23 Ekim 2010 Cumartesi

Kürtçe savunma devleti ürküttü

    KCK adı altında açılan davada yargılanan Kürt siyasi kadrolarının Kürtçe savunma yapacaklarını açıklamaları ve bu tavrın kısa sürede birçok cezaevindeki tutuklu tarafından benimsenmesi devleti ürküttü. Ana dil talebinin “nerden çıktığını anlamayanlar” için hatırlatmak gerekir ki, Diyarbakır zindanlarında insanlık tarihinin az görülür işkencelerine karşın mahkemelerde Kürtçe savunma yapılmıştır.

    Ayrıca unutulmamalıdır ki Kürt devrimci aydını Vedat Aydın’ın katledilme süreci Ankara DGM’de yaptığı Kürtçe savunma ile başlamıştır. Aydın bu davada bu tavrından ötürü mahkemeden de ceza almıştır.

    Bu anlamda bugün Türk mahkemelerinin Kürtçe savunma hakkını yasaklamaları hükmü olmayan geçersiz bir karardır. Kürtler nezdinde hiçbir bağlayıcılığı da yoktur.

    Kuşkusuz ilk defa bu kadar sayıda toplu bir Kürtçe savunma yapılması AKP Hükümeti’ni korkutmuştur ancak, Türk Devleti’nin soyunduğu kültürel soykırım politikalarının teşhiri açısından bu gereklidir.

    Başbakan Tayyip Erdoğan, “kimse bizden anadilde eğitim beklemesin” derken, devletin bu hesabını dışa vurmaktadır. Devlete göre TRT 6 açılmıştır; özel kanallarda Kürtçe kullanımına izin verilmiştir Kürtler bununla yetinmelidir. Devletin ve AKP'nin bugünkü durum dışında bir Kürt politikası yoktur.

    KCK adı verilen davada Kürtçe savunmanın reddedilmesi bu politikanın gereğidir. Davaya ısrarla bir ad aranmasının ve davanın ısrarla illegal bir örgüt davası gibi gösterme çabasının altında yatan aslında bu dava yoluyla yargılanan ve mahkum edilmek istenenin onurlu Kürtlük olduğu gerçeğidir.

    Onurlu siyasal Kürt duruşunun yargılanma yoluyla mahkum edilmek istendiği davada amaç KCK adıyla davayı bir örgüt davası olarak gösterip tutuklamaları da uygulamaları da meşrulaştırmaktır. Oysa Kürt halkı nazarında KCK’lı olmak bir ayıp değil ulusal bir tercihtir. Bu nedenle bu davada bu gerekçeyle mahkum olacakların da Kürt Halkı tarafından bağırlara basılacakları kesindir.

    Mahkeme bireylerin hangi dilde savunma yapacağı konusunda karar veremez. Bu nedenle mahkemenin Kürtçe savunma yapılamaz kararı yok hükmündedir; yani batıldır.

    Mahkeme heyetinin Kürtçe savunma taleplerini reddederken öne sürdüğü, “Poliste ve savcılıkta Türkçe ifade verildi” gerekçesi davanın kendisi kadar hukuksuzdur. Bu durum modern hukuk açısından heyetin kararı için argüman olamaz. Aksine bu karar mahkeme heyetinin evrensel hukuktan uzaklaşarak resmi ideolojinin iknak siyasetine göre karar aldığının deşifre olmasıdır. Mahkeme kararını evrensel hukuk normlarına göre değil ilkel Türk milliyetçi ideolojisinin güneş dil teorisine bağlı kalarak almıştır.

    Bu nedenle Kürtçe savunmanın reddedildiği bu mahkemenin meşruiyeti olamaz. KCK davasında bazı cezalar verseler bile AİHM’den Kürtçe diliyle savunma temelinde yeniden yargılanma kararı çıkması kesin gibidir.

Kürtler’in Türk mahkemelerde Kürtçe savunma yapmaları kutsal bir görevdir. Bu tavır insanlık tarihi açısından Mahatma Gandi’nin sivil itaatsizlik eylemleri kadar meşrudur.

    Türk devleti hem TRT6’da Kürtçe konuşuluyor diyecek, Kürtçe konuşma serbesttir propagandası yapacak, hem de mahkemelerde Kürtçe konuşulmaz diyecek. Halbuki yasakların kaldırılması gereken temel kurumlar mahkemelerdir. Savunma hakkı kutsaldır. Mahkemede kimin ne konuşacağı belirlenemez. Bu uygulama olsa olsa çok açık ve kaba faşist rejimlerde olabilir.

    Türk devleti faşist bir devletten daha kötü bir uygulamayı Kürtler üzerinde uygulamaktadır. Çünkü Kürtler üzerinde sadece egemenlik politikası değil, sistemli bir kültürel soykırım politikası yürütülmek isteniyor.

    Tüm Kürtler ve demokrasi güçleri Kürtçe savunmayı sahiplenmelidir. Kültürel soykırım politikasına buradan bir gedik açılmalıdır. Bunun için yapılması gereken günlük hayatı da Kürtçe örgütlemektir. Kürt halkının yanı sıra dostları da bir iki kelime de olsa günlük hayatlarına Kürtçe’yi katmalıdır. Hiç bilmeyenler en basitinden başlangıç olarak teşekkür etmek, kusura bakma demek için Kürtçeyi kullanmaya başlayabilirler.

Hiç yorum yok: