7 Ağustos 2010 Cumartesi

İsviçre’nin PKK ve Kürt politikası

Yeni_Özgür_Politika İsviçre’de PKK, “terör örgütleri” listesinde bulunmuyor, daha doğrusu İsviçre’nin bir terör listesi yok. İsviçre’de PKK “izlenmesi gereken örgütler“ listesinde bulunuyor. PKK’nin, İsviçre’de “kontrol edilmesi gereken örgüt“ olması salt Kürt eylemleriyle sınırlı değil. Kürtlerin son on yıl içinde hiç bir eyleme başvurmadığı, sadece legal eylemlerle sınırlı kaldıkları dönemlerde de PKK “İzlenmesi gereken örgüt“ olmaktan çıkmadı.
İsviçre 2009 İç Güvenlik Raporu yayınlandığından beri Türk basınında konuya ilişkin haberler hemen hergün ısıtılarak yayınlanmaya başlandı. „PKK terör listesinde“, „İsviçre uyandı“, „PKK’ye İsviçre’den de darbe“ gibi manşetler altında, raporda olmayan ifadeler de kullanılarak sevinç gösterileri yapılırken, hiçbir gazete raporun aslını olduğu gibi yansıtmadı. İsviçre’de PKK terör örgütleri listesinde bulunmuyor, daha doğrusu İsviçre’nin bir terör listesi bulunmuyor. PKK hakkında 2009 yılında yer alan ifadeler en az 10 yıldır tekrarlanıyor. İsviçre’de PKK „izlenmesi gereken örgütler“ listesinde bulunuyor. Böyle bir ifadenin yer almasının PKK’nin İsviçre kurumlarını hedef almasıyla da bir ilgisi bulunmuyor. Yabancı gruplar arasında büyük bir oran oluşturan Kürtlerin, Kürt sorunundaki gelişmelere göre ülkede başvurdukları eylemler gerekçe edilerek, stratejik ilişkilerden kaynaklanıyor.

Türkiye İsviçre ilişkilerinin kozu Kürtler
Elbette PKK’nin İsviçre’de „kontrol edilmesi gereken örgüt“ olması salt Kürt eylemleriyle sınırlı değil. Kürtlerin son on yıl içinde hiç bir eyleme başvurmadığı, sadece legal eylemlerle sınırlı kaldıkları dönemlerde de PKK „İzlenmesi gereken örgüt“ olmaktan çıkmadı ama Kürtlerin o dönem kamu düzenini tehdit eden eylemlere başvurmadıklarının altı çizildi. Yani son on yılda yayınlanan İç Güvenlik Raporarı’nda bu ifadeler bir kaç eyleme bağlı olarak yer alıyor. Türkiye ile İsviçre ilişkileri de rapordaki tanımlamayı belirliyor. Türkiye ile İsviçre’nin Ekonomik ve uluslararası çıkar ilişkileri ile AB’nin PKK’yi terör örgütleri listesinde tutuyor olması da, Kürtlerin iradeleri dışında ve stratejik nedenlerle zaten Güvenlik raporlarına girmesini sağlıyor.

SP: Kürtler kendileri için karar vermeli
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz ama adının açıklanmasını istemeyen bir Sosyal Demokrat Parti (SP) yetkilisi ve Federal Milletvekili; yeni raporun yeni bir anlam taşımadığını ve abartılmaması gerektiğini belirterek şunları söyledi: „Ülkeler bazı konularda stratejik düşünürler. İlişki halinde oldukları ülke için tehdit olan bir yapılanmayı tehdit olarak nitelendirirler. Ama bu biz ne yapsak zaten stratejik olarak tehdit sayılıyoruz anlamına gelmez. En önemli şey kamuoyudur. Kamuoyunun tehdit’i tehdit olarak algılaması ya da algılamaması çok önemlidir. Eğer bir yabancı grup İsviçre’de yasal sınırlar içinde siyaset yapıyor ve haklarını istiyorsa kamuoyunda „tehdit“in salt stratejik olduğunu bilir ama o grubun haklarını, amaçlarını sahiplenir. Bu bizim için de geçerlidir. Kürtler yasal sınırlar içinde kaldıkça Kürt sorununu savunan, platformlara taşımak isteyen parti ve dostlarının elini de güçlendirir. Ama kamuoyu bir takım şiddet eylemleri nedeniyle olumsuz yayınlar yapıyor ya da negatif kanılar taşıyorsa bu kesimlerin sorunu platformlara taşıması zorlaşır. Bu nedenle Kürtler kamuoyundaki imajlarını esas almalı ve kamuoyunu etkilemeyi başarmalıdır. Bu başarılırsa güvenlik raporlarındaki ifadelerin bir anlamı kalmaz.“

FEKAR: Dialog sorunları çözecektir
İsviçre İç Güvenlik Raporu’na ilişkin görüşlerine başvurduğumuz İsviçre Kürt Halk Dernekleri Federasyonu(FEKAR)’da açıklamasında dikkat çekici tespitlerde bulundu. FEKAR’ın olduğu gibi yayınladığımız açıklaması ise şöyle: „İsviçre iç güvenlik raporunda Kürtler ve onun kurumlarına dönükte açıklamalar, değerlendirmeler de bulunmaktadır. Her ülke ve onun güvenlik kurumları yasaların çizdiği çerçevede gerekli çalışmaları yapmak, önlemler almak zorundadır. Bunu anlayışla karşılıyoruz.

Ancak; kim tarafından yapıldığı belli olmayan ya da, Kürtlerden bir kaç kişinin değişik tepki ve nedenlerden kaynaklı olarak yaptığı bir takım arzu edilmeyen eylemlerin tüm Kürt kamuoyuna ve onu temsil eden kurumlarına mal edilmemeli. Ve bunun üzerinde Kürtleri potansiyel suçlu gibi görme yaklaşımını tasvip etmediğimizi, uygun bir değerlendirme olmadığını belirtmek istiyoruz.

İsviçre’de yaşayan Kürtlerin büyük çoğunluğu, siyasi nedenlerden kaynaklı olarak isviçre’ye iltica ettiler. Türk devleti tarafından Kürdistan’da yürütülen acımasız savaşın sonucu olarak ülkelerini, topraklarını terk etmek zorunda kaldılar. Köyleri yakıldı; cezaevi, işkence, acı ve ölümün kol gezdiği bir ortamdan gelerek İsviçre’ye yerleştiler. Kürdistan’da halen kirli ve acımasız savaş sürmektedir. Her geçen gün daha da katmerleşmektedir. Acı, katliam haberlerı almakta; yakınları, kardeşleri hunharca katledilmektedir. Biz, yaşadığımız bu acıları ve sorunlari İsviçre kamuoyuna yeterince aktaramadığımızı kabul ediyoruz. Fakat, halen Kürtlerle ilgili tek çalışmanın, en ciddi yaklaşımın sadece istihbarat raporları çerçevesinde ele alınmasını da çok fazla anlayabilmiş değiliz. Ülkedeki Sol Partilerin, demokratik çevrelerin bugüne kadar Kürtlerle ilgili, onların sorunlarını, istemlerini anlamaya dönük bir yaklaşım içerisine girmemiş olmalarını üzüntüyle karşılıyoruz. Hem belirttiğimiz çevrelerin hem de İsviçre hükümet yetkililerinin, Kürtlerin yasal kurumları ve temsilcileriyle diyalog kurması, yaşananları anlamaya çalışması, ortak çözümler arayışı içerisinde olması durumunda olumsuzlukların en aza indirgenebileceğine inanıyoruz.“

Kürtlerin siyasetle buluşması engelleniyor
İsviçre’nin Kürtlere yaklaşımı raporlarla da sınırlı değil. İsviçre Türkiye ile ilişkilerinden dolayı ve Kürtlerin siyasette güçlenip, İsviçre gibi uluslararası iç çatışmalarda arabuluculuk yapan bir ülkede güç kazanmasını engellemek için Kürtlerin İsviçre siyasetinde etkili olmasını engelliyor. Yıllardır bu ülkede siyaset yapan ya da legal ve yasal Kürt kurumlarında çalışan Kürt temsilcilerine istisnasız vatandaşlık hakkı tanımıyor. Kürtlerin vatandaşlık hakkı adeta İsviçre istihbaratının iznine bağlı. Bu yıl ülkede fişlenen 200 bin kişi arasında Kürtlerin önemli bir kesim oluşturduğu da belirtilmektedir. İsviçre’de 20-25 yıldır bu ülkede yaşayan ve yasadışı hiç bir faaliyet içinde yer almamış ama Kürtler için siyaset yaptığı ya da Kürt kurumlarında yer aldığı için vatandaşlık hakkı verilmeyen yüzlerce insan bulunmaktadır. Bu nedenle Kürtler en yetenekli ve siyaset yapacak potansiyeli taşıyan en önemli bireylerini değerlendirememektedir. Gazetemize demeç verdikleri için bile seçilmiş iki milletvekili hakkında davalar açılan bir ülkede, normal Kürtlere yapılan uygulamaların ne olabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Avet: Vatandaşlık istihbarattan geçiyor
İsviçre Göç Dairesi sözcüsü Marie Avet, İsviçre’de vatandaşlık hakkına ilişkin sorulara verdiği yanıtlarla aslında herşeyi özetliyor. Avet, „Vatandaşlık için başvuranların İsviçre için tehlikeli olup olmadığı da araştırılıyor ve kayıtlara geçiriliyor“ diyor. Avet, böylece potansiyel olarak İç güvenliği tehdit eden bir yabancı grubunun tümünün sakıncalı kabul edildiğinin de ip uçlarını vermiş oluyor. Bunu tersinden de düşünmek mümkün. Tehdit olarak kabul edilmeyecek Kürtler, kolaylıkla vatandaş olabilecek, ekonomik olarak güçlenebilecek ve İsviçre siyasetinde etkin bir konuma gelebilecektir. Bu nedenle de Etkin olunması bir çok nedenle istenmeyen Kürtlerin İç Güvenlik Raporlarında „izlenmesi gereken“ konumda tutulmasında sürekli büyük „yararlar“ düşünülmektedir.

Kürtler haklarını kullanamıyor
Kürtlerin uzun yıllardır kamuoyunda dünyada eşi benzersiz mağdur edilen, en temel hakları elinde alınan ve bunun için mücadele eden mazlum görüntüsü; konunun sürekli güvenlik sorunu olarak işlenmesi nedeniyle gittikçe yara almaktadır. Kürtler ve temsilcilerinin de İsviçre’ye yönelik sürekli ve starejik bir çalışma sürdürmemesi bu olumsuzluğu beslemektedir. Kürt sorununa duyarlı kesimlerin yıllar içinde ilişkileri süreklileştiremediği ve somut projelerle kalıcı kılamadığı bilinmektedir. Keza; vatandaşlık, seçme seçilme, kamuoyu çalışmaları, İsviçreli siyasal ve sivil örgütlerle ilişkiler yine düzenlenememiş ve ortak çalışmalarda buluşulamamıştır. Zaman zaman ortaya çıkan, ortaklaşılarak yapılan çalışmalar da kalıcı ilişkilere dönüştürülememiştir. Kürt toplumunun bütün bu nedenlerle salt içe yönelik çalışmalar yapmaktan vazgeçmesi, kamuoyu, siyasi ve sivil örgütlenmelerle de uzun vadeli ve kalıcı ilişkiler kurması gerekmektedir.
ALİ ÖZŞERİK

Hiç yorum yok: