26 Haziran 2010 Cumartesi

Cemil Bayık: Aydınlar ve sosyalistler Kürtlerle birlikte direnmeli

KCK Yürütme Konseyi Başkan Yardımcısı Cemil Bayık Türkiyeli aydınların, demokratların, sosyalistlerin Kürtlerle birlikte direnme çağrısı yaptı. Bayık, ‘’Türk sömürgeci politikalarına karşı Kürtlerle birlikte direnmeleri gerekir. Eğer bunu yaparlarsa bu devlet, bu hükümet soykırım politikalarından vazgeçecektir’’ dedi. Cezaevindeki taş atan çocukların rehin tutulduğuna dikkat çeken Bayık sorularımızı yanıtladı

EN FAŞİST REJİMDE BİLE ÇOCUKLARA


*Cezaevindeki Kürt çocuklarının durumu ile ilgili aralarında dünyaca ünlü isimlerin de olduğu birçok aydının desteklediği bir dizi eylem gerçekleşiyor. Bu tür girişimleri ve Kürt çocuklarına yaklaşım konusunda yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?


-Chomsky, Wallerstein gibi insanların Kürt çocuklarına sahiplik yapması, Kürt halkının yürüttüğü Özgürlük Mücadelesi’ne destek sunmaları saygıyla karşılanması gereken bir tutumdur. Zaten onlardan beklenen de böyle bir tutumun sahibi olmalarıdır. Çünkü kendileri de özgürlük için mücadele yürütüyorlar. Özgürlük için mücadele yürüten, demokrasi için mücadele yürüten, insanlığın demokrasi ve özgürlük sorunlarının çözümü için mücadele yürütenler Kürt halkının özgürlük mücadelesini görmezlikten gelemezler. Bu nedenle Kürt halkının özgürlük mücadelesinin de anlamaktadırlar. Dünyada bugün en çok özgürlüğe, demokrasiye, adalete muhtaç olan bir halk varsa o da Kürt halkıdır, Kürt toplumudur. Çünkü bütün halklardan daha fazla zulüm gören bir halktır. Her şeyi elinden alınan, paramparça edilen bir halktır. Yok edilmek istenen bir halktır. Demokrasi, özgürlük, adalet nedir yaşamamış bir halktır. Kendisine hep katliam yaşatılmıştır, hep acı yaşatılmıştır, hep inkar edilmiştir, hep hor görülmüştür, aşağılanmıştır. Dolayısıyla dünyada en ağır haksızlığa uğrayan bir halk olduğu gibi demokrasiye, özgürlüğe, adalete en çok ihtiyacı olan bir halktır. Dünyanın en yoksul halkıdır, en onurlu halkıdır.


Kürtler neolitik toplumu ve kültürü yaratanların ardılları olduğundan insanlığa en büyük hizmetleri olan bir halktır. Bugün ise insanlık tarafından yok edilmek istenen bir halktır. Bu tüm insanlık açısından büyük bir trajedidir. Böyle bir halka sahiplik yapmak, onun evlatlarına sahiplik yapmak her onurlu insanın görevidir. Hele hele bu insanlar insanlığın demokrasi ve özgürlük sorunlarının çözümüne hayatlarını adamışlarsa, bunun mücadelesini yürütüyorlarsa onlar için böyle bir halka sahiplik yapmak, onun çocuklarına sahiplik yapmak, bu halkın üzerindeki imha politikalarına karşı durmak en istenen tutumdur, en onurlu tutumdur. Onlar da bunu yapıyorlar. Chomsky, Wallerstein gibiler aslında tarihi sorumluluklarını yerine getiriyorlar. Hatta geç kalmışlar da denilebilir. Daha erkenden görev ve sorumluluklarını yerine getirmeliydiler. Bundan sonra da Kürt halkının özgürlük mücadelesine daha fazla sahiplik yapmaları gerekiyor. Bugün eğer 4000 civarında çocuk yargılanıyor, binden fazlası cezaevinde ise ve ağır cezalara çarptırılıyorsa, bu durum Türkiye’deki rejimin nasıl bir rejim olduğunu, Türk devletinin Kürtlere yönelik nasıl bir politikanın sahibi olduğunu anlamaya yeter. Türk devletinin gerçeğini anlamak isteyen bu çocukların cezaevlerine alınması ve yargılanmasında bunu rahatlıkla anlayabilir. Vicdan sahipleri bu devletin Kürtlere neyi reva gördüğünü, nasıl bir politika uyguladığını rahatlıkla görebilir. Düşünün ki bir toplumun geleceği olan çocukları yargılanıyor, işkence altına alınıyor ve ağır cezalar veriliyor. Bu bir toplumun tümüyle cezaevine alınması, yargılanması, ceza alması anlamına geliyor. Çünkü çocuk bir toplumun geleceğini ifade ediyor. Toplumun kendisini ifade ediyor. Bundan daha vahşi bir politika olamaz.


Dünyada en faşist rejim bile, Hitler faşizmi bile toplumlara bunu uygulamamıştır. Belki birçok insanı yakalamıştır, birçok insanı işkenceye almıştır, katletmiştir ama hiçbir zaman hiçbir toplumun çocuklarını böyle işkenceye, yargılamaya almamıştır. Dünyanın en zalim rejimi ancak bunu yapabilir. Bugün Türkiye rejiminden daha zalim bir rejim bulunamaz. Onun için zaten Türkiye rejimi, Türkiye hükümeti, AKP Hükümeti bu çocuklardan dolayı oldukça köşeye sıkışmış bulunuyor. Bütün o demokrasi söylemlerinin, açılım söylemlerinin boş olduğunu herkes görüyor. Bir aldatma olduğunu, bunun altında büyük bir zulmün, vahşetin gizlendiğini, faşizmin gizlendiğini artık herkes biraz biraz anlamaya ve görmeye çalışıyor. Onun için Türk devleti ve AKP Hükümeti bu sıkışmadan kurtulmak için şimdi güya çözümler arıyor. Geliştirdiği çözümler yine aldatmaya yöneliktir. Şimdi çocuklara yapılan haksızlığı gideriyor gibi bir imaj yaratmaya çalışıyor. Yasaları bunun için değiştireceğini, demokratik hale getireceğini söylüyor. Yasada yapacağı değişiklik dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek biçimde çocuklara bir tehdidi ve şantajı ifade etmektedir. Anlayış açısından eskisinden daha kötü bir durum çocuklara yaşatılmak isteniyor. Çocuklar ilk yakalandığında yargılanacak, ceza verilecek, ama hapse atılmayacakmış. Rehabilite için kontrol altına alınacakmış! Yani yatılı bölge okullarında hedefledikleri gibi Kürt çocuklarını kendi gerçekliğine ters yetiştirmek, hatta kendi gerçekliklerine karşı çıkartmak gibi bir amacı bu yasayla gerçekleştirmek istiyorlar. İkinci defa yakalandıklarında ise ceza vereceklermiş! Bunun anlamı şudur: İkinci defa mı serhildanlara katılıyorlar tespitini yapmak için fazla tutuklama yapılacaktır. Çocuklar üzerinde böyle bir şantaj ve tehditte bulunmak kadar faşist ve ahlaksızca biz zihniyet olamaz.


Çocuklar, yine TMK yasasında yargılanacaklar, ama bu yargılamayı çocuk mahkemeleri yapacakmış! Topluma karşı bir savaş yasası haline gelen, olağanüstü halin kalıcı kılınmasını ifade eden TMK ortadan kalkmadığı müddetçe ne topluma ne de çocuklara yönelik yaklaşım değişir. Çocuklar ilk önce rehabilitasyona alınacakmış, bir daha yakalandıklarında ise on beş yıl değil de on yıl yatacaklarmış. İşte iyileştirme dedikleri budur. Halbuki çocukların taş attı ya da gösterilere katıldı diye zindana atılması da, ağır cezalar verilmesi başlı başına bir insanlık suçudur. Dolayısıyla yapılacak değişiklikler tamamen bir aldatma ve kendisini sıkışıklıktan kurtarma manevrasıdır. Hem uluslar arası alanda sıkışıyor hem de içte tepkiler gelişiyor. Çünkü bu çocukların cezaevine alınması, yargılanması kabul edilemez deniliyor. Bu yönlü tepkiler gelişiyor. Bunu yapmak “Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atmaktır” diyenler giderek çoğalıyor. Türkiye’de bundan rahatsızlık duyanlar var. Dışarıda bundan rahatsızlık duyanlar var. Çünkü bu, rejimin faşist karakterini çok net ortaya koyuyor. Bu, devletin Kürtler üzerinde uyguladığı politikayı ortaya seriyor. Devlet suçüstü yakalanıyor. Onun için içeride ve uluslar arası kamuoyu gözünde yargılamak duruma düşüyor. Kendisini bu durumlardan kurtarmak için güya yasaları değiştirdiğini söylüyor. Bununla yeniden bir zaman kazanma ve herkesi aldatmak istiyor. Dolayısıyla hiç kimsenin buna aldanmaması gerekiyor. Özellikle Türkiye’deki demokrasi güçlerinin, özgürlük güçlerinin buna aldanmaması gerekir. Zaten Kürt toplumunun buna aldanması düşünülemez. Çünkü ortada öyle değiştirilen bir yasa falan yok. Sadece biraz daha kabul edilebilir duruma getirilmeye çalışılıyor.


Neden bu kadar çocuk cezaevine alınıyor. Neden çocukları cezaevine atan bu yasaları kurdular? Nedeni açıktır. Kürt kimliği kabul edilmediği ve iradesi tanınmadığı için bu çocuklar cezaevine alınıyor. Deniliyor ki, çocuklar eylem yapıyor, taş atıyor, bilmem kullanılıyor, onun için cezaevine alınmış, gerekçe bu tarzda izah ediliyor. Bu çocuklar eğer taş atmışsa, eyleme girmişse, herhalde durup dururken yapmıyor. Çocukların bu tutumu göstermesi, haksızlığın ne kadar ağır olduğu ve buna karşı direnişin ne kadar toplumsallaştığı anlamına geliyor. Kürt çocukları da Kürt olduklarından ve Kürtlüğü inkar eden bir rejime karşı durduklarından tutuklanıyorlar. Çocukların tepkisi, toplumun tepkisinin çocuklarda yansımasının bulmasını ifade ediyor. Bu çocukların anneleri, babaları köylerinden atılmış, köyleri yakılmış, her şeyleri ellerinden alınmış, çırılçıplak sokağa atılmış, sokakta bile kalabilecek bir yer kendilerine verilmemiş durumdadır. Kendilerini yaşatmak için en ufak bir imkan bile tanınmamış, bütün yaşam olanakları üzerlerine kapatılmıştır. Eğer bu çocuklar taş atıyorsa, eyleme giriyorlarsa bunun için giriyorlar. Öyle AKP’nin dediği gibi veya bazı kendini bilmezlerin dediği gibi kandırıldıkları için değil. Ortada açıkça kabul edilmeyecek bir durum var, bir vahşet var. Toplum yaşamı içinde bunu öğreniyorlar. Çocuk da öğrenir. Dolayısıyla mevcut durumu kabul etmedikleri ve kendilerinin yaşadığı her türlü kötülüğün, anadilde eğitim görmemelerinin nedeni olarak bu devleti görüyorlar ve ona karşı tepki gösteriyorlar. Mitinglere anneleri, babaları ve kardeşleriyle katılıyorlar. Devlet saldırdığında ise çocukların tek silahı olan taşla karşılık veriyorlar.


Mevcut yaşamdan kurtulmak için zindanlara girmeyi bile göze alıyorlar. Çünkü yaşam sorunları var, varlık sorunları var. Var olma ile yok olma arasında yaşıyorlar. Her gün işkence altında yaşıyorlar, her gün devletin zalim politikaları altında yaşıyorlar, artık onların yaşamı da dayanılmaz duruma gelmiştir. Bu politikalar altında artık yaşanılamıyor, yaşam imkanı kalmıyor. Bu nedenle yaşamak için direniyor ve onun için eyleme giriyor, onun için cezaevine giriyor. Filistinli çocukların direnişinden daha haklı bir direniş içinde yer alıyorlar. Bunun böyle herkesçe anlaşılması gerekir.


Gerçekten çocukların taş atması istenmiyorsa, o zaman Kürtler üzerindeki vahşi politikalara, faşist politikalara, imha politikalarına son verilmesi gerekiyor. Son verildiğinde, Kürt iradesi kabul edildiğinde, Kürt sorununun çözümü kabul edildiğinde ve bu yönlü adımlar atıldığında görülecektir ki o çocuklar eyleme girmeyecektir. Sadece çocuklar değil, dağdaki silahlı mücadele yürüten gerilla bile eyleme girmeyecektir. Bir bütün Kürt toplumu dağda, ovada, yurtdışında, içinde çocuğuyla, erkeğiyle, kadınıyla, ihtiyarıyla direniyorsa varlığını korumak için direniyordur. Üzerinde vahşi politikalar, yok edici politikalar uygulandığı için, fiziki varlığını korumak bile direnmekten geçtiği için direniyor. Nedeni budur. Onun için bütün demokrasi güçlerinin, özgürlük güçlerinin, vicdan sahibi olanların bu vahşi politikalara karşı durmaları gerekir. Kabul etmemeleri gerekir. Bu politikalara karşı çıkmadan, yanlışlığını ortaya koymadan çocuklara da sahiplenmek mümkün değildir. Dolayısıyla Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile dayanışmaları gerekir, Kürtlerle kaderlerini birleştirmeleri gerekir. İşte o zaman bu vahşi politikalar son bulabilir. O zaman gerçek kardeşlik gelişebilir, o zaman birlikte yaşama gelişebilir, o zaman birbirini kabul etme gelişebilir.


Kürt’ün her şeyiyle yok edildiği ortamda kardeşlikten de, birlikte yaşamaktan da bahsedilemez. Kürt’ün yaşadıkları ortadayken aynı koşullarda yaşandığından, aynı şeylere sahip olduğundan bahsedeceksin, bunu hangi vicdan sahibi insan kabul edebilir¬? Bu mümkün müdür? Nerede kardeşlik? Nerede birliktelik? Nerede eşit şartlar? Sen bir halkı her şeyiyle inkar edip yok etmek istiyorsun, bu nasıl kardeşliktir, bu nasıl eşit şartlardır, bu nasıl aynı olanaklardan yararlanmaktır? Bir taraftan Türklere sınırsız kendini geliştirme imkanı tanıyacaksın, her şeyi Türklüğün hizmetine sunacaksın, diğer taraftan da Kürtler için her şeyi yasaklayacaksın, Kürtlük adına her şeyi ortadan kaldıracaksın, katledeceksin! Bunu hiçbir Kürt kabul etmez, vicdan sahibi olan hiçbir insan kabul etmez. Hiçbir demokrat, hiçbir sosyalist, hiçbir vidan sahibi olan insan kabul etmez. Eğer bugün Wallerstein, Chomsky gibi önemli insanlar bunu kabul etmiyor, bunun karşısında duruyor, direniş içerisine giriyorlarsa, Kürt halkıyla, çocuklarıyla dayanışma içerisine giriyorlarsa bu, kabul edilmeyecek sömürgeci politikaları ve uygulamaları gördüklerinden dolayıdır. İnsani öze bağlı olduklarından ötürüdür. Bunun için bu direnişi gösteriyorlar. Biz saygıyla karşılıyoruz ve herkesin de bu örnek tutumu almalarını istiyoruz. Herkesin de onlar gibi Kürt çocuklarıyla, Kürt halkıyla faşist sömürgeciliğe karşı, onun imha politikalarına karşı direnmesini istiyoruz, bunu bekliyoruz.


AYDINLAR, DEMOKRATLAR KÜRTLERLE BİRLİKTE DİRENMELİ


*Tüm bu belirtikleriniz ışığında demokrasi güçlerine düşen görevler nelerdir?


En başta da Türkiye’deki demokrasi güçleri şunu çok iyi bilmelidir: Kürt’ün imhası Türk halkının da imhasıdır. Eğer kendilerinin de imhalarını istiyorlarsa, o zaman Kürt imhasına seyirci kalabilirler. Eğer kendilerinin imhalarını istemiyorlarsa o zaman Kürtlerin de imhasına karşı durmaları gerekir. Bunu hem de açıkça ortaya koymaları gerekir. Kürtlerle ilişkilerini geliştirip Kürtlerin safında imhaya karşı demokrasi mücadelesini, özgürlük mücadelesini yükseltmeleri gerekir. Eğer bunu yapmazlarsa Türkiye halkının da kaybedeceğini bilmeleri gerekir. Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamları aynı zamanda Türkiye'nin özgür ve demokratik yaşamıdır. Daha vakit geçmemişken Türkiye’deki demokrasiden yana, özgürlükten yana olan tüm demokrat, sosyalist, liberallerin, gerçek yurtseverlerin Türkiye’nin imha politikalarına karşı durmaları gerekir. Kürtlerle dayanışma içerisinde olduklarını ortaya koymaları gerekir. Türk devletinin Kürtlere yönelik uyguladığı bütün politikalarının soykırım politikaları olduğunu, bunun kabul edilemeyeceğini göstermeleri gerekir. Türkiye halkından bu politikaya destek verilmemesini, karşı durmalarını istemeleri gerekir. Vicdani retçiliği geliştirmeleri gerekir. Gençlerin Türk ordusuna askerliğe gitmemelerini sağlamaları gerekir.


Türkiyeli aydınların, yazarların, demokratların, sosyalistlerin, liberallerin herkesin Türk sömürgeci politikalarına karşı Kürtlerle birlikte direnmeleri gerekir. Eğer bunu yaparlarsa bu devlet, bu hükümet soykırım politikalarından vazgeçecektir. Eğer vazgeçmiyorsa, imhada ısrarlı davranıyorsa biraz da görevini yapması gerekenler görevini yapmadıkları içindir. Bundan cesaret alarak Kürtleri Türkleştirmek ve Kürdistan'ı Türk ulusal yayılma alanı haline getirme politikasında ısrar ediyor. Eğer Türk toplumunda, aydınında, yazarında bunun desteğini almazsa kesinlikle mevcut politikalarını yürütemezler ve çözüme gelirler. İşte o zaman Türkiye’de demokrasi gelişir. Demokratik bir toplum gelişir. Türkiye demokratik bir ülke haline gelebilir. Barış gerçekleşir. Kardeşlik, birlik gerçekleşir. Türkiye halkı ve toplumu bir bütün olarak bundan büyük kazanır.


Kürt’ü kabul etmeyen, Kürt’ün özgür, eşit temelde birlikteliğini gerçekleştiremeyen bir Türkiye hiçbir alanda hiçbir zaman başarılı olamaz. Hiçbir zaman saygınlık kazanamaz. Türkiye bir taraftan güya demokratikleşeceğini söylüyor, bilmem bölge gücü olacağını söylüyor, bununla herkesi aldatıyor. Kendi Kürt sorununu demokrasi ve özgürlük temelinde çözemeyen, bu temelde birliğini sağlayamayan bir Türkiye hiçbir zaman kendi içinde huzur bulamayacaktır. Hiçbir zaman öyle belirttiği gibi bölge gücü haline gelemeyecektir. Türkiye'nin bölge gücü olması ancak demokratikleşme temelinde gerçekleşebilir. Ortadoğu halkları da Türkiye'yi ancak bu temelde kabul edebilir. Bunun herkesçe çok iyi anlaşılması gerekiyor.


Kürt’ü yok etmeye çalışan bir devletin toplumunun, kendisinin de yok olmayla karşı karşıya geleceğini bilmesi gerekiyor. Kürtler; Türk halkına el uzatıyor, demokrasi güçlerine el uzatıyor, sosyalistine, aydınına, yazarına, liberaline, vicdan sahibi olanına el uzatıyor. Türkiye’nin demokrasi gücü olduğunu, bütün çabasının Türkiye’yi demokratikleşme yönünde ilerletmek olduğunu ortaya koyuyor. Bugün Türkiye’nin demokratikleşme gücü Kürtlerdir, PKK’dir. Onun yürüttüğü demokrasi ve özgürlük mücadelesidir. Eğer PKK mücadelesi olmazsa, Kürtlerin mücadelesi olmazsa, Türkiye’de faşizm tam oturacaktır. Eğer hala bugün Türkiye’de kısmi bir takım haklardan bahsediliyorsa, bir demokratik dinamizm varsa, bu PKK’nin yürüttüğü mücadele ile gerçekleşiyor. PKK mücadelesi olmazsa kesinlikle Türkiye’de faşizm egemen olacaktır. Türk toplumu kapkara günler içerisinde yaşayacaktır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin mücadelesi bunu önlüyor ve Türkiye'yi demokratikleşmeye zorluyor. Türkiye’deki demokrasi güçlerinin bunu iyi anlaması gerekiyor. Kürt halkıyla birlikte demokrasi cephesini örmesi gerekiyor. Belki güçleri zayıftır, dağınıktır, örgütsüzlük egemendir, iradeleri önemli ölçüde kırılmış olabilir, ama Türkiye’de gerçekten büyük bir demokrasi ve özgürlük potansiyeli vardır. Büyük mücadeleler vermiştir. Şehitler vermiştir, acılar yaşamıştır, yarattığı değerler vardır. Bunlar bugün örgütsüz, dağınık olabilir. Ama öncülük yapılıp örgütlendirildiğinde çok önemli bir güç ortaya çıkarılabilir. Dolayısıyla bunların hızla PKK’nin verdiği mücadeleye dayanılarak örgütlendirilmesi, toparlanması gerekir. Bu birikim ve potansiyelin örgütlü ve etkili kılınabilmesi için de Kürt Özgürlük Hareketi’yle dayanışmasını güçlendirmesi gerekiyor. Kürt halkının yürüttüğü demokrasi mücadelesiyle ortak hareket edilerek kendi değerlerini hızla toparlaması, kendini hızla örgütlemesi gerekiyor. Bir demokrasi cephesi içerisinde Kürtlerin ve tüm demokrasi güçlerinin birleştirilmesi gerekiyor.


Eğer bu yapılırsa -ki yapılabilir, başarılabilir- o zaman Türkiye’deki demokrasi güçlerinin hiç de zayıf olmadığı, bugüne kadar yürüttükleri mücadelenin, çektikleri acıların, ödedikleri bedellerin boşa gitmeyeceğini göreceklerdir. Türkiye’de demokrasi güçleri egemen hale gelecektir. Türkiye hızla bir demokrasi ülkesine dönüşecektir. Eğer demokrasi güçleri rollerini oynarsa -Biz bunu istiyoruz. Bunu bekliyoruz- bu konuda üzerimize düşen neyse eksiksiz yerine getirmeye hazırız. Daha fazlasını da isterlerse daha fazlasını da yerine getirmeye hazır olduğumuzu bilmeleri gerekiyor. Ama sadece bizim çabalarımızla da Türkiye’nin demokratikleşmeyeceğini, demokrasi güçlerinin güç haline gelemeyeceğini de bilmeleri gerekir. Bu konudaki kendi çabaları esas belirleyici olacaktır.


Bugün Türk devleti bir çıkmazdadır. AKP Hükümeti ömrünün sonuna doğru gitmektedir. Artık ne AKP ne CHP Türkiye halkının demokrasi özlemine cevap verebilecek durumdadır. Bu, radikal demokrasi güçlerinin arayıp da bulamayacağı bir ortamı ifade ediyor. Radikal demokrasi güçleri tam da burada devreye girmelidir, bunu değerlendirmelidir. Eğer değerlendirirlerse Kürt Özgürlük Hareketi gibi büyük bir dayanakları da vardır. Bu dayanakla da kendilerini örgütleyebilir, kendilerini önemli bir güç haline gelebilirler. Türkiye siyasetine müdahalede bulunabilirler. Türkiye’de ihtiyaç olan bir demokratik anayasayı rahatlıkla geliştirebilirler. Gerçek bir demokrasiyi geliştirebilirler, kabul ettirebilirler. Bir bütün olarak toplumu demokrasi hareketine çekebilirler. Alternatif demokratik bir yönetim gücü olma mücadelesinde önemli bir güç haline gelebilirler. Türkiye’nin demokratikleştirilmesinde belirleyici rol oynayabilirler. Böyle bir fırsat doğmuştur. Bu fırsat kaçırmamalıdırlar.

Hiç yorum yok: