4 Ağustos 2010 Çarşamba

Kalkan: Linçleri 'Beşir Atalay’ın örgütü’ organize ediyor

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan Kürtlere yönelik saldırıların İçişleri Bakanı ‘Beşir Atalay’ın örgütü tarafından organize edildiğini söyledi. Kalkan, “‘Amanosları temizleyin’ emrinden sonra araziyi yakmaya başladılar. Şimdi her tarafta ormanlar yanıyor. O emir ardından Dörtyol olayı oldu. İnegöl ve Dörtyol’da yaşananlar AKP hükümetinin, İçişleri bakanı Beşir Atalay’ın işidir” dedi. “Kesinlikle onu yapanlar Beşir Atalay’ın örgütüdür. İnegöl ve Dörtyol’da yaşananlar, çapulcuların, milliyetçilerin yada MHP örgütünün işi değildir” diye belirten Kalkan saldırılara karşı Kürtlerin hazırlıklı olmasını ve direnişi geliştirmesini istedi.

Kürt meselesinin geldiği boyut Kürdistan’da ve Türkiye’de her geçen gün farklı sonuçlar ortaya çıkarıyor. 1 Haziran 2010 tarihinden itibaren başlayan süreçte Kürdistan’daki savaş Türkiye’nin batısına doğru ilerledi. Karadeniz’den Akdeniz’e kadar gerilla eylemleri yaygınlık kazandı, Türkiye-Irak sınırı olarak bilinen Güney Kürdistan ve Kuzey Kürdistan hattında Türk ordusu gerilla eylemlerinin yoğunluğu nedeniyle bazı karakolları boşaltmak zorunda kaldı. Yapılan her eylemin siyasal sonucu çok hızlı ortaya çıktı. Kürt toplumu gerilla cenazelerini kitlesel törenlerle karşılarken, Kürtler üzerindeki baskıları protesto gösterilerinde “intikam!” sloganları hiç durmadan haykırıldı. Türkiye yakasında AKP hükümeti başta olmak üzere, ana muhalefet partisi CHP, MHP, Genelkurmay ve egemen Türk medyası savaşı daha da körükleyen politikalarla Kürtlere karşı cephe oluşturdular.

Geçtiğimiz hafta Bursa’nın İnegöl, Hatay’ın Dörtyol ilçeleri ile Erzurum’da yaşayan Kürtlere karşı gerilla eylemleri bahane gösterilerek tarihte Ermenilere, Rumlara ve Süryanilere karşı yapılan tehcir ve soykırım örnekleri hatırlatıldı. AKP’li İç İşleri Bakanı Beşir Atalay’ın “Ne yapıp edin Amanosları bunlardan temizleyin” emri ile içine girilen süreç daha da farklı bir boyut kazandı. Türkiye’deki Kürt meselesinin geldiği boyutu, Kürtlere karşı yapılan linçler ve katliam provalarını neden ve sonuçlarını; Türk medyasındaki PKK haberlerini, AKP’nin 12 Eylül Anayası’nın değiştirme oyunu ile neler yapmak istediğini ve tabii ki gerilla hareketinin bu süreci nasıl yorumladığını KCK Yürütme Konseyi Üyesi ve aynı zamanda Meşru Savunma Komitesinin yetkili ismi Duran Kalkan ile konuştuk.

* 1 Haziran sürecini Kürt sorununda 4. dönem olarak tanımladınız ve iki ay geçti. Çatışmalar çok yaygınlaştı. En son İnegöl ve Dörtyol olaylarıyla birlikte toplumsal alanda da farklılaşmalar oldu. Bu süreci devlet, Türkiye kamuoyu ve Kürtler nasıl algıladı? İki aylık süreç içerisinde açığa çıkan sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Öncelikle son iki ayda şehit düşmüş olan tüm yoldaşları saygıyla anıyorum. Şehitlerimizin ailelerini ve yakınlarını selamlıyorum, acılarını paylaşıyorum. Bu süreç, önemli bir süreçti. Savaş her zaman zor bir iştir; herkesin isteyerek, kolaylıkla kabul ettiği bir durum değildir. Bizim de bu yönlü çizgi düzeyinde bir tutumumuz var. Önderliksel tutum budur, halkın tutumu ve onayı da böyledir. Çok zorunlu olmadıkça, çok ciddi, hayati meseleler için gerekli olmadıkça zaten savaş diye bir yaklaşımımız yoktur. Sorunların demokratik siyasetle çözümü, halkın katılımıyla, mücadelesiyle çözümü esas istemimizdir. Bu konuda PKK tarihi incelenebilir. Çeşitli dönemlerde savaş yaptı, ama savaşa neden ve niçin başvurduğuna dair hem süreçlere hem de savaş kararlarımıza bakılabilir. 17 yıl boyunca tek yanlı, en zor durumlarda büyük fedakarlık göstererek, ağır kayıplara rağmen yürüttüğümüz barış ve demokratik çözüm süreci oldu. Halk ve hareket, Önderlik etrafında birleşti ve destek verdi. Başta Kürt sorunu ve demokratikleşme olmak üzere sorunları çözmek için küçük bir umut ışığı bile varsa onu değerlendirmek, barışçıl ve demokratik siyasetle sorunları çözmek istedik. Fakat ilgili güçlerin ona girmediği görüldü.

Bu durumu tam tersine, hareketimizin, halkımızın bir zayıflığı, zafiyeti olarak görüp değerlendiriyorlar. Bu konuda çeşitli biçimlerde hile ve oyun yapmaya çalışıyorlar. Yine, baskıyı ve şiddeti durmadan arttırıyorlar. Süreci uzatıyorlar, oyalıyorlar ve baskıyla çürüterek, bu sorunların çözümünü engellemeye, gericiliği yaşatmaya, despotizmi, faşizmi sürdürmeye çalışıyorlar. Bu durum bizi böylesi bir yeni tutuma ve karara götürdü. Bu bir tercih değildir. Buna zorunlu kaldık. Yönetimimiz de bunu 1 Haziran’da yapmış olduğu açıklamada açıkça ifade etti. Önderliğimiz de böyle değerlendiriyor. Kürt halkı da bu işi böyle biliyor. Böyle bilmeseydi, biz zaten böyle bir karar alamazdık. Buna destek vermezdi.

‘HAİN KÜRT’ ARAMAKTAN VAZGEÇİN

Bu iki aylık süreç, zorlu bir mücadele süreci oldu. Karşılıklı kayıplar verdik. “PKK’yi bitiririz, vazgeçtiririz, eritiriz, gevşetiriz, savaş gücünü, azmini kırarız” yönündeki yaklaşımların boş olduğu çok net bir biçimde açığa çıktı. Bu tür umutlar, beklentiler çok yanlıştır. Böyle bir yaklaşım, 1925 yılından beri sürdürülüyor. Fakat bitirilemedi. Kürt toplumu, toplum olarak var oldukça bunu kabul edemez. Kürtlere dayatılan hiçbir topluma dayatılmamıştır. Bunu yaşamak insan olmayı, toplum olmayı reddetmek ve onursuzlaşmak oluyor. Tarihin en eski ve kadim halkı olan Kürt halkı, bu onursuzluğu kabul edemez ve etmedi de. Yaklaşık 9 yıldır Kuzey’de, Güney’de, Doğu’da, Batı’da her türlü katliam, asimilasyon, hile, oyun yapılıyor, fakat buna karşı sürekli bir isyan var. Toplum bunu reddetti. Bunun karşısında direndi, bu uğurda yüz binlerce şehit verdi. Ben hepsini saygıyla anıyorum. Onlar insanlığı, onuru, özgürlüğü, insanın toplumsal gerçeğini temsil ettiler. Yaşanamayacak bir ortama karşı direndiler. Bu yaşanır bir ortam değildir. Dolayısıyla yaşanır görenler, doğru durumda değiller ve insanlığı zedeliyorlar. Dolayısıyla da ne Kuzey’deki, ne Doğu’daki, ne Güney’deki, ne Batı’daki ne de yurtdışındakilerin kabul etmedikleri görülmektedir. O kadar yurtdışına dağıttılar, dünyanın dört bir yanına savurdular, fakat Kürt halkı bulunduğu yer neresiyse yönünü ülkedeki bu direnişe çevirmiş durumdadır ve bundan sonuç bekliyorlar. Kendilerinin temsilini burada görüyor, umutları ve heyecanları buna bağlıdır.

Kısacası hain Kürt aramaktan vazgeçmeliler. Birazcık insanlık varsa, faşist de, despot da, çok yiyici, saldırgan, burjuva da olabilir, fakat eğer gerçekten “insan soyuna aittim” diyorsa hain Kürt aramaktan vazgeçilmelidir. Şimdi de kendilerine demokrat diyen bazı basın-yayın çevreleri, çıkıp dünyanın dört bir yanında dolaşıyorlar, nerede bir hain varsa onu bulup sayfalarına taşıma çabası içerisindeler. Farz edelim ki o Kürt’ü hain yaptınız ve kendisi olmakta çıktı, Kürt toplumuna bir faydası olmadı. Peki, onu öyle yapanlara faydası olur mu?

* Özellikle bu dönemde daha da arttırıyorlar…

- Doğru, işte onu söylüyorum. Güya onunla Kürtleri umutsuzluğa sevk edecekler. Dolayısıyla PKK etkilenecek, tahrik olacak, hata yapacak, yani direniş kırılacak. Baskıyla yapamıyorlar, şiddetle, savaşla sonuç alamadılar. Buna karşı toplum direniyor. Bütün dünya da saldırıyor, fakat PKK gökten düşmüyor. NATO, Amerika, Avrupa ve Ortadoğu gericiliği onların arkasında, bütün bunlara rağmen bitiremiyorlar, sonuç alamıyorlar ve ezemiyorlar. Tarihin bu en eski halkı ezilemez. Kürt halkı ezilirse, insanlık ezilir. Kürtlerin direnişi, insanlığın yaşayacağını ifade etmektedir. Kürdistan’da özgür olarak var olduğu ölçüde, yerkürede özgür insan olacak. Kürt’ün yok edilmesi, ezilmesi ya da ihanete çekilmesi, özgür insanlığın yok edilmesi oluyor.

Sonuçlara gelecek olursak, bugüne kadar uyguladıkları yöntemlerle bitiremeyecekleri netleşmiştir. 85 beş yıldır baskı uyguluyorlar, yine 12 Eylül darbesinden bu yana saldırılıyor, fakat direniş kesilemedi, bitirilemedi. PKK’nin direnme tabanı güçlüdür. Bu çok önemli bir sonuç oldu. Eski savaşçılığından, direnişçiliğinden uzaklaşmış olabileceğini düşünmüş ve bu yönlü girişimler içerisine girmiş olabilirler. Fakat öyle olmadığını gördüler. Bütün bunların tam tersine, daha çok eğitilmiş ve bilinçlenmiştir.

GERİLLA GENİŞ ALANLARA YAYILDI

* Gerilla mevzilenmesinin eskiye göre daha genişlemiş olduğu görülüyor… Yeni bir gerillacılık tarzı mı deneniyor?

- Evet, daha çok genişlemiştir. Gerilla tarihte yarattığı kahramanlık çizgisini daha da ileriye götürmüş durumdadır. Bunda hiçbir kusur yoktur. Yaygınlığı var; daha geniş alanlara yayılmıştır. Her kesimden insan alıyor; Türkiye’den, Kuzey Kürdistan’dan, Kürdistan’ın diğer parçalarından ve yurtdışından insan alıyor. NATO ve genelkurmay istediği kadar engellemeye çalışsın engelleyemez ve durduramaz. Bu toplumu bitirmedikçe önleyemez. Dolayısıyla büyümektedir. Daha yeni teknik ve taktikler geliştirdi. Hata ve eksikliklerimiz oldu. Bu yönlü özeleştirimizi de veriyoruz. Hata ve eksikliklerimizin bilincine vararak, onları gidermeye de çalışıyoruz. Gerillanın böyle bir olgunluğu da vardır.

Bu iki aylık süre içerisinde inkar ve imha rejiminin, soykırım rejiminin sonuç alamayacağı bir kez daha kanıtlandı. Partimizin ve gerilla hareketimizin sonuna kadar direnme ve yenilmeme gücüne sahip olduğu, giderek zaferi de zorlayacak bir güç haline gelme imkanına sahip bulunduğu, yine halkın tutumu da ortaya çıktı. Önemli olan da budur.

Basın-yayın organları ve yönetici çevreler istedikleri kadar çarpıtsınlar, bu mücadeleyi halk yürütüyor. Bu bir halk direnişidir. Gören görür, görmeyen görmez. Ama gerçek budur. Dolayısıyla Kürt halkı çok ezici bir çoğunlukla bu tutuma destek verdi. Daha önceki süreci bildikleri için destek verdiler. Kürt halkı, başta Kürt sorunu olmak üzere demokratikleşme sorunlarını barışçıl siyasi yöntemlerle çözmenin yüzde bir imkanı olsa Önderliğimiz ve hareketimizin ona sarılacağını ve o yönde mücadele edeceğini çok iyi bilmektedir.

17 yıllık tecrübe bunu göstermiştir. Bu, halkın gözü önünde oldu. Başka yol ve çare olmadığı için KCK’nin bu karara ulaştığını kendileri de gördüler. Dolayısıyla da onurunu ve özgürlüğünü kaybetmemek için direnmesi gerektiğinin bilincindedir. Kürt halkı da onuruna, özgürlüğüne, şerefine düşkün bir halktır. Kürt kadını, gençliği kesinlikle yok olur, bu dünyada yaşamaz, hepsi yerin dibine girer, yine de özgür yaşamdan, onurlu ve şerefli yaşamdan vazgeçmez. Onun için baskı, katliam ne olursa olsun hepsine karşı direnir. Kürt halkı bunu öğrenmiştir. Bu, 20. yüzyıla kadar oluşmuş bir kültürdür.

Birinci Dünya Savaşı içinde ve sonrasında bir katliam geçirildi. İnsanları tarihi geçmişinden kopartarak, insanları ve toplumu beleksiz bırakma yönünde bir dönem yaşandı. 1925-‘60’ ve ‘70’li yıllar arası dönem, böyle bir dönemdi. Nasıl ki bir kuşun başını koparırsın dengesini kaybeder sendelerse, toplum da işte öyle bir travma geçirdi. PKK ile Önder Apo’yla birlikte tekrar beynine, bilincine, tarihsel gerçeğiyle buluştu. Geçmişini ve bugününü anlar hale geldi. Bir örgüt sistemi de tutturdu. Artık bu toplumun varlığını, bu gücü herkes kabul etmelidir.

‘DÖRTYOL’DAKİ LİNÇLERİ BEŞİR ATALAY’IN ÖRGÜTÜ YAPTI’

* Ortaya çıkan farklı sonuçlar da oldu. Siz de belirttiğiniz gerilla Karadeniz’den Amanos’a kadar birçok yerde yaygın bir biçimde mevzilenmiş durumda. Bu süreçte başta İçişleri bakanı olmak üzere AKP yetkililerinin buna dönük tepkileri oldu. Özellikle Beşir Atalay “temizleyin” dedi ve ondan sonra da İnegöl, Dörtyol ve Erzurum’da, faşistlerin provokasyonları oldu. Bu durumu nasıl değerlendirmek gerekiyor?

- Evet, “Ne yaparsanız yapın, bu Amanosları temizleyin” dedi. Bu sözden dolayı ben kınamak isterdim. Fakat o sözlerden bu yana kınama değil de, anlamaya çalışıyorum. Ama tabii neden kınanmadığını kınıyorum. Bu kişinin neden üzerine gidilmedi ve görevden alınmadı? Kullandığı sözler, “ne yaparsanız yapın. Yakın, yıkın, öldürün, yok edin” anlamı taşımaktadır. Bunu hiç kimse hiçbir yerde söyleyemez. Şimdiye kadar hiçbir faşist söylemedi. Özel savaşın, topyekun savaşın en çok uygulandığı ’92-’94-’95 yılları arasında bile kimse bunu açıktan söylemedi; ne Tansu Çiller, ne Mehmet Ağar, ne Demirel söyledi. Gizliden talimat verdiler ama kimse böyle açıktan söyleme cüretini gösteremedi. Bu durum, Beşir Atalay denilen kişinin bu gücü, cüreti nereden aldığını, nasıl İçişleri bakanı olduğunu, AKP hükümetinin nasıl bir hükümet olduğu sorularını gündeme getirdi.

“Amanosları temizleyin” derken kastettiği yerler, Mersin’den Antep’e, Maraş’a ve Malatya’ya kadar olan alandır. Bu sözlerle buraları yakıp yıkın demektedir. Dikkat edilirse, ondan sonra araziyi yakmaya başladılar. Şimdi her tarafta ormanların yandığı söyleniyor. Hemen o emir ardından Dörtyol olayı oldu. Kesinlikle onu yapanlar Beşir Atalay’ın örgütüdür. İnegöl ve Dörtyol’da yaşananlar, çapulcuların, milliyetçilerin yada MHP örgütünün işi değildir. Hepsi AKP hükümetinin, İçişleri bakanı Beşir Atalay’ın işidir. Resmi olarak da bunlardan İçişleri bakanı sorumludur. Bu olaylar engellenememişse, sorumlusu içişleri bakanıdır. Fakat engellemekten ziyade emir verdi. MHP’liler yaptılar desek bile, bunu Beşir Atalay’ın örgütü yapmıştır. O zaman Beşir Atalay MHP yönetimi midir? Fakat MHP’liler ile AKP çatışma halindedir. MHP’liler Beşir Atalay’ı niye dinliyor?

‘KONTRGERİLLA, ERGENEKON HÜKÜMETİ VAR’

Kesinlikle öyle değildir. Onu yapan devletin kendisi, kontrgerillanın kendisidir. Beşir Atalay’ın bir kontrgerilla şefi olduğu açığa çıktı. Öyle olduğu için bu kadar cüretli konuşabildi. Hiç kimse konuşamıyor. Demek ki öyle olduğu için İçişleri bakanı, MGK’nin daimi üyesi ve sözde açılım politikasının mimarı, koordinatörü yapılmış. Tayip Erdoğan’dan daha etkilidir. Bunun üzerine AKP hükümeti Tayip Erdoğan ile Bülent Arınç’ın hükümeti midir, yoksa Beşir Atalay, Cemil Çiçek ve Vecdi Gönül’ün örgütü müdür diye düşünüyorum. Güvenlik komitesi diyorlar, bunlar toplanıyorlar. Aslında açığa çıktı ki Tayip Erdoğan ve arkadaşları bazı makamlarda oturabilmenin karşılığı olarak hükümeti kontrgerillaya devretmişler. Cemil Çiçek’in Özel Harp Dairesi elemanı olduğu, askerden onun için sivilleştirilip görevlendirildiğini herkes biliyor. Nerede iktidar varsa, otuz yıldır oradadır ve sanki devletin değişmez yöneticisi gibi devam ediyor. Partiler değişiyor, Cemil Çiçek, Abdulkadir Aksu -şimdi de Beşir Atalay çıktı- değişmiyor.

Karşımızda AKP hükümeti değil de, bir kontrgerilla, Ergenekon, özel savaş hükümeti var. Tayip Erdoğan gibi güçler onlarla uzlaşarak, bazı makamların sahibi olmuşlar. İktidarda olmak ve bazı maddi imkanları elde tutabilmek için bunlara teslim olmuşlar. Son uygulamalarda böyle bir sonuç ortaya çıktı. Bu konuda biz epeyce de netleşiyoruz. Çünkü açılım adı altında yaptıklarında hiçbir şey yoktu. Açılımdan bu kişi sorumlu kılındı. Açılımın ne bir içeriği ne de bir planı var. Beşir Atalay ne düşünür ve ne söylerse açılım politikası o oluyor. Bu yetkiyi ve gücü nereden alıyor? Tayip Erdoğan bile öyle değildir. Ona danışarak konuşuyor. Bu kadar yetkili bir kişidir. Şimdi bir kontrgerilla saldırısıyla karşılaştık. Bu bir tehdittir.

‘BAŞKA PLANLAR VAR’

Türk-Kürt gerginliği oluşuyor, Kürt sorunu çözülmeyince, demokratikleşme gelişmeyince doğal olarak böyle bir gerginleşme oluyor ve olacak da. Fakat mevcut saldırılar örgütlü, organize saldırılardır. Bu saldırıları gerçekleştirenler de, İçişleri bakanı Beşir Atalay’ın örgütüne mensupturlar. Bu temelde bir saldırıyla karşılaştık. Tayip Erdoğan da Hakkari’de “beğenmeyen gitsin” demişti. Yine Cemil Çiçek Iğdır’da ‘temizlenmeleri’ gerektiğini söylemişti. Beşir Atalay Dörtyol’da aynı içerikte sözler sarf etti. Bu bir tehdittir. Bununla halk korkutulup sindirilmek isteniliyor ki mücadeleden vazgeçsin, ürksün, direnişi bıraksın ve gerillayı desteklemesin. Amaçları budur. Böyle bir tehdit içinde bulunuyorlar. Bu sadece bir tehdit değildir, bundan yola çıkarak başka planlarının da olduğu anlaşılıyor.

- Bu plan nasıl bir plandır?

- İlker Başbuğ Genelkurmay başkanı olmadan önce Tayip Erdoğan ile konuştu. Genelkurmay başkanı olur olmaz Amed’e, Hakkari’ye geldi. Kürdistan’ı gezip savaş üzerine bazı açıklamalar yaptı. Ondan sonra Ankara’ya gitti bir dizi toplantılar yapıldı. Hükümet toplandı, terörle mücadele kurulu toplandı. Bu toplantılarda bazı kararlar aldılar. Ondan önce çeşitli çevreler de görüş belirttiler. Mesela MHP başkanı Devlet Bahçeli tampon bölge oluşturulmalı görüşünü belirtti. Zaten İlker Başbuğ Kürdistan’dan özel savaşın kapsamına ilişkin açıklamalar yapmıştı; “PKK’ye karşı mücadele tek yönlü olmaz” diyordu. Yapmış oldukları toplantılarda neler yapacaklarını planladılar. Bu toplantılar, Abdullah Gül başkanlığında oldu ve ondan sonra basınla peş peşe toplantılar yaptılar. Basını psikolojik savaşa göre ayarladılar. Böylece bir plan oluşturdular. Onun ardından Tayip Erdoğan Hakkari’ye geldi ve “beğenmeyen çekip gitsin” dedi. Milli Savunma Bakanı “biz geçmişte Ermenilere, Rumlara öyle yapmasaydık şimdi Türk milletine öyle olur muydu” dedi. Bu aslında o planın bir tür farklı sözlerle yansıtılmasıydı. Planın içinde olan güçler bunlardır.

BASIN ‘BU PLANI’ ARAŞTIRSIN

Bir Kürt tehciri ve katliamı planlandı. Biz bunları hangi çerçevede yapacaklarını bilmiyoruz. Fakat o zaman bunların hepsini açıkladık. Daha sonra tampon bölge anlamında hem Türkiye-Irak sınır hattı hem de Türkiye-İran sınır hattının boşaltılması gündeme geldi. O tür tartışmalar oldu. Ama teşhir edilince bunlar kaldı. Bu yönlü hala biraz daha umutlular. Aslında PKK’yi ezebiliriz umudunu taşıyorlar. İşin özü budur. Böyle bir plan var. Bunu açıkça söylesinler. Basın-yayına bunu araştırmasını öneriyorum. Demokratikleşme istiyorlarsa bunu açığa çıkarsınlar. Balyoz ve Sarı Kız darbesini araştırıyorlar, açığa çıkarıyorlar. Bu konuda basın etkili oluyor. Bir de bu planı araştırsınlar. Göreceklerdir ki bu işin arkasında mevcut hükümetin de içinde olduğu daha tehlikeli planlar var.

Bu son yaşananlar bu plana dayalıdır. Beşir Atalay da söylediklerini bir yerlere dayanarak söylüyor. Bir karar ve dayanakları var ki söylüyor. Bu bir tehdittir. Sadece Kürtler için değil, bütün Türkiye toplumu için bir tehdittir. Yani Kürtler ne Ermeniler, ne Rumlar ne de Süryanilerdir. Bunu herkes böyle bilmelidir. Türkiye toplumunun oluşmasında Kürtleri asli unsur sayıyorlar. Yine devlet kuruluşunda da asli bir güç sayıyorlar. Doğrusu da odur zaten. Bunu kimse inkar edemez. Kürtlerin desteği olmasaydı Türkler Anadolu’ya da giremezdi, Ortadoğu imparatorluğu da olamazdı, sonunda cumhuriyeti de kuramazlardı. Bu bir gerçektir. Cumhuriyet içerisinde de şimdiye kadar eritiriz diye asimilasyona dayalı bir soykırım yürütüldü, ama başarılamadı. Kürt halkı, tarihin en eski halkı, tekelci uygarlığa karşı direnmiş ve demokratik uygarlığı temsil etmiş bir halktır. Her zaman uygarlığa karşı direniş içerisinde özgürlüğünü koruyabilmiş bir halktır. Böyle bir saldırıyla özgürlüğünden ve onurundan vazgeçmez. Yani asimile edilemez. Belki baskıyla biraz korkutuldu; 1925-’40 arasındaki uygulamalar toplumu bir süre ne yapacağını bilmez kıldı.

Ama PKK toplumsal dengeleri en demokratik, özgürlükçü ve insani bir temelde yeniden oluşturdu. Dolayısıyla Kürtleri yok etmekte ısrar etmeye kalkarsa bundan en az Kürtler kadar Türkiye toplumunun tümü zarar görür. Bu bir gerçek ve bunu herkes net görmelidir. Kürt’e dayatılan soykırım, Türkiye toplumuna dayatılan kırımdır. Bu soykırımı dayatanlar, böyle tehlikeli bir şeyi dayatıyorlar. Dolayısıyla tehlike Türkiye’deki herkesedir; bütün azınlıklara, emekçi halka, kadınlara, gençlere ve tabii Kürtleredir. Kürtler, yine herkese göre en bilinçli ve örgütlü olanlardır. Buna karşı direniyorlar.

KÜRTLER DİRENECEK, BAŞKA ÇARELERİ YOK

* Bu işaret ettiğiniz tehlikelere karşı Kürtler ne yapacak?

- Tabii ki direneceklerdir. Başka çareleri yoktur. Yani elbette direnmek için bilinç, örgüt, akıl, taktik ve ittifak gerekli. Bunun içi en geniş güce ulaşmak lazım. Akıllı olmak gerekiyor. Öyle dar, tepkisel yaklaşım içinde olmamak lazım. Fakat Kürtler bilinç ve örgütlülükte geliştiler, direniyorlar, direneceklerdir. Kimse bu direnişten vazgeçemez. Bundan sonra Kürtler kendileri zaten vazgeçmezler, kimse de vazgeçiremez. Dolayısıyla Kürtler için yapılacak olan şey, daha örgütlü ve dikkatli olarak direnişi geliştirmektir. Daha duyarlı olmak, dostunu, düşmanını iyi tanımak, dostunu mümkün olduğu kadar çoğaltmaktır. Dar milliyetçi yaklaşım içinde olmamak çok çok önemlidir. Saldırılar olabilir, onlara karşı hep hazırlıklı olmaları gerekiyor. Hazırlıklı olurlarsa, direnişi geliştirebilirler. Zaten böyle bir konumdalar. Aslında bunda ısrar edilirse, tabii Kürtler de zarar görürler, ama direniş içindedirler. Belli zararlar görme temelinde kazanma olasılıkları da epeyce vardır. Fakat Türkiye toplumunda böyle bir durumun yol açacağı sonuçları onarmak çok zor olur.

‘BAŞARAMIYORLAR, GÜÇLERİ YETMİYOR’

* Güney operasyona yapabilirler mi?

- Operasyon yapmaya güçleri yeterse, yaparlar. Bu yönlü herhangi bir engel yoktur. Kimse de sınırları kapatmış değildir. Başaramıyorlar, güçleri yetmiyor, sonuç alamıyorlar, onun için yapamıyorlar. Şimdi yapabiliriz, sonuç alabiliriz diye hesap edebilirler. Biz onu bekliyoruz, ama sonucun ne olacağı geçmiş deneyimlerden bellidir. Geçmiştekinden daha fazla ağır sonuç almalarını yaratacak bir gücümüz de vardır. Hareketimizin ve gerillanın hazırlık düzeyi iyidir. Kürt halkının bütün dikkati bura üzerindedir. Sadece Kuzey’de değil, Güney’de, Doğu’da, Batı’da ve yurtdışında herkesin dikkati burada ve gerillaya kesin desteği var. Öyle bir durumda gerilla bir ulusal kuvvettir, ulusal demokrasi, ulusal savunma kuvvetidir. Dolayısıyla gerici saldırılar karşısında Kürt halkının onurunu, itibarını, şerefini, özgürlüğünü, demokrasisini savunacaktır. Böyle bir kararlılığa sahiptir. Diğerleri de girerlerse, zarar görürler.

* Yeni komuta değişiklikleri konusunda ne düşünüyorsunuz. Ne olur?

- Şimdi yeni komuta ne olur, olmadan bir şey demek istemiyorum. Fakat gerçekten de Yaşar Büyükanıt ile İlker Başbuğ’un pratikleri kötüdür. Oyaladılar, orduda da itibar bırakmadılar, herhangi bir çözüm de geliştirmediler. Türkiye’de demokrasi değil, karışıklığı ve gerilikleri daha çok geliştirdiler. Bazı çevreler bu politikaların tehlikeli olduğuna dikkat çekiyordu. Bunların yönetimi altıda, Türkiye toplumunun birçok dengesi bozuldu. Yeni görevlendirilecekler bundan ders çıkarırlar mı kendilerinin bileceği iştir. Ama yeniden bir durum değerlendirmesini gerektirecek sonuçların olduğunu söyleyebiliriz. Mevcut olanı sürdürmeye kalkarlarsa başarısızlık olacaktır. Şimdiye kadarki sonucun başarısızlık olduğu ortadadır.

‘DARBELERDEN EN FAZLA NEMALANAN ERDOĞAN’DIR’

* Türkiye’de referandum etrafında oluşan bir gündem var. 12 Eylül askeri darbesi tartışılıyor. AKP hükümeti kendisini 12 Eylül’ün mağduru olarak görüyor. Tayip Erdoğan ağladı, yine diğer yöneticileri bu yönlü görüşler belirtiyorlar. 12 Eylül olgusu etrafında yapılan tartışmalarla neler hedefleniliyor?

- Geçen gün basında 1982 yılında Tayip Erdoğan ve çevresinin anayasaya olumlu oy verdiğini dinledim. Bu durum araştırılmalıdır. Eğer öyleyse gerçekler ortaya çıkartılmalı ve maskesi düşürülmelidir. 12 Eylül’ün gücüyse, bu demokrasi falan getiremez. Erdoğan, “12 Eylül’den, askeri darbelerden, savaştan nemalanalar” diyor. Ben dönüp tarihe bakıyorum, bu nemalanma işini en çok yapan Tayip Erdoğan’ın kendisidir. Askeri darbelerden, 12 Eylül’den, 12 Mart’tan nemalanmış, en fazla da 28 Şubattan nemalanmış; Erbakan’ı düşürdü ve yerine geçti. Kimi kandırıyor? Erbakan, onun desteğiyle düştü. Bazı çevreler tartışamıyorlar. O yüzden kimsenin onun durumunu anlamadığını zannediyor. Biz anlıyoruz, bizim penceremizden bakıldı mı olaylar çok aydınlıktır, kimin gerçek karakterinin ne olduğunu iyi biliyoruz. 12 Eylül temelinde Kürdistan’da bütün akımlar savaştı, fakat bir tek Tayip Erdoğan savaşmadı. En son üzerine koydular. Yine de böyle savaşmadan kazanmak istiyor. Tabii öyle kolay değildir. Rantçılık yaptı. Aslında bu klik ekonomik ve siyasi rantçı konumdadır.

Şimdi referandum elbette ki 12 Eylül anayasasının oylanması oluyor. Referandumun nasıl 12 Eylül gününe denk geldiğini anlayamadık. Sanki 12 Eylül’e denk getirmek de intikam almak gibi bir şey. Değişikliklere ‘evet’ dedin mi anayasanın tamamına da evet diyorsun. AKP sadece mecliste hayır dediği maddelere “hayır” diyor. Onun yerine kendi paketini geçirdi. Onunla birlikte 12 Eylül anayasasına “hayır” diyor. MHP de “hayır” diyor. Neye “hayır” diyor? AKP’nin yaptığı değişikliklere “hayır” diyor. Mevcut anayasanın kendisine “evet” demiş oluyor. ‘Hayır’ ve ‘evet’ 12 Eylül anayasasının yeniden oya sunulması ve halka onaylatılmak istenmesidir. Burada çok sinsi bir oyun var. 12 Eylül meşrulaştırılmak isteniliyor. Şimdi bunun için de halkın desteği isteniyor. Bunun için 12 Eylül’ün idam ettiği insanların mektupları kullanılıyor. Ben ağır kelime kullanmak istemiyorum ama çok basit ve yüzeysel bir tutumdur. Bu tutum da tehlikeli bir tutumdur. İlkesizlik olur da, hakaret olur da bu kadar olmaz! Tayip Erdoğan kalkıp timsah gözyaşı döküyor. O idamlar olurken Tayip Erdoğan destekliyormuş, basın niye açığa çıkarmıyor? Niye hesap sormuyor? Şimdi ne yüzle ağlıyor. Bence hikayedir o.

‘BU ANAYASA SOYKIRIM ANAYASASIDIR’

Kürtler bu konuda ne evet der, ne hayır der, bunu kabul etmesi mümkün değil. 12 Eylül Kürdistan’ı yeniden işgal etti, yüz binlerce Kürt’ü tutukladı, işkenceden geçirdi. Binler, on binlercesini katletti, hala da ediyor. 12 Eylül anayasasında Kürt’ün dili de dahil her şeyi yok sayıldı, yasaklandı. Bu anayasa değişikliğinde de, eskisinde de Kürt yoktur. Bu anayasa bir soykırım anayasasıdır. Kürtler bunu niye onaylasınlar? Hiçbir onurlu Kürt ve demokratik çevre bu anayasayı onaylamaz. Genel ve çok geniş, yaygın bir boykot kampanyasıyla 12 Eylül anayasasını onaylatmaya getirenler kimlerse, onların başına çalınmalıdır. Böylece Türkiye’nin demokratikleşmesinin önü açılmalı, yeni, sivil demokratik anayasanın zemini hazırlanmalıdır.

Bu boykot kampanyası, bir de yeni demokratik anayasa tartışması, kampanyası olabilir. Böylesi bir tutum, en doğru tutum olacaktır. Anayasa değişikliğinin başka amaçları da var; AKP kendi iktidarını anayasal güvenceye almak istiyor. Gündem saptırılıyor. Güncel siyaset açısından da yanlış, ama esas olarak 12 Eylül’ün otuz yılda darbelenip, teşhir edilip, yıkılma sürecine getirildiği bir ortamda, otuzuncu yıldönümünde yeniden 12 Eylül onaylatılmak isteniliyor.

‘ERGENEKON PKK KARŞISINDA YENİLDİ’

* Tazelenilmek isteniliyor…

- Doğru, yapılmak istenilen budur. Bu oyuna, komploya kimse gelmemelidir.

* Gerilla eylemlilikleri artıkça, Türkiye medyasında gerillayı derin devletle, Ergenekon ile ilişkilendirmeye çalışan haberler ve yorumlar oluyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle bazı çevrelerin bunda ısrarcı olmasını neye bağlıyorsunuz?

- Bunlar bilinçli ve psikolojik savaş kapsamında yapılıyor. Çamur at, tutmazsa izi kalır kapsamında yapılıyor. Bunu yapanlar gerçeği çok iyi biliyorlar. Bile bile sadece psikolojik savaşın bir gereği olarak yapıyorlar. Yani bilinçsiz olanları kandırırız diye yapıyorlar. Bu, bir yalan ve toplumu kandırma kampanyasıdır. Başka hiçbir özelliği yoktur. Herkes çok iyi biliyor ki Ergenekon’a karşı savaşan PKK oldu. Ergenekon bugün yargılanma duruma gelmişse, PKK karşısında yaşadığı yenilginin sonucudur. Ergenekon’la dost olan, şimdi ona karşı olanlardır. Uzun süre iç içe oldular. Şimdi bu AKP basını, ya da yandaş basın dediklerimizin AKP gibi hiçbir ilkesi yoktur. Tek ilkesi, kendi çıkarıdır. Yani bu kadar ilkesiz, bukalemun gibi her renge dönen bir tutum kötü ve tehlikelidir. Onun dürüstlükle, Müslümanlıkla, ahlaki durumla bir ilgisi yoktur. Bir sürü yazıp çiziyorlar. Herhalde bizim için de yazıyorlar. Ben onlara diyorum ki, it ürür, kervan yürür. Onlar ürüyor, özgürlük ve demokrasi kervanı yürüyor. Bizim için de bazı şeyler söyledikleri söyleniyor. Ben ve arkadaşlarım, örgütümüz ortadadır. Herkesin kimliği de, kişiliği de, mücadelesi de ortadadır. Onlar öyle yaptıkça Kürt halkı, emekçi güçler, yurtsever demokrat insanlar daha fazla ilgi duyuyorlar. Bu, çok kalitesiz bir psikolojik savaş durumudur. Savaşın da bir kalitesi olmalıdır. Bu yapılanlarda hiçbir kalite yoktur.

‘MÜCADELE SÜRECEK’

* Bundan sonrası için süreç nasıl ilerleyecek. Zaman zaman çağrılar geliyor. Özellikle devletin şiddeti Kürdistan’daki sivil toplum örgütleri üzerinde devam ediyor. Bundan sonraki süreç nasıl işler? Bir referandum var, gerilla cephesinden, demokratik güçler ve Kürtler açısından süreç nasıl ilerleyecek?

- Biz bu döneme ilişkin görüşlerimizi açıkladık. Yönetimimiz yazılı ve sözlü olarak açıklamalar yaptılar. Tartışmalar oldu. 4. stratejik mücadele dönemi olarak tanımladığımız süreç aydınlatıldı. Bunun nereden kaynaklandığını halk ve kamuoyu biliyor. Yine neyi amaçladığı, hangi ilkeler temelinde yürütüldüğü önemli ölçüde aydınlatılmıştır. Gerilla da, halk da bu temelde bir mücadeleye girdi. Bazı eksiklikler, aksaklıklar oluyor. Onları düzelterek mücadeleyi sürdürüyoruz. Mevcut durumda mücadele sürüyor ve gelişerek sürecek. Mevcut gelişmelerin nasıl olacağını, yaşayarak, mücadele ederek gelecekte göreceğiz.

Hiç yorum yok: