31 Temmuz 2010 Cumartesi

3Y bir devlet ‘Bölünürsünüz elbet!’

Kürtler Türkiye Cumhuriyeti devletinden kopuyor.
Çünkü devletin bütün “kuvvetleri” Kürtleri dışlıyor.
Devletin kaç “kuvveti” var?
Üç. Yasama, Yargı, Yürütme...
Yani 3 Y...
Ye, Ye, Ye...
Ye yiyebildiğin kadar gibi bir şey.
Bu 3Y mevcut darbe anayasasına göre, “doktrin” açısından birbirinden ayrı. Ayrı olmak ne kelime, şu sıralar Ankara’ya bakarsanız, kanlı bıçaklı. Türkiye “kuvvetler ayrılığının” en dramatik döneminden geçiyor.

Gelgelelim, “Ye, Ye, Ye”ler Ankara’da kanlı bıçaklı olsalar da, Kürde karşı sımsıkı kenetli.
İçişleri Bakanı polise “gördüğünüz yerde enseleyin” emrini verdiği Generalle Amanoslar’da kelle avına çıkıyor. Sımsıkı. Birleşik. Yargı İçişleri Bakanıyla “firari paşa”nın bu birlikteliğini onaylıyor. Firardaki zaten yürütmenin paşası. Yürütmenin Hatay Valisi ise “Kürdistan-Türkiye sınırını” çizmiş, BDP’den giriş “vizesi” istiyor. “Kuvvetler birleşiyor, ‘ortak vatan’ bölünüyor.” Bravo...

Ama asıl “kuvvetler birliği”nin tezahürleri çok daha vahim.
Birinci mi, yoksa dış kapının mandalı mı, her neyse, Yasama Kuvveti Kürdü dışlıyor. Kanıt, yüzde on barajı. Bu baraj Kürtlerin “Yasama erki” denilen “kuvvetin” içinde adaletli yer almasını önlüyor. O yasama kuvveti ki, nice Kürt partisinin kapatılmasına ışık yaktı, nice Kürt vekillerin dokunulmazlığını kaldırıp hapse attı. Fırsat bulsa bunu yine yapacak. Zaten yapabilsin diye, bütün Anayasa değişikliğine disiplinle oy veren AKP tayfası, tıpkı Irak savaşıyla ilgili yaptığı “masonik” numarayla “parti kapatmayı” değil de, AKP’yi kapatmayı zorlaştıran maddeye bile “hayır” oyu verdi. Eğer BDP’liler oylamaya katılsaydılar, onların vereceği oyu kadük edecek kadar “hayır” oyu, “derin” AKP’nin cebindeydi. Yasama’nın Kürdü dışladığı açık.

İkinci mi, yoksa şu sıralar dendiği gibi askerin vesayetinin fetva makamı mı, her neyse, Yargı Kuvveti de Kürdü dışlıyor. Kürtler Anayasa Mahkemesinin partilerini kapatmasını protesto ettiği için tutuklanıyor, 11 yıl hapis istemiyle yargılanıyor; onların üzerine Bulanık’ta ateş açan iki korucu ise, tıpkı Şemdinli’de Umut Kitapevini bombalayan ve Nisan Muhtiracısı Büyükanıt’ın “iyi çocukları” gibi, hapisten ellerini kollarını sallayarak çıkıyor. Yargı, seçilmiş belediye başkanlarını tutukluyor, cinayet işleyenleri serbest bırakıyor.

Üçüncüsü, aslında her bir şeyin başı, devletin şahı, polisi, askeri, hapishanesiyle devlet denilen Leviathan’ın vurucu, kırıcı, yıkıcı, yıldırıcı gücü Yürütmenin ise Kürtleri dışlamasından söz etmek bile hafif. Bu kuvvet Kürtle savaş halinde. Kovalıyor, yakalıyor, tutukluyor, kolunu kanadını kırıyor, işkenceden geçiriyor, öldürüyor, yine durmuyor, bir de öldürdüğünün ciğerini söküyor.

İşte 3Y bu. Ve bu 3Y Kürtleri dışlıyor; 3Y devlet anlamına geldiği için, bunun dışında bir başka devlet olmadığı için, Kürtler bu devletten kopuyor. Kürtlerin devletten kopması o kadar mühim değil. Bunu devlet düşünsün. 3Y aklını başına toplasın Kürtlerin neden kendisinden kopmakta olduğuna kafa yorsun. Kopuş istemiyorsa, “kuvvetler ayrılığı” ilkesini Kürtlere karşı da uygulamak gerektiğine karar versin.

Biz 3Y’nin “bölünüp, parçalanmasını, dağılarak ayrışmasını” böylece bu 3Y’nin yalnız Batıda değil, Fırat’ın Doğusunda da kuvvetler ayrılığı ilkesine uymasını istiyoruz. 3Y anlamındaki devlet “bölünmelidir elbet”. Kuvvetler ayrılığı başka türlü nasıl sağlanacak? Evet, bu sorun çözümü en kolay sorun. 3Y’yi birbirinden ayırır, “birlik ve bütünlüğünü” bozarsın, olur biter. Ama, eğer Türk Kürtten, Kürt de Türkten kopuyorsa, bilin bunun ilacı ya yoktur, ya da çok nadirattandır. Size bir tek örnek vereceğim:

Sabahtan akşama kadar “bin yıllık birlik beraberliğimiz” edebiyatı yapanlara soralım, 1915 yılına gelinceye kadar, o dönemde Kürt toplumundan belki yüzyıl ilerde, yüzyıl daha fazla çağdaş, Osmanlı el zaanaatlarının, ticaretenin öncüsü, Osmanlıya ait bütün uygarlık eserlerinin asıl imzacısı, Fransız Devrimi ilkelerinin ilk taşıyıcısı, kendi mezar kazıcılarının kışlalarını yapan, köprülerini kuran, onlara müzigin en güzel nağmelerini armağan eden şu Ermenilerle aynı topraklarda “bin yıl” olmasa da, (1071’den bu yana henüz bin yıl olmadı) yüzlerce yıl etle-tırnak gibi değil miydik?

Ne oldu?
Osmanlının “en güvenilir teb’ası” sayılan Ermeni şimdi Türkiye’nin bir milim Doğusunda, ama Türkiye’den bir ışık yılı uzakta yaşıyor.
Bursa İnegöl’de ve Hatay Dörtyol’da parçalanan 3Y değil. Devlet “bütün, bölünmez, yekpare” bir halde. Ama artık Türkle Kürdün “birliği” geri dönüşü çok zor bir bölünmeye doğru gidiyor.
“Ama PKK de devlete karşı ayaklanmış, silah çekmiş...”
Doğrudur.
Ya ayaklanmanın nedenlerini ortadan kaldırın; ya da mukadder akıbeti tevekkülle karşılayın...
Liberali ve muhafazakarı “bu tehdit” diye bağırıyor.
Tehdit, mehdit yok, söyleyin, “savaşın nedenlerini kaldıracak mısınız, kaldırmayacak mısınız?”

Katil kurbanının gırtlağına kasaturayı dayamış, ha kesti ha kesecek. Kurban, “etme, bana acımıyorsun, çoluğuna çocuğuna acı, beni öldürüp hapse gireceksin, hayatın kararacak, yazık değil mi gençliğine!” deyince, canavar adam, “vay alçak bir de beni tehdit ediyorsun ha, diyerek, zavallının başını gövdesinden ayırmış...” Şu liberal yazarların Kürtlerin her uyarısını “tehdit” sayması karşısında aklıma hep bu örnek geliyor.

Okunma: 75

Hiç yorum yok: