15 Aralık 2010 Çarşamba

Fransa ve Kürtler: 30 yıllık birikim - 1


Nüfus hareketliliği, diğer adıyla göç, Kürdistanlıların yaşamının bir parçası olarak on yıllardır yaşanan bir gerçeklik. Özellikle 1980’li yıllarda başlayan ve azalsa da günümüze kadar devam eden zorunlu Kürt göçünün, gayri resmi rakamlara göre 4,5 milyonu bulduğu belirtiliyor. Kürdistanlılar için göçün en büyük merkezlerinden biri Avrupa. Kürtlerin Avrupa’da tercih ettikleri en önemli merkezlerden biri de Fransa’dır. Bu nedenle son 30 yılda Fransa’da önemli bir Kürt nüfusu birikti. Önemli bir kısmı France bölgesinde olmak üzere Fransa’da 250 binin üzerinde bir Kürt nüfusunun bulunduğu bilinmektedir.

İlk göç darbeyle!
Fransa göç süreçleri, diğer ülkelerden farklı bir seyir izlemiştir. Avrupa’ya 1960-1970 arası işçi göçü yoğunluğu yaşanmıştır. Ama bu süreçte Fransa’ya Kürt göçü çok sınırlı olmuştur. Asıl göç dalgası özellikle 12 Eylül 1980 faşist darbesinden sonra gerçekleşmiştir. Ekonomik nedenlerden çok; baskı, zordan kaçış ve siyasi sığınma biçiminde bir göç yaşanmıştır. 1980’den 90’ların başına kadar süren bu dalgayla gelen Kürt göçü, daha çok politize olmuş, eğitim düzeyi ve yaşam deneyim-birikimiyle aydınlanmış, kentlerden bir kesimi içeriyordu. 12 Eylül öncesi faal olan örgütlü yapılarla kurumsal, siyasal, ideolojik bağ kurmuş veya sempati duymuş bu kesimler; Fransa’daki ilk göç dalgasını oluşturuyor. 1985-90 arası süreçte, bu kuşağın aileleri, aile birleşimi nedeniyle Fransa’ya gelmeye başladı. Bu süreç aynı zamanda Kürt çocuklarının artık Fransa’da eğitim aldığı ilk dönem olarak tanımlanabilir.

Önce yalnızca erkekler, ardından aile göçü
90’lı yıllardan sonra bu göçün niteliği farklılaşmaya başlamış durumda. Kürdistan’dan Fransa’ya; köy yakmalar, koruculuk dayatması vb. ile savaşın baskı ve zorundan yılmış kırsal kesimlerden hızla kopan, büyük metropoller yerine Avrupa’ya gelmeyi tercih eden Kürdistanlı göç akını olmuştur. 2000’li yıllara kadar göçün niteliği daha çok siyasi-politik baskı ve zora dayalı, 2000’li yıllardan sonra başvurular her ne kadar siyasi içerik taşısa da, göçün niteliği azınsanmayacak ölçüde sosyo-ekonomik nedenlere kaymıştır. Her göç kuşağı beraberinde aile birleşimini getirmiştir. Kürdistanlılar, her ne nedenden dolayı gelmiş olurlarsa olsun, gelişlerinden sonra bu ülkede yerleşmeye, yaşam kurmaya başladılar. Önce ağırlıklı olarak erkeklerden oluşan Kürt göçü, aile birleşimi ile birlikte kadınlar ve çocuklarla bütünleşti. Geliş aşamasında işçileşen Kürtler, daha sonra çeşitli iş kollarında küçük işletmelerin sahibi ve giderek Fransa ekonomisinde büyük bir yere sahip oldular. 30 yıl içerisinde asıl yerleşim bölgesi olarak Paris ve çevreleyen banliyöleri tercih eden Kürtler, Fransa’nın her bölgesine yayıldı.

Meslek edinme süreçleri!
Fransa’da Kürtlerin etkin olduğu iş alanları çok çeşitli olsa da ağırlıklı olarak; tekstil (ki bu son yıllarda giderek sınırlandı), restorant ve inşaat. Bu alanda hem küçük patron hem de işçi olarak yer alan Kürtler, en ağır koşullar ve en düşük ücretlerle çalışmaktalar. Her iki iş kolunda Kürtler, kendi iş gücü ve deneyimini geldikleri Fransa’da yaratmıştır denilebilir. Ülkede her iki iş kolunda hiçbir deneyimi olmayan Kürtler, Fransa’ya geldiklerinde bir önceki gelen göç kuşaklarının deneyimlerinin üzerinden hızla bu iş kollarında çalışmaya başlamıştır. Zaten çok ağır koşullar içerisinde gelen Kürt göçmenlerin, yaşamlarını sürdürme kaygısıyla hızla işçileşmekte ve bu nedenle dil öğrenme, herhangi bir iş kolunda eğitim alma ve uzmanlaşma olanakları daha yolun başındayken ellerinden alınmış oluyor. Dile hakim, eğitim alan Kürtler ise daha çok 80 sonrası gelmiş kuşağın çocukları ve Fransa’da doğan büyüyen yeni nesiller.

Dernekler, kadın ve gençlik kurumlaşması
30 yılın biriktirerek oluşturduğu 250 bini aşkın Kürdistanlı; geldikleri süreçlerden kısa bir süre sonra gitme hayallerini büyük bir oranda kaybetmiş ve Fransa’da yerleşik yaşama geçmiştir. Ev, iş sahibi olmuş, Fransa’da yaşam kurmaya çalışırken yeni sorunlarla karşılaşmış, yeni doğan nesiller kültürler arası bocalamayı yaşamış ve yaşıyor. Daha onlarca şey sıralanabilir.

Tüm bunların içerisinde en önemli olgu ise Kürtler, 30 yılda yaşadığı göçlerle birlikte bir kurumsallaşma deneyimi ve birikimi de yaratmış durumda. İlk 1982’de Paris’te kurdukları küçük bir Kürt evine sahip olan Kürtler, şimdi Fransa çapında 15 dernek, çeşitli lokaller, futbol ligleri, kadın ve gençlik çalışmaları vb. aktiviteyi eklemiş durumda. Bu oluşumlar, on yılların deneyim ve birikimiyle tüm yetmezliklerine rağmen bugüne kadar getirilmiş.

İlk şekilleniş!
Kürtlerin Fransa’da kurumsallaşması, kendi içindeki gelişim kaynağını ülke ve ülkede süren savaşın ihtiyaçlarından almış. İlk dernekleşme; 12 Eylül darbesinin ardından zindanlarda süren direnişlerin ruhuyla ortaya çıkmış. Kurumları; Mazlumların, Hayrilerin, Diyarbakır ve diğer zindanlardaki vahşete direnenlerin mücadele azmi ve inancı şekildirmiştir. Burada en önemli noktalardan biri de, ilk gelen kuşakların politize olmuş, ülkede kurumsal deneyime sahip, aydınlanmış, belli bir ideolojik etkileşim içerisinde olmasından kaynağını alıyor. Bu ilk kurumsallaşma döneminde ülkede süren savaşa karşı mücadeleye katılım amacıyla geriye dönüşler azımsanmayacak bir oranda yaşanmıştır.

Örgütlenme devleti rahatsız etti
Kürtlerin kurumsallaşma deneyimi kendi içinde gelişim seyri de izleyerek, ilerleyen yıllarda büyümeye ve çeşitlenmeye başladı. Göçün hızlanması, Fransa’nın birçok bölgesine yayılmasıyla, Kürtler, gittikleri her bölgede kendi örgütlülüğünü belli ölçülerde yarattı. Ülkedeki gelişmelere bağlı olarak harekete geçip eylemler örgütleyen ve Fransa kamuoyunu ülkede yaşanan süreçler konusunda bilgilendirme amacıyla belli düzeylerde lobi faaliyeti yürüten Kürtler, kitleselleşerek bugün Fransa çapında aktif-örgütlülük ağına sahip tek göçmen kitle konumunda. Kürtlerin yarattığı bu birikim, Fransa devletinin de şiddet ve baskısını üzerine çekmiştir. Örgütlü ve bilinçli, kendi haklarına sahip çıkan bir toplumsal doku, kimi dönem Fransa devletinin Türkiye ile kurduğu ekonomik-politik ilişkilerin bir sonucu olarak hedef haline gelmiştir. Bütün bu zorluklara karşın Kürtlerin, Fransa’da yaratmış olduğu kurumsal kimlik sürdürülmüştür.

Dönemin ihtiyaçlarına dayalı çalışma!
Dönemin ihtiyaçları doğrultusunda faaliyet yürüten Kürt kurumları, tarihinden, toplumsal birikimden, ulusal değerlerinden yoksun bırakılmak istenen bir halkın yetmezliklerinin sonuçlarını her dönem yaşamıştır. Bunun en temel sonucu Kürt kurumları; bir savaş toplumunun kurumu olmanın ağır bedellerini ödemek durumunda kalmıştır. Toplumsal, siyasal, insani tüm ihtiyaçları gören, çok yönlü ve yönetimsel zaaflarını çözme yeteneğine sahip bir birikim oluşturma konusunda hızlı bir yol alınamadığı gibi kurumsal faaliyetlerin neredeyse yüzde 90’lık bir bölümünü ülke ihtiyaçları belirlemiştir.

Yeni nesillerin sosyal ve kültürel ihtiyaçları karşılanama
Ülkede; topluma, Kürt halkına yönelen her saldıraya yanıt olma çabası, enerjinin büyük bir bölümünü almış ve artık Fransa’da yaşayan, burada doğup büyüyen yeni nesillerin ihtiyaçlarına yanıt olmakta yetersiz kalınmıştır. Bu bir nevi süreçlerin, bir halkın ortak ihtiyaçlarının dayatması olarak da açıklanabilir. Her kurum bünyesinde sürdürülen dil, kültür, sanat, edebiyat çalışmaları kurs niteliğinde kalmış ve bir gelişim seyri izleyememiştir. Bu bir tercihten çok dönemin ihtiyaçlarının dayattığı bir süreç olarak işlemiş. Bunun en önemli sonucu da bir halkın asimilasyonuna karşı savaşım veren kurumların, bu yönlü çalışmalarda bıraktığı boşluk nedeniyle; yeni kuşaklar, kendi kültürlerini, tarihsel toplumsal birikimlerini, dillerini bilme ve öğrenme sürecinden bir bütünüyle olmasa da büyük oranda yoksun kalmıştır.

Yeni dönemin sorunları!
Özellikle Fransa’da göç ve göçmen politikasının sonuçlarını, bugün Kürt kitlesi daha yakıcı bir biçimde hissetmeye başlamıştır. Ekonomik sebepler, geniş ailelere sahip olma vb. nedenler belirleyici olsa da, Fransa’daki göçmen politikası gereği diğer göçmenler gibi Kürtlerde şehir merkezlerinden uzak banliyö denilen bölgelerde yaşamlarını sürdürmek zorunda. Bu biraradalık kurumsal ve örgütsel anlamda Kürt kurumları için bir avantajdır. Ama çalışmaların yetersizliği, Kürdistanlıların bu alanda yaşadığı sorunların giderek büyümesi karşısında çözümsüz bırakmıştır. Ülkelerini ya da bölgelerini terk etme nedenleri ne olursa olsun ya da vardıkları yerde nasıl karşılanırlarsa karşılansınlar göç edenler, göçün özelliklerine bağlı olarak (göçün şekli, zamanı, nedeni, zorunlu ya da istemli olması, göç edenlerin cinsiyetleri, yaşları, göç edilen yerin özellikleri vb.) farklı derecelerde de olsa, uyum ve entegrasyon güçlükleri yaşamaktadırlar. Göç edenlerin fiziksel ve ruhsal sağlıkları, kültürel ve psikolojik faktörlerin radikal değişiminden etkilenebildiği gibi çevrelerini meydana getiren coğrafik ve iklimsel değişikliklerden de etkilenebilmektedir. Bu temel doğrudan baktığımızda bugün Fransa’da banliyöler, suçun, uyuşturucunun merkezi haline gelmiştir.

Kurumlar yetersiz kalıyor
Eğitimin niteliğinin giderek düştüğü banliyölerdeki Kürt gençlerini, entegrasyon ve uyum sorunu yaşadıkları bu ülkede yeni sorunlar beklemekte. Kürt gençleri arasında uyuşturucu, suç oranı, banliyölerde bulunan çete örgütlenmelerinin içinde yer alma vb. artık azınsanmayacak bir oranda yükselmiştir. Aileler çocukları üzerinde artık bir kontrole sahip değiller. Klasik Kürt ailesinde otorite olan anne-baba figürü ortadan kalkmış durumda. Anne-babaların çocuklarıyla yaşadıkları problemler, kuşak çatışması, eğitim sorunları vb. başvurabilecekleri kaynaklar neredeyse yok denecek düzeyde. Başvurabilecekleri herhangi bir yol gösterici olmayan aileler, klasik olarak öğrendikleri yöntemlerle çocuklarına yaklaşmakta ve çoğu zaman istenilenin tam tersi olarak çocukların aile ile bağları kopmaktadır. Kültürlerinden kopma, kimliğini kaybetme yönündeki korkusu, aileler ve çocuklar arasında yeni bir problem kaynağı olmakta. Kürt kurumları ise, yaşanan bu sürece ve gençlere dönük sistemli projeler üretememekte ya da ürettiği projeler bu sorunları kapsamada yetersiz kalmaktadır.

Kadın kurumsallaşmanın dışında
Diğer önemli nokta ise, Kürt kadınları. Geleneksel toplumsal rollerinden kaynaklı olarak Kürt kadınları, göç bağlamında izole bir hayat sürdürüyorlar. Diğer Avrupa ülkelerine göre Fransa’da Kürt kadınının üretim içerisindeki yeri daha düşük. Bu nedenle eve kapalı, çocukların bakımıyla sınırlanan kadınlar, erkeklere göre daha geri kalmaktadır. Bu süreçte erkeğin hem eş hem de baba olarak kadını yalnız bırakması, kadın için koşulları giderek zorlaştırmaktadır. Yaşadıkları izolasyon nedeniyle; depresyon, somatizasyon bozukluklar ve benlik saygısında düşüklük gözlenebilmektedir. Bu aynı zamanda aile içerisinde uyumsuzluk ve çatışmayı derinleştirmektedir. Bu yönüyle Kürt kurumlarının kadın çalışmasında kurumsallaşmış pratiği, çok sınırlı bir düzeyde kalmıştır. Kurumlar ve aktiviteleri neredeyse yüzde 90 oranında erkeklerden oluşmaktadır. Bu yüzde 90’lık oran içerisinde Fransa’da doğup büyüyen gençlerin oranı yüzde 15 civarında. Ağırlıklı olarak Kürdistan’da daha önce politize olmuş kesimler hala kurumların ana gövdesini oluşturuyor. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde Fransa çapında Kürt kadınları ve burada doğup büyüyen gençleri için somut politikalar, kalıcı kurumsallaşmalar yaratılamamıştır.

Kurumsal, yönetsel sorunlar
Kurumsallaşma denince ilk akla gelen tanımlama: “Devamlılığı belli kişilerin varlığına bağlı olmayan bir sistem yaratmak.“ Kürtler, bugün ideolojik ve siyasal olarak bu iddianın sahibidirler. Pratikte ise özel olarak Fransa’ya baktığımızda Kürt kurumları hala „kişiler“ üzerinden ayakta durma geleneğini bütünüyle aşabilmiş durumda değil. Bunun en temel nedeni ise yönetim ile yönetişim arasındaki anlam farkı. Daha açık ifadeyle alışıla gelmiş örgütlenme modelleriyle, bugünün ihtiyaçlarına, katılımcı demokrasinin özüne, her kesimin, her rengini bir bütün içerisinde ifade etme biçimine geçişteki sancı. Birincisini sol-merkeziyetçi geleneksel kurumsallaşma mantığı, diğerinin ise günümüz ya da kapitalist modernite içerisinde Kürtlerin kendi yeni modelini yaratmak amacı olarak tanımlayabiliriz. Birincisine yönetim dersek; bir ismi ve konumu temsil ederken, diğerini yönetişim bir model ya da yaklaşımı niteler. Yönetim esas olarak tek taraflı, kimi zaman buyurgan ve yukarıdan aşağı işleyen tek merkezli bir otorite olarak algılanmakta iken, yönetişimin çok taraflı, katılımcı ve açık kanallı bir otorite kullanımı olduğu söylenebilir.

Bu iki kavramın ötesinde ihtiyaç duyulan; kurumların kitleler ve onların toplumsal ihtiyaçlarından doğru kurumsallaşması olarak tanımlanması daha doğru bir yaklaşım olur. Bugün Kürtlerin kurumsallaşmada yaşadığı en temel sorunlardan biri, bu geçiş süreci olarak tanımlanabilir: Siyasal, dönemsel genel ihtiyaçlarla, toplumsal yerel ihtiyaçların bütünlüğünden oluşan yeni kurumsal kuruculuk!

Hiç yorum yok: