17 Ocak 2010 Pazar

AKP ve Onun Ploitik Cambazliklari

Türkiye’de Olağan politik akışı unutalı çok oldu. En sıra dışı durum, olay ve gelişmeler dahi artık kanıksanır hale geldi. Özenle uygulanan “topyekûn özel politika” sonucunda başarılan, “toplumsal alıklaştırma” diyorum buna. AKP sersemletme, toplumsal muhakeme melekesini bozma hatta algı kırılması yaratma taktiği uyguluyor. Stratejik hesapları var ve politikalarını machivelli’i bile utandıracak pervasızlıkta, nihilizme varan bir değer bilmezlikle ve sınırsız bir hırsla yürütüyor. “Öteki” muamelesi gören bir gelenekten devşirilen, taşra ve tarikat kültüründen süzülmüş kadrolarla kurulan AKP; yeni yetme, sonradan görme, ihtiraslı küçük esnaftan türemiş Anadolu sermayesiyle buluşturuldu. Oluşumu, iktidar süreci ve gelişimi ABD’nin, “ılımlı İslam” ile Ortadoğu’ya yerleşme konseptinden bağımsız ele alınamaz. Zira temellerini atan dört isimden biri olan A.Gül, o dönem partisinde dış ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı sıfatıyla ABD’de “yenilikçilerin” temsilini yaptı ve AKP o görüşmelerden çıktı. İmkân, fırsat ve dengeleri çok iyi kullandığı bir realitedir. Vizyondan yoksun olmasının da etkisiyle, göremediği en önemli husus; günübirlik hesapların, palyatif çözümlerin uzun vadede biriktirdiği negatif enerjinin ve problemlerin oluşturduğu büyük tehlikedir. Kullandığı en hassas silah, Kürt Hareketi ile süren savaştır. İktidara geldiğinde tek kurşunun sıkılmadığı, De facto bir “barış” ortamı vardı. Buna zımni uzlaşma durumu da denebilir. Çözüm çabası olmadı, aksine çatışmaların yeniden başlaması için aktif çaba içinde oldu. ABD ile ortak bir plan çerçevesinde, Kürt Hareketini bölme girişimi -kesinlikle ciddiydi ve çok zorladığı da inkâr edilemez- başarısız kalınca, 1 Haziran 2004’te savaş yeniden başladı. O proje Osman Öcalan üzerinden yürütüldü ve Osman Öcalan’ın AKP’ye sempatisini dile getirdiği kayıtlı konuşmaları var. Diğer aktör de hiç şüphesiz C.Talabani’ydi. Talabani’nin açık övgüleri Kürtlerden tepki alınca geri adım atmak zorunda kaldı. AKP Ordu ile o süreçte, “Kürtleri ‘kazanırım’, Kürt hareketinden koparırım.”taahhüdüne” dayanan bir uzlaşma içindedir. Taktik;tüm kesimleri kullanarak kendini uygulamaktır. Çok iddialı bir tespitle şunu belirtmeliyim ki, AKP’nin demokrasi sorunu yok ve hiç olmadı. Bunu beklemek de gerçekçide değil. Liberal aydınlar yanılıyorlar. AKP yönetici kadrosu Şer-i hukuka inanan ve bunu geçmişte dillendiren bir ekiptir. Tarikat kültürü ile yetişmişlerdir, taban örgütlenmesinde kullandıkları jargon halen böyledir. Türkiye’nin sorunlarını çözüme kavuşturma derdi de yoktur. Birileri “inkârcılık” diyebilir. AKP’nin yaptığı kesinlikle kendi gelecek hesaplarını teminat altına alma çabasıdır. AKP herhangi bir parti gibi oy, meclis, seçim hesabıyla meşgulmüş gibi ele alınıyor. Oysa o bir harekettir. Bir cemaatin politika sahnesindeki temsilidir. AKP, Kürtleri Kürtlerden çalmaya çabaladı. Kürt hareketine karşı Ordu AKP’yi, AKP orduyu kullanma çalıştı..2006’daki sızma taktiğinin mimarı da AKP’dir. O plandan da çok umutluydu. C.Zapsu’nun erken açıklaması planı ele verdi ve boşa çıktı.2007’de ABD, yeni strateji arayışında AKP’yi gözden çıkarma noktasına geldi. Bu konuda C.Zapsu, ABD dönüşünde, “onlara, üzerine sifonu çekeceğinize (Erdoğan’ı kastederek) kullanın dedim” mealinde bir açıklama bile yapmıştı. 5 Kasım 2007’de gerçekleşen Bush -Erdoğan görüşmesi dönüm noktasıdır. Yeni planlamada AKP yine rolü kaptı. “Ergenekon operasyonu” planıyla, Kemalizmi maske olarak kullanan, ittihat ve terakki geleneğini tasfiye sürecini başlattı. Ergenekon, devletin gerçek örgütlenmesidir; sınırsız yetkilerde, daha illegal çekirdeği, çeteleri, siyasi partileri ve ordu, yargı, sivil kurumlar içindeki örgütlenmesi ile devletin kendisidir zaten. AKP bu sistemi yıkmaya çalışıyor bu doğru ama yerine kendisini koyuyor. Burada “olsun sivil bir parti daha makuldür” diyenler olacaktır. Oysa AKP’nin yaptığı sistemi değiştirmek değil. Ordunun yerine polisi, derin ittihatçının yerine derin Fettulahçı’yı koymaktan ibarettir. Bakın ne diyor Özkök:“Evet, askeri vesayet zararlıdır, hiçbir topluma mutluluk getirmez. Ancak, askeri vesayeti kaldırırım derken yerine demokratik olmayan başka bir silahlı vesayeti koymaya başlarlarsa, daha ciddi sorunlar yaşanılır. Asker belli bir disiplinle hareket etmesini bilen kurumdur. Karşısına elinde silah olan başka bir kurumu illegal telefon dinleme yolları, kanunsuz alıp götürme, sabahları gözaltına alma, sindirme yoluyla baskı yaratarak yeni bir vesayet dönemi başlarsa askeri vesayetten daha kötü bir dönemdir. Askeri vesayet dönemleri sivil vesayetlerden daha kısa sürmüştür. Öbürlerinin kalıcılığı daha fazladır. Dünyada en kanlı idareler sivil şekilde gelmişlerdir.” Tek eksiği söylediklerinin mislince fazlasının Kürtlere uygulanıyor olmasıdır. Bir kırılma, bölünme, çökme, hatta devrim öncesi atmosfer içindeyiz. Olağanüstü değil sadece, gerçekten tarih olacak bir dönemdeyiz. Esas aktör elbette ABD’dir. AKP rolünü iyi oynuyor ve yakaladığı fırsattan büyük, çok büyük kazanmaya çalışıyor. Bu kritik kavşakta, askeri ve polisiye operasyonlarla,”topyekûn özel politika” ile Kürt Hareketine karşı sınırsız, pervasız bir dağıtma saldırısı yürürlükte iken ve Beşir Atalay “yakında herkes görecek” gibi tehlikeli beyanlarda bulunurken, İsrail “yapay krizi” de nereden çıktı??? Yapılan bir kriz simülasyonudur. Pratik önemli ise, o zaman “One munit” dâhil, İsrail karşıtı açıklamaların laftan öte bir kıymet-i harbiyesi var mı? İsrail’le iptal edilen tek bir anlaşma dahi bulamazsınız. Tüm ilişkiler stratejik akışında iken, neyin karşıtlığı oluyor bu. Sakın, AKP’nin elini güçlendirme çabası, Araplara sunma taktiği olmasın. Çok duyarlı olmayı gerektiren uğursuz gelişmelerin habercisi olabilir. Bu süreçte en ufak hesap hatası bile AKP’yi götürecektir. Kürt yasal siyasetini dağıtma, parçalama, yok etme çabası tehlikeli bir eşikte, Kürtlerin yönetimsiz, örgütsüz kalmasını amaçlıyorsa sonuçsuz kalır.’99’da görüldü ki, Kürtler harekete geçmek için çok da yönetici aramıyorlar. Sanılanın ötesinde kendilerini örgütleme ve yeniden üretme dinamiğine sahipler. Bunu bu süreçte daha fazla başarmaları beklenmelidir. Asıl olarak, gerçekten demokrasi isteyenlerin, hızla örgütlenmesi, iç çelişkilerini bir yana bırakarak birleşmesi gerekir. n.mehmet güler n.mehmetguler@hotmail.com