31 Temmuz 2010 Cumartesi

KCK:'Meşru savunmaya göre yargılamalar olacak'

8 maddelik bir bildiri yayınlayan KCK Adalet Divani üyesi Qazi Avare, BM ve AB’nin Türk devletinin Cenevre Sözleşmesine göre hareket etmesi için baskı yapmaya çağırdı. Kürdistan’da devletle işbirliği yapan kesim ve ‘ihanetçilerin’ önümüzdeki süreçte meşru savunma ekseninde yargılanacağını söyleyen KCK yetkilisi, bir savunma stratejisi oluşturduklarını belirtti. Qazi Avare sorularımızı yanıtladı.

- 8 maddelik yayınladığınız bildirgenin amacı nedir?

- Öncelikle Adalet Divanını anlatırsam konuyu daha iyi açmış oluruz. Biz bir adalet hareketiyiz. Sistemimizde yüksek adalet divanı var. Bunun bazı esasları var. Başta biz hakikat, adalet ve özgürlüğü esas alıyoruz. Bu nasıl oluşacak? Bizim sistemimiz halk sistemidir, halkın kendini yönetmesidir. Halkın yürütmesidir. Teknokrat ve bürokratlarla mahkemeyi yürütmüyoruz. Toplumla komünle yürütüyoruz. Adalet eşitlik bunu gerektiriyor. Bazı mercilerin bunu toplum üstünde yürütmesiyle adalet ve özgürlük gerçekleşmez.

Şu an Kürdistan’da büyük bir hukuksuzluk ve adaletsizlik yürütülüyor. Bir savaş yürütülüyor. Gerilla cenazeleri ile oynanılıyor. Kürdistan ormanları yakılıyor. Bu yönlü bir netlik var. Kürdistan’da işlenen suçlar çok nettir.

-Türk devleti ‘terörizmle’ savaştığını söyleyip her tür aracı kullanmayı kendine hak görüyor. Siz yürütülen bu savaşı hukuki açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Otorite için hak nedir? Güçlüyse, elinde silahı varsa ne yapsa ona haktır, uygundur. Bu egemenliğin bir karakteridir. Özellikle Türk devleti Kürt halkı üzerinde bunu yıllardır uyguluyor. Kürtler üzerinde yaptığı her şeyi kendine hak görüyor. Buna karşı bizde özgür yaşamak isteyen bir halk olarak kendini savunmayı esas alıyoruz. Biz bildirgemizde de bunu esas aldık. Yapılanlar göz önündedir v e çok nettir. Buna karşı adaletin yerine gelmesi gerekiyor. Bunun için var olan kurumlarımızın, örgütlenmelerimizin ve kendini demokrat insan olarak görenlerin sorumlulukları var. Bu sayede ancak bu haksızlık ve hukuksuzluk ortadan kalkar. Bu olayları gerçekleştirenlerin rolünü ortaya çıkarmasında bu görevin sorumluluğunu alanlar için bildirimiz mücadeleye bir çağrıdır. Kürt halkının varlık mücadelesi meşrudur

- Bu bildiride protestodan meşru savunmaya kadar geniş bir yelpazede mücadele çağrınız var. Ne demek bu?

- Kürtler için bir meşru savunma zemini açığa çıkmıştır. Kendi kültürünü toplumsal varlığını koruma hedefi vardır. Bu maddeyi belirlerken Kürtlerin nasıl bir savunma yaklaşımı içinde olacaklarını belirtmektedir. Kürtler hiç bir zaman saldıran taraf olmamıştır. Her zaman kendini korumaya dayalı bir meşru savunma içerisinde olmuştur. Günümüzde Kürtler toplumsal bir saldırıyla karşı karşıyadır. Çocuklar öldürülmekte kadınlar öldürülmekte. İşkence sokağa taşırılmıştır. Buna karşı bir savunma stratejisini ve hukukunu yaratmamız gerekiyordu. Kürtler de halk olarak kendisini nasıl koruyacak, bunu hukuku nasıl olacak ve bu savunma stratejisini uygulayanların nelere dikkat etmesi gerektiğine yönelik bir hukuki belgedir.

- İnegöl ve Dörtyol’da Kürtlere karşı linç girişimleri oldu. Bu açıdan bu belirttiğiniz çerçevede Kürtler nasıl bir savunma yaklaşımı içerisinde olmalıdır?

- Bu son saldırılar sadece bir provokasyon değil, devletin Kürtlere karşı geliştirdiği bir politikadır. Geçmişte bu tür şeyler gözaltı tutuklama ve benzeri uygulamalarla gerçekleştiriliyordu. Şimdi bu toplumsal bir zemine kaydırıldı. Buna karşı Kürtlerde toplumsal olarak kendisini savunma durumu ile karşı karşıyadırlar. Kürtlere karşı saldıranların cezasız kalındığı görülüyor. Yani sen Kürdü linç etmek istersen edebilirsin sokak ortasında bir Kürdü öldürmek istersen öldürebilirsin, Kürtlerin iş yerlerini evlerini yağmalalayabilirsin, taşlayabilirsin, buna karşı devletin ciddi bir adalet yaklaşımı yoktur. Devlet Kürtlere yapılan bu saldırıları ve saldırganları meşru gören bir yaklaşım içerisindedir. Bu açıdan bu son İnegöl ve Dörtyol’daki olaylara karşı Kürt halkı öz savunma temelinde kendini savunma temelinde bir duruş içerisinde olmalıdır. Ve bu meşrudur. Her halkın kendi kültürünü dilini varlığını korumasını meşrudur.

- Sizce Kürdistan’daki savaş Cenevre savaş hukukuna göre midir?

- Şimdi bir halkın yürüttüğü varlık savaşı hiç bir zaman terörizm olamaz. Türk devlet yetkilileri de zaten düşük yoğunluklu bir savaşın olduğunu itiraf etmektedirler. Bu açıdan Kürdistan’daki savaş kuralları Cenevre sözleşmesine göre olmalıdır. Zaten biz bu son bildirimizde açıkladığımız 8 maddede yürütülen bu savaşın uluslararası hukuka uygunluğunu ortaya koyuyor. Ama Türk devleti hiç bir zaman Kürtlere karşı bu savaş hukukunu uygulamamıştır. Kimyasal silah kullanımından tutalım yasak olan bombaların kullanılmasına kadar yaşamını yitiren gerillaların cenazelerinin parçalanılmasına ormanların yakılmasına kadar geniş bir yelpazede bir savaş suçu işlenmektedir. Bu açıdan biz bu bildirgede sadece meşru savunma güçlerini değil Türk devletinin de savaş hukuku çerçevesinde yaklaşmaya çağırıyoruz. Biz burada BM’yi, AB’yi Cenevre sözleşmesine imzan atan Türkiye’yi bu sözleşmeye göre hareket etmesi için baskı yapmaya çağırıyoruz. Eğer bu güçler Türkiye’nin altına imza koyduğu sözleşmelere uyması için baskı yapmazlarsa Türkiye’nin savaş suçlarına ortak olurlar.

- Kürdistan’da devletle ortaklaşan ve devletin uyguladığı şiddet politikalarında rol oynayan kesimlerde var. Bu bildirgenizde onlara yönelik bir uyarınızda var. Bu uyarılarınızı somutlaştırabilir misiniz?


- Kürt halkında son 30 yıldır yürütülen mücadele ile ciddi bir halklaşma ve uyanış ortaya çıkmıştır. Kürtler artık kendisi için neyin kötü olduğunu çok iyi bilmektedir. Halk olarak kendi içerisinde Kürt olup da saygısızlık yapanları çok iyi görmektedir. Bu kesimler şu anda AKP içerisinde yer alanlar olduğu gibi elinde silahla koruculuk yapanlarda vardır. Halk bu kesimlere karşı geniş bir yelpazede tavır ve tutum içerisinde olmalıdır. Bu kesimleri teşhir etmelidir. Selamını kesmelidir. Esnafsa ticaretini kesmelidir. Bu kesimlere karşı her yöntem uygulanabilinir ve bu da meşru savunma temelindedir.

- Bildirgenizde meşru savunma dışında yapılacak hiç bir eylemin KCK’ye ait olmayacağını ve meşru görmeyeceğinizi söylüyorsunuz…

- Geçmişte devlet birçok olayı katliamı hareketimizin üzerine atarak hareketimizi gayri meşru bir hareket olarak göstermek istedi. Yine toplumsal yapıdan kaynaklı olarak hareketimiz içerisinde yer alıp da meşru savunma çizgisi dışına çıkan kesimler oldu. Bu kesimlere karşı ciddi bir mücadele verildi. Ve en son savaş hukuku açısından nelerin yapılması gerektiği netleştirildi. Hareketimiz tarafından meşru savunma temelinde bir savaş yürütülmekte. Bu tamamen bir savunma savaşıdır. Varlığını koruma savaşıdır. Bunun dışına çıkan her eylem, olay kim tarafında yapılırsa yapılsın bizim savaş hukukumuza göre değildir ve kabul görmeyecektir. İmkanlar çerçevesinde araştırılacaktır. Ve savaş hukukumuz dışında yaklaşımlar içerisine girenler KCK toplumsal adalet bildirgesi göre yargılanacaktır. Bizim dışımızda kesimlerde Kürdistan’da savaş suçları işleseler bunları da açığa çıkarıp meşru savunma temelinde cezalandırılacaklardır.

-STÖ’lere yönelik de çağrılarınız var. STÖ’lerden beklentiniz nedir?

- STÖ’ler demokratik kesimler Kürdistan’da yürütülen savaşın gerçek yüzünü görmelidirler. Biz burada kimseye şu tarafta yer al bu tarafta yer al diye bir çağrıda bulunmuyoruz. Ama ortada olan gerçeği görmelerini istiyoruz. Kim ne yapıyor kim savaş suçu işliyor. Kim yok etmek istiyor? Bunları görmeleri ve dillendirmeleri gerekiyor. Bunlar sadece bazı basın açıklamalarıyla da olmuyor. Daha aktif bir mücadele içerisine girmeleri gerekiyor. Eğer devlet yanlış yapıyorsa devlete karşı durmaları gerekiyor. Meşru savunma dışında bir şey oluyorsa buna karşı sessiz kalmamalıdırlar. Ama devletin inkâra dayanan yok etmeye dayanan gerçeği karşısında mücadeleci olmalıdırlar. Çağrımız budur onlara.

- Bundan sonra KCK Adalet Divanı olarak nasıl bir çalışma içerisinde olacaksınız?

- Kürdistan’da devlet tarafından oluşturulan suç şebekeleri var. Toplumsal açıdan Kürtlere yoğun bir yozlaştırmaya yönelik saldırılar var. Fuhuştan tutalım uyuşturucuya kadar. Bu kesimler sivil görünümlü olsalar da işledikleri suçlar açısından Türk devletinin Kürtlere karşı yürüttüğü savaşın bir parçasıdırlar. Yine ihanet içerisinde olan kesimler var. Bunlara karşı önümüzdeki süreçte meşru savunma ekseninde yargılamalar olacaktır. Bu açıdan ciddi bir çalışma içerisindeyiz. Şartlarımız elverdiği oranda özellikle ihanet içerisinde olan kesimlerin yargılamaları olacaktır. Örneğin, devletin özel savaş aygıtının bir parçası olarak siyasi partilerde yer alan kesimler var. Biz bunların demokrasi ve özgürlük çerçevesinde ele alamayız. Çünkü bu partiler Kürt halkına karşı yürütülen savaşın bir parçasıdırlar. Bunlara karşı da meşru savunma ekseninde bir mücadele içerisinde olunacaktır. Halkımızda kişisel çıkarları için halkın değerlerini ayaklar altına alan bu kesimlere karşı sessiz kalmamalı. Sosyal ilişkilerini kesmeden tutalım ticari ilişkilerini kesmeye kadar öz savunmaya kadar mücadele içerisinde olmalıdırlar.

Hiç yorum yok: