16 Aralık 2010 Perşembe

Kerkük Sorunu YNK ve KDP Elinde Siyaset İçin Bir Ticaret Konusu


YNK ve KDP sorunların çözülmesinde yana değildir. Çünkü Kürdistan’daki değişimden yana değil daha doğrusu değişimden korkuyorlar.
Güney Kürdistan’ın tanınmış aydın yazarlarından Dr Faik Gulpi ile Irak ve Güney Kürdistan ilişkileri ekseninde başta Kerkük ve Kürdistan sınır sorunu olmak üzere birçok sorunu ve çözüm yollarını konuştuk.
Kürtler ile Irak devleti arasında ki temel sorun Kürdistan sınırıdır. Güney Kürdistan sınırı nerede başlar ve nerede son bulur. Birinci dünya savaşından sonra Irak devleti kurulurken Kürtler ile yaşamış olduğu temel sorun budur. Irak devleti kuruluş aşamasında Kürtlere bazı haklar tanınmış fakat hiçbir zaman Kürdistan sınırının nereye kadar olduğu tartışma konusu bile yapmamış. İkincisi Kürtlerin Federal Kürdistan sınırları içinde ve Merkezi Irak hükümetinde ne kadar söz sahibi ve iktidar olduğudur. Örneğin 1970’lı yıllarda Irak anayasası Kürtlere bulundukları bölgede otonom hakkı verilmişti. 1991 yılında ki serhıldanlardan sonra Kürtler Güney Kürdistan’da neredeyse bağımsız duruma geldiler. Saddam rejimi yıkıldıktan sonra Irak’ta Kürtlere Federasyon hakkı tanıdılar. Yer yer Irak’ta ki bazı siyasi güçler Irak devletinin anayasal hak olarak tanıdığı bu federasyon hakkını sınırlandırmaya dönük çalışmalar söz konusudur. Burada en önemli sorun Kürdistan sınırlarının belirlenme sorunudur. Irak’ta Kürdistan olup Kürdistan’a dâhil edilmeyen, Araplaştırılmaya çalışılan ve bu günde temel sorun haline gelen bu il, ilçe ve köylerdir. Kürtler bu yerler için Kürdistan, Araplar Arabistan, Türkmen, Asuri ve bazı dış güçler ise bu yerlerin özerk bir statüye kavuşturarak bu yerlerin sadece Kürtler ve Araplara ait olmaması gerektiğini dile getiriyorlar. Bu sorunun nasıl çözüleceğine dair yol ve yöntem Irak anayasasının 140. maddesi çerçevesinde belirlenmiştir. Fakat bu güne kadar 140. madde uygulanmamıştır. Buda her iki taraf arasında ciddi bir sorun olarak duruyor.

-Bu sorunların çözümü için nasıl bir mekanizma var ya da olması gerekiyor?


Bu sorunların çözülmesi için ne tür bir mekanizmamız var ona bakalım şimdi. Normalde mekanizma Kürtlerin merkezi Irak hükümetinde ki bakanlıkları ve temsilcileri olması gerekiyor. Irak cumhurbaşkanı, Irak dışişleri bakanı, başbakan yardımcısı, Irak Parlamento başkan yardımcısı bu güne kadar Kürttü ve aynı zamanda Irak parlamentosunda grubumuz var. Bunlar yanında birçok bakanlık ve bakanlık yardımcıları Kürttü. Kürtler Irak merkezi hükümeti içerisinde bu derecede temsilini bulurken Kürtler ile Merkezi Irak hükümeti arasında ki sorunlar hiçbir şekilde çözülmüş değildir. Neden bu sorunlar bu güne kadar çözülmemiştir. Çünkü Kürtlerin Irak hükümeti içerisinde ki temsilleri ne gerektiği gibi Irak hükümeti için nede Kürtler için çalışmamışlardır. Örneğin 140. maddenin uygulanması için Caferi ve Nuri Maliki’ye eleştiriler yapıldığında Maliki biz başbakan olarak bu sorunun çözülmesi için üzerimize düşen her görevi yerine getirdik. Fakat sorun cumhurbaşkanlığında tıkandı dedi. Cumhurbaşkanı kendi yardımcılarını ikna edip önüne gelen belgeleri imzalatamadı dedi.    Irak cumhurbaşkanı ise bu güne kadar bu maddenin uygulanmasının bu kadar gecikmesi nedeni hakkında bir açıklaması yapmamıştır. Bu konuda açık bir tutum sahibi olmamıştır. Neden Irak cumhurbaşkanı bu konuda net bir tutum sahibi değil? Yine aynı şekilde 2008 yılında birleşmiş milletler toplantısında Irak cumhurbaşkanı Kerkük’ü Kürdistan’a dâhil etmekten ziyade Kerkük’ün bağımsız bir statüde kalması gerektiğini söyledi. Onun için Kürtler ile Irak hükümeti arasında ki sorunların çözülmemesinde sadece Araplar engel değil bazı Kürtlerde engeldir ve bu sorunun çözülmemesinde rant sağlıyorlar.

KDP ve YNK Sorunların Çözümünden Yana Değiller

-Peki, Irak merkezi hükümetinde ki Kürt temsilcileri ve Kürdistan’da ki Kürt kurum ve kuruluşları bu sorunların çözülmesinde ne gibi katkıları oldu?

Kürtler ile Irak hükümeti arasında ki temel sorunları yukarıda belirtim. Peki, bu sorunun çözülmesi için Kürdistan parlamentosu ne iş yapmış? Ya da Kürdistan Bölge Başkanı ne iş yapmış? Örneğin Kerkük il meclisi 2007 yılında Kerkük’ün geleceği hakkında şöyle bir karar almaya hazırlandı; şayet Kerkük sorunu zamanında anayasal yollarla çözülmese biz Kerkük halkı olarak ya federatif bir yönetim biçimi ya da Federatif Kürdistan bölgesine katılmayı karar altına alacaktır. Bu karar Irak, Kürdistan ve dünyada çok tartışıldı. Bu dönemde Amerika dışişleri bakanı olan Condoleezza Rice hemen Irak’a geldi Kerkük il meclisinin bu kararı almaması için diplomatik baskıda bulunda ve aynı zamanda Kürdistan parlamentosuna da Kerkük il meclisinin böyle bir karar alması durumunda destek vermemelerini istedi. Kürdistan parlamentosu Condoleezza Rice’ın bu isteğini olduğu gibi yerine getirdi. 140. maddenin uygulanmasının ertelemesine destek sundu. Kürdistan Bölge Başkanı da aynı şekilde Kürdistan’a ayrılması gereken bütçe, petrol anlaşmaları v.b sorunları dile getirdikleri kadar esas stratejik sorunlar yani Kürdistan sınırı, Kerkük sorunu ve 140. maddenin uygulanması için bu kadar çaba harcamadılar. Yani esas sorunlar çözülmediği için buna bağlı olarak yeni yeni başka sorunlarda ortaya çıkmaya başlıyor. İşte peşmerge, bütçe, petrol sorunları esas sorunlar çözülmediği için bu gün varlar.

-Peki, Kürt tarafı neden sorunun çözülmesini erteleyebilir ki burada çıkarları nedir sizce?


Burada başka bir görüşte şudur; YNK ve KDP sorunların çözülmesinde yana değildir. Çünkü Kürdistan’daki değişimden yana değil daha doğrusu değişimden korkuyorlar. Çünkü kendilerinin başka projeleri vardır. Onlar uzun bir süre Kerkük sorununu politik bir malzeme olarak kullanmak istiyorlar. Çünkü gerçekten Kürdistan ve Irak’ta ki yetkililer Kerkük sorununu çözmek istemiyorlar. Bu konuda basın yayın ve medya organları halkı farklı bir biçimde eğitiyor ya da bilgilendiriyorlar. Kürdistan’ın bir parçası olan Kerkük’ün Arap milliyetçiler tarafında gasp edilmiş ve Kürdistan coğrafyasına dâhil edilmesini istemediğinin propagandasını yoğunca yapıyorlar. Bu konuda bu güçler iki türlü siyaset yürütüyorlar. Birincisi 140.maddenin uygulanmasını engelleyerek Iraklı ve uluslar arası (ABD, Arap devletleri v.b) güçleri razı etmekle meşguller diğer taraftan da basın ve yayın organları Kürtlerin tek ve gerçek temsilcilerinin YNK ve KDP olduğu Kerkük sorunu konusunda da en fazla çaba gösteren güçlerin yine bu güçler olduğunu dile getiriyorlar. Onun için Kürdistan sınırlarının belirlenmesi ve Kerkük sorunu YNK ve KDP elinde siyaset için bir ticaret konusu olmuştur. Onun için bu sorunların çözülmesini istemezler şayet bu sorunlar çözülürse ayakta durmak için başka projeleri yoktur.

Dört Yıl Önce Kürtlerin Eli Daha Güçlüydü.

-Peki, Irak merkezi hükümetinde Kürtlerin konumu nedir? Mevcut konumlarımı yoksa bir önceki dönemdeki konumları mı daha güçlüydü?

Bir önce ki dönemde Kürtlerin Irak merkezi hükümetinde cumhurbaşkanlığı, dışişleri bakanlığı, başbakan yardımcılığı vb. önemli mevkilerde temsillerinin yanı sıra parlamentoda güçlü bir grupları söz konusuydu. Fakat anayasada olup ta Kürt halkının yararına olan bu maddeleri yaşamsallaştıramadılar. Örneğin 140.madde, yine Federatif sistem bir kanun çıkarıp ta Irak’ta federatif sistemi oturtamadılar. Yine anayasa Irak parlamentosu iki meclisten oluşur bir meclis doğrudan seçimle gelen meclis diğeri ise federatif meclis burada da mezhep, etnik ve azınlık temsilcilerinin temsil edildiği meclistir. Bunu da yapamadılar. Eğer Irak parlamentosu iki meclisten oluşursa bu tür etnik sorunlar hakkında federatif meclis karar mekanizmasıdır. Yerel ile merkez arasında ki ilişki, Kürtler ile Araplar arasında ki ilişki yine Kürtler, Araplar ve Türkmenler arasında ki ilişkilerin nasıl olacağına yönelik kararlar bu meclisten çıkar ve tek karar mekanizmasıdır. Bu tür sorunlar hakkında ki karar seçimle çözülmez çünkü seçimle olursa Arap nüfusu Kürtlerden daha fazladır. Yâda Türkmenlerin sorunları seçimle hal edilmeye çalışırsa Türkmenler hiçbir hakkı elde edemezler çünkü nüfusları buna yetmez. Çok uluslu olan tüm ülkelerde parlamentolar iki meclisten oluşur. Bir meclis etnik ve mezhepsel unsurların temsil gücüne göre örgütlenir. Örneğin Irak’ta federatif meclis kurulursa burada Araplar, Türkmenler, Asuriler, Kürtler ve Ermeniler aynı oranda temsil edilir. Birinin diğerine göre daha fazla temsil edilmesi söz konusu olamaz. Eğer seçim olsa dahi anlaşma sonucunda gidilmeli zorla değil. Örneğin Temmuz 2007 tarihinde Irak parlamentosu bir yasa çıkartı tamamıyla 140. madde karşıtı bir yasaydı. Şimdi Kürtler azınlıkta olduğu için ne yapabilirlerdi ki onun için bu demokrasi değildir.
Dört yıl önce Kürtleri eli daha güçlüydü. Mesela Irak ve Kürdistan’ın güvenlik ve asayiş sorununda peşmerge güçlerine büyük bir rol düşüyordu. Irak hükümeti de bunu kabul ediyordu çünkü mecburdular. Peşmergeler, Bağdat, Musul, Diyala, Kerkük ve Kürdistan’da güvenlik ve asayiş sorununu üslenmişlerdi. Şimdi Irak’ta asayiş sorunu daha iyiye doğru gitmiş ve Irak güvenlik güçleri bu konuda kendini toparlamış ve güvenlik sorununu üslenmiştir. Dolaysıyla peşmerge gücünün Irak hükümeti için o kadar ciddi bir rolü kalmamıştır. Yine Arap milliyetçiler dört yıl önce bu kadar örgütlü değillerdi. Ama şimdi çok ciddi bir biçimde örgütlenmişler. Örneğin Irak parlamento başkanı Usama Necufi ve grubu onlardan biridir. Ki bunlar 140. maddenin uygulanmasının mümkün olmadığını savunanlardandır. Aynı şekilde Irak’ta ki Kürt temsilcilerinin ise Kürt halkının nezdinde güven kaybına uğradılar. Halk bunların kendi çıkarları için bir şey yapacağına inanmıyor. 2006 yılında ilk defa Celal Talabani Irak cumhurbaşkanı olduğunda Kürt halkı büyük bir moral aldı ve destekledi. Ama bu sefer Cumhurbaşkanı olması halkı aynı oranda sevindirmedi çünkü Cumhurbaşkanın Kürt olması onlar açısında bir şey değiştirmiyor. Onlar için bir şey yapacağına olan inanç zayıflamıştır. Onun için Irak’ta ki Kürt temsilciler bu sefer yeterince Kürt halkının desteğini alamazlar. Irak dışişleri ya da cumhurbaşkanı bu gün Irak hükümetiyle bir sorun yaşasalar Kürt halkı yeterli desteği bunlara vermez. Çünkü merkezi hükümete göndermiş oldukları temsilciler onlar için çalışmadılar. Bunlar Kürt katliamında bulunan bazı şahısları serbest bıraktılar. Yine Saddam dönemde cahş olup ta bizzat Halepçe ve Enfal katliamlarında bulunan kişiler Kürdistan’a getirildi. Bunlara önemli görevler verildi. Tüm bu nedenlerden dolayı bu gün Kürt tarafının Irak hükümetinde ki konumu geçmiş döneme göre zayıf olduğunu ortaya koyuyor.   

Örnek vermek istiyorum cumhurbaşkanlığına Celal Talabani geçmiş dört yılık süreçte Kürtler için ne yapmış? Zamanında Baas istihbarat sorumlusu Tarık Ramazanı serbest bıraktı ki azılı Kürt düşmanıydı. Türkiye’ye gidiyor Kürt devleti bir şiirsel rüyadır diyor. Enfal gününde başka mezarlıklara giderek orada ağlıyor. Halepçe ve Enfal için ne yapmış bu güne kadar. Kürdistan’ın diğer parçalarında ki Kürt sorunu için ne yapmış, örneğin İran’da ki tüm muhalif Kürt örgütlerini getirip Kürdistan’da bir kampta toplamış onlarla da bir anlaşma imzalayarak İran karşıtı hiçbir demokratik eylemin bile yapılmayacağını imzalatmış. Yine cumhurbaşkanı tarafından bir yasa çıkarıldı ve bu yasaya göre Irak sınırları içinde ancak Irak vatandaşı olan kimselerin demokratik eylem yapma hakkı vardır diyor. Yani Güney Kürdistan’da ki diğer Kürtlerin demokratik eylem yapma hakkı yoktur.  Irak dışişleri bakanı Ortadoğu’da ve uluslar arası alanda hiçbir zaman Kürt halkının mazlumluğundan bahsetmemiş. Fakat birçok defa Türkiye, İran, Arap ve diğer ülkelerde ki halkların mazlumluğundan bahsetmiş. Araplar için o kadar çok şey yaptı ki Muammer Kaddafi ile Ömer Musa Arap birliği başkanlığı için Ömer Musa’dan sonra Araplar için en iyi olan kişi Hoşyar Zebari diyorlardı. Neden böyle diyorlar çünkü Kürt sorununu bir günde olsa Araplar gündemine taşıyıp bu konuda onları rahatsız etmemiştir.

Kısacası bunlar için önemli olan şey bu tür mevkilerle Irak ve Kürdistan’da kendi iktidarlarını pekiştirerek büyük maddi vurgunlar yapmak ve daha uzun süre iktidarda kalmaktır.
Örneğin bu güne kadar tek bir Kürt yetkili Kürdistan sınırlarının tahrip edildiğinden bahsetmemiştir. Neden söyleyemiyorlar milliyetçi Arapların hatırları için söyleyemiyorlar. Maliki bile bu konuda tahrip edilmiş sınırların sorunlarını gidermeye çalıştığını söylüyordu. Şii Araplar böyle bir şeyin olduğunu kabul ediyorlar ve dile de getiriyorlar ama Kürtler dile getirmekten çekiniyorlar.

140. Maddenin Uygulanması Üzerine YNK ve KDP’e Farklı Düşünüyorlar

-Kürtlerin Suni ve Şii Araplarla ilişkileri nedir? 

Irak devleti kurulduğundan beri Arap milliyetçiliğin dayandığı kesim hep Sünni Araplar olmuştur. Irak’ta Sünnilerin temel uğraşı Araplar için katı bir Arap milliyetçiliği kurmaya çalıştılar. Bunun için milliyetçilik Irak’ta ilerledi. Şii Araplar ise milliyetçilikten ziyade daha fazla mezhepçiliğe kaymışlar. Onun için Kürtler ile Şiiler arasında ciddi sorunlar yaşanmamıştır. Bunun için ta baştan beri Kürtleri ile Şiiler arasında ciddi bir çelişki söz konusu olmamıştır. Irak kurulduğunda da iktidar Sünnilerin eline geçmiş ve iktidar Irak’ta Şii Araplar ile Kürtleri baskı altında tutup ezmiştir. Bu Kürt ile Şii acısını ortaklaştırmış ve düşmanımın düşmanı dostumdur mantığı ile her iki tarafı birbirlerine yakınlaştırmıştır. Yine 1979 İran Şii devriminden sonra farklı koşullar oluşmaya başladı. İran-Irak savaşı esnasında İran baskı altında ki Kürtleri ve Şiileri Irak’a karşı desteklemeye başladı ve her iki tarafı ortak hareket etmesi için bazı ortak anlaşmalara razı etti. Bu yolla da Kürtler ile Şiiler bir kez daha birbirlerine yakınlaştılar. Yine Saddam rejimi yıkıldıktan sonra da Sünniler birçok yönde sorun yarattılar, radikal İslami grupları desteklediler, birçok bombalama eylemi gerçekleştirdiler, yine anayasayı ve seçimleri boykot ettiler. Yine Sünnilerin hiçbir grubu 140. maddenin uygulanmasını desteklemiyor hatta karşıdırlar. Ama hiçbir Şii grup bu maddeye karşı olduklarını açıktan dile getirmemiştir. Yine Kürtler Sünni Araplarla sınırdır. Kerkük, Diyala, Musul gibi sınır bölgelerde Kürler ile Sünni Araplar iç içe yaşıyorlar. Şiiler olsa da azınlıktadırlar. Kürtler Federasyonu savunuyorlar. Sünniler Federasyona karşıdır. Çünkü ideolojik olarak merkezi Irak’tan yanadırlar. Ekonomik olarak ta şayet Irak birkaç parça federatif bölgeye bölünürse Sünni Arapların bulunduğu bölgeler yoksul bölgelerdir. Bölgede ki ülkelerinde bu konuda etkileri söz konusudur. Örneğin İran’ın Kürtlere ve Şiilere yaklaşımı Türkiye ve Sünni Arap devletlerinkinden farklıdır. Suudi Arabistan ve Türkiye Irak’ta Sünnilerin temsiline soyunmuşlar ama bu güne kadar Kürdistan’ı tanıma gibi bir siyasetleri söz konu olmamıştır. İran öyle değildir. İran Irak merkezi hükümetini kendi yönetiminin bir parçası olarak görüyor. Irak’ta ve Kürdistan’da konsolosluklar açmış ve her iki güce stratejik olarak yaklaşıyor gelecekte dost yapmaya çalışıyor. Onun için Kürtler ile Şiiler arasında ki ilişki Kürtler ile Sünniler arasındaki ilişkiden daha güçlüdür.

-Maliki ile Mesut Barzani’nin Kerkük sorununu iki yılda çözmek için anlaştıkları söyleniyor? Gerçekten bu sorun iki yılda çözülür mü?


Kerkük sorunun çözülmesinin Kürtler ve Şii Araplar arasında ciddi bir sorunun ya da anlaşmazlığının doğacağına inanmıyorum. Fakat bölgesel ve uluslar arası güçler bu sorunun çözülmesine kolay kolay müsaade etmezler. Örneğin bu sorunun çözümünün ilk adımı olan Nüfus sayımının yapılmasına Türkmenler ile Sünni Araplar karşıdırlar. Neden buna karşıdırlar çünkü 140.maddenin uygulamasına karşıdırlar. Eğer nüfus sayımı yapılırsa Kerkük’te ne kadar Türkmen, ne kadar Kürt ve Arabın yaşadığı belli olacaktır. Böylelikle Türkmenlerin ne kadar olduğu ortaya çıkacak bu durumda sadece Türkmenler değil Türkiye devleti de siyaseten kaybedeceği şeyler var. Çünkü Türkiye ve Türkmenler Kerkük’ün bir Türkmen kenti olduğu bir milyondan fazla Türkmen olduğunu söylüyorlar.  Eğer Kürtler ile Şiiler bu maddenin uygulanması için anlaşmış olsalar bile bu sorunun iki yılda hal edilmesi oldukça güç görünüyor. Olabilmesi için tarafların ciddi üzerinde durması gerekiyor. Bu olursa sorun çözülür. Yok, eğer işler ciddiyetle takip edilip üzerinde durulmasa bu sorun hal olmaz diyorum. Çünkü 140. maddenin uygulanması üzerine YNK ve KDP’e farklı düşünüyorlar. Bu konuda ortak düşünceleri yok. Örneğin 1976 yılında Irak rejimi almış olduğu bir kararla Kerkük’ün Çemçemal, Düzxormato, Kifri, Keler ilçeleriyle birlikte nahiye ve köylerinin bazılarını Tikrit, Diyala ve Süleymaniye’ye bağlamış. Peki, ne zaman Kürtler Irak merkezi hükümetinde 1976 yılında alınan bu kararın bozulmasını talep etti ya da bu yönde bir diplomatik baskı uyguladı. Yani bazı şeyler vardır ki sadece engel Arap milliyetçileri değildir. Bu sorunların çözülmesi için Kürtlerde engel teşkil ediyorlar. Örneğin Kifri, Çemçemal, Kelar eğer Kerkük’e dâhil edilirse Kürtlerin Kerkük’te ki nüfusları çok fazla olur. Neden bırakılmıyor çünkü bu ilçeler Süleymaniye’ye bağlı oda YNK’nin denetimindedir. Böyle olursa YNK’nin denetiminden çıkabilir kaygısı yaşanmaktadır. Yine Kerkük’te KDP’nin bir asayiş gücü YNK’nin bir asayiş gücü vardır. Bu güne kadar KDP ve YNK Kerkük’te yürütmüş olduğu politikalarla Asuri, Türkmen, Arap ve diğer etnik grupların tepkisini çektiler. Oysa bu kesimlere öyle yaklaşılmalıydı ki onlar biz Kürdistan’a dâhil olmak istiyoruz diyebilmeliydiler.  YNK ve KDP’nin bu yanlış politikalarına bakıldığında 140. madde ve Kerkük sorununun iki yıl içinde çözüme kavuşması oldukça zor görünüyor.YNK ile KDP arasında ki stratejik ortaklığı iki aile konfederalizmine benzetebiliriz.

-Kürt grup ve partilerinin Irak merkezi hükümetiyle yaşanan sorunların çözümü için ortak bir stratejileri ya da üzerinde anlaştıkları bir metin var mı? 


Konuşurlarken herkes 140. maddenin uygulanmasından yana olduğunu söyler fakat pratik olarak bu maddenin uygulanabilmesi için hiçbir iş yapılmıyor. Bana göre Kürt örgütlerin bu sorunları çözmek için ortak bir politikaları söz konusu değildir. Dikkat edilirse Irak parlamento seçimlerinden sonra hükümet kurma çalışmalarında KDP’nin yaklaşımları farklı YNK’nin yaklaşımları farklıydı. KDP daha fazla Irakiye listesini yani İyad Alavi’yi destekliyordu. KDP Kürt sorununu çözmek için YNK ile ortak bir strateji belirlemesi gerekirken ondan daha fazla Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ve Sünni Arap ülkeleriyle birlikte Irakiye listesiyle ortak hükümet kurma peşindeydi. Aynı zamanda Celal Talabani yani YNK ise baştan beri Şiiler iyi ilişkiler içindeydi Nuri El Maliki’nin Başbakan olması ve İran’ın Irak’ta ki politikalarını destekler nitelikte politika yürüttü. Her ne kadar bu iki örgüt biz ortak hareket ediyoruz. Stratejik ortaklık anlaşmamız vardır deseler de pratikte hiçte böyle olmadığı açıktır. YNK ile KDP arasında ki stratejik ortaklığı iki aile konfederalizmine benzetebiliriz. Olumlu bir ortaklık değildir. Bu ortaklığın esas amacı Duhok ve Hewler’in pazarını Barzani ailesine Süleymani, Germiyan ve Kerkük pazarının bir kısmı ise Celal Talabani ailesi arasında paylaşımdır. Onun için ulusal bir siyasetleri söz konusu değildir. Aynı zamanda ne Kürdistan’da ne Irak’ta ne de dünya siyasetlerinde ortaklık söz konusu değildir.
Goran, Yekgırtu İslami ve Komala İslami bu güne kadar iktidar olmamışlar. Bu örgütlerin YNK ve KDP’den farklı bazı yanları vardır. Bazı meselelerde bu örgütlerde KDP ve YNK zihniyetini aşmamışlar. YNK ve KDP’nin siyaset aklını hala tam anlamıyla aşmamışlar. Bana göre bu örgütlerde bir gün iktidar olurlarsa bu günden farklı olarak ciddi bir değişim yapacaklarına inanmıyorum. Örneğin son ırak parlamento seçimlerinde bu örgütler ulusal çıkarları gözetlemiş olsalardı. Kerkük’te her biri ayrı bir listeden girip Kürt oylarını bölmezlerdi. Buna karşı Araplar ile Türkmenler birlikte hareket etti Kürtlerle eşit değerde parlamenter çıkardılar. Eğer Kürtler Kerkük’te birlikte hareket etmiş olsalardı. Kerkük’ün Irak parlamentosunda Kürt temsili daha fazla olurdu ve sorunun çözümünü kolaylaştırırdı. Bunların sorunu çözme gibi bir niyetleri olmadığı için bu şekilde hareket etmeleri de söz konusu olmadı. Bu örgütlerin Kürt ulusal çıkarlarından ziyade kendi bireysel çıkarlarını düşündüğünü görüyoruz. Onlar için particilik önemlidir.
Kürdistan’da muhalefet yolsuzlukta, hukuksuz yaklaşımlarda iktidarı eleştiriyor. Fakat stratejik meselelerde iktidarı eleştirdiği görülmediği gibi onlardan farklıda düşünmüyorlar. Örneğin demokrasi, ulusal, Kürtler ile Irak arasındaki, Kürtler ile uluslar arası ve bölgesel ülkelerle sorunları konusunda iktidardan çok farklı düşünmüyorlar.

-Birçok şeyde gerek seçimler olsun, gerekse başka meselelerde KDP ve YNK’nin ortak hatta tek listeden buna karşı ise Goran, Komala İslami ve Yekgirtu İslami güçlerin birlikte hareket ettiğini görüyoruz. Bunun sebebi nedir sizce?  

KDP ile YNK 1991 yılından sonra Kürdistan’da iktidar savaşına girdiler. Tek başına iktidar olmak için her şeyi yaptılar. Her iki örgüt içinde bunun mümkün olmadığı görüldü. Ve dolaysıyla iç savaşa yöneldiler. Birbirlerinden çok insan öldürdüler. 1998 yılına kadar bu iç savaş devam etti. Savaşla da bundan sonuç alamayacaklarını gördüler. Aynı zamanda bu durum böyle devam ederse arada başka güçlerin çıkabileceğini gördüler. Bu duruma yol açmamak için her iki örgüt mecburen anlaşma yoluna gittiler. Bu anlaşmaya YNK ve KDP arasındaki ortak strateji ismini verdiler. Bu güne kadar bu stratejiyi basına ve kamuoyuna açıklamadılar. Ama öyle görünüyor ki bu anlaşmanın bir şartı kendi aralarındaki savaşa son vermekti. İkincisi ise seçimler döneminde sürekli ortak listeden seçime girmektir. Yani anlaşmaları iktidarın paylaşımı içindir. Fakat kendi aralarındaki çelişkiler hala devam ediyor. Bu anlaşma çelişkileri sona erdirmedi. Aynı zamanda bu ortak strateji ile diğer parti ve grupları ezmek ve zayıflatmak içindi çünkü özgürlüklere yol vermiyorlar. Muhalif gruplar ise çaresiz bir biçimde bu her iki örgütte karşı birlikte hareket etmek zorundadır.  Fakat bu gruplar YNK ve KDP gibi stratejik bir ortaklıkta bir araya gelecek kadar birbirlerine yakın değiller. Birbirlerine destek çıkma durumları var fakat farklı listelerden. Örneğin Irak parlamento seçimlerinde bu gruplar farklı farklı listelerden girdiler. Ortak bir liste oluşturamadılar. Bu günlerde ise öğretmenler sendikasının konferansı için seçimler oldu yine KDP ve YNK aynı listeden girerken muhalif gruplar ayrı listelerden seçime girdi.

-Öğretmenler sendikasının konferansı için Kürdistan genelinde seçimler oldu bu seçimlerde Goran YNK’e tabanının olduğu yerlerde oy alırken Duhok, Zaxo ve Behdinan’da neredeyse oy almadı bu durumu nasıl açıklama biliriz? 
 

Başta şunu belirtmek gerekir. Goran hareketini oluşturan kadroların tümü daha önce YNK içinde yer alan kimselerdi. YNK dışında başka hareketlerde bu gruba geçen olmadı. Biliniyor YNK ise Behdinan alanında zayıftır. YNK nerede güçlüydü Soran bölgelerinde yani Kerkük ve Süleymaniye’de güçlüydü. Mademki Goran hareketi YNK’nin bir parçasıdır. YNK’e den kopan bir harekettir. O zaman Behdinan’da oy almaması kadarda doğal bir şey olamaz. İkinci bir nokta ise Goran daha yeni bir harekettir. Behdinan’da örgütlenme fırsatına daha bulamamıştır. Aynı zamanda KDP Goran hareketinin o alana girmesine izin vermemekte ve baskı uygulamaktadır. Diğer bir nokta ise Goran hareketinin lideri Noşirwan Mustafa kişiliği ulusal değil yerel özelikleri daha ağır basan bir karakterdir. Noşirwan Mustafa hala Süleymaniye dışına çıkmamış Süleymaniye’de halk içine çıkan biri değildir. Hewler ve Duhok’a gitmiyor halka açıktan konuşmuyor. Tüm çalışması Süleymaniye sınırını aşmıyor. Bunun yanı sıra Noşirwan Mustafa YNK’nin ikinci adamıyken sürekli Hewlerli, Duhoklu, ve Germiyanlıların hiçbir işe yaramadığı iyi insanlar olmadığını iyi insanın sadece Süleymaniyelilerin olduğunu söylemiş. Geçmişte böyle söylemiş peki bu gün değişmiş mi şayet değişmiş ise halk bunu bilmek ister. Nasıl bilecek çıkar geçmişinin özeleştirisini verir. Geçmişte böyle hattalar yaptığını fakat bu gün böyle düşünmediğini söyler. Fakat bu güne kadar bir özeleştiri verdiği görülmemiştir. Yine diğer bir nedende Güney Kürdistan’da yerelcilik çok güçlüdür. Nasıl ki Mesut Barzani Soran bölgesinde az oy alıyor. Behdinan bölgesinde de bu örgütler oy almıyor. Yine Behdinan’da yapılan seçimler KDP’nin denetiminde yapıldığı için çok kuşkuludur. Olabilir ki Goran’a oy vermek isteyen kimseler çıkmıştır. Fakat bunların farklı hilelerle değiştirilmesi imkân dahilindedir. Birde insanlar hala KDP ve YNK dışında başka partilere oy verirsem maşımı keser, işime son verir korkusunu da yaşıyorlar.

-Şuan hükümette YNK ve KDP arasında bir sorun var mı sorun varmış gibi görünüyor?

Sorun var tabii ki her iki örgüt ortak strateji kurarken Kürdistan’da hükümet kurulduğunda iki yıl ara ile iktidarın el değiştirmesi gerekiyordu. Fakat gecen dönemde YNK dört yıl boyunca Neçirvan Barzani’n hükümet başkanı olmasına izin verdi. Bu gün ise sıra YNK’de YNK iki yıldır iktidarda fakat ortak stratejiye göre iktidar iki yılda bir el değiştirmesi gerekiyor. Dolaysıyla YNK’nin iktidarı devretmesi gerekmektedir. Aslında fiilen zaten iktidarı paylaşmışlar. İşin gerçekliğine bakılırsa Kürdistan’da ne başbakan nede yardımcıları vardır. Resmiyette vardırlar fakat fiilen Dr Berhem Salih Süleymaniye ve Germiyan hükümet başkanıdır. Azad Berwari ise Duhok ve Hewler hükümet başkanıdır. Onun için çokta önemli değildir iki yıl Berhem Salih başbakan olmuş ya da başkası Dr. Berhem Salih yarın Başbakan yardımcılığına getirilirse bile yine pratikte Süleymaniye ve Germiyan’ın başbakanıdır.


Hewler’de Şu An KDP Güçlüdür

-Hewler’de YNK’mi yoksa KDP’mi güçlü?

Hewler’de şu an KDP güçlüdür. KDP, YNK’yi Hewler’de etkisizleştirinceye kadar oldukça zorlandı.  1991 yılından sonra KDP’nin Hewler’de ciddi bir tabanı vardı. Fakat ne zaman ki 1992 yılında Kürdistan’da hükümeti kuruldu Kosret Resul hükümet başkanı oldu YNK Hewler’de KDP’den daha fazla güçlendi. Daha sonra her iki örgüt arasında savaş başladı ve KDP 1996 yılında Saddam’la birlikte gelerek YNK’yi Hewler’den çıkardı. Burada KDP için önemli olan şey YNK bir daha Hewler’de güçlenmemelidir. Dr Berhem Salih hükümet başkanı olduğunda KDP çok korkmuştu. Hewler tekrardan YNK’nin eline mi geçer diye. Yine YNK’li bir bakan iyi çalıştığında iyi işler başardığında aynı şekilde KDP aynı kaygıları duyar. Onun için YNK’li hiçbir bakanın başarılı bir iş yapmaması gerekiyor. Örneğin Yüksek öğrenim bakanlığı YNK’nin bakanlığıdır ve aydın biridir. Başarılı bir takım işler yaptığı için ondan korkuluyor. Acaba öğrencileri, Hewler’de ki halkı etkiler mi diye.  Bu korkulardan kaynaklı bu güne kadar hala Kürdistan Bölge Başkan yardımcısı hala yoktur. Normalde her iki örgüt arasında yapılan anlaşmaya göre Bölge Başkanı Mesut Barzani ise yardımcısı Kosret Resul olması gerekiyor. Ama KDP bu anlaşmanın gereklerini yerine getirmiyor. Neden çünkü eğer Kosret tekrardan o göreve getirilirse Hewler halkını etkilemesinden korkuluyor. Onun için öyle sessiz kalarak Bölge Başkan yardımcılık koltuğunu da boş bırakıyorlar.

Yusuf Mesut

Hiç yorum yok: