4 Temmuz 2010 Pazar

Kirli Politikalar ve Tarihe Doğru Yaklaşım


Son dönemlerde 1915 Ermeni katliamını gündemine alan Türkiye’nin batılı dostları neyin peşindeler. Kendilerine ‘günaydın’ demek gerekir.

İnsanlık suçu olarak vicdanlarda en kötü biçimde lanetlenmiş soykırımların hatırlanması için üzerinden 95 yıl mı geçmeliydi? Binlerce insanın hayatına mal olan, bir halkı adeta yeryüzünden silme anlamına gelen bu soykırım neden şimdiye kadar hatırlanmadı?

Ermeni soykırımına Avrupa ülkelerinin duydukları ‘ilgi’nin samimiyet taşımadığı bu açıdan kesinleşmiştir. Bugün politikaları böyle gerektirdiği için, farklı birçok ülke soykırım yasa tasarıları hazırlayıp meclislerine sunuyor. Soykırımı gündemlerine alan devletlerin hiç biri de Türk devletinin babası Osmanlı’nın Ermeni halkına karşı işlediği insanlık dışı katliamı yargılamak için bu girişimi başlatmamıştır. Ya da katliamın resmiyet kazanması için bu tutumlara girilmemiştir. Tek sebebi Osmanlı soykırımı altında can çekişen Ermeni halkının acıları üzerinde politika yaparak, Türk devletinden istenen tavizlerin koparılmasıdır. Böylece bir kez daha kapital-modernist sisteminin kirli oyunları ve ahlaktan yoksun karakteriyle karşılaşıyoruz.

Kapitalist-modernist sistem için insanlık erdemi ve değer yargıları adına bir ahlakın olmadığı bu tartışmalar çok net göstermiştir. Bu sistemin genel ‘doğru’su yoktur. ‘Doğru’ya sisteminin çıkarı ve kirli hesaplarına göre rol oynatıp öyle anlaşılmasını sağlamak istiyor.

Kuşkusuz ki iki asırlık süre içerisinde Türk egemenlerinin hakim olduğu devlet aygıtı bir çok halkı korkunç katliamlardan geçirmiş, halkları zorla göçe zorlamış, mal ve mülklerini talan etmiştir.

Batıda gelişen ulusal milliyetçilik, 20. yüzyılın başlarında yansımasını katı faşizim biçiminde TC devletinde yaşam bulmuştur. Adı cumhuriyet olan, ancak cumhurdan yoksun, elit bir kesime dayanan TC devleti, 1915 yılının Osmanlının can çekişen dönemlerinde katı faşizan anlayışını yükseltme trendini izlemiştir. Bin yıllarca kader birliği yapıp birlikte yaşayan halklar arasındaki dini farklılıkları kullanarak halkları birbirine kırdırtmaya çalışmış, bu yetmediği gibi düzenli orduyu devreye sokup Ermeni halkını kadın, çocuk, ihtiyar, genç demeden soykırıma tabi tutmuştur.

Soykırımla Ermenileri öldürüp, kovduktan sonra sıra Kürtlere gelmiştir. İzlediği inkarcı-katliamcı ve asimilasyoncu politikalarla Kürt halkını nefes alamaz hale getirmiş, buna karşı Kürt halkının isyana başvurması kanlı yöntemlerle bastırılmış, Kürtleri batıya doğru güçe zorlamış, sürgüne göndermiş ve asimilasyonu yaşamanın tek seçeneği olarak önlerine koymuştur.

Türk devleti, Kürtlere karşı sadece bunları mı yaptı? Tabi ki hayır. Gayri müslimleri varlık vergisine tabi kılmış, devlete karşı borçlu hale getirmiş, borçlarını ödemediklerinden dolayı demir yolları vb gibi yerlerde angarya işlerinde çalıştırmış, bu zalim politikalara dayanmayıp birçoğu batı devletlerine kaçmak zorunda kalmış, kaçamaz durumda olanları da “mübadele” adı altında zoraki biçimde yurtlarından süküp atılmıştır.

Türk devletinin gerçekleştirdiği kirli uygulamalar geçmişle sınırlı değil, Ermenileri soykırımdan geçiren zihniyet hala enkinliğini koruyor. 1915’ten beri devleti yöneten anlayış ne ise bugün de odur. İsim değişikliği dışında bir değişimden söz etmek mümkün değildir.

Türk devlet geleneğinin elit kesimi halklara karşı geliştirdiği insanlık suçlarının aydınlanmaması için her türlü yöntemi uyguluyor. Tarihin aydınlanması adına ortaya konulan girişimlere karşı adeta kıyameti koparıyorlar. Utanmadan da “tarihi tarihçilere bırakalım” deme cüretini gösteriyor. Bu kadarına ancak “pes” denilebilir.

Halbuki şöyle bir gerçeklik Türkiye’de varlığını hep korumuştur: Bugüne değin tarihi doğru yazmaya çalışanlar ve karanlık perdeyi aralamak isteyenlerin hepsi şüpheli biçimlerde öldürüldüler. Suikaste uğramayan veya yargılanıp hapse atılmayan tutarlı, aydın, yazar, tarihçi, sosyolog kaldı mı? Dünyada Türk devleti kadar yazarları katleden, yargılayıp hapse atan başka bir devlet daha var mı?

Hiç yorum yok: