira BBC adına Karayılan ile görüşen Gabriel Gatehouse haberinde Ankara'nın tavrına özellikle dikkat çekerek şöyle diyor: "Murat Karayılan'ın bu açıklamasına bir cevap almak için görüştüğümüz Türk Hükümeti yetkilisi teröristler tarafından yapılmış açıklamaları yorumlamak alışkanlıkları olmadığını söyledi."

Kürt ve Türk halklarının ortak çözümü yerine, dolaylı olsa dahi diyalogdan bu denli uzaklaşmanın benzer sorunları sürüklediği mecranın tehlikesi düşünüldüğünde tarafların bir masa etrafında bir araya gelmemeleri durumunda bu sorunun da üçüncü muhatapların müdahalesine açık bir hal alması kaçınılmaz gibi görünüyor.

Türkiye istese de istemese de Uluslararası Adalet Divanı'nın aldığı bu kararın artık muhatabıdır.

canerdem2126@gmail.com