18 Mayıs 2010 Salı

Kara Propaganda


Kürtler, 1999 Ağustosu'nda Türkiye devletine Kürt sorununun demokratik çözüme kavuşturulmasına fırsat tanımak için silahlı güçlerini sınırdışına Öçıkardı. Ne var ki Türk devleti Kürt sorununu çözme yerine bu durumu Kürt Özgürlük Hareketi'nin bir zayıflığı olarak değerlendirdi. Ekonomik, sosyal ve kültürel tedbirlerle Kürt Özgürlük Hareketi'ni zamana yayılmış bir biçimde tasfiye etme politikası izledi. PKK Lideri Öcalan ve PKK defalarca 'bu politikadan vazgeçin, yoksa direnmek zorunda kalırız' uyarısı yaptı. Türk devleti bunu da bir blöf olarak değerlendirerek hiçbir adım atmadı.

Türkiye'nin 6 yıla yakın süren tek taraflı ateşkes sürecini doğru değerlendirmemesi sonucu 1 Haziran 2004'ten sonra çatışmalar yeniden başladı. Bu direnişe karşı birçok yönden karalama kampanyası başlatıldı. Bunlardan en olumsuzu yeminli PKK ve Öcalan düşmanlığı yapan kimi Kürtlerin kurgularıydı.

Bu çevrelere göre, 1 Haziran'da başlayan yeni hamlenin 'Genelkurmay, Abdullah Öcalan'a zorla yaptırmıştı. Genelkurmay'ın amacı, gelişen eylemlerden sonra ordusunu Kürdistan Federe Bölgesi'ne sokup oradaki kazanımları ortadan kaldırmaktı.' Böyle ağır suçlamalarla özgürlük mücadelesini durdurmayı ya da zayıflatmayı hedefliyorlardı. Bu kara propagandayı esas olarak da AKP'yi destekleyen iç ve dış güçler yaptırıyordu. Yoksa bu karalamayı yapanlar ne Federe Kürdistan Bölgesi ne de Kürt halkını düşünüyorlardı.

Yıllar geçtikçe Kürtlerin verdiği bu mücadelenin yalnız Bölge için değil, Kürdistan Bölgesi ve İran'daki Kürtler için de ne anlama geldiği anlaşıldı. Eğer özgürlük mücadelesi olmasaydı bugün Irak Federe Kürdistan Bölgesi'ndeki kazanımlar tümüyle ortadan kalkabilirdi. Bu direnişin bir boyutu da Irak Federe Kürdistan Bölgesi'ndeki kazanımları koruma ve bunu bölge devletlerine kabul ettirme oldu.

Kürt Özgürlük Hareketi'nin direnişi olmasaydı Kürdistan Bölgesi'ndeki siyasi liderler h‰l‰ aşiret liderleri ve postal yalayıcıları olarak kalırdı. Cemil Çiçek, 'Daha düne kadar asker postalı yalayanlar' diyerek, bu siyasilere hakaret ediyordu. Ağzını açan, Kürt liderlerine hakaret ediyordu. Ama Kürt Özgürlük Hareketi geliştikçe devletin ve hükümetin dili yumuşadı. Deniz Baykal bile 2007 yılında 'Biz de Kürdistan Bölgesi'yle ilişki kuralım' dedi. Türkiye'ye, Kürdistan Bölgesi'deki siyasi güçlere karşı yumuşak yaklaşmayı sağlatan Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtlerin mücadelesidir.

Eğer bu mücadele olmasaydı, Bölge'de ve İran'da Kürt halkının özgürlük mücadelesi gelişmeseydi genel olarak Kürtler zayıf bir pozisyonda olurdu. Federe Kürdistan Bölgesi etrafında güçlü bir Kürt Özgürlük Mücadelesi ve Kürt kamuoyu olmasaydı bu durum Federe Kürdistan Bölgesi'ni güçsüz konumda bırakırdı. Böyle bir durumda buradaki Kürt siyasi güçler üzerinde daha kolay baskı kurulur ve birçok kazanım ortadan kaldırılırdı. Bunu bugün en iyi gören buradaki Kürtler ve siyasi güçleridir.

Kürt Özgürlük Hareketi AKP hükümetine de tek taraflı ateşkeslerle demokratik çözüm şansı verdi. AKP, demokratik çözüm adımı atma yerine hem Kürt halkını hem devleti oyalama ve kendi hükümetini ayakta tutmayı hedefledi. Daha sonra Kürt Özgürlük Hareketi'ni en iyi ben tasfiye ederim iddiasıyla asker ve sivil bürokrasinin desteğini alıp hükümetini sürdürdü. Şimdiyse 'Kürtler üzerinde siyasi egemenliği ve kültürel soykırımı sürdürecek yeni Kürt politikasını ben inşa edebilirim' diyerek, devletin ideolojik, siyasi ve kurumsal başat gücü olmak istemektedir.

AKP'nin Kürt sorununu çözme yerine siyasi egemenliği ve kültürel soykırımı yeni koşullarda sürdürmek için Kürtleri oyalama ve tasfiye etme politikası deşifre olmuştur. Kürt Özgürlük Hareketi AKP'ye de 'ya bu sorunu çözersin ya da sen de Kürtlerin mücadelesiyle karşılaşırsın' uyarısı yapmıştır. Şimdi bu uyarılara karşı da, 2004 yılında olduğu gibi kara bir kampanya başlatılmıştır.

Güya AKP demokratikleşme yapıyormuş, ama demokratikleşme istemeyen güçler yine Kürt Özgürlük Hareketi'ni eylem yapması için yönlendirmişler! Böylece Kürt sorununu çözmeyen ve oyalayarak Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etmeye çalışan AKP'nin bu yüzünü gizlemeye ve tasfiye politikalarına karşı gelişecek direnişi durdurmaya çalışıyorlar. Bu propagandayla Kürtlerin hakları ve özgürlükleri için mücadele etmesinin önüne geçmek istiyorlar.

Ancak demokratik çözüm olmazsa Kürtlerin geliştireceği mücadele AKP'nin demokrasi karşıtı güç olduğunu daha fazla açığa çıkaracaktır. Nasıl ki 2004 yılı mücadelesi Kürtleri güçlendirdiyse, yeni dönem direnişi de demokratik gelişimi engelleyen, demokratik birikimi tüketen ve yozlaştıran ve Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etme rolünü üstlenen AKP'yi bitirerek, Türkiye'de demokratikleşmenin önünü açacaktır. Bunu herkes yaşayarak görecektir.

Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı 'çamur at izi kalsın' politikası izleyenler, şimdi bu karalamalarını PJAK'ın mücadelesine karşı da kaydırmışlardır. PJAK'ın İran'da yürüttüğü mücadelenin de 'Federe Kürdistan Bölgesi'deki kazanımları sabote etmek amacıyla yapıldığını' söylüyorlarmış! Federe Kürdistan Bölgesi'nde böyle bir psikolojik savaş yürütüyorlarmış! Görüldüğü gibi 35 yıldır Kürt Özgürlük Hareketi ne zaman ve nerede direniş içinde olsa orada bazı yüreği zift bağlamışlar ya da Kürt karşıtı psikolojik savaş merkezleri harekete geçiyor.

Hiç yorum yok: