20 Aralık 2010 Pazartesi

Erkek Sistemi ve Tecavüz Kültürü

“Ölümden korkmuyorum ama taşlanarak ölmek canımı acıtır diye korkuyorum” diyordu.
“Ölümden korkmuyorum ama taşlanarak ölmek canımı acıtır diye korkuyorum” diyordu. Ailesini, iki çocuğunu, sevdiği ve değer verdiği dostlarını geride bırakacak, ölecek. Daha doğrusu çok korkunç bir cinayete bile bile kurban gidecek. Ama ölümden korkmuyor. Vakur ve metanetli bir duruş sergiliyor verilen ferman karşısında… Fermanda büyük yerden, erkek kocadan, erkek molladan, erkek muhtardan... Devletten ya da devleti oluşturan, varlığını  dayandırdığı yapılardan... Sadece ölüm biçimi tedirgin ediyor, korkutuyor Süreya’yı… Adı Süreya. Adı çok da önemli değil aslında… Bir kadın ve bu içerisinde yaşadığımız toplumsal gerçeklik, Süreya şahsında biz kadınlara ölümlerden ölüm beğen diyor. 

    Sistem ve sistemi sürdüren, beslenme kaynağını sağladığı kurumlar.  Koca, molla ve muhtar yani devletin kendisinin varlığını kurumsal kıldığı, komplocu, yalancı, tecavüzcü karakterini, sömürü sistemini bu kurumsal varlıklarla geliştirdiği ve derinleştirdiği bir avuç zavallı, iradesiz, korkak Allahın kulları… Geçenlerde Süreya’nın taşlanması ya da Süreya’nın gözyaşları adlı bir film izledim. Bu filmin bende yaratığı çok derin etkiler oldu. Söz konusu bir kadın değil. Söz konusu tecavüz, zülüm, komplo, yalan, toplumsal baskı ve şiddetin her an, her saniye kadınların ensesinde hissettikleri ve bunlarla yaşamak, katlanmak zorunda bırakılmaları. Filmde Süreya’nın yaşamına tecavüz edildi. Recm ettiler Süreya’yı… Biz kadınlarda evde, iş yerinde, okulda, yaşamın her hangi bir alanında her saniye tecavüz yaklaşımlarıyla, yalanla, komplo ve kandırılmayla karşı karşıya kalmıyor muyuz? Analarımız kız çocuk doğurdu diye, çocuk kız doğdu diye hep dışlanıp horlanmadı mı? Kadın olduğumuz için iş gücümüz zayıf görülüp hakkımız gasp edilmedi mi? Ana olarak evde, zayıf işgücü olarak iş yerinde kısaca kadın olarak toplumsal bütün yaşam alanlarında sisteme, işverene, kocaya, babaya, abiye, kul köle edilmedik mi? Bu anlamda tecavüzcü yaklaşımlara maruz kalmadık mı? Yaşarken öldürüldük bir anlamda bu insanlık dışı uygulamalarla…

    Tecavüz denince sadece cinsel anlamda bir şeylere maruz kalmak degil sorun… Kadın olarak bedensel, ruhsal, psikolojik olarak tecavüz kültürüne maruz kalmak. Metaya dönüşüp pazara sunulmak ve istemeyerek, farkında olmadan cellâdını güçlendirmek. En ağır tecavüz budur zaten... Kullanılıp sisteme kar getiren ama bir yandan da dirençsiz, iradesiz, kendisi olmaktan çıkarılmış, dilsiz eylemsiz kılınmış bir gerçeklik. Adını değiştir, mühimde değil adı. İran’da Süreya, Adıyaman’da Medine, her an her yerde herhangi bir kadın aynı kaderi paylaşabiliyoruz. Adı çok önemli değil. Ve öldürme, tecavüz, küçük düşürülme kısaca her tülü vahşet uygulaması da aynı elden, erkek elinden ve erkeğin yarattığı zihniyet yapısından bu zihniyet yapısının geliştirdiği sistem eliyle geliştiriliyor. Sisteme tabi olan, ona boyun eğen ve sistemin kölesi olan her erkek bu saydığımız kadın aleyhine yürütülen eylemleri gerçekleştirmede tereddüt etmez.  Çünkü erkekçi sistemin başka türlü ayakta kalma gücü yoktur. Kadın ve onun toplumsal değerlerine ne kadar saldırır, el koyar ve egemenlik sağlarsa erkekliğini kanıtlar. Evde baba, eş, ağabey, okulda öğretmen, sokakta polis, iş yerinde patron… Sistem, zihniyet erkek egemenlikli şekillenmenin yürüttüğü bir sistemdir. Erkek de aslında devlet, iktidar, egemenlik ve güç karşısında ezilmiş, iradesiz, toplumsal olarak kadın kadar tecavüz edilmiş erkek... Bu tip erkeği de sistem kendisi yaratmış ve bu yaratılan ucube yapı şahsında da sistem kendi gücünü sınar ve açığa çıkarır. Aslında erkeğin ve devletçi sistemin gücünün sembolik ifadesi halini alır tecavüz… Kadın da her an bu gerçekle karşı karşıya kalır. Onu için yaşarken öldürülme dedim. Bu sonuca ulaşıyorum ben. Egemen erkek eliyle ve zihniyetiyle oluşan sistem öldürür. Öldürme her zaman fiziki de gerçekleşmez. Öldürmenin de biçimleri vardır ve en çok acı olanı da bu farklı biçimlerdir sanırım.  Sistem genel anlamda ne kadar sömürür, gasp eder ve el koyarsa o kadar güçlü sayılır. Nasıl ki erkek tecavüzleriyle yiğit ve başı dik ise bu da aynı şeydir. Birbirini besleyen bir yaklaşımdır aslında… Erkek sistemi ve egemenlikli zihniyeti kendini yeniden yeniden üretmesi mantığıyla işler. Yani bu, kadının dünyası değildir.
 
    Toplumsallığın varlık nedeni, yaşamın temel kurucusu ve anlamın, yaşamın özü kadın dünya çapında ve özellikle de Ortadoğuda kimliksizleştirilerek, dilsizleştirilerek, köleleştirilerek toplumsal alandan silinmeye çalışılmıştır. Bu bir öldürme biçimidir. Kadın ve toplumsal yaşam kapitalist egemen sistemin uygulamaları altında ezilmiş, hakikatinden koparılmış, doğal, ahlaki ve politik yapısal gerçekliğinden uzaklaştırılmıştır. Bu bir tecavüz olayı ve öldürme biçimidir. Kadın ve kadına dayalı toplumsal yapı sistem uygulamaları karşısında silahsız, savunmasız bırakılmak istenmiştir. Bu anlamıyla kapitalist sistem tecavüzüne maruz kalmıştır. Beş bin yıllık komplocu, gaspçı, tecavüzcü, öldüren sistem ve gelenek kurnaz erkek eliyle bin bir hileyle yaratılmıştır. Bu gelenek bütün tarihsel gerçeklileri çarpıtarak, parçalayarak ve kadının yarattığı toplumsal değerleri gasp ederek bu günlere kadar kendisini kat be kat güçlendirerek, kurumlaştırarak getirmiştir. Toplumsal yaşam da bu anlamda kadın şahsında darbe yemiş, payına düşeni almıştır.
Tabi bunların yanında tarihsel bir yaratıcı özeliği var kadının. Bundandır özgürlüğünü,  iradesini, benliğini kaybetmeme, ruhunu ve bedenini kaybettiği yerde daha güçlü yaratma çabası ve kararlılığı.  Egemenlikli zihniyet tarzı, yaşamı ve algısından farklıdır kadın dünyası... Öz kaynağı farklıdır. Sevgiyle, inançla, umutla yoğrulmuştur hamuru… Kendinin farkına varan, tarihsel bilincini kazanan, bildikçe, öğrendikçe örgütlenen, emekle yaratığı toplumsal gelişimleri sahiplenen duygu yüklü zekâsıyla bu gün ulaştığı düzeyle bunu kanıtlamıştır kadın… Tolum yaşamı içerisinde tüm adaletsiz, dengesiz, haksız hukuksuz, tecavüzcü yaklaşımlara karşı kadın olarak ayakta kalmak, kendini yaratmak, özgürlük mücadelesi yürütmek zorlayıcı bir o kadar da onur verici bir yaşam biçimi, tutumu olmuştur. Kadın bugün ulaştığı düzeyi yürüttüğü özgürlük mücadelesi ile alın teri,  emeği ile kazanmıştır. Konumunu daha da güçlendirecek, varlığını koruyacak, özgürlüğünü sağlayacak. Örgütlülük, dayanışma, bilinçlenme, irade ve öz gücünü iyi tanıma ve açığa çıkarma temel silahları olarak önünde durmaktadır. Bu silahları kullanma ustalığını da en üst düzeyde gösterecek yol ve yöntem yaratıcılığı gelişkin. Kararlılık tam… Kim hangi güç durdurur kadını bu aşamadan sonra. Toplumsal yaşamı ve anlamını emeğine ve özüne dayanarak, el ele vererek, örgütlü ve eylem gücüyle sahip çıkmak, geleceği sanatçı ustalığıyla iyi, güzel, doğru motiflerle örmek kadının özgürlük alanını daha da genişletecektir. Zamanın ruhu her zamankinden daha çok kadının doğal, paylaşımcı, eşitlikçi, demokratik yaşam düzenini, sistemini kurmaya olanak sağlamaktadır.

Özlem Gedik   

Hiç yorum yok: