9 Temmuz 2010 Cuma

Ahlaksızın ahlakı


İşçiler, deliler, kadınlar, mahkumlar, hayat kadınları, kısacası dışlanmış şeytanlar için polisle çatışırken, asla 'ama siz de' diye başlayan bir cümle kurmamıştı Foucault. Güçlüye karşı güçsüzün, haksıza karşı haklının yanında durmak isteyenin ahlaki tutarlılığıydı Foucault'nunki. Ötekiler için bir tek 'düşünürümüzün' polisle çatışmadığını biliyoruz, hani öyle bir beklenti de yok. Bir beklentiden söz edilecekse en azından 'ama siz de' diye başlayan bir cümlenin huzurlu kıvrımları arasına bu denli hevesle uzanmamaları. Korkaklığını cesaret, riyakarlığını dürüstlük, ahlaksızlığını ahlak, rezilliğini erdem, alçalışını yücelik diye sunmamalarıdır onlardan beklenen. Haklıyla haksızı, mazlum ile zalimi, zayıf ile güçlüyü, öteki ile 'biz'i eşitlerken daima ikincisini kollayan bu kurnazlığa tenezzül etmemeleridir istenen. Her şey gibi ahlak da göreceli belki, ama gerçekte bir düşünürün ahlakı, Foucault'nun ahlak tarifine yakın bir şey olsa gerek: 'Benim ahlakım, tek tek ve her özgürlük arayışına saygılı, evrensel değerleri tahrip eden her iktidara karşı tavizsiz olmak demektir. Bu basit, ama zor bir tercihtir.'

İktidar karşıtı bir ahlak, gerçekte de basit ama zor bir tercih. Hele ahlaki rezervlerini tüketen 'düşünürlerin' kaynaştığı bu cehennemde bu büsbütün zor. Düşünce ve eylemlerinin uyuşmazlığından geçtik, fikri tutarlılık bile bir nimetten sayılmalı. Söz ve eylem tutarlılığı bir yana, önceki sözünün sonraki sözüyle ilintisini kuramayan 'düşünür/yazar' takımımız, fikri tutarsızlığının fay kırıklarını yine Kürtlerle kapatma telaşında. 'Ama Kürtler de şöyle...' Ahlaka sarıldığı yerde ahlaksızlığı büsbütün sırıtıyor. Yaptığı şey, ahlaksızlıktan bir ahlak yaratmak.

Modernizmi ve her türlü ideolojiyi reddeden Deliliğin Tarihi'nin yazarı Foucault, 'düşünür' takımımız gibi ahlakı, realitenin sunağında kurban etmez. Güçlünün haklılığını reddettiği gibi, bu hakla giydirilmiş ahlaksızlığı da kutsamaz bizim 'düşünür' gibi. 'Haklı olan güçlünün ahlakı' zihinlerindeki ahlak tanımının tamamını oluşturuyor. İktidar ahlakı, ötekinin aleyhine yarattığı gerçeklik kadardır. Gerçeğin efendisinin ahlaki temeli, yönettiği kitlelerin ve düşman bildiği zayıfların bu gerçeği kayıtsız şartsız kabullenilmesi ön kabulüne oturur. 'Realiteyi değiştiremiyorsan, realiteye boyun eğmelisin.'Ama bu, iktidarın değil, iktidar adına 'düşünürümüzün' öne sürdüğü talep. Bunun ahlaki olup olmaması önemli değil, önemli olan huzursuzluk vermemen. Çünkü verdiğin huzursuzluk ahlakla giydirilen ahlaksızlığı faş eder. Maske düşer. Düşen maskenin açıkta bıraktığı yüz tiksinti verici. Öyleyse maskeyi düşürmemeye bakmalı.

Realiteye boyun eğmeyi ahlaki tutum diye yutturan 'düşünürlerimiz' güç tapınmacılığını temel ahlaki değer diye empoze ediyor. 'Askeri zaferi teğet geçen Kürtler, askeri zaferi ıskalayan devlet sisteminin kurallarına razı olmalı. Ahlaklı olan teslim olandır. 'Ahlaksızlığı tanımlayamadan ahlak vaizliğine soyunan 'düşünürümüz' gerçeğin tarifini yapıyor, ahlakın değil. Ama tarif ettiği şeyi, illaki bir ahlaki norm diye dayatmakta ısrarlı. Düşünürümüze/yazarımıza(!) göre direnmenin ahlaki gerekçesi kalmamış. Direnerek alınabilecek haklar direnmeden de alınabilirmiş. Bunun koşulları varmış. Şimdiki zemin, sanki kendiliğinden oluşmuş ya da şimdiki 'iyi ortam' sanki efendilerimizin lütufkarlığıymış gibi. Düşünürümüz, efendilerimizin hakseverliğine, insancıllığına, demokratlığına kefil. Ama kefil oldukları otoriter sisteme ve bekçilerine yapılacak her muhalefeti de ahlaksızlıkla suçlamaya hazır. Tarafsızın tarafgirliği, zayıfın cesedi üzerinde tepinmektir biraz da.

'Her iki taraf da şöyle...' diye başlayan her cümlenin aslında nasıl bağlanacağını bilmeyen yok. Bunu ileri süren 'düşünür' daha başından gerçekte haksız güçlünün yanında durup, gerçekte haklı olan güçsüzün burnunu cümlesinin son sözcüğüne bağlama derdinde. Boğazımıza kaçan kılçık sözünü ettikleri ahlaktan kaygan.

'Herhangi bir ölüm, bir çığlık, bir başkaldırı toplumun genel çıkarı karşısında değer taşımaz', 'ilkelerin, içinde bulunduğumuz özel koşullarda anlamı olamaz' diyen kişi, sözünü 'ötekine' batırmak için keskinleştirdiğine şüphe yok. Nihayetinde ilkesizlikten de bir ahlak çıkar çıkmasına da, bu ahlak, Foucault'nun sözünü ettiği ahlaktan bambaşka bir şey olsa gerek.

Arif ALTAN
arif_altan@hotmail.com

Hiç yorum yok: