12 Ağustos 2010 Perşembe

Beşikçi Hoca ve Kürtler-2

Beşikçi Hoca’nın yeni kitab’ının çıkacağı, Türkiye’deki ve Avrupa’daki Kürtler arasında çabucak yayıldı. Herkes “Devletlerarası Sömürge Kürdistan” kitabını merakla bekliyordu. Kitap çıkınca, Kuzey Kürdistan’daki ve Avrupa’daki Kürtler arasındaki Beşikçi dengeleri altüst oldu. Daha önceleri İsmail Hoca’yı baştacı edenler, kitaplarını basıp, satanlar yeni kitabında özellikle ”İlk Kurşun” belirlemesine ise kızıyorlardı. Hoca’nın son kitabı bu çevrelerin Avrupa’daki etkinliklerde açtıkları standlarda masa altına indirilmişti. Her gün benim adresime Beşikçi’ye yönelik tomarlar dolusu eleştiri mektupları geliyordu. Bende mektupları kendisine iletiyordum.

Diğer taraftan “Devletlerarası Sömürge Kürdistan” kitabı basılıncaya kadar Beşikçi için tek kelime yazmayanlar, duruşmalarına, mahpusluk sürecine sahip çıkmayanlar, yeni kitabındaki doğru belirlemelere sıkıca sarılıp ona sahip çıkıyorlardı.

Beşikçi bir bilim adamıydı. Çevresinde olup bitenleri, olguları, olgular arası ilişkileri algılama metodu ile kavramaya çalışıyordu. Kürdistan’ın “devletlerarası sömürge olduğunu”, bu sömürgeci yapının kırılarak ‘’Kürtlerin de Kendi Kaderleri’’ üzerinde söz sahibi olmalarının vaçgeçilmez hakları olduğunu 1975-78 döneminde Komal Yayınları tarafından basılan “Türk Tarih Tezi Güneş-Dil-Teorisi ve Kürt Sorunu”, ”Kürtlerin Mecburi İskanı”, ”Cumhuriyet Halk Fırkasının Tüzüğü ve Kürt Sorunu” kitaplarında, mahkemelerde yaptığı savunmalarında, yazdığı makalelerde açıkça savunuyordu. Bu nedenlede Aziz Nesin tarafından “İngiliz ajanına” benzetiliyor. (Bkn. Bir Aydın, Bir Örgüt ve Kürt Sorunu - Melsa yayınları), MHP kırması liberal demokratlarında eleştirilerine hedef oluyordu. İşin ilginç tarafı sol geçinen Kürt entelijiyansının Aziz Nesin hayranlığı eksilmediği gibi, Troçkist kırması, TKP kırması şimdilerde liberal Kürt demokratı geçinenlerde MHP kırması Taha Akyol’a “siyasi “danışmanlık görevlerini sürdürüyorlar. Bunlar üstüne üstlük Beşikçi’nin de dostları oluyorlar. Beşikçi Hoca bilimsel metodlarla algıladığı olguları savunmaya devam ediyor. 1999 Mayıs ayından itibaren Kürt Özgürlük Mücadelesinin Önderliğine mesafeli durdu. Uzun müddet sessizliğini korudu. Onun bu sessizliği 1990’larda kendisine karşı tavır alanları rahatsız ediyordu. Beşikçi’nin de çapsız politikacılar gibi Özgürlük hareketine seviyesiz eleştiriler yöneltmesini arzuluyorlardı.

Oysaki Beşikçi bir bilim adamıydı, bilim adamlarının eleştirileri de seviyeli olurdu. Nihayet seneler sonra yazmaya, görüşlerini kamuoyu ile paylaşmaya başladı. Bu nedenlede hakkında soruşturmalar açılmaya başlandı. 28 Temmuz 2010 tarihinde tekrar İstanbul 11.Ağır Ceza mahkemesinde hakim karşısında idi. Yazdığı bir makalede Kürtlerin Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı’nı savunduğu için terör(!) örgütünün propagandasını yapmakla suçlanıyordu. Oysaki o her zaman Kürtlerin Devlet Kurma Hakkı’nı savunmuştu. PKK’nin kuruluşundan önce de, sonra da. 15 Ağustos atılımından önce de, sonra da... Bu nedenle de “Devletlerarası Sömürge Kürdistan” kitabında 15 Ağustos atılımını Franz Fanon’un “Dünyanın Lanetlileri” kitabındaki belirlemesinden esinlenerek “İlk Kurşun” olarak nitelemişti. Kürt kadınının gerillaya katılımını çoşku ile karşılamıştı. Kürdistan’da sömürgeci yapının kırılmaya başladığını, Kürt toplumunun kabuk değiştirdiğini anlatmıştı. Bunların hepsi bir bilim adamının olguları ve olgular arası ilişkiler algılama metodu ile gerçeklere ulaşması idi.

Bu bilimsel olgular o zaman Özgürlük hareketi karşıtlarını tedirgin etmiş, Beşikçi’nin aleyhinde uluslararası platformlarda kullanılmıştı. Nitekim ismi bende saklı bir ülkenin PEN klubü Beşikçi’ye daha önce verdiği onursal üyelik payesini dondurmuştu. Bir dostumdan aldığım fax üzerine Londra’da Uluslararası PEN klubünün sekreteri Mandy Graner ile konuyu görüştüğümde bana aynen şunları söylemişti; ”Bizler Beşikçi’nin kitaplarında neler yazıldığını bilmiyoruz. Kitapların içeriğini bize Kürtler gelip anlatıyor”. Sevgili Mandy ile konuyu uzun uzadıya tartışmıştım.

Kürtlerin Beşikçi gibi bilim adamlarına, onların yazdıklarına, söylediklerine doğru yaklaşmak, kavramak gibi bir yükümlülükleri vardır. Bende Beşikçi’nin bazı belirlemelerini onaylamıyorum. Örneğin BDP’nin boykot kararına karşı, çevresindeki, yukarıda niteliğini belirttiğim eksperlerin estirdiği rüzgar doğrultusunda karşı çıkıyor. Bunu yapıyor diye onun bütün doğrularını elimin tersi ile itemem ki! İtersem sıkıyönetim, DGM’lerdeki savunmalarımı, cezaevlerinde yaptığım ziyaretleri, Hoca’nın onyedi yılını geçirdiği cezaevi günlerini, Kürtlerin Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı’na sahip olması için verdiği mücadeleyi görmemezlikten gelirim.

serhatbucak46@hotmail.de

Hiç yorum yok: