16 Mayıs 2010 Pazar

Kurtler Sokaklarda Linc Ediliyor!!!!

12 Nisan’da Ahmet Türk’e Samsun’da yapılan yumruklu saldırıdan sonra, daha da arttı. Samsun’da kürtlere ait işyerleri hedef alındı, Giresun ve Gümüşhane’de Kürt işlerinin çalıştığı şantiyeler basıldı, 20 Nisan’ da Süleyman Demirel Üniversitesinde iki öğrenci linç edildi...
Kürt Avı
Türk ırk Devleti, özelinde AKP Hükümeti, demokrasi havariliğine soyunarak, anaların gözyaşlarının dinmesi, demokrasi ve kardeşlik adına, başta “Kürt Açılımı”, sonradan “Demokratik Açılım” ve en sonunda da “Milli Birlik ve Beraberlik Projesi” dediği bir süreç başlatmıştı.
Ancak tıkandı…
Çünkü “ Demokratik Açılım”, malum korkularından dolayı anlam kargaşası yaşamaya başladı ve geçmiş kanlı tarihlerine sadık olma kararı ile kısa bir sürede, süreç başlangıçtaki amacından uzaklaştı. Kirli yüzleri yine sahneye çıktı.
Amaç, Kürt Halkının iradesinin teslim alınmasıydı.
Ve anlaşıldı ki, zaten “Demokratik Açılım”, Kürtlere ve partilerine yönelik linç girişimlerini kapsamıyordu da.
Evet,
Batısıyla, doğusuyla Türkiye’de sokaklar kaynıyor.
Kürtlere yönelik linç girişimleri, Türkiye geneline yayılmaya başladı.
Sanki, “Kürt Avı” kampanyası başlatılmışcasına, peşpeşe gelişen organizli linç girişimi olayları yaşanmaya başladı.
En son linç girişimi de, Muğla’ da yaşandı.
AKP hükümeti, CHP ve MHP nin de kışkırtmalarıyla, sözde açılım süreci başladıktan sonra kürtlere yönelik linç girişimleri arttı. Özellikle, sözde demokratik açılım süreci başladıktan sonra sayıda artış gözlendi.
DTP nin kapatılması ardından sıkça yaşanan linç girişimleri, 12 Nisan’da Ahmet Türk’e Samsun’da yapılan yumruklu saldırıdan sonra, daha da arttı. Samsun’da kürtlere ait işyerleri hedef alındı, Giresun ve Gümüşhane’de Kürt işlerinin çalıştığı şantiyeler basıldı, 20 Nisan’ da Süleyman Demirel Üniversitesinde iki öğrenci linç edildi, Türkiye’nin batısında okuyan öğrencilere yönelik gözaltılar ve linç girişimleri çoğaldı.
En son Muğla’da yaşanan linç girişimi, tv kanalarında seyrederken bile çileden çıkaran görüntüler, gösteriyor ki, Türkiye Halkları, çok ciddi bir dönemeçe doğru gitmektedir.

Türkiye’nin batısında yaşamak, çalışmak, okumak Kürtler için zorlaşmaya başlamıştır.
Kürt kimliğine karşı gösterilen hoşgörüsüzlük, linç girişimleri, milliyetçi mahalle baskıları yüzünden , kürtler kendilerini güvenme hissetmemeye başlamışlardır. Otobüste, sokakta kürtçe konuşuklarında, ya da cep telefonlarına yükledikleri kürtçe bir melodi çaldığında etraftaki insanların rahatsız edici bakışları, kürtlerin gerilmelerine sebep olmaktadır.
Linç girişimleri, siyasi destekli olarak halkın gözünde meşrulaştırıldı. Türkiye devletinin başbakanı bile 2008 yılında İstanbul’da kürtlere karşı yapılan pompalı saldırıyı, vatani duyarlılık olarak değerlendirmemiş miydi?
Ahmet Türk’ e yapılan yumruklu saldırı olayından sonra, bir arkadaşımın başından geçen olay, yaşamın her alanında, batıda kürtlerin mutsuzlaştırdığının bir örneğidir. İşyerinden bir arkadaşı, ya ben de şimdi senin burnunu kırsam ne olur, yok ama kırmıyım, sonra kahpece arkadan kurşunlar sizinkiler beni, nemelazım, demiş, arkadaşa,
65 plakalı olduğu için çevrilen ve trafik kurallarının ihlali dışında, kürt kimliğinden dolayı polisler tarafından aşağlanan bir başka arkadaş,
Dersimli olduğu ve 23 Nisan’da dükkanına Türk bayrağı asmadığı için, çarşı esnafının önünde hakaret edilen ve hedef gösterilen bir başka arkadaş,
Ve daha çok arkadaş …
Bu ve benzeri olaylar, organizeli linç girişimleri, batıda yaşayan kürtleri aş peşinde koşmaktan ziyade, güvende olayım hissiyatına doğru itmiştir. Son yıllarda batıya olan göç oranlarına bakıldığında da , ciddi bir azalma görülmektedir.
Halbu ki Kürtler, bu topraklarda Türk halkının en yakın dostu olmuştur. Yaşadıkları katliamlar ve vahşetlere , kışkırtmalara rağmen kardeşçe bir yaşam için fedakarlık gösteren taraf olup, Türk halkı ile çatışmaya girmemiştir.
Tarihsel bir süreçten geçiyoruz. Bu sürecin iyi tahlil edilmesi gerekiyor.
Operayonlarla, uluslar arası pazarlıklarla, Kürt halkının varlığının, dilinin, kültürünün inkar edilmesi, kürt sorununun çözümsüz bırakılması, halkları karşı karşıya getirir. Çözümü orduya bırakmak, sorunu derinleştirip, kaoslaştırır.
Türk Devletinin, Kürt sorununun çözümü konusunda barışçıl ve demokratik yollardan uzak duruşu, konuyu orduya havale edişi ile başlayan çatışma ve operasyonlar, milliyetçi ve şoven duyguları tetikleyip, linç girişimleri gibi insan hakları ihlallerine uygun zeminler hazırlar.
Ya sonrası…
Türk Devletinin başbakanına soruyorum,
“Türkiye Devletinin kaybetmesine, daha büyük risk ve tehlikelerle karşılaşmasına tahammülüm yok.” diyordu. Ne oldu peki?
Tahammül sınırlarınız genişledi sanırım…
Unutmayın,
Ava giden avlanır…

Tijda XAKİS

Hiç yorum yok: