31 Temmuz 2010 Cumartesi

BP,Kolektif irade ve tutku!

Yeni_Özgür_Politika BP ve diğer petrol devlerinin zararlarına karşı “benzin değil, pekmez ve pedala kuvvet” sloganlarıyla pedal çeviren bisikletçiler, ekolojik dengenin her gün nasıl bozulduğuna dikkat çekiyorlar.
Dünyada, 1970’li yıllardan beri büyük bir kalabalığın katılımıyla gerçekleştirilen ve Türkiye’de özellikle İstanbul’da, her ayın son Cumartesi günü saat 17.00’de yapıldığını basından takip ettiğimiz, otomobillerin kent ve doğa için bir felaket olduğunu göstermek olan Critical Mass etkinliği, artık İzmir’de de hayata geçiyor. Konak Meydanı’nda Saat Kulesi önünde buluşan İzmirli bisikletçiler, etkinliğin ruhuna uygun olarak trafik yoğunluğuna, araçların kentte kurduğu egemenliğe, küresel ısınmaya karşı pedal çevirmiş. “Bisiklete özgürlük, geleceğe yatırım... BP ve diğer petrol devlerinin zararlarına karşı benzin değil, pekmez ve pedala kuvvet” sloganlarıyla pedal çeviren bisikletçiler, ekolojik dengenin her gün nasıl bozulduğuna yaptıkları bu aktiviteyle dikkat çekiyorlar.

Bu aktivite, daha bir ay önce gelişen bir çevre felaketini hatırlatıyor: Meksika Körfezi, Haziran ayı boyunca petrole boyandı. Bu büyük felaket ile lav gibi fışkıran petrolün bir şekilde hızla durdurulamaması halinde, Meksika Körfezi bütünüyle mahvolacak! Suyun altındaki ve üstündeki yaban hayatı ve karadaki tüm kadim kültürleriyle birlikte... Dünyadaki dokuzuncu büyük su kütlesi olan ve Akdeniz’in yaklaşık üçte ikisi büyüklüğünde, bağrında da yeryüzünün en müthiş hayat çeşitliliklerini barındıran bir bölgeden bahsediyoruz. Mısır’da 26 yıldır devam eden olağanüstü hal rejimi ne kadar olağanüstü bir hal ise, BP’nin patlayan platformunda meydana gelen bu kaza da o kadar olağanüstü. Ama devletlerin gündemine girmeyi hala başaramadı.

Barış ve Dünya Güvenliği Araştırmaları Uzmanı Michael T. Klare, yakın gelecekteki 4 mega-felaket karabasanını şöyle sayıyor: “Bundan sekiz yıl sonra Newfoundland’daki dev Hibernia platformuna bir buzdağı çarpması, 3 yıl sonra ABD’nin Nijerya’da on binlerce askerle, o akla hayale sığmaz kirlilikteki petrol batağında savaşa batması, 10 yıl sonra Brezilya’da Rio açıklarında derin deniz “ön-tuz” petrol platformuna hortum vurması ve 12 yıl sonra Doğu Çin Denizi’nde su altı doğalgaz yatakları üzerinde Çin-Japon deniz savaşı...”

Bu satırlar yazılırken, mevsimin ilk büyük fırtınası Alex, Meksika Körfezi’ne ulaşıyor, tayfunun burgaçlanma hızı saatte 160 kilometreye erişiyor, ham petrol kütleleri dev dalgalarla iyice sahile sürükleniyor, zaten yarım yamalak giden temizleme çalışmaları da geçici olarak tamamen durduruluyordu.

Aynı günün ikinci ağır haberi de şuydu: ABD, Kanada, Hollanda ve Avrupa’nın önde gelen jeoloji, iklim, doğa bilimleri araştırmacıları, milyonlarca yıllık fosiller üzerinde çalışmalarını tamamlamış, bulgularını yayımlamışlardı. Sonuç mu? Dünyanın atmosfere saldığı karbondioksit gazlarının halihazırdaki seviyesi, Arktik bölgelerdeki ekosistemleri “geri dönüşü olmayan” değişimlere sürüklemek için yeterliydi. Yani, Kuzey Kutup bölgelerinde çok yakın gelecekte artık bir daha yaz buzu görülemeyecek, bölgedeki tüm bitkiler ve hayvanlar alemini derinlemesine etkileyecek olan bu durum, insanlık yaşadıkça bir daha asla düzelmeyecek, yani eski haline gelmeyecekti. Bu ısınmadan yeni ve büyük karlar bekleyen, CO2 seviyelerinin aşılmasını fırsat olarak değerlendirip heyecanlanan dev petrol-enerji şirketleri ve bir de onlarla işbirliği halindeki güçlü ve zengin devletler dışında, dünyanın geri kalanı için bayağı bir hüsran durumu olduğu varsayılabilir.

Öfkemizi kime yöneltmeliyiz? Dahr Jamail’in Louisiana’dan yazdığı gibi, “Dünyanın en kötü güvenlik siciline sahip dev petrol şirketi olan BP’ye mi? ABD’nin tamamen sermaye denetimindeki sözümona hükümetine mi? Yoksa, fosil yakıt medeniyetinin nimetlerinden ve konforundan milim feragat etmeye yanaşmayıp, durmadan söylenmekle yetinen kendimize mi? Belki de doğru cevap, ‘hiçbiri’ şıkkı olacaktır. Belki de tek yol, artık silkinip ataletten kurtulmaktır. Gittikçe büyüyen ve artık önü alınamaz hale gelen bu muazzam çevre felaketlerini, pozitif doğrultuda kullanamaz mıyız? Yine Jamail’in deyimiyle: “Trajediyi fosil yakıt bağımlılığından kendimizi kurtarma yönünde bir döngü noktası olarak kullanacak yeterlilikte bir kolektif irade ve tutkuya” sahip olamayacak kadar aciz miyiz dersiniz?

SELMA AKKAYA

Hiç yorum yok: