14 Ağustos 2010 Cumartesi

Demokratik Özerklik


Kapitalist modernite kendini sürdüremezlik pozisyonundan, ancak insanlık ve toplumun değerlerini araçsallaştırarak kendini kurtarabilmektedir.
Kapitalist modernite kendini sürdüremezlik pozisyonundan, ancak insanlık ve toplumun değerlerini araçsallaştırarak kendini kurtarabilmektedir. Buna karşılık toplumsallıkta, toplumsallaşmada ısrarcı olan toplumlar kendileri ile değerlerini nasıl korumalıdırlar? Bu değerlere sahip çıkma araçları neler olmalıdır? Kadın Ana’nın yarattığı toplumsallığın yarattığı değerlerine tecavüz anlamına gelen bu kullanım biçimi nasıl aşılmalıdır? Kadının çocuk üretim makinesi haline getirilerek, erkeğin üretim aracı haline getirilerek işçileştirilmesi nasıl aşılacaktır? ”Kendinden verme” ahlaklılığı yerine,’hep kendine alma’ ahlaksızlığı nasıl tersine dönüştürülüp öze, özgür yaşam bilincine ulaşılacaktır?
Bilindiği gibi Önderlik KCK sistemini, kofederalizmi dört ayak üzerinden tanımladı; Kent meclisleri, akademiler, demokratik toplum kongresi ve kooperatifler yani ekonomik yapılanmalar. Temel toplumsal yapılanmaların gerçekleşmesi bu dört ayağın örgütlenmesinden geçmektedir. Bu toplumsal bileşenler kendi içinde kendi yapısal işlevlerini oturtmalıdırlar. Bu konular daha ayrıntılı açımlamayı gerektirdiğinden içeriğine fazla girmiyoruz. Fakat demokratik özerkliğin, konfederal sistemin günümüz siyasal, toplumsal ve kapitalist modernitenin içinde bulunduğu krizli aşamasında halkların bir çözüm modeli olarak kabul edilmesi önemlidir.                   
Demokrasi, en genel ifade ile halkın kendi kendisini yönetmesidir. Kendi kendini yönetme, öz karar organları ve öz karar gücü temelinde kendi iradi bağımsızlığını koruma amaçlıdır. Günümüz ulus devletli toplumlar ile kendi kendini yönetme iradesini oluşturan halklar, topluluklar arasındaki soruna çözüm ise demokratik özerkliktir. Devlet, demokrasi karşıtlığıdır. Yoksa devlet olamaz. Demokrasi de devletin karşısında, devletsizliktir. Devletler iktidarlarını anayasalarıyla, askeri ordu güçleriyle, üst toplum parlamento örgütlenmeleri ile kendilerini meşrulaştırırlar. Bugünkü dünya gerçekliğine bakıldığında devletle ilişkilenme işi devletli topluma bulaşmamış kültür, dil, topluluk ve cins söz konusu değildir. Bu iç içe geçmişlik durumundan kurtulmanın çözümü olarak, özerklik en geçerli çözüm olmaktadır.
Özerklik, tabana dayalı iradeyi esas alır. Devlet değildir, ama devletle karşılıklı haklar hukuku temelinde sözleşmeli olma halidir. Özgün yapısını, kültürünü, dilini, ekonomisini, siyasetini, diplomasisini, öz savunmasını oluşturur ve korur. Devletle, gönüllü ve istediği zamanlarda ilişkilenir. Devletin baskı, zor, sömürü sistemine karşı meşru savunma ile birlikte özgün ve özgür duruş sergiler. Halk kendi çıkarlarını esas alır. Kendi özgün ekonomisini, kolektif üretim, paylaşım ve adaletli dağıtımla oluşturur ve kooperatifler temelinde örgütlenir. Yerel örgütlenme özgürlüğüne dayanır. Sivil toplum örgütleri temelinde gruplar, topluluklar bir araya gelir. Her meclisin özgünlüğünü koruma şartı ile kent, eyalet ve nihayetinde demokratik ulus temelinde piramit tarzı iç örgütlülük sağlanır. En tepede tüm örgütlenmelerin (mesleki, cins, gençlik, sınıfsal, ekolojik, çevre, ve benzeri meclislerin) koordinasyonu oluşturulur.
Halkın öz iradesi esastır. Meclis katılımlarında yerel kararlar bağlayıcı niteliktedir, esastır. Alt üst şeklindeki işleyişten ziyade, iç içe geçen halkalar gibidir. Çalışmalar ve işleyiş hukuku tartışma, görüş alma ve sunma ile ilişkiler sözleşmeler aracılığı ile sağlanır. Devletle ilişkilerde, en üstte oluşan koordinasyon işlevlidir.
Demokratik özerklik modelinde, devlet sınırları esas alınmaz. Önderlik “Devlet olmayan demokrasi olunca, coğrafi sınırlara ve başka devletleri yıkmaya gerek yok. Biz kendi sistemimizi kuracağız. Devlet bunu kabul eder etmez halkımız neredeyse, halk topluluklarımız neredeyse, kendi çözüm modelimizi orada esas alacağız.” demektedir.
Bir devletle yurttaşlık hukuku olan bir topluluk örgütü için, devlet sınırları bağlayıcı değildir. Toplumun temel değerleri üzerinden ilişkilenilerek haklar korunur. Kaba sınıfsal anlayış yerine bütünü ele alan ve ona göre hareket eden bir anlayış esastır. Burjuvazi de örgütlenerek kent meclisleri içinde demokratik bir şekilde yer alabilir. Meşru savunma güçleri kent meclislerinin denetimi ve kararlaşmaları ile örgütlendirilir. Asayiş konularında, polis ve milis örgütlenmesinin biçimi ve tarzına ilişkin yine yerel meclisler söz ve karar sahibidir.
Sosyal sorunların çözümünde halkın kendi toplumsal ahlak ilkeleri esastır. Köy, kasaba, sokak, mahalle, ilçe ve kent meclisleri, komün örgütlenmesi temelinde kendini örgütler. Kentlerde, kent ve eyalet meclis oluşumlarına gidilerek yerel irade ilkesi korunur. Köylerde ise köy komünleri oluşturularak kent ile ilişkilerinde özgünlük ve özerk yönetim gerçekleştirilerek sorunlar çözüme kavuşturulur. Meşru savunma güçleri aynı zamanda halkın meşru savunma bilincini de yükseltecektir.
Devletlerle ilişkilenmesi, eşit özgür yurttaşlık hakları temelindedir. Yurttaşlık devletle olan anayasal hukuki bağdır. Günümüzde devleti demokratik mücadele ile sınırlandırma olasıdır. Eşit, özgür yurttaşlık bilincini köy komünleri ile, sokak ve mahalle meclisleri ve mesleki, ekonomik, sınıfsal, cins, gençlik, feminist ve ekolojik örgütlenmelerle geliştirme, demokratik özerkliğin daha da güçlenmesini sağlayacaktır. Kendi öz karar gücü ile kendini yönetme yurttaşlık bilinci ile mümkündür. İktidarcı devletçi sistemin giderek zayıflatılması yurttaşlık bilinci ve onun örgüt, eylem faaliyetliliği ile gerçekleşir. Ayrıca demokratik siyaseti geliştirmenin de motor gücüdür.
Demokratik özerkliğin bir diğer önemli özelliği, demokratik siyasettir. Devlet rejimlerini demokratikleştirmede demokratik siyaset ve onun araçları önemlidir. Demokratik siyaset, politik toplumun oluşumunda olduğu gibi toplumun politikleştirilmesinde de amaçtır. Araç olarak ise parti, hareket, kongreleri oluşturur. Siyasetini, rejimleri dönüştürmek için yürütür. Toplumun marjinal kesimleri ve kapitalist modernitenin istismar edilmiş kesimlerine dayanır. Yerel iradeyi dinler.
Özerklik, farklılıkların korunması felsefesi ve yaşamına dayanır. ”Farklılıklar içinde birlik” ilkesi temel ilkedir. Farklı olanı kabul etme ideoloji ve bilincinin gelişmesinde demokratik özerklik çözüm modeli katalizör rolünü oynar. Üniter, ulus devlet egemen zihniyetine dayalı  “teklik, aynılık” ideolojisi yerine, farklılıkların kabulü esastır. Demokratik siyasetin farklılıkları kendi bünyesinde toplaması, demokratik ulusun oluşturulmasında rol oynar.
Kürdistan örneğinde dört ayrı devlet arasında parçalanmış bir halk gerçekliği vardır. Suriye’nin, Irak’ın, İran’ın ve Türkiye’nin devlet yapılanmaları farklıdır. Kürdistan halkının her devletteki yaşam ve politik örgütlenme devletlerin yapılarına göre özgün olmalıdır.
Farklılık içinde birlik ilkesi, miras olarak aldıkları tarihsel koşullar içinde kendilerini günümüze kadar hem var etme hem cesaretlice mücadele etmede devletin belirlediği koşullara teslim olmamadır. Çokluk esasına dayanır. Tam da bu noktada demokratik özerklik, özgürleşmede geçiş döneminin bir özelliği olmaktadır. Gerek toplumsal gerek toplumsal cinsiyetçiliğin özgürleştirilmesi mücadelecisinde kültürel, hukuki, diplomatik, siyasal, ekonomik, dil, kimlik özgürleşmesinde devletin varlığının kabulüne dayalı bir devlet bir demokrasi veya bir devlet iki demokrasi formülü geçerli olabilmektedir. Bir halkın, toplumun vatandaşlık hukuku ile bağlı olduğu devletle ilişkilerinde olsun iki geçiş süreci söz konusudur. Devletin iktidarcı, sömürgeci ve teklik siyasetinin aştırılması, hem devletten beklentili ve devlete bağımlılığı esas alan duruşun aşılması için halk meclisine dayalı, yerelden yönetime açık bir sürece ihtiyaç vardır. Ayrıca bu süreçte halkın kendi yönetimini oluşturması yanında, kadının öncülüğüne dayalı bir toplumsal değişim, dönüşüm süreci de zorunludur. Bu zorunluluk, kadının ve onun örgütlenmelerinin demokratik özerklik çözüm modeline nasıl katılacağı sorunsalını ve özerkliğin demokratik karakterini kazanmasında kadının öncülüğini açığa çıkaracaktır. Kadının ve onun örgütlenmelerinin demokratik özerklik ile ilişkisi “iki geçiş sürecindeki geçiş” olmaktadır. A.G.Frank’ın “Bir geçiş ancak iki geçiş arasında söz konusu olan bir geçiştir” belirlemesi, tam da kadının demokratik özerklik çözüm modeline katılımındaki rolünü ve katılım sürecinin niteliğini belirlemeye yardımcı olmaktadır.
Özerkliğe demokratik karakterin kazandırılmasında, yaygın örgütlülük ve eylemlilik esastır. Toplumun her kesimi, her sınıfı, her topluluğu, her grubu örgütlenebilir. Liberalizmin sosyal demokrat hakları temelindeki hak mücadeleciliğine karşı mücadelecilik içinde bulunulmalıdır. Devleti gizleyen, devlet hakları temelinde bir mücadele tarzı olamaz. Liberal politikaların “örgütlenebilirsin, ama devletin çıkarları temelinde” ilkesine karşıt temelde bir örgütlenme esas alınır. Meslek örgütlenmeleri, ekonomik örgütlenmeler, ekolojik çevre örgütlenmelerinin amacı ahlaki politik toplum ilkeleri temelinde özgür, bağımsız düşünebilen kişilikler yaratmaktır. Devletin çıkarlarına karşı toplumun çıkarlarını savunma amaçlıdır.
O halde devletten beklemeden kendi öz örgütlülüklerini oluşturmak, öncelikli demokratik duruş sahibi olmak anlamına gelmektedir. Önemli olan kendi sistemini kurabilmektir. Sistem kuruluşu tamamlandığında devrimci duruş sağlanmış olacaktır. Nedir kendi sistemini kurmak? Kendi sistemini tamamlamak ne anlama gelmektedir?
Daha geniş ve her bir özelliğinin daha da derinleştirilmesi gereken demokratik özerklik, konfederal sistemin oluşumunda günümüz ulus devletli dünya gerçekliğinde çözüm ve geçiş modeli olmaktadır. Mevcut Ortadoğu ve Kürdistan gerçekliğinde en uygun çözüm modeli olmaktadır. Bu yönüyle de özgündür. Dört devlet tarafından askeri işgal edilen, siyasi ve sosyal, ekonomik sömürüye tabi tutulan kültürel asimilasyon uygulamalarına karşı en makul çözüm modeli olmaktadır.

Melsa Çiya

Hiç yorum yok: