11 Ağustos 2010 Çarşamba

Evet-Hayır Oyunu

Tiyatro sahnesi gibi, iki söz üzerine oyun kurulmuş, evet-hayır. “Kırk katır mı kırk satır mı?” İkisinden birini seçmek durumunda bırakılmış insanlar. Demokrasi adına. Her iki tarafta demokrasi talep ettiklerini söylüyor, olası bir kitlesel boykotu engellemeye çabalıyorlar... Sanki iki seçenekten başka bir şey yokmuş olamazmış gibi... Sadece iki seçenek üzerinden tartışma yürütüyorlar. Aslına bakılırsa farklı gibi görünen seçenekler ve bunların üzerinden yürütülen tartışmalar aynı kanallardan, aynı düşünsel çıkış noktasından besleniyor. Hayırcılar, orta ve üst sınıflardan oluşuyor, Militarizmin ekmeğine yağ sürüyorlar. Kendi içlerinde homojen olmasalar da aynı yerlerde saf tutmuşlar...

Evet’ler ise rejimle anlaşmazlık yaşayan yeni sermayedarlar. Bilindiği gibi bunlar AKP’nin seçmen tabanı ve düşünsel olarak onlara yakın duranlar. Meseleye böyle baktığımızda, Başbakan’ın 12 Eylül mağdurlarını dile getirirken yaşadığı duygusal anlar net bir şekilde anlaşılıyor. O’nun 12 Eylül ile gerçek bir hesaplaşmayı amaçlamadığı, ancak, karşı cepheden oy biriktirme uğraşı içerisinde olduğu görülüyor. Her türlü etkiye açık olan evet ya da hayırcı kitlenin verecekleri oyları hesaplıyor... Olası oy kazanımları ile içinde bulundukları krizi, statükonun devamını sağlayarak aşmaya ya da mevcut statükoyu ele geçirerek aşabileceklerini planlıyorlar.

O nedenle; yoksulluğa mahkum olan geniş halk yığınlarını, kendilerini ilgilendirmeyen saflarda taraf olmaya çağırıyorlar. Oysa referandumdan ne çıkarsa çıksın sonuç değişmeyecek. Yine geniş halk kesimlerine, demokrasi güçlerine karşı kuracakları yeni gerici-savaşçı ittifaklar zeminini oluşturmak olacak...

Buna karşın, iki seçmen kitlesinin de az-çok şu veya bu nedenle sisteme muhalif gibi görünenlerin birçok şeyin farkında olmadıklarıdır. Farkında olsalardı çalışma alanındaki değişikliklerin tam da 12 Eylül ruhunu yaşatmaya yeminli olduklarını görebileceklerdi.. Yine Kürt sorununa ilişkin, herhangi bir değişikliğin olmaması da gözlerden kaçmayacaktı. Burjuvazi değişiklikleri savunur gibi yapıyor. Sözüm ona gerçek niyetini dışa vurmadıklarını sanıyorlar, öyle gösteriyorlar. Örgütlü kesim de bütün bunlardan bi haber. O nedenle olanlar, planlananlar örgütlü emek kesimleri ve yoksul halk kesimleri tarafından yeterince tahlil edilemiyor. Yazık ki sınıfsal ve kitlesel bir karşı koyuş da yeterince örgütlenemiyor...

Açıktır ki! AKP’nin hedeflediği şey, ülkeye daha fazla demokrasi getirme kaygısı değildir. Bilindiği gibi demokrasi onlar için araçtır. Cuntanın yaptırmış olduğu darbe anayasanın özü korunarak, hedefledikleri rejimi yaratma uğraşıdır. Yaptıkları değişikliklere verilecek evet ya da hayır oyları ise referanduma katılım oranının yükseltilmesi, artık iyice yaralanmış yıpratılmış, itibarsızlaşmış 1982 anayasasının itibarının yeniden kutsanması olacaktır.

Durum böyle iken, kendilerini solun değişik versiyonları içersinde görenlerin bir kısmı, “değişiklikler yeterli değil, ama yine de evet” diğerlerinin de hayır cephesi içersinde bulunmaları, her iki kesimin de kafa karışıklıklarının sürdüğünün göstergesidir.

Oysa sola düşen bağımsız duruş olmalıdır. 12 Eylül karabasanından ve onun toplumun üzerine düşen gölgesinden kurtulmanın yolunun evet/hayır’a karşı bağımsız duruş olmalıdır.

Aksi halde, evet ya da hayırlarla saf tutmamız, gerici, militarist güçlere yedeklenmek olacaktır...

Hiç yorum yok: