6 Temmuz 2010 Salı

Devletin politikaları çatışmaları tırmandıracak

Çatışmaların yoğunlaşması üzerine Türkiye’deki tartışmalar yoğunlaşarak devam ediyor. Böylesi bir süreçte KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ile görüştüm. Karayılan süreci bütün yönleri ile takip ettiklerini ve bu süreçte kontrollü ve kısmi bir aktif savunma ile gerillanın harekete geçtiğine dikkat çekiyordu. Bu süreçteki kısmi hareketliliğin Türkiye’de ve bölgede yarattığı sonuçlar ise ortada.

TSK, Hükümet ile muhalefet partilerinin savaşın tırmanması üzerine aldığı tedbirler ve içine girdikleri yaklaşımlar gösteriyor ki çatışmalar durmayacak. Aksine çatışmaların yoğunlaşması ve etkisinin daha da artacağı görülüyor. Çünkü TSK yeni karakollar, yeni silahlar almak ve yetkilerini artırma peşinde. AKP hükümeti ise bir yandan askerin isteklerini karşılama, diğer taraftan Kürtlere karşı siyasi operasyonlara geçit verip uluslararası alanda Kürtleri sıkıştırma çabası gösteriyor.

CHP ise içine girdiği değişimin yönünü somutlaştırmada adımlar atıyor. Deniz Baykal’ın kişiliği ile çıkmaza giren sistemin statükocu yapısının Kemal Kılıçdaroğlu şahsında geçirdiği değişimin ise AKP ile siperde “çömelme/dik durma” yarışına dönüşmesi ile fazla yol alamayacağını gösteriyor. En azından zorlama ve yapmacık davranışlarla karizma inşaa etmeye çalışan Kılıçdaroğlu’nun Kürtleri ve Alevileri dışlayarak sistemin emir-komuta zinciri içinde devletleşeceğinin nüveleri CHP’nin yeni dönemdeki durumu hakkında fazlasıyla veriler içeriyor. MHP ve diğerlerini zaten söylemeye gerek yok. Bırakalım içine girilen süreci, çağı bile hala bütün özellikleri ile tam anlayabilmiş değil.

STÖ’ler ve iş çevreleri ise yaptıkları açıklamalarla çözüm istemlerinin eğilimlerini gösterseler de AKP ve TSK ile içine girdikleri mesafeli ilişkiler nedeni ile etkili bir görüş haline gelemiyorlar. Ve bütün bu tartışmalar da gösteriyor ki yaşanan çatışmalar ve Türkiye’nin içine girdiği politik yarılma sürecinde ne savaşın getireceği sonuçlar iyi analiz edilebiliyor ne de kısa vadede politik kurumların sorunu algılayıp çözüme götürme uğraşısı ortaya çıkıyor.

Ortaya çıkan şiddet sarmalında çatışma dili ile politik sorumsuzluk. Çünkü 20 Mayıs 2010’dan bu yana devam eden çatışmalar sadece asker ve gerillaların kayıplarından oluşmuyor. Yani savaş askeri alanda değil. Bu savaşın ve çatışmaların en büyük etkisi sivillere olacak. Zaten son süreçte özellikle TSK’nin hem savaş uçakları ile yaptığı saldırılarda hem de karadaki operasyonlarda direkt hedeflenip öldürülen sivil sayıları istikrarlı olarak artış gösteriyor.

Güney Kürdistan/Medya Savunma Alanlarına yönelik hava saldırılarında yaylacı köylüler hedeflenmiş yaylacı bir köylü öldürülmüş, aralarında çocukların da olduğu çok sayıda kişi yaralanmıştı. Köylülerin hayvanları telef olmuştu. Daha sonra TSK Karakoçan’da, Lice’de, Hatay’da sivilleri “PKK’li sanarak” katletmişti. En son hava saldırısında köylülerin evlerine tonluk kazan bombaları atıldı. Köylüler evlerinden çıkmamış olsaydı yine büyük bir katliam yaşanacaktı. İşte bu dönemin dikkatten kaçırılan ve tartışmalara hiç de hakk ettiği kadar konu edinilmeyen gerçek şu: Bu çatışmalar devam ederse sivil halk çok ama çok büyük zararlar görecek. Son 30 yıllık süreçteki on binlerce kayıp daha da artabilir. Tartışmalarda sorunu sadece askeri-asayiş-“terör” meselesi olaraka ele almak ve hükümet ağzı ile yorumlamak bu süreci daha fazla çıkmaza sürüklüyor. Çünkü bu savaşın bilançosu sadece yaşamını yitiren asker ve gerilla sayısı ile değil; giderek artan sivil kayıplardan da oluşacak.

İnsanların ölümü artarken, sosyal ve kültürel alanda büyük bir yarılma meydana gelecek. Ekonomik çöküntü ve zarar tanzim edilemez bir hal alacak. Devlet ve askeri kurumlarda JİTEM ve SUSURLUK skandallarını aşacak bir çürüme, Ergenekon isimlendirmelerinde de önü alınamaz bir artış olacak. Siyaset Türkiye’de işlemez hale gelecek. Kürtler kendi geleceklerini kendileri belirleyecek. Türkiye Irak ve Afganistan’dan daha beter bir halde dış müdahalelere açık hale gelecek. Dolayısıyla devam eden çatışmalar ve içine girilen süreçte Türkiye Cumhuriyeti çözüm aklı yerine savaş aklı ile hareket ederse başına gelecek felaketlere sadece davetiye çıkaracaktır. Bu neden sivillerin ve siyasetin Türkiye’deki savaş politikalarının önüne geçmesi gerekiyor. Bu alandaki kaybedilen her dakika ölümlerdeki artışlara neden olacaktır.

Hiç yorum yok: