9 Temmuz 2010 Cuma

Seçim sistemi ve Demokratik temsil


Demokrasinin 'halk iktidarı' olarak tanımlandığı günümüzde bu iktidarın nasıl, kimler tarafından ve hangi yöntemlerle belirleneceği önem kazanmaktadır.

Genel olarak demokrasinin geçerli olduğu bir ülkede yönetilenler için yönetenlerin nasıl belirleneceği yöntemi siyasal rejimin niteliğinden kaynaklanır.

Bu bakımdan parlamenter demokrasilerde uygulanan seçim sistemi rejimin niteliğini belirleyen anayasa kadar önemlidir.

Genel veya yerel seçimler, yönetilenlerin kendilerini yönetecek kişileri seçip iktidar yapabilmesi olayıdır. Seçimlerle sadece yönetenler seçilmez, aynı zamanda öncekiler de değiştirilir.

Bu hak ve yetki genel oya dayalı olarak halkın iradesini oluşturmak üzere yurttaşlara verilmiştir. Bu bakımdan temsili demokrasilerde demokratik bir seçim sisteminin gerekliliği tartışılmaz.

Seçim sistemi ise, siyasal erkin oluşması için halkın vereceği oylarla kendi iradesini devredeceği temsilcisinin belirlenmesinde gereken kuralları gösterir.

Seçimlerin demokratik olup olmadığını belirleyecek olan bazı evrensel ilkeler vardır.

Bunlardan biri, seçimlerin genel oya dayalı olması ve herkese oy verme hakkının tanınmasıdır. Yani, yurttaşlar arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın herkese oy kullanma hakkının verilmesidir.

İkincisi, herkese serbestçe propaganda imkanının tanınmasıdır. Başka bir ifade ile seçime katılacak kişi ve partilere hiçbir şekilde ayrıcalıklar ve yasaklar getirilmemesidir.

Üçüncüsü, gizli oy, açık sayım ilkesidir. Yani oy verecek kişinin her türlü baskı ve etkiden uzak olarak özgürce oyunu kullanabilmesidir.

Dördüncüsü, seçime katılan parti veya bağımsız adayların güçleri oranında parlamentoda temsil edilmelerini sağlayan demokratik temsil ilkesidir.

Yani seçimlerde kullanılan her oyun temsil ettiği siyasi tercihin bir şekilde parlamentoya yansıtılmasıdır.

Bu ilkelere göre, kesintilere uğramadan önceden belirlenmiş bir periyoda göre yapılan seçimler ve tabii ki uygulanan seçim sistemi bir ülkenin ne kadar demokratik olduğunu gösterir.

Ülkenin 'ekonomik ve siyasal istikrarı' adına yapılan kısıtlamalar, yüksek barajlar, seçim ertelemeleri veya baskın/erken seçimlere imkan veren seçim sistemleri demokratik temsilin önündeki engellerdir.

Yüksek seçim barajını aşarak parlamentoya giren partiler, elde ettikleri bu ayrıcalığı korumak için ortak çıkarlara dayalı bir tür 'baraj diktatörlüğü' kurarak statükoyu devam ettirirler.

Bu bağlamda 30 yıldan beri uygulanan Türkiye'nin seçim sistemi yüzde 10 barajı ile dünyanın en yüksek oranını oluşturmaktadır.

Yüzde 10'luk barajın gölgesinde oluşan parlamentoda barajı aşan partilere oy oranlarından daha fazla temsil hakkı verilmektedir.

Ayrıca bu yüksek barajı daha da aşılmaz hale getiren, Anayasa Mahkemesi'nin parti kapatmaları, partiler arası seçim ittifaklarının engellenmesi ve parti içi demokrasinin iğdiş edilmesi gibi kısıtlamalarda bulunmaktadır.

Böylelikle kayıt üstüne kayıt konulmuş olan bir seçim sistemi ile oluşan meclis iradesi, otoriter ve baskıcı bir parlamento niteliğindedir.

Böyle bir meclis iradesi ile anayasa ve temel yasalarda değişiklikler yapılmakta ve ülke keyfi bir şekilde yönetilmektedir.

Demokratik temsilin adaletli bir şekilde gerçekleşebilmesi için seçim sisteminin siyasi çoğulculuğa izin vermesi gerekmektedir.

Seçme ve seçilme yeterliliği, adaylık kuralları, seçim dönemleri ve seçimlerin denetimi, serbestlik, genel ve eşit oy, tek derecelilik, gizli oy açık sayım, kullanılan oyların geçerliliği, parlamentoda sandalyelerin bölüştürülmesi vb. hususlar ise siyasi çoğulculuğun niteliğini belirlemektedir.

Kısacası, yüzde 10'luk baraj uygulaması ve diğer seçim kısıtlamaları devam ettiği sürece statükoyu değiştirmek, halkın iradesini parlamentoya yansıtmak ve demokratik dönüşümler gerçekleştirmek mümkün değil.

Bu nedenle siyasal mücadeleyi parlamento ile sınırlamamak, toplumsal meşruiyet temelinde yeni ve alternatif mücadele biçimleri yaratmak, Türkiye'nin özgür ve demokratik geleceği için kaçınılmazdır.

Şaban İBA
sabaniba@gmail.com

Hiç yorum yok: