16 Aralık 2010 Perşembe

Fransa ve Kürtler: 30 yıllık birikim - 2


‘’Fransa genelinde 15 derneğimiz var. Federasyon var. Gerçekten hayal ettiğimiz, yakalamak istediğimiz düzeyi yakalayamadık. Benim hayalimde kültüre çok büyük önem vermek, bununla insanlarımızı dönüştürmek; sosyal ve politik anlamda çağdaş insan durumuna getirmek vardı. Ancak, Avrupa gibi bir yerde, biz kurumlar olarak kültürel faaliyetlerimizi ihmal ettik.

Fransa’da ilk Kürt Evi’nin açılışından itibaren Kürtlerin kurumsallaşma pratiği içerisinde yer alan Fransa Kürt Dernekleri Federasyonu Başkanı Mehmet Ülker ile Kürtler ile kurumsallaşma sorunu üzerine bir söyleşi yaptık.

Özgür bireyi yaratma çabası!

Kürtler Fransa’da kurumsallaşmaya nasıl ve ne zaman başladı?
Kürtlerin Fransa’ya gelişi ve kurumsallaşmaları daha çok Türkiye’deki 1980 askeri faşist darbesinden sonradır. 80’de darbe olmuştu ve bu darbeden dolayı birçok Kürt ve Türk devrimci katledilmiş, kaybedilmiş ve zindanlara atılmıştı. Bunlardan birçoğu da ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Türk ve Kürt devrimciler Avrupa’ya gelmeye başladı. Özellikle biz Fransa’da olduğumuz için, Fransa’dan bahsedecek olursak, 80 sonrası gelenler; belli bir geçmişi olan, politize olmuş ve ülkede kurumlarda faaliyet gösteren insanlardı. Bu insanlar burada kendi önlerine kurumsallaşmayı hedef koydular ve ilk dernek burada Onuncu Paris’te 1982’de açıldı. Bu ilk dernekle Fransa’da ilk kurumsallaşma başladı.

Yaşananları aktarma çabası!

İlk kurumsallaşma, nasıl bir aktivite?
İnsanların hem dil hem de iletişim sorunu vardı. Biraraya gelme ve duyarlılık daha canlıydı. Gündemleri daha çok ülkeye dair ne yapılabilir konusuydu. Bundan dolayı çok hızlı hareket edildi. Ülke için ne yapılabilir çabası içerisindeydi insanlar. Bunun önemli bir bölümü de ülkeye dönüktü. İkinci faaliyet de Fransa’da, Fransa halkı ve diğer halklarla nasıl bir ilişki kurulabilir, nasıl bir kültür alışverişinde bulunabilinir. Bu ilişki kurmanın amacı, ülkede yaşananları aktarma çabasıydı. Orada sıcak durum vardı. Zindanlarda vahşet vardı. Devrimciler katlediliyordu. Halkın üzerinde büyük baskı vardı. Dolayısıyla Avrupa’daki devrimcilerin birincil görevi, kamuoyunu bu konuda bilgilendirmekti. Burada yaşanan sorunlar ikincil plandaydı. Daha çok kurumlarımızın hedefi buydu.

Kurumsallaşma sürecinde Kürtlerin yaşadığı en temel problemler nelerdi?
Kurumsallaşma sürecinde o zaman temel sorun; gelenler daha çok erkek arkadaşlardı. Kadınlar azınlıktaydı. Bu arkadaşların üretim alanları daha çok tekstil atölyeleriydi. Temel sorun ise dildi. Geldikleri ülkenin dilini bilmiyorlardı. Diğer örgütlerle nasıl ilişki kurulacak, bu yoktu. Tek tük ögrenciler vardı. Onların aracılığıyla Fransız kurumlarına ulaşıp sorunları anlatabiliyorduk. Fransa’daki göçmenlerin hakları nelerdi, onları bile bilmiyorduk. Diyalog kurmak büyük bir sorundu. İşsizlik, barınma sorunları, maddi sorunlar vb. bütün bunlar, mülteci durumuna düşmek, eşini-çocuğunu bırakması, oradaki insanlar zor durumdaydı... Ve buradakiler zorluklar yaşıyordu. Öğretmen, öğrenci, kurum çalışanı insanlar buraya gelip bir boşluğa düştüler. Çok zor bir süreçti.

Kültürel bir faaliyet yoktu, tüm ilişkiler siyasi temeldeydi
Toplumsal olarak kurumsallaşma deneyimi ne düzeydeydi?
Kürtlerin kurumsallaşmada da acemiliği vardı. Onları birarada tutan müthiş bir devrimci ruh ve militanlaşma vardı. Bu devrimci ruh ve militanlaşmanın verdiği sosyal sorumluluklar vardı. Bundan dolayı siyasi anlamda örgütlenmeye yöneldiler. Bu da dernekleşerek yapılıyordu. Cezaevleri direnişleri vardı. Kitleleri en fazla etkileyen cezaevi direnişleriydi. Mazlumlar, Hayrilerin geliştirdiği direniş ve onların partisi PKK hareketi bunları çok iyi bir biçimde Avrupa’ya taşırabildi. Dolayısıyla kurumlara gelen Kürtler bu insanlardan etkileniyordu. Bu dirilik onları biraraya getiriyordu. Kimsenin burada aile ortamı yoktu. Kültürel faaliyet çok fazla yoktu, siyasal anlamda bir ilişki vardı.

Uyumla birlikte sosyal ilişkiler ve sosyal sorunlar da arttı
Göç ve kendi içindeki ayrım süreci?
80 sonrası yoğun bir geliş var. Sosyolojik olarak büyük bir değişim yaşandı. Nedir; 80 sonrası 5-6 yıl sonra eşler çocuklar gelmeye başladı. Diğer yurtsever arkadaşlar, militanlar bir kısmı ülkeye döndü. Tekrar mücadeleyi nasıl başlatabiliriz diye, ülkeye dönüşler başladı. Ve giderek Avrupa’da, Kürtlerin çocukları okula başladı. Bazı yurtseverler esnaf durumuna geldi. Maddi düzeyleri değişti. Restorant, tekstil, inşaat... Kendileri belli bir entegrasyon yaşadılar. Yaşadıkları ülkenin dilini öğrenmeye başladılar. Sosyolojik bir değişim başladı. Öğrenci, esnaf vb. ayrım başladı. Kurumlar çoğalmaya başladı. Bir kurumken giderek dernekleşme, federasyon oluşmaya başladı.

80-90 arası gelen kitle daha politize ve gelişkin, bunlar buradada mücadelesine devam etti, bir kısmı da ülkeye döndü. Bir kısmı ise maddi olarak kendini örgütledi. Bunlar Kürtlerin örgütlü olmayan lobi faaliyetini ve halk diplomasisini yürüten kişiler durumunda oldular. Daha çok dil öğrenme, entegrasyon, Fransızlarla ilişkilendiler, doğallığında bir iletişim oluştu. Bunlar, Kürt toplumunu Fransızlara anlattılar.

Kuşaklar arası nitelik farkı!


1980-2010 bir kurum deneyimi sözkonusu. Gelinen aşamada kurumsallaşma düzeyi sizce yeterli mi? Değilse neden?
Biraz önce değindiğimiz gibi 90’a kadarki süreçte nitelik çok farklıydı. 80’de gelen kitlenin niteliği büyüktü. 90 sonrası nicelik olarak büyüdük nitelik olarak zayıfladık. Yoğun bir kitleselleşme yaşandı. Daha dar bir kurumsallaşmadan büyüdük.

Kurumlarımızı verimli kılamadık
Fransa genelinde 15 derneğimiz var. Federasyon var. Gerçekten hayal ettiğimiz, yakalamak istediğimiz düzeyi yakalayamadık. Benim hayalimde kültüre çok büyük önem verilmesi vardı. Bunu geliştirerek insanlarımızı dönüştürmek. Çağdaş, sosyal, politik anlamda çağdaş insan durumuna getirmek ya da topluma bu yönlü katkı sunmak. Şu bir gerçek Kürdistanlıların büyük bir kısmı kurumlarımız etrafında öbeklenmiştir. Burada nitelik sorunu var. Çok sayıda kurumumuz var. Bir yönüyle karmaşık bir yapılanma var ama birbirimizi geliştiren düzeyde değil. Çok farklı kurumsallaşma biçimine gidildi. Kurumların çalışma alanı, birlikte iş yapma süreci, birbirini güçlendirme ve dengeleme yerine birbirlerini istemeyerek de olsa -kurumsallaşma bilinci gelirtirilemediği için- birbirini engeleleyen bir pozisyon çıktı. Avrupa gibi bir yerde biz kurumlar olarak kültürel faaliyetlerimizi ihmal ettik. Müzik, koro, dil gibi...

Yeni kuşakları ihmal ettik
İkinci ve üçüncü kuşaklar ortaya çıktı. Bunlara hitap edemedik. Buradaki Fransa toplumuyla entegrasyonu tam sağlayamıyorlar. Bizim insanlarımız Fransa varoşlarında oturuyor. Kürt gençliğinin de dejenarasyona uğrama sorunu var. Biraraya getirme sorunu yaşıyoruz. Kültür, sinama, gençliğin entelektüel yanını ihmal ettik. Gençliğin enerjisini spor ve halk oyunlarına boğduk. Onlara yönelik eğitimimiz, ülke ile ilgili tartışmalarla sınırlı kaldı. Kısır bir gençlik oluştu. Burada Kürt kadını dört duvar arasında kapalı. Sayın Öcalan’ın deyimiyle saksının içindeki çiçek gibi. Daracık bir ev ve saksıda çiçek. Sosyal faaliyet ve ekonominin içinde değil. Dönem dönem etkinliklerimize katılım olsa da bu çok yetersiz.

Öz yönetim sorunu!
En büyük sorun öz yönetim, bir halkın gelişkin öz yönetimini ortaya çıkarmak. Kendi kurumunu asgari düzeyde; ekonomik, sosyal, kültürel, dışilişki, halk diplomasisi, Fransız siyasi partiler, gençliği yönlendirme vb. temelinde zayıf kalındı. Nitelik sorunu var. Kurumsallaşma var. Kitle var. Yönetimsel olarak yetersizlik var. Kurumlarımızın aracılığla akademiler kurup bilinçli ve nitelikli bu tür yönetimleri yetiştirmek şart. Bunu yapamadığımız durumda kurumların içi boşalır. Çağdaş, çağı kavrayan ve kendisiyle birlikte temsil ettiği kurum üyelerini geliştiren, dönüştüren birer yönetici olabilmelidir.

Biz kurumlar olarak mütiş bir eylemselliği yaşıyoruz. Onlarca yürüyüş, kültürel faaliyet, yürüyüş vb. düzenliyoruz. Bence biz kurum yöneticileri halkın enerjisini gerekli süreçlerde devreye sokmalıyız. Zaman zaman halkın enerjisini, maddi ve manevi desteğini yerinde kullanamıyoruz. Bizim rolümüz, moral ve motivsyonu arttıracak bir biçimde devreye girmelidir. Bu da yine bir yönetim sorunu ve görevi. Bir kurumunu yönetemeyen bir halk büyük acı çeker. Mücadele müthiş. Bedel büyük. Eğer ortaya çıkan değerler yöneticiler tarafından değerlendirilemezse, çar çur edilirse bu halkın verdiği desteğe ve emeğe yazık olur. Bu yöneticilik bizim başlıca sorunumuzdur. Çağımız bilgi çağı. Kürtlerin 30 yılda yürüttüğü mücadelede pratikte ortaya çıkardığı büyük bir birikim var. Ama hala eksik ve yetmezliklerimiz var. Bu en üst kurumlarımızda dahi var. Bu sadece bir dernek sorunu değil çatı örgütlerimizde de var. En fazla oradan kaynağını alıyor. Buna dikkat edilmesi gerekiyor.

Her rengin kendi ifadesini bulması!
Günün ihtiyaçlarına uygun bir örgütlenme biçimi nasıl olmalı?
Şu an bizim kurumlarımızın yönetiminde yer alan arkadaşlar, bilindiği gibi eski klasik tarzda örgütlenmelerin etkisinde olan arkadaşlar. Gerek ülkemizdeki örgütlerin yapısı, Sovyet modeli vb demokratik merkezi tarz, bilindiği gibi iflas etmiştir. Şimdi var olan Kürt kurumlarınını temsilcileri yeteri kadar bu süreçten ders çıkaramadı. Eski tarzda yürütmeye çalışıyor. Bu da tekçiliği doğuruyor. Halbuki gerek sayın Öcalan’ın ortaya çıkardığı; her rengin, cinsin, her kesimin kendisini özgürce ifade edebileceği bir örgütlülüğün ortaya çıkmasının zorunluluğu var. Katılımcı demokrasi...

Bir halkın kendi ihtiyaçları doğrultusunda örgütler yaratması, bunların toplamının idaresi. Diplomasi, kadın, gençlik vb. boyutunun ortaya çıkarılması, özellikle Kürtlerin önem vermesi gereken sosyal faaliyetler olmalı. Kültür faaliyeti dediğimizde spor, folklor anlaşılıyor. Ama bunun ötesinde bir şey. Diğer taraftan kadın sorunu. Kürtler hala feodal değerlerle yaşıyor. Kızlarımız özgürce kendi seçimlerini yapamıyor. Ailelerinin istemlerini kabul etmediği takdirde birçok olay yaşanıyor. Fransa’da bu çok acı bir olay. Gerçekten çok ağır sorunlarımız var. Sadece bir siyasi anlatım, seminer vb. ile geçiştirilemez. Dönüşebilen, çağdaş bireyi yaratmak çok yönlü bir faaliyeti gerektiriyor.

BİTTİ

SELMA AKKAYA

Hiç yorum yok: