11 Mayıs 2010 Salı

Bir Masal Kuşu: ALBATROS

'Bir masal kuşu konar düşlerime Açılır kapısı çocuk yalnızlığımın...'

Kahraman kardeşlerin 'Bir Masal Kuşu' adlı şarkısının bu dizelerinde söylendiği gibi, artık masal kuşları konmuyor düşlerimize bile. Eskilerde, o özlediğimiz uzak geçmişte kaldı efsaneler, masallar... Büyüdük ve 'gerçek' denilen o yabancılık ile tanıştık. Kayboldu, anlatıldıkça onulmaz mutluluk duyduğumuz efsaneler... Onlar değil de biz kaybolduk belki de, gerçeğin yanılgısında. Çocukluğun sisli anıları olarak kaldılar. Kirliliklerden uzak bir dünyanın öyküsüydü onlar.

Sanki efsaneleri, masalları yadsımakla başlardı yaşam. Önce çocukluğumuzun masallarını yadsımamız öğretildi bu yüzden. Yadsıdığın kadar büyüyecek ve insan olacaksın! Oysa yadsıdıkça doğamızdan uzaklaştığımızın ayırdına varmadık, varamadık. Varoluşumuzun kaynağı doğadan koptukça, uzaklaştık kendimizden de. Kendini yitiren insan, yitirilen doğa, yitirilen güzellikler, yitirilen farklılıklar demekti, biz görmedik. HÂl görmediğimiz gibi.

BİLGİ AĞACINDA YAŞAYAN SİMURG

Bilirsiniz Simurg efsanesini... Pers masallarında anlatılır. Kuşların sultanı güzeller güzeli bir kuş vardır. Adı: Simurg. Uzun boynunda beyaz bir halkası, dinleyenleri hayran bırakan sesi, altın tüyleri olan kocaman bir kuş. Kaf Dağı'nın ardında görkemli sarayı olan Bilgi Ağacı'nda yaşar, her şeyi bilirmiş. Tüm kuşlar, bu çok merak ettikleri sultanlarını görmek için yanıp tutuşurlar. Kuşların tek umudu olur Simurg. Ve, kendilerini bekleyen zorlu yolculuğu göze almaya karar verirler. Kaf Dağı'na doğru yola çıkarlar. Tek amaçları, kusursuz güzelliğe sahip olan Simurg'a ulaşmaktır. Simurg'a ulaşmak için; İstek, Aşk, Marifet, İstisna, Tevhid, Hayret ve Yokluk adında yedi vadiyi aşmak zorundadırlar. İsteği az olanlar dönmüş önce, sonra aşk denizine kapılanlar, ayrılık vadisinde kopanlar, umutsuzluğa düşenler, öfkesine ve beşeri zaaflara yenilenler... Uzun ve bir o kadar da engellerle dolu yolu, inanç ve azimle uçan sadece otuz kuş aşabilmiştir. Ancak Kaf Dağı'na vardıklarında, görürler ki ne efsanevi kuş Simurg vardır ne de görkemli sarayı.

EFSANELERİ GERÇEK KILANLAR VAR

Sır sözlerdedir yine. Farsça'da 'Si'; 'otuz' demektir. 'Murg' da 'Kuş.' Simurg 'Otuz Kuş' anlamına gelmekte ve efsanevi sultan da o Kaf Dağı'nı aşma cesaretini kendinde bulan otuz kuşun ta kendisidir.

Yadsımak en büyük yanılgımızdı, çünkü efsaneler hâlâ sürüyor, doğa ve insanlık var oldukça bitmeyecek de. Ufkumuz, diğer tüm canlıların varlığını sadece kendine hizmetin gerekçesi gören insan çıkarcılığının gidebildiği kadar. Bu yüzden, dünyadan yiten her bir şey ile kaybolduğumuzu görmüyoruz. Oysa efsaneleri gerçek kılanlar var.

Yokediciliğini 'gerçek'in ardına gizleyen 'insanlar dünyasında', hâlâ Simurgların izini sürenler var. Biz insan olanlar farkına varmasa bile. Bilmediği Kaf Dağı'na doğru zorlu yolculuklara çıkan ve her yolculuğun kendine dönmek olduğunu bilen birileri... O birilerini, Latin Amerikalı yazar Eduardo Galleano, en sade sözlerle bakın ne güzel anlatmış:

'Rüzgarda yaşıyor. Her zaman uçuyor, uçarak uyuyor. Rüzgar onu ne yoruyor ne tüketiyor. Uzun yaşıyor. Altmış yaşında bile dünyanın çevresinde tur üstüne tur atmayı sürdürüyor. Rüzgar ona fırtınanın nereden geleceğini haber veriyor. Ve kıyının nerede olduğunu söylüyor. O hiç kaybolmuyor, doğduğu yeri hiç unutmuyor ama toprak onun değil, deniz de. Kısa ayakları yerde kötü yürüyor, suda da canı sıkılıyor. Rüzgar onu terkettiğinde bekliyor bazen rüzgar gecikiyor ama her seferinde geri dönüyor. Onu arıyor, onu çağırıyor, onu götürüyor. O da bırakıyor götürsün, bırakıyor uçsun, kocaman kanatlarıyla havada süzülüyor.'

ALBATROS SUDA UYUR SUDA BESLENİR

Adından efsane diye bahsettiğimiz birileri, yine kuşlar... Dünyanın bilinen en uzun kanatlarına sahip fırtına kuşları Albatroslar. Onlar, Kaf Dağı'na doğru yolculuğa çıkan Simurglar gibidir. Hiç göremedim -fotoğraf ve görüntüler hariç- Albatros kuşlarını. Ama okuduğum, izini sürdüğüm her bilgi, beni Simurg efsanesine götürdü.

Albatros, dünyanın bilinen en geniş kanatlı kuşu. Kanat uzunluğu, 3.50 metreye kadar ulaşıyor. Pek çok türü olan Albatrosların, kanatları hariç vücutları beyaz. Çok az gri ve kahverengi olanları var. Uzun zaman, kanat çırpmadan süzülerek uçabiliyorlar. Açık denizlerde ve okyanuslarda; saatlerce, günlerce, aylarca değil yıllarca uçuyorlar. Suda uyur, suda beslenirler. Söylenildiğine göre, 50 yaşına gelmiş bir Albatros, ortalama 6 milyon kilometre uçmuş oluyor. Uçmak için çok fazla kanat çırpmıyor, az enerji ile binlerce kilometre uçabiliyor. Bunu da kanatlarındaki kilit sistemi sayesinde başarıyor. Okyanus dalgaları ve rüzgarın estiği yönde ilerliyor. Hız kazanmak için, önce kanatlarını dev bir M şekline sokuyor, birden denize pike yapıyor. Suya dokunacak kadar yaklaştığında kanatlarını açıp, dalgalarla uyumlu bir şekilde ilerliyor. 70-80 yıl yaşadığı söyleniyor.

Albatroslar, sadece yumurtlamak ve kuluçkaya yatmak için, Antartika kıtası yakınlarındaki adalara yani yurtlarına, koloniler halinde dönerler. Erkek Albatros önceden gelip yuvayı tamir ediyor, dişiler geldiğinde rahat bir yuva ile karşılanır. 80 günlük kuluçka devresinde dişi ve erkek sırasıyla tamamlar. Biri yumurtanın üzerinde iken, diğeri yiyecek bulmaya çıkar. Yumurtadan çıkan yavru, 9-10 ay boyunca sindirilmiş besinlerle beslenir.

KENDİ İÇİNDEKİ KAF DAĞI'NA UÇUŞ

On aydan sonra uçma vaktinin geldiğini anlar. Cinsinin her üyesi gibi onu da fırtınalar çeker. Ancak kanatları hantal bedenini taşıyamaz. Bu yüzden önce kayalıklarda yürümekle başlar yolculuğuna. Sonra karada koşar, kanat çırpmaya başlar. Hantal bedeni giderek uçuş kıvamına gelir. Derken yüksek bir yerden kendini denize bırakarak, yolculuğuna başlar. İlk uçuşunda biraz yalpalar ama çabuk aşar bunu.

Uçma zamanına ulaşan her Albatros, yumurtadan çıktığı toprakları terkedip, kendi içindeki Kaf Dağı'na doğru yolculuğa çıkar. Hiçbir korku onu gitmekten alıkoymaz. Birçok canlının düşmanı olan okyanusun azgın dalgaları, fırtınaları, soğukları da onun Kaf Dağı'dır. Albatros, ancak bu yolculukla Albatros olabilir. Bilgilere göre bir Albatros, ilk kanat çırpmanın ardından en erken beş yılda döner yurduna. Ancak kimisi, en fazla da insanların neden olduğu engellerden dolayı yolculuğunu tamamlayamaz. Hayatta kalan genç Albatroslar, beş yıl ya da daha fazla zaman ardından doğduğu adalara, eş bulmak için dönerler. Yaşları geçkin olanlar da, tekrar eşleriyle buluşmak için doğdukları adalara dönerler. Albatroslar tek eşlidir, eşi öldüğünde bile hayatının geri kalanını tek başına geçirirler.

ÇAĞRILAN DA, ÇAĞIRAN DA KENDİSİ

Belki Simurglar gibi Albatrosların aşması gereken yedi vadi yok. Ancak bu masal kuşunun da parsellenmiş yeryüzünde birçoğu insandan kaynaklı zorluklarla mücadele edeceği uzun bir yaşamı var. Kirlilik, büyük balıkçı ağları vb... Arayışın, aşkın ve cesaretin simgesi Albatros, gerçek yolculuğun, varlığın kendi içine yaptığı yolculuk olduğuna işaret ediyor. Çağrılan da, çağıran da kendisi... Hissiyatını yitirmiş bir yeryüzünde, ruhunu arayana bir çağrı belki de...

Tayfalar sık sık yakalar, iş olsun diye,
Koca deniz kuşlarını, albatrosları,
Keskin çukurlar üstünden kayan gemiye
Eşlik eden o kaygı bilmez dostları.

Ama bırakıldılar mı güvertelere,
O gök kralları ne sünepe, ne sarsak
Seriverir koca kanatlarını yere,
Yanlarında sürünen
kürekler gibi, ak.

O kanatlı yolcu ne miskin, ne sümsüktür!
Ne çirkin, ne gülünçtür o güzel kuş şimdi!
Topallar kimi, uçan sakata öykünür,
Bir pipoyla gagasını dürtükler kimi!

O bulutlar prensine benzer Ozan da,
Fırtınayla senlibenli, yaylara gülen;
Yere sürülmüştür yuhalar arasında,
Yürüyemez devce kanatları yüzünden.

 
CHARLES BAUDELAIRE

Deniz BİLGİN

Hiç yorum yok: