16 Mayıs 2010 Pazar

Yeni Dönemde Kürt Sorunu Savaş ve Barış Kıskacında

Uzunca bir süredir Türkiye’nin gündemini meşgul eden Kürt Sorunun çözümü ve açılım tartışmaları, gelinen noktada kendi içindeki çelişkilerini ve açmazlarını çok daha fazla açığa çıkarmış bulunuyor. Gelişmeler gösteriyor ki yakın zamana kadar Türkiye gündeminin ilk sırasını oluşturan ve halende söylem düzeyinde devam ettiği iddia edilen Kürt sorununa devlet erki tarafında farklı tutum ve yaklaşımlar geliştirilmektedir. Daha düne kadar Kürt sorununun çözümü için ne pahasına olursa olsun birtakım adımlar atmayı planlayan ve bunun içinde toplumun büyük bir kesiminde barış umutlarını artıran AKP hükümeti, bir takım olumlu ve önemli gelişmelerin yaşanmasına yol açmıştır.
Barış gruplarının Türkiye’ye girişi tıkanan sürecin önünü açmadaki en önemli gelişme olmuştu. Bu gelişmelerin yaşanması, daha atılan ilk adımdır ve devamı gelecek diye açıklayan ‘ Devlet erkinin güvercinleri’, şimdilerde ise hayati öneme sahip bu gelişmeler sanki hiç yaşanmamış gibi  ‘Devlet erkinin en güçlü Şahinleri’ rolüne soyunarak Meclis oturumlarında, Meclis Başkanı öncülüğünde çok rahat bir şekilde savaş çığırtkanlığı yapabilmektedir. Türkiye ve Kürt ulusal mücadelesi çok kritik bir dönemece girmiş bulunuyor. Tabi ki sürecin bu noktalara varması kendiliğinde ve nedensiz gelişen bir durum değildir. En önemli neden Devlet aklının Kürt sorununda yıllardır takındıkları pozisyonun ötesine gidememeleridir.
Devlet erkinde Kürt sorununun çözümüne ilişkin görüş ayrılığının giderilememesi ve çözümü zamana yayarak gerçekçi bir çözüm modelinin ortaya konmamasıdır. Ayrıca Kürt sorununun çözümünde bir muhataplık problemi varmış gibi davranılması ve asıl muhatap olarak Kürt ulusal hareketi ve onun önderliğinin muhatap alınmaması ‘açılım’ denilen sürecin bugünkü şekle dönüşmesinde en önemli ve başat noktadır. Sonuçta ‘açılım’ süresinin başlatılmasından kısa bir süre sonra geçici bir süre esen ılımlı hava, statükocu güçlerin bastırması ve AKP Hükümetinin sorunu samimi bir şekilde çözmeye yanaşmak istememesi, farklı arayış ve ittifaklar içine girmesi mevcut çözüm umutlarının azalmasına ve bugün içinde bulunduğumuz savaş tamtamlarının yeniden çalmaya başlamasına neden olmuştur. Yaşanan tüm bu gelişmeler AKP hükümetinin samimiyetsiz, korkakça duruş sergilemesi ve bilinçlice tırmandırılan milliyetçi dalga karşısında yeniden statükocu devlet yapısına 360 derecelik bir dönüş yapılmasına yol açmıştır. Bilinçlice tırmandırılan milliyetçilik dalgasıyla savaş tamtamlarını yeniden Siyaset-Ordu ikilisi koro halinde çalmaya başlamıştır.
Baştan itibaren Kürt siyasi hareketini muhatap almamak için elinden geleni yapmaya çalışırken, öte taraftan tek bir somut adım atmadan Kürt siyasal hareketini bastırma, sindirme ve tasfiye etme amacıyla baskıların dozajını tırmandırmıştır. Sonuç DTP’nin kapatılması, KCK operasyonu, 1500 üzerinde legal Kürt siyasetçinin tutuklanması, taş atan çocuklarla cezaevlerinin dolup taşması, gerilla güçlerine yönelik operasyonların yoğunlaşması, demokratik eylemlerde birçok sivilin yaşamını yitirmesi, askeri operasyonlar sonucu birçok askerin öldürülmesi, barışa olan inancın toplum kesimlerince azalmaya başlaması gibi yeni bir sürecin yaşanmasına yol açmıştır. Süreç ilerledikçe hükümetin köylü kurnazlığı tarzında hesaplar yaptığı ve bunları hayata geçirmeye çalıştığı ortaya çıkınca Kürt siyasal hareketi de taleplerini ve tavrını çok net ortaya koymuştur. AKP hükümetinin basit hesabı, Kürt tarafına duruma göre havuç ya da sopa uzatarak bir ayrıştırmaya gidebileceğini umması ve işine gelen ‘makul’ Kürtlerle yoluna devam etmekti. Ama klasik bir deyimle evdeki hesap çarşıya uymadı. Bu politika tam tersine Kürtleri ayrıştırmak yerine baskıların artması sonucu ÖCALAN, PKK ve BDP’nin tabanını oluşturan Kürtler arasındaki bağın daha da güçlenmesine ve büyümesine yol açtı. Ama mevcut AKP hükümeti tüm bu gelişmelerden zerre kadar ders çıkarmamış olmalı ki, hala PKK’nin tasfiyesi için yoğun ittifak çalışmaları içerisinde. Kapalı kapılar ardında yeni askeri operasyonlar nasıl yapabilirim ve başarılı olabilirimin hesabı peşinde.
PKK’nin tasfiye edilmesiyle piyon Kürt muhataplarla bu süreci götürebileceğinin hayali içinde. AKP hükümeti şunu çok iyi bilmelidir ki, Kürt sorununun ve mücadelesinin ulaştığı bu gelişim evresini çözüme kavuşturmayan her hükümet gibi kendisinin de Kürt sorunuyla birlikte çözülmeye mahkûm olduğu bir gerçekliktir. Kürt hareketinin barışta ısrarının asıl nedeni halkların birbirini boğazlamaya kadar varabileceği bir sürecin içerisine girilmesidir. Açılım sürecinin gelişiminde Kürt ulusal hareketinin başlangıçtaki tutumunu değiştirmesi çok belirleyici bir gelişme olmuştur. Bu tutumun değişmesindeki başlıca sebep ise, başlangıçta Kürt ulusal hareketiyle müzakere yapılabileceğine dair izlenim ve mesajların verilmiş olması,  fakat sonradan buna ters davranılması ve tasfiye niyetlerinin açık biçimde görülmesi olmuştur. Bunun yanı sıra hükümetin yarattığı havaya rağmen, reform anlamına gelecek hiçbir adım atmaması da şüphesiz önemli bir etmendir. Aslında bırakalım reformu, hükümet zoraki girdiği bu yolda korkaklık ve gönülsüzlüğüyle dişe dokunur hiçbir düzenleme yapmamıştır. 
AKP “demokratik açılım” söylemini Kürt halkı nezdinde inandırıcı kılabilmek ve PKK’lilerin dağdan inişine açık kapı bırakabilmek için Habur’dan giriş yapan PKK’lilerin serbest bırakılmalarını sağladı. Hükümet bu adımı atarak “açılım” söylemine inandırıcılık kazandırmayı ve DTP’yi destekleyen Kürtlerin bir kısmını yanına çekmeyi hesaplıyordu. Ancak Kürt Halkı AKP’nin hesabını bozdu. PKK’li barış heyetini karşılamak üzere yüz binlerce Kürt, günlerce sokaklarda Barış grubunun gelişini kutladı. Kürt halkı, kimlik taleplerini ve barış özlemlerini muhteşem bir karşılama töreniyle ifade etti. Gerilla kıyafetleriyle halkı selamlayan PKK’lilerin Kürt halkı tarafından coşkuyla karşılanması Türkiye’yi yöneten statükocuları adeta çıldırtırken, AKP’nin Kürt örgütlerini marjinalleştirme ve tasfiye etme planlarını bir kez daha suya düşürdü. Bu gelişmeler üzerine ulusalcı kanat, başta asker-sivil bürokrasi, CHP ve MHP olmak üzere, denetimleri altındaki medyayı, kitle örgütlerini ve faşist çeteleri seferber ederek AKP’ye karşı yeni bir taarruz başlattı.
AKP tüm bu saldırılara karşılık uzun zamandır elinde tutmuş olduğu birçok belgeyi basına sızdırarak yeni bir dönemin ve psikolojik savaşı da kapsayan bir konseptin başlatıldığını da ortaya koymuştur. Her Ergenekon operasyonu sonrası, KCK operasyonlarının yapılması ya da tam tersi her KCK operasyonu sonrasında Balyoz, ıslak imza vb. operasyonların tesadüfî olmadığı ve bunun AKP hükümetinin ‘açılım’ sürecindeki başarısızlığı örtbas edebilmek amacıyla başlattığı yeni savaş yöntemi olduğu bilinmektedir. Bu yöntemle Kürt ulusal hareketiyle, derin devlet yapılanması arasında bir bağ bulunduğu havası yaratılmak istenirken, diğer yandan da gerçekleştirilen yoğun operasyonlarla Kürt Ulasal hareketi bastırılmaya, sindirilmeye ve tasfiye edilmeye çalışılmaktadır.
Bugün gelinen nokta da eski devlet aklına geri dönüldüğü çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Sınıra yapılan askeri sevkiyatların haddi hesabı yoktur. Baharla birlikte Güney Kürdistan’a neredeyse her gün top saldırıları ve geniş kapsamlı askeri operasyonlar düzenleniyor. Her gün yaralanan ya da ölen asker haberleri basında yer alıyor. Statükocu devlet aklının tekrar devreye girmesiyle yaşanan bu gelişmelerin temel mantığı Kürtlere olabildiğince sınırlı ve göstermelik bir takım haklar vermek, oyalamak ve sürece yayarak etkisizleştirmektir. Askeri anlamda ise ABD-FEDERE KÜRT YÖNETİMİ-İSRAİL-İRAN gibi devletlerden askeri harekât için destek ve yardım alarak gerilla güçlerine yönelik tasfiye operasyonuna girmektir. Aslında Kürt açılımı diye başlatılan süre netleşmiştir. Süreç savaşı olabildiğince tırmandırmaktır. Kürt halkının ve onun öncüsünün tasfiyesidir. Gerilla güçlerine yönelik bu yoğun saldırıların bir diğer nedeniyle, gerilla güçleri saldırı pozisyonuna geçirerek, yakın süreçte yapmayı planladığı geniş kapsamlı askeri operasyon için uluslar arası alanda kendini haklı çıkarmaya çalışmak ve destek alabilmeyi sağlamaktır.        
Türkiye’yi yönetenlerin ve başta da AKP hükümetinin şunu çok iyi kavraması gerekir: Türkiye’de Kürt meselesi çatışmayla, savaşla değil, demokrasi-özgürlüklerin yaygınlaştırılması ve derinleştirilmesi ile çözülebilir. Her geçen gün ve her ölüm, çözüme ulaşma imkânını giderek zorlaştırmaktadır. Bu nedenle operasyonlara son verilmeli, silah ve şiddet yöntemlerinden vazgeçilmeli, Türkiye’de Kürt meselesinin barış ve uzlaşma ile çözümüne olanak sağlanmalıdır.

Ali Rızgar

Hiç yorum yok: