5 Temmuz 2010 Pazartesi

AKP Faşizmi

Hasan Bildirici12 yıllık tutsaklık hayatımda, poliste ve cezaevlerinde en çok işkenceyi Türkçü ve İslamcı memurlardan gördüm. Toplu saldırırken, “Allah Allah!..” veya “Allahuekber” demeyi ihmal etmezlerdi. Solcuların, kendi hatalarını, sol ideolojiden uzak tutmaları gibi, İslamcı-Türkçüler de kendi katliamlarını, cinayet ve işkencelerini birer provokasyon olarak nitelerler. Onlara sorarsanız Sivas, Çorum, Maraş katliamlarında hiçbir rolleri yoktur. Birileri onları kışkırtmış, onlar da vurup öldürmüşlerdir… Türk basını ve iktidarları şöyle namuslu bir soruyu kendilerine hiçbir zaman sormazlar:
“Neden bir kişi, ‘bu dinsize, kitapsıza, Allahsıza, Kürde vurun!’ Dediğinde bütün şehir ve kasaba vurmak için harekete geçiyor? Bunları böyle toplu harekete geçiren sinerji nereden geliyor?”
Onlar böyle bir soruyu sormaz, cevabını da doğru vermezler. Ama biz hem sormasını, hem de cevabını biliyoruz. Türk devleti, ona bağlı Türkçü ve İslamcı partiler, 86 yıl boyunca, farklılıklara yönelik cinayete ve katliamlara eğilimli nesiller yetiştirmişlerdir. Provokasyon diyerek kendisinden kaçtıkları gerçek budur. İktidara gelmesi için ABD destekli 12 Eylül darbesiyle önü açılan İslamcı ve Türkçü kadrolar şu anda iktidardırlar. Siyasal Kürtlükten ve solculardan arındırılmış Türk üniversitelerinde yetiştirildiler. Belki gençler bilmez, 12 Eylül’den önce iki polis derneği vardı: Pol-Der ve Pol-Bir… Pol-Der, solcu polislerin derneğiydi. Pol-Bir ise Türkçü ve İslamcı polislerin derneği idi. 12 Eylül’de Pol-Der üyesi bütün polislerin işine son verdiler. Türkiye’deki polis teşkilatı tamamen Türkçü ve İslamcı militanlara bırakıldı… Sanırım geçen yıldı; on bin kişilik polis kadrosu olan Ankara’da, Ramazan’da, sadece onbeş polis oruç tutmayacağını mutfağa bildirmişti.
Bu, Türkiye’nin sistemidir. Saddam sisteminden daha katı, daha faşist bir sistemdir. Türkiye nüfusunun üçte biri olan Alevilerin Ramazan’da değil de, başka bir ayda oruç tuttuğu bilinir. Nüfus oranlamasına göre hesaplarsak, bir kaç bin polisin Alevi kökenli olması ve oruç ayım değil diye de başvurması gerekirdi. Oruç tutmayacak olan komünistleri, ateistleri, hastaları saymıyorum… Bu ne biçim bir sistem ki, 10 bin polisten ancak 15 kişi cesaret edip oruç tutmayacağını bildirmiş.
Bundan iki sonuç çıkar. Ya polis teşkilatı tamamen Türkçü-ve İslamcılardan oluşuyor, ya da diğerleri korkusundan oruç tutmuş gibi görünüyor…
Her iki durum da faşizmdir.
Siz, solcu veya Kürtlüğünü açıkça savunan bir emniyet müdürü, bir bürokrat, bir vali, bir kaymakam ve bir albay tanıyor musunuz? Ama 12 Eylül öncesi vardı; örneğin Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul solcuydu ve faşistler tarafından öldürüldü. Ankara Baş Savcı Yardımcısı Doğan Öz solcuydu, şu anda MHP milletvekili olan İbrahim Çiftçi tarafından öldürüldü.
Türkiye’nin AKP ile ileri gittiğini söyleyenler, alttan alta AKP faşizminden beslenen çıkarcılardır. AKP’ye en çok oy veren Konya, Yozgat, Trabzon, Sakarya, Bursa, Rize… Hangi şehri içine katarsanız katın, bu şehirlerde yaşayan kitlelerin hangi özelliği ilericidir? Manisa’da Romanlara saldıran güruha gidin sorun, yüzde doksanı AKP’li çıkmazsa biz bu ülkeyi tanımıyoruz demektir.
AKP, faşist bir partidir. Faşizm, bütün ülkelerde yalan ve hile ile iktidara gelir. Musolini’nin partisinin adı, Sosyalistti; Hitler’in partisini adı da, sosyalistti.. Faşistler, toplumda çözüm bekleyen en önemli değerlere el atarak iktidara gelirler…
AKP ve kitlesinin ne kadar demokrat olduğunu sınamak mı istiyorsunuz; AKP’nin en çok oy aldığı bir ile gider, çarşı ortasında iki Kürtçe şarkı söyler veya solcu bir pankart açarsınız… O zaman da “gör başıma neler geldi” türküsünü söylersiniz.
Humeyni, İran’daki liberallerin ve komünistlerin desteğini alarak iktidara geldi. Şah zulmünden bıkan liberaller ve Komünistler Humeyni hareketini gönüllü desteklediler. Humeyni iktidara gelir gelmez, öncelikle İran komünist Partisi TUDEH’in ele geçirdiği bütün üyelerini öldürdü. Ardından liberal temsilcileri tek tek ortadan kaldırdı. Siyasal İslam, iktidar tutkunu liberallerin umduğu gibi yerinde duracak bir güç değildir. Siyasal İslam, iktidarını sağlamlaştırdığında, on bin Ankara polisine oruç tutturacak, Rize şehrinin tümüne de türban taktıracak, Kürdistan’nın bütün siyasilerinin kollarına kelepçe takacak kadar acımasız bir içeriğe sahiptir. Acımasızlık, Hıristiyanlık, Yahudilik veya Müslümanlık, bütün dinsel iktidarların genel karakteridir.
Bugün Kurdistan Posta da yazısı yer alan Milliyet yazarı Serpil Yılmaz’ı iyi okuyun. Patronlar, Kürt işçilere çıkış veriyor diye yazmış. Bu patronların yüzde doksanı AKP’lidir. Kürtlerin ve solcuların linç edildiği bütün şehirlerde aşağı yukarı en güçlü parti AKP’dir. AKP Kürdistan’da Kürt siyasetçilere vururken, Türk şehirlerinde de içlerine karışmış MHP’li unsurlarla Kürtlere linç ve ölüm korkusu tattırmaktadır. AKP iktidarında, Kürtleri linç etmekten dolayı işeri alınmış tek Türk milliyetçisi yoktur. Fethullah Gülen ve AKP ile ilgili en isabetli tespiti Fransa’nın Le Monde gazetesi yapmıştı:
“Fethullah Cemaati, ABD dış politikasının Orta Asya ve Orta Doğu'da sıradan bir piyonudur”
Saddam’ı, Bin Ladin’i Ortadoğu’nun başına bela eden ABD, Türk Kontrgerilla birimini kuran ABD, çürümüş ve değerleri aşınmış Kemalizm yerine, Siyasal İslam’ı oturtuyor. Kemalist iktidarın biçimlendirdiği İslamcı-Türkçü kadrolar köy, kasaba ve şehirleri ele geçirdi. ABD, İsrail hariç tümü Müslüman olan Ortadoğu’da, Kemalist devletin çürüdüğü yerde, ucundan kıyısından batı değerlerine bulaşmış Türk siyasal İslam’ıyla ittifak yapıyor. İlericilik dedikleri bu. Tıpkı tahta çıkan Osmanlı Padişahlarının yaptığı gibi, iktidara gelen Siyasal İslam da çevre halkalara akçe dağıtıyor. Çürümüş rejimin en mağdur iki kesimi Kürtlerin ve Alevilerin en oynak kesimlerine iktidar olanaklarından rüşvet verilerek, İslam’a dayalı yeni Osmanlıcılığın temeli ve çatısı çakılmak isteniyor. Siyasal İslam projesinin tümüyle iktidar yapılmasının önünde iki engel bulunuyor. Biri, 86 yıl boyunca her türlü iktidar pisliğine bulaşmış ordu… Gözden çıkarılmış organlar hariç, orduyla uzlaşarak, anlaşarak işi götürüyorlar. Kürdistan’daki engel ise PKK’dir. AKP ve Siyasal İslam’ın gözden çıkarılmış ordu birimleriyle ile PKK’ye aynı anda vurması ve ikisini Fethullahçı basın aracılığıyla aynılaştırmak, bundandır. “Kozmik oda” ya girilirken, belediye başkanlarının plastik kelepçe ile tek sıraya geçirilmesi de bundandır. Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’lerden de okuyacağınız gibi, TC Sovyetleri çöküyormuş. Rus Sovyetleri çökerken, Rusya çevresindeki halklar bağımsızlıklarını kazandılar. Kendileri oldular. Kendi yönetimlerini kurdular. Bağımsızlık kazanan ondört cumhuriyetin hiç biri, çökmekte olan Rus Sovyetlerini kurtarmaya koşmadı.
Fakat her dönem çağ kaçıran Kürtler, Malazgirt’te Anadolu’yu ve kendi topraklarını Türklere açması gibi, 600 yıl Osmanlı sınırlarının bekçiliğini yapması gibi, dağılan Osmanlı’dan bir Türk devleti kurup kendisini yasaklayacak Türklere armağan etmesi gibi; şimdi de, biraz zorlasalar dağılmanın eşiğine gelmiş Kemalist diktatörlük yerine hazırlanan Türk –İslam devletinin yardımına koşuyorlar. Böyle ucuz ve hesapsız davranmakla yeni Kürt nesillerinin geleceğine ipotek koyduklarının farkında değiller mi? Kürtlere vurmaktan çürümüş ve çökmenin eşiğine gelmiş bir devlet yeniden restore edilirken, Kürt siyasetçilerinin ve aydınların pozisyonu devletle PKK arasında hakemlik mi olmalıydı? AKP, çürümüş rejimin Kürdistan’ı elde tutmada kullanacağı son projedir. Dinsel bir projedir. Türklüğü ve İslam’ı yayma projesidir. AKP, ve Siyasal İslam Türkiye’de bütün yönetimi ele geçirdiğinde, Kürt siyasetlerinin ve Kürt özgürlük hareketlerinin yaşayacağı trajedi, kelepçeyle tek sıraya geçmiş belediye başkanlarının akıbetinden çok daha ağır olacaktır. AKP trenine binmiş Cengiz Çandar, Ahmet Altan ve Hasan Cemal gibi liberal gazeteciler, çağdaşlaşmak isteyen Kürt ve Türk toplumu adına bize AKP’yi desteklemeyi önermekle ahmaklık yapmaktadırlar. İnsan bu kadar günlük çıkar peşinde koşmaz. Sokakları ve devleti tümüyle ele geçirecek Siyasal İslam’ın çağdaş insanlarla paylaşacağı bir iktidar hiçbir zaman olmayacaktır. Ortalama 4-5 milyonluk bir kitle gücüne sahip olduğu halde, tek sıra halinde kelepçe altına girmeyi kıyamet derecesinde sorunu yapmayanlarla, hala PKK’nin ilk kuruluş yıllarındaki Pilot Necati’yi tartışanların Kürt toplumunu taşıyabileceği ileri mevzi neresi olabilir?
Bomba, silah ve ölüm çığlıkları altında doğup büyümüş Kürdistan gençliği yenileştirilmiş çift dikişli sokak ve devlet faşizmine teslim olmayacaktır bu kez. İnsanların etnik kimlikleri ve dini inançlarını iktidar aracı olarak kullanan sahtekarlar aracılığıyla yönetilmeyi kabul etmeyecektir. Kürt sorunu, Kürdistan davasından bıkmış yüz veya iki yüz Kürdün devlete ait çeşitli kurumlarda memur veya yönetici olarak istihdam edilmesi sorunu değil; Botan, Garazan, Amed, Serhat ve Dersim Kürtlüğünün, iktidar olma ve vatanları Kürdistan’ı yeniden inşa etme sorunudur… Bu kez hayat böyle akacaktır…

Hasan Bildirici
bildiricihasan@hotmail.com

Hiç yorum yok: