31 Temmuz 2010 Cumartesi

Alarm Zilleri

KÜRT hareketinin ulaştığı boyutları, “açılım oldu da onun için bu olaylar çıkıyor” diye yorumlamak, basit siyasi polemikten öte bir değer taşımıyor. Keşke bu kadar basit olsaydı.
Muhalefetin bu propagandasını yanlış bulduğum gibi, iktidar sözcülerinin “referandumu sabote etmek için provokatörler yapıyor” şeklindeki sözleri de basit siyasi polemikten öte bir değer taşımıyor.
Çünkü İnegöl, Dörtyol ve Erzurum’da patlak veren vahim kitlevi hadiselerin benzerlerini, referandumdan da açılımdan da önce kaç defa yaşadık!
Mersin, Bilecik, Sakarya, Antalya, Balıkesir, Adana olaylarını hatırlayın... Listeyi uzatmıyorum, maçlardan bahsetmiyorum.
Önümüzdeki tablonun vahametini ve derinliğini gerçekçi olarak görmeliyiz.
Kürt sorunu 1980’ler ve 90’larda terör sorunu olarak kaldığı için kitleler arasında böyle olaylar olmadı.
Ama geçen zaman içinde sorun siyasileşti, aynı zamanda toplumsallaştı. Gerginlik kitlelere yayıldı. Onun için 1990’larda görülmeyen kitlesel olaylar yaşanıyor. 1990’larda akla bile gelmeyen “taş atan çocuklar” sorunu da bu sürecin ürünüdür.
Bunlar, yaklaşmakta olan korkunç bir felaketin alarm zilleridir.

Dünden bu yana
Başvekil İsmet Paşa 1934 şark gezisinde bölgedeki Kürtçülük duygularını görmüş, defterine ve raporuna yazmıştı. 1970’lerde Devrimci Doğu Kültür Ocakları’yla Kürt hareketi ‘sol’ renk altında ortaya çıktı, 1980’lerde 12 Eylül işkencelerinin de katkısıyla silahlı patlama yaptı.
Geçen otuz yılda da kitlelere yayıldı. Onun için PKK tükenmiyor, partileri 2 milyon oy alıyor.
Diğer partilerdeki Kürtlerin de kimlik hassasiyetleri var; AKP’de de, CHP’de de böyle.
Ilımlısıyla aşırısıyla bir etnik milliyetçileşme olgusudur bu.
Dünyanın en zor, en tehlikeli sorunudur.
Etnik milliyetçilik sorularına dünyada sihirli bir çözüm bulunamadığı gibi, bizde de hiçbir partinin sihirli çözüm reçetesi yoktur; buna PKK partileri de dahildir.
Bu yüzden otuz yılımız muhalefetlerin “siz gidin ben hallederim” laflarıyla geçti.
Onun için meseleye particilik açısından değil, Cumhuriyet tarihimizin en zor ve karmaşık sorunu olduğu gerçeğinden bakmak gerekir.

Herkes için sağduyu
Geçen otuz yılda, Kürtçülük hareketi bu şekilde geniş bir tabana yayılırken, “evli evine, köyle köyüne” şeklindeki kansız bir çözümü imkânsızlaştıran başka bir gelişme oldu: İç göçlerle iç içe geçtik. Böyle toplumlarda herkesin evine gitmesi, tokalaşarak olmaz! Tabiat kanunu gibi dünya örnekleri gösteriyor ki, böyle toplumlarda ayrılmak boşanma gibi olmuyor, canlı gövdenin yarılması gibi korkunç acılarla oluyor.
İşte alarm zilleri çalan felaket budur!
Sağduyu tek taraflı beklenemez.
Evet; PKK terörüne tepki duyarak bu tür “tehevvür”lere kapılanları mutlaka kınayıp itidale çağırmalıyız. Yaptıklarının Türkiye’ye hizmet değil, “yarılmayı” körüklemek olduğunu anlatmalıyız. Aynı şekilde PKK’ya alkış tutanları, etnik milliyetçiliği çılgınca körükleyenleri, birlikte yaşamaya zemin olacak ne varsa onları yok etmeye çalışanları da kınamalıyız ve uyarmalıyız; oynadığınız ateşi körüklemiş oluyorsunuz.
Hepimiz ufuktaki şu felaketi görmeliyiz: Türkiye’nin bir tarafı Kürdistan olursa kalan tamamı Türkistan olur! Hem de, Türkleri de Kürtleri de bin pişman edecek korkunç acılarla, kayıplarla...

Taha Akyol

Hiç yorum yok: