11 Mayıs 2010 Salı

Stratejik derinlik ve yurttaşlık

Yurttaşlık özgür yaşamın bilincine varmadır. Bireyin kendine ve içinde yaşadığı topluma karşı derin sorumluluk taşıma ruhudur. Özgür yurttaşlardan oluşan bir toplum, felaketleri atlatmasını öğrenmiş bir toplumdur. Kölelerden oluşan bir toplum, Yeremya'nın ağıtlarında anlatılan toplumdur: 'Bebeğin dili susuzluktan damağına yapışıyor, çocuklar ekmek dileniyor, ama kimse vermiyor. Eskiden nefis şeyler yiyenler şimdi sokaklarda sürünüyor, eskiden erguvan kumaş giyenler şimdi kir pas içinde. Bedeni kılıçla delinenler şanslı.'

Günümüzde en yalın haliyle iktidar insan doğası hakkındaki düşüncelerin en büyüğünden başka bir şey değilse, bir halk, 'kendi yönetiminin doğasından farklı bir şey olmazsa', o zaman, doğru demokrasiyle liberal demokrasi arasındaki farklılığı açıklamak için, insan doğasını nasıl betimlediklerini karşılaştırmaktan daha iyi bir yol yoktur.

Liberalizm, insanın özünü, köklü bir biçimde bireysel ve yalnız hedonist ve ihtiyatlı ve yalnızca kendisine düşman felaket bir yoksulluk ve kıtlık dünyasında korunma ve özgürlük arayışının gerektirdiği ölçüde toplumsal olarak yorumluyor. Bu kavrayışa göre insan davranışı zorunlu olarak, yalnız kendini, çıkarını gözetir. İnsanlar toplumsal ilişkilere, bu ilişkileri sırf kendi bireysel hedefleri için sömürmek amacıyla girmişlerdir.

Demokratik teori, dünyadaki insanların toplumsal doğasını ve insanla yönetimin diyalektik olarak bağımlılığını öne sürer. Sonuçta insanın karşılıklı dönüşüm yoluyla kendini gerçekleştirmesini demokratik sürecin merkezine yerleştirir. Kırılmaya uğradığı toplumsal gerçeklik gibi, insan doğası da iktidarlı yapılardan dolayı karmaşıktır; potansiyel olarak hem iyi hem de kötü niyetli, hem işbirliğinden yana hem de çatışmacıdır. Uygulanan strateji ve politakalar insanın olumlu veya olumsuz yönlerini açığa çıkarır. Doğru demokrasi insanın özünün toplumsal olduğunu kabul eder. O zaman insanlar, bağımsızlık ile bağımlılık arasında değil; yurttaşlık ile kölelik arasında bir tercih yapmak zorundadırlar. Bilinen o ki yurttaşlık olmadan ne özgür doğal insanlar ne de halinden memnun tek başına bireyler olacaktır.

Hükümet stratejisinin yedi yıllık uygulamaları, uluslararası politikaları ve insan bakış açısı halkları baskılama ve emekçi karşıtlığı üzerinde kurulmuştur. Yasaları düzenleme ve uygulama biçimi, ekonomik politikaları, eğitim sistemi, medyayı kullanma tekeli, yurttaşlık temelinde bir aidiyet yaratma değil, kulluk-kölelik yaratma eğiliminde olduğu anlaşılmaktadır. Hak arama temelindeki TEKEL işçilerine yaklaşım, Kürt çocuklarına ve siyasetçilerine yaklaşım ile siyaset yapma olanaklarının insanların elinden alınması bizzat Sayın Başbakan'ın basın önünde, meydanlarda açık talimatlarıyla gerçekleşmektedir. Bu kullaştırma saldırılarında kibirli ve mağrur bir başkomutan edasındadır. Ergenekon'un kirli savaş uygulamalarında bir gizleme çabası ve haya vardı, lakin şimdi insanların gözlerinin içine bakılarak bu saldırılar yapılmaktadır. Ve cezaevlerinin asit kuyularından çok daha iyi olduğu savunulmaktadır. Ölüm bile çok görülmektedir. Talihsiz Yeremya Peygamberin eski Akit'te dediği budur.

STRATEJİK DERİNLİK VE KULLUK

Mevcut hükümetin bir demokrasi ve yurttaşlık zihniyeti yoktur. Lakin monarşik bir zihniyeti vardır; çünkü demokrasi, 'insanları azat etmeyi değil,' yurttaşlık aracılığıyla onların aidiyetini ve demokratik toplum aracılığıyla onların siyasal özgürlüğünü tesis etmeyi amaçlar. Özgür yurttaşlık, aidiyet için, insanın doğal bağımlılığının alabileceği tek meşru biçimdir. Yurttaşlık bağı, çözülmez doğal aidiyet bağının tek meşrulaştırıcısıdır. Gerçekte aidiyet yaratma budur. Hiçbir durumda çözülmeyen toplumsal bağları gönüllü hale getirir, her durumda bütün insanların paylaştığı kaderi ortak ve karşılıklı olmaya duyarlı kılar.

Özgür yurttaşlık bağı aslında, diğer bütün bağları düzenleyen ve yöneten tek bağdır; içinde diğer, daha kişisel ve özel toplumsal ilişkilerin serpilip gelişebileceği kamusal yapıyı yaratan bağdır. Belki geçmişte Osmanlı devletinde 'kulluk' anlayışının bir 'aidiyet' bağı yarattığı öne sürülebilir. O sistemde Kutsal İslam dışında bir 'aidiyet' var mıydı bilemiyoruz! Lakin günümüzde kulluk-kölelik ile bir 'aidiyet' bağının kurulamayacağını biliyoruz. Belki Taliban gibi karanlık zamanların toplumsallığında olabilir.

Demokraside yurttaşlık rolü, her şeyi kapsayıcı ya da dışlayıcı değildir; lakin birçok rol arasında sadece bir tane de değildir. Eşitleri arasında en önemli olandır. Yurttaşlık mutlaka, bir bireyin kendine yakıştırabileceği en yüksek ya da en iyi kimlik değildir, lakin başta gelen ahlaki kimliktir. Çünkü birey, özgür yurttaş olarak diğer bireylerle karşı karşıya gelir ve kendi yaşam planlarını paylaşılan bir dünyanın ve ülkenin ihtiyaçlarına uydurur.

Dolayısıyla doğru demokrasilerde yurttaşlık erdemi vardır. Hükümet tüm yurttaşlar topluluğundan sorumludur. Ve eşit mesafededir. Adildir. Mevcut hükümet ise yurttaşlıktan ziyade kulluktan yanadır. Örneğin; 'Öte yandan, Bölge'nin ekonomik kalkınmasının meseleyi uzun dönemde çözebileceği kanaati de, doğru unsurlar ihtiva etmekle birlikte, sonucu belirsiz bir iyimserliği kendi içinde barındırmaktadır. Ekonomik kalkınmanın getirdiği ilişkiler ağının kimi zaman bu tür gerilim alanlarını daha da tırmandırdığı yönünde önemli alan çalışmaları mevcuttur. Yugoslavya'nın parçalanmasının ülkenin en gelişmiş ekonomik altyapısına sahip olan Slovenya'dan başlaması, SSCB'den kopan ilk devletlerin yine göreceli olarak çok daha iyi bir ekonomik altyapıya sahip olan Baltık ülkeleri olması dikkat çekicidir.'

Tarihi tecrübelerimizden de biliyoruz ki, 19. yüzyıldaki en kapsamlı bölgesel ekonomik kalkınma projelerini Tuna ve Bağdat vilayetlerinde uygulayan Osmanlı devleti, her iki vilayetini de, iç gerilim alanlarını istismar edebilen dış konjonktür etkisiyle kaybetmiştir.

'Toplumun bütün kesimlerini ve ülkenin bütün bölgelerini aynı vatandaşlık bağ ile kuşatan bir siyasi kültür geliştirmeksizin dış faktörlerin iç yapımızı etkilemesinin önüne geçebilmek mümkün değildir.'(Stratejik Derinlik, A. Davutoğlu)

Hükümet uygulamalarının ve yeni Ergenekon'un bazı stratejik referansları, yukarıdaki uzun alıntılarda açıkça görülmektedir. Uygulanan politika tamı tamına budur. Kürtler için, emekçiler için asla yurttaşlık söz konusu değildir. Onlar daima dilenci, yoksul kullar olarak kalmalıdır. Yoksa ayrılırlar. Ve uygulanan ekonomik politikanın özü budur. Kürt bölgesi dünyanın en 'huzurlu' bölgesi bile olsa bu yazgı değişmeyecektir. Yoksa Kürtler de Yugoslavya'daki halklar gibi ayrılırlar. Bu zalim bir stratejidir. Ve asıl ülkemizi parçalayacak olan da bu bölücü politikalardır. Kulluk politikasıdır. Yoksa Yugoslavya'da demokrasi olsa idi bölünmezdi. Avrupa birleşirken neden ayrılmalar olsun ki? SSCB için de bu geçerlidir. ABD'de göreceli de olsa gerçek bir demokrasi olmasa idi şu anda Orta Amerika gibi onlarca devlete bölünürdü. Tüm Latin Amerika için de bu geçerlidir. Osmanlı Devleti demokratik devrimini yapmış olsa idi hangi halk ayrılırdı? Hangi demokratik ve özgür yurttaşlardan oluşan ülke iç ve dış etkenlerden dolayı bölünmüştür. Tam tersi olan doğrudur. Demokratik ilkeler ile Amerikan iç savaşı birlik savaşıdır. Kulluk ilişkileri her zaman bölünmeye getirir. Yeni Ergenekon veya Yeni Osmanlıcılık anlayışının özü budur: Kulluğun ve açlıkla terbiyenin derin stratejisidir.

STRATEJİK DERİNLİK VE AİDİYET

'Tarihi birikim ile desteklenen bu aidiyet hissinin zaafa uğratılması...(a.g.e)

Tarihi birikim özgürlük, eşitlik, adalet, ahlak, demokrasi ve politik toplum değerleriyle gerçekleşen aidiyet ile göklerdeki gibi kalıcı birlikler kurulur. Ve bu tarihi birikimleri doğru algılamak ve okumak gerekir.

Alpaslan, etnisitenin kadim değerleri ile Anadolu'ya geldi, kadim bir dostluğun; Türk ve Kürt kardeşliğinin temellerini attı. Cesur dostluğun samimiyeti ile sağlam bir temeldir. Melikşah, Kutsal İslam'ın değerleri ile bu dostluğu derinleştirdi. Sayın Davutoğlu'nun pek dokunmak istemediği, Gazi Mustafa Kemal, iki halkın eşit kardeşliği üzerinde Kurtuluş Savaşı'nı zaferle sonuçlandırdı: Modern ve yurttaşlığı esas alan bir ülke yaratmak istedi, lakin engellendi.

İktidar 'aidiyet hissi' için, el altından büyük üstad Bediüzzaman Saidi Nursi'yi kullanmak istemektedir. Yaşamı, erdemleri ve temel fikirleri bir kenara bırakılan o üstadı. İslam aydınlanmasının en mükkemel özgür yurttaş ve özgür birey çözümlemesi olan Cevşen-i Kebir'siz ve asabiyetin en değerli ve mütevazı eseri mazlum Kürt halkının ağıdı olan Asar-ı Bedriye'siz bir üstad ile aidiyet yaratılabilir mi? İktidarı lanetleyen ve bir hırka bir lokma felsefesinin son temsilcisi olan muhakkak ki halkların birlik ruhu olabilir. Zira özgürlük, adalet, eşitlik, özgür yurttaşlık ve farklılıkların ilahi güzelliği hepimiz için aidiyet oluşturmuştur.

Hükümetin stratejisinin tarihsel değerleri sadece iktidar ve hükümranlık değerleridir. Bunlar için her kılığa girmek mubah sayılmaktadır. Günah, cinayet, aldatma hükümranlığın gereği olarak görülmektedir. Bu anlayışta toplum ve yurttaşlık yoktur, kulluk vardır. Düşünmek kafirliktir. Hakları ve emeği için örgütlenmek hükümet karşıtlığıdır. Bozgunculuk ve fesatlıktır. Dış güçlerin oyunudur.

Oysa 'özgürlük olmadan yurtseverlik; erdem olmadan özgürlük, yurttaşlar olmadan da erdem olmaz; 'Yurttaşlar yaratın, böylelikle ihtiyaç duyduğunuz her şeye sahip olursunuz; onlar olmadan, devlet yöneticilerinden aşağılara kadar, yalnızca değersiz kölelere sahip olursunuz' der, Jean Jasgues Rousseau.

Özgür yurttaşlar olmasa, tarihi birikim olan ve tüm insanlığın beşiği sayılan Hasankeyf'teki höyükler, camiler, köprüler, medreseler su altında bırakılıp yok edilir. Alionai yok edilir. Her derenin üzerine, nehirler üzerine barajlar, santraller yapılarak doğa, canlılar rahatlıkla yok edilir. Enerji tekelleri için vurgun alanları yaratılır. Aidiyet, tekeller ve vurgunlar üzerinde kurulamaz. Aidiyet özgür yurttaşlık üzerinde kurulur. Lakin iktidarın böyle bir planı yoktur. Oysa cumhuriyet tarihi boyunca da hiçbir hükümet, bu hükümet kadar adalet ve demokrasiden bahsetmemiştir. Anadolu'muzun o sevimli ve dahi bilgesi Nasrettin Hoca'nın merkebin önüne bir demet ot tutarak yol aldırması gibi, hükümet bir tutam demokrasi ile nice 'aydın' ve 'yazarı' peşine takmıştır. Acıdır. Lakin ilginçtir.

Ülkemizde aidiyet kültürü için, hiçbir toplumda olmayacak kadar tarihsel ve güncel değerler vardır. Bu değerlerle dünyanın en özgür yurttaşları ve toplumu açığa çıkarılabilir. Lakin hükümetin aldatmayla, kutsal değerlerimizin içeriğini boşaltarak kullanmakla, Kürtleri, emekçileri aç, işsiz bırakmakla, adaleti engizisyona çevirmekle, çocukların çocukluğunu, gençlerin gençliğini çalmakla, kadınları köleleştirmekle aidiyet yaratılabilir mi? Sadece kölelik ve kulluk yaratılabilir. İktidarın derin stratejisi budur.

Fethi SUVARİ
peyasuvari@hotmail.com
* D Tipi Kapalı Cezaevi C1/2 DİYARBAKIR

Hiç yorum yok: