6 Nisan 2010 Salı

Neşe Düzel, Zubeyir Aydar'la Konuştu


Dünya değişti. Biz de değiştik. Silahlı mücadelede ısrar etmiyoruz. Eskiden her şey PKK’ydi. Şimdi her şey KCK. PKK, ‘KCK’ hareketinin içinde sınırlı bir bölüm... Avrupa’da Türkiye’ye paralel bir KCK operasyonu yapıldı. Türkiye, ABD’ye isim listeleri veriyor. Amerika’nın aracılığıyla Avrupa Birliği ülkeleri harekete geçiyor... Ermeni tasarısının kabulüne karşılık, ‘al sana Belçika’da operasyon’ dediler. Bunun arkasından ciddi çatışmalar gelecek. Kandil ve Türkiye’de askerî operasyonlar yapılacak.

Zübeyir Aydar: ‘Askerî operasyonlar başlayacak’

NEDEN ZÜBEYİR AYDAR

Türkiye bir yandan anayasa değişikliklerini konuşup tartışıyor. Bu değişiklikler gerçekleşirse, bu ülkede ilk kez darbe anayasasının hukuk sistemine dokunulacak. Böylece adaletin “adil” dağıtılmasının yolu açılacak. Sivil bürokrasinin vesayeti törpülenecek. Ama Türkiye’de hiçbir zaman iyi bir haber tam olarak gündeme hâkim olamıyor. İyi gelişmenin yanında mutlaka bir de kötü bir gelişme yaşanıyor. Tam darbe hukukunun temeline dokunulması tartışılırken, Güneydoğu’dan askerî yığınak haberleri geliyor. Kandil’den Murat Karayılan “kendisine suikast yapılacağını” söylüyor. Bütün bunlar, ciddi bir gerginleşmenin hatta önemli bir çatışmanın sinyalleri. Peki, ne oluyor? PKK ve KCK durumu nasıl görüyor? Tekrar bombaların ve mayınların patlayacağı, askerî harekâtların yapılacağı, gençlerin öleceği yoğun bir çatışma ortamına mı gidiliyor? PKK’nın anayasa değişiklikleri karşısındaki tavrı ne? Bütün bunları Belçika’da yapılan operasyonda tutuklanan ve hapisten yeni çıkan KCK liderlerinden Zübeyir Aydar ile Belçika’da konuştuk. DEP milletvekiliyken, partinin kapatıldığı gün yurtdışına giden ve onaltı yıldır Avrupa’da yaşayan Zübeyir Aydar, durumu nasıl gördüklerini, beklentilerini, kendi açılarından barışın hangi şartlarda olabileceğini anlattı.
* * *
NEŞE DÜZEL: Tutuklanabileceğinize dair bir ihtimal var mıydı aklınızda yoksa tutuklanmak sürpriz mi oldu? 

ZÜBEYİR AYDAR: Böyle bir şey beklemiyordum. Sürpriz oldu tabii. Benim bu ülkenin yasalarını ihlal eden bir faaliyetim yok. 

Hangi suçtan tutukladılar sizi?
 
Avrupa Birliği, 2002 yılında PKK’yi terör örgütleri listesine almış. Şimdi bize, “PKK terör örgütleri listesindedir. Sizler de terör örgütünün yan kuruluşlarında yönetici olarak faaliyetlerdesiniz” diyor. Bize, tek tek kişi olarak bunu yapmışsınız, şunu yapmışsınız diye bir suçlama yöneltmiyor da, hepimize genel olarak aynı şeyi söylüyor. “Avrupa’da kamplar kurmuşsunuz, gençleri toplamışsınız, onları eğitmişsiniz, Kürtlerden paralar toplamışsınız” suçlamasını yapıyor. 

Peki, sizi daha sonra hangi gerekçeyle bıraktılar?
 
Polisin iddiaları mahkemece inanılır bulunmadı. Ben hukukçuyum. Yirminin üzerinde gözaltı oldu. Herkese genel sorular soruldu. Biz sekiz kişi içeri alındık. Üç hafta sonra da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldık. Aslında bu bir soruşturma... Hakkımızda dava açılıp açılmayacağı henüz belli değil. Soruşturma sürüyor.

Size poliste neler sordular? 
 
Roj TV’yle, Mezopotamya Radyosu’yla ve Belçika’daki dernek faaliyetleriyle ilgili sorular sordular. Benim polisteki ifadem çok kısa. Sonra hâkime çıktık. O da benzer sorular sordu. Baktım ki niyeti bizi tutuklamak, ifade vermedim. Çünkü, “bizim sizi alıkoyma yetkimiz var” falan gibi laflar etti. “Avukatım yok, ifade vermiyorum” dedim. Ardından tutuklama mahkemesine çıktık, hem avukatlar hem biz savunma yaptık. Bizi gençleri eğitme, Kürtlerden para toplama gibi iddialarla suçladıkları tutuklama belgesi ise bütün bunlardan sonra geldi. 
 
Sizce, sizin tutuklanmanızın gerçek nedeni ne? 
 
Tamamıyla siyasi bir operasyon bu. Bir yerlerde “bunlar içeri alınmalı” diye bir karar alındı ve bizi içeri alabilmek için de bu suçlamalar yapıldı. Yani siyasi gerekçelerle bir dosya oluşturuldu.

Avrupa’da siyasi konjonktür mü değişiyor?
 

Aslında bütün bu yaşananlar, dönemin Amerikan Başkanı Bush’la Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın, 5 Kasım 2007’de Beyaz Saray’da yaptıkları ikili görüşmeden sonraki gelişmelerdir. Bush o görüşmede, PKK’nin hem Amerika’nın hem Irak’ın hem de Türkiye’nin düşmanı olduğunu söyledi. 

Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, o görüşmeden hemen sonra PKK’nın tasfiyesine karar verildiğini söylemişti. Sizce de PKK’nın tasfiyesine mi karar verildi o görüşmede?
 

Tabii böyle bir şey var. Kendi aralarında böyle bir tasfiye kararı var. Bu işin merkezi Amerika. Bilgiler, Türkiye’den geliyor. Amerika’ya listeler veriyorlar. Türkiye, “ben şu isimlerden, şu kurumlardan rahatsızım” diyor. Amerika da Avrupa Birliği’nde belli ülkelere, belli yerlere baskılar yapıyor. Böylece Amerikalıların aracılığıyla Avrupa’daki bazı ülkeler harekete geçiyor. Bütün bunlar Ankara için yapılıyor.

Türkiye’de de bir süredir “KCK operasyonu” adı altında gruplar halinde Kürt siyasetçiler tutuklanıyor. Avrupa’da da Türkiye’dekine paralel bir KCK operasyonu mu yapıldı?
 

Böyle bir operasyon yapıldı tabii ki. Bütün bu operasyonlar, son bir yıldır peş peşe yapılan operasyonların bir devamıdır. Bunun arkasından askerî operasyonlar gelecek. Türkiye’de ve Kandil’de askerî operasyonlar yapılacak. Hatırlayın.

Neyi?

Geçen sene 29 martta seçim yapıldı ve AKP bütün devlet ve ordu desteğine rağmen sandıkta istediği sonucu alamadı. Ve 14 nisanda polisiye operasyonlar başladı. Binlerce insan içeri alındı ve hâlâ alınmaya devam ediyor. Adına, “KCK operasyonu” deniyor ve her biri siyasi parti ya da dernek üyesi olan insanlar tutuklanıyor. Eskiden insanlar PKK’li diye içeri alınırdı, şimdi KCK’li diye alınıyor. Türkiye, son bir yıldır yedi-sekiz bin insan aldı içeriye. Bunların yarısı hâlâ cezaevinde.

KCK nedir?
 

Bizim genel hareketin bir toplamıdır KCK. Türkçe karşılığı Kürdistan Topluluklar Birliği, meclisler birliği gibi bir şey. Bir meclisi var. Bu meclis Kongre-Gel’dir. Bir de Kongre-Gel’in içinden seçilmiş yürütme konseyi var. Ben şu anda onun üyesiyim. Eskiden her şey PKK’ydi.

Şimdi her şey ne?
 

Şimdi her şey KCK.

KCK, PKK’nın üstünde mi?

Evet. PKK, KCK adı verilen hareketin içinde sınırlı bir bölüm.

Bu durumda en tepede sizler mi varsınız?

En tepede Abdullah Öcalan yer alır. Ondan sonra Meclis, ondan sonra da Yürütme Konseyi.

En tepede sizler varsınız yani... 

Evet. 31 kişilik Yürütme Konseyi’nin başkanı Murat Karayılan’dır.

Avrupa’daki operasyonlara dönersek... Sadece Belçika’da değil, Fransa’da, İtalya’da da tutuklamalar oldu ve bunlar aynı zamana denk geldi. Bu, ortak bir tavır varmış düşüncesi yaratmıyor mu sizde?

Tabii ki yaratıyor. Önce Fransa’da başladı. Ardından İtalya’ya, sonra da Belçika’ya uzandı. Bunların hepsi birbiriyle ilişkili.

PKK ve KCK’ya karşı Avrupa’da eskiye kıyasla ne tür yaklaşım farkları ortaya çıkıyor?
 

2001’de yaşanan 11 Eylül ikiz kuleler saldırısından ve İspanya’daki bombalamalardan sonra Batı ülkelerinde kanunlar değişti. Daha çok İslami gruplar hedeflendi ama gene de bu değişimden herkes nasibini aldı. Bize yönelik de bu tür şeyler oldu. Ayrıca başta da dediğim gibi, 2007’deki Erdoğan-Bush görüşmesinden sonra gelişmeler hızlandı. Mesela...

Evet...

Bizimle ilgili dosyada, “biz sizi üç senedir takip ediyoruz” deniyor. Çünkü bir yerlerde Afganistan’a asker gönderme, Fransa’dan Airbus uçağı satın alma gibi siyasi ve ticari pazarlıklar yapılıyor. Mesela... Bize bir ay önce 4 martta operasyon yapıldı. 4 martta Amerikan Kongresi’nde Dış İlişkiler Komisyonu’nda Ermeni tasarısı görüşülüyordu. Türkiye’yi bir taraftan sıkıştırdılar, bir taraftan rahatlattılar. Ermeni tasarısının kabulüne karşılık, “al sana Belçika’da operasyon” dediler.

11 Eylül’ün ardından, Avrupa artık hiçbir silahlı mücadeleyi desteklememe kararı almış olamaz mı?
 

Avrupa bizim silahlı mücadelemizi hiçbir zaman desteklemedi ki. Ayrıca Avrupa ülkelerinin bizimle ilgili iddiaları da gerçek değil. Biz burada silahlı faaliyetin bir parçası değiliz. Biz bu ülkede yasal çerçeveler içinde bulunuyoruz. Benim işim siyaset ve diplomasidir.

Avrupa PKK’ya ve KCK’ya karşı tavır alırsa, bu, sizin gücünüzü nasıl etkiler?
 

Avrupa zaten tavır almış ve 2002’den beri PKK’yi terör listesine koymuş. Ama şu var. Avrupa’da hükümetler her şey değildir. Avrupa’da kamuoyu var, mahkemeler var. Kanunlar var. Üstelik bu şekilde operasyonlar yapıldıkça bizim etrafımızda daha çok kenetleniyorlar. Avrupa’da yıllardır bizimle hiç ilişki kurmamış insanlar şimdi gelip bizden görev istiyorlar, ne yapabiliriz diyorlar. Yürüyüşler, mitingler için biz Belçika’da geçmişte en fazla bin kişi toplardık. Bize operasyon yapıldı ve bir gün sonra on bin kişi yürüdü. Türkiye yanlış yapıyor. Meseleye güvenlik gözüyle baktığı sürece bu sorunu çözemez. 

Avrupa da mı Kürt sorununa güvenlik meselesi olarak bakmaya başladı sizce? 

Avrupa pazarlık yapıyor. Avrupa bizim üzerimizden Türkiye ile pazarlık yapıyor. Bu ülkelerin sadece ihale değil, Ortadoğu’da, her yerde çeşitli çıkarları var.

Avrupa PKK’ya ve KCK’ya karşı tavır alırsa, politikalarınızda bir değişiklik olur mu? 

Yok. Bizim politikamız zaten çok net. Bizim politikamız demokratik, barışçıl çözüme yöneliktir. Biz yasalar çerçevesinde çalışıyoruz burada.

Amerika da sizi “uyuşturucu kaçakçıları” listesine aldı. Bunu neden yaptı sizce?
 

Çok ahlaksızca bir şey bu. Geçen 14 Ekim 2009’da üç tanınmış ismi listeye aldı. Beni, Murat Karayılan’ı ve Rıza Altun’u. PKK’yi terör listesine almak yetmedi, bir de bu yapıldı. “Al Capone yöntemi” diyorlar buna. “Mafya lideri Al Capone suçluydu. Onu bir türlü içeri tıkamıyorduk. Vergi kaçakçılığından tıktık. Bunlara da, uyuşturucu kaçakçılığı suçlaması yükleyelim” diye düşünüyorlar. 

Amerika tarafından suçlu ilan edilmeniz nasıl sonuçlar verir sizce? 

Eğer Avrupa’da buna inanılsaydı, şu anda benim içeride olmam gerekirdi. Avrupa’da yine de oturmuş bir hukuk sistemi var. Bu ülkelerde her şey hükümetlerin istediği gibi gitmiyor. Bu ülkelerde hukuk ve vicdan da var.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmak için girişimlerde bulunması ve bazı yasalarını değiştirmesi, Avrupa’nın PKK’ya ve KCK’ya bakışını nasıl etkiledi? 
 

Olumsuz etkiliyor. AKP, demokratikleşmede ve Kürt sorununu çözmede ciddi adımlar atmadığı halde, bu konularda kendi propagandasını Avrupa’da çok iyi yapıyor. Aslında sekiz yıldır iktidarda olan AKP’nin Kürt sorununu çözme niyeti falan yok. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu, Anayasa Mahkemesi’ni, oralarda çöreklenmiş Ergenekon kırıntılarını, takıntılarını, yandaşlarını savunmuyorum. Hepsine de karşıyım. Çünkü bu Ergenekon örgütünden en çok ben ve arkadaşlarım zarar gördüler ama AKP, anayasa değişikliğinde de sadece kendi ihtiyacı olanları değiştirmeye çalışıyor.

Askerî vesayetin ve yargı vesayetinin bu ülkede hafifletilmeye çalışılması sadece AKP’nin ihtiyacı olan bir şey mi sizce?
 

Tamam... Keşke öyle olsa... 1982 Anayasası’nın elle tutulur bir yanı yok ama AKP yüzde 10 seçim barajını kaldırmıyor.

Baraj düşürülmezse, anayasa değişikliğini desteklemeyecek misiniz? BDP referandumda CHP ve MHP’nin yanında mı yer alacak?
 

Birinin yanında olmak diye bir şey yok. AKP oturup BDP’yle müzakere yapmıyor. Türkiye’de çok ciddi bir anayasa değişikliği lazım. Az bir şeyle bütün değişiklik taleplerinin üstünü örtmek doğru değil. 

Yargının bugünkü durumu da Kürtlerin büyük bir sorunu değil mi? Yargının durumu sadece Türklerin temel sorunu mu?
 

Kesinlikle bizim de sorunumuz. Sistemin değişmesi gerekiyor. Bu, Kürtlerin de menfaatine ama ben AKP’nin niyetini konuşuyorum. Yüzde 10 barajı dünyanın hiçbir yerinde yok.

Doğru...

Bakın... AKP sekiz yıldır iktidarda. Suça batmış koruculuk sistemini bile kaldırmadı. Türkiye hâlâ Kürtlerin varlığını kabul eden bir duruma gelebilmiş değil. “Bu ülkede Kürt diye bir halk var. Bunların hakları var” noktasına hâlâ varılamadı. Türkiye, Kürtleri hâlâ folklorik bir unsur olarak algılıyor. Türk kimliğinin bir alt kimliği olarak görüyor. Her şeyi tek millet kavramı içinde asimile etmeye çalışıyor. Mevcut durum buyken, AKP hükümeti kendisini dışarıya sanki bir şeyler yapmış gibi pazarlıyor. AKP, açılım falan diyor ama Kürtleri hâlâ karşısında bir irade olarak istemiyor.

Kürtlerin niye yarısı AKP’ye oy veriyor sizce? Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?
 

AKP’nin değil, devletin Kürdistan’da bir tabanı var. Korucusu var, kurulmuş düzen ilişkileri var. Bunlar AKP’ye oy veriyorlar. Dünün CHP’lileri, DYP’lileri, ANAP’lıları hepsi şu anda AKP’de. Avrupa’ya gelince... Türkiye konusunda kolayca ikna olmaya çok müsait. Çünkü şu anda Amerika da, Avrupa da orduya karşı, AKP’yi destekliyor. AKP bir nevi ABD projesi gibi ortaya çıktı. Amerika’nın Soğuk Savaş döneminde politikası ordu merkezliydi.

Şimdi değil mi?

Şimdi Amerika’nın Türkiye’de eskisi gibi bir militarist yönetime ve Türk ordusuna ihtiyacı yok. Zaten bu yüzden orduya “değiş” diyor. Amerika’nın şimdi El-Kaide, Hizbullah, Hamas, İran karşısında AKP gibi bir ılımlı İslam’a ihtiyacı var. Bunu model olarak sunmaya çalışıyor ve bu yüzden de Türkiye ile ilişkisine “model ortaklık” diyor. 

PKK bugün bir yanda silahlı bir mücadele sürdürüyor. Bir yanda da Türkiye’den ayrılmak gibi bir amacı olmadığını açıklıyor. O zaman bu silahlı mücadelenin amacı ne?  

Bu mücadele, 26 yıllık bir olay. 26 yılı yaşanmamış olarak kabul edemeyiz. 26 yıldır yaşananlar bir gerçektir. Şu anda dağlarda, cezaevlerinde, Avrupa’da sürgünde binlerce insan var, onlar da gerçektir. Biz, “gelin bu işe bir çözüm bulalım” diyoruz.

Ne öneriyorsunuz?

Biz, silahlı mücadelede ısrar etmiyoruz. Bunu Türkiye ile tartışmak, müzakere etmek istiyoruz. Bize siyaset yolu açılsın. Bize kendi kimliğimizle siyaset yolu açılırsa, o zaman silah devreden çıkar. Biz, “her şeyi illa silahla halledeceğiz, Türk ordusunu şöyle yapacağız, böyle yapacağız, kurtarılmış bölgeler kuracağız” diye ısrar etmiyoruz. Geçmişte bunlar vardı. Dünyanın düzeni böyleydi. Siz de Soğuk Savaş döneminden geçmediniz mi? Siz de o teorileri okumadınız mı? Hepimiz bu teorilere göre şekillenmedik mi? Şimdi dünya değişti. Biz de değiştik, değişiyoruz. 

“Dünya değişti. Sivil siyasetin önü açılırsa, silahı bırakmaya hazırız” diyorsunuz ama Türkiye’de siyasetin önü ne zaman açılmaya çalışılsa, demokrasi yolunda adımlar atılacak olsa ve mevcut askerî sistem zayıflamaya başlasa, PKK’nın mayınlı, bombalı eylemleri, saldırıları artar. AB süreci hızlandığında da, sivil anayasa hazırlandığında da hep böyle oldu. Türkiye’nin demokratikleşmesinden PKK olumsuz etkilendiği için mi PKK ile demokrasi arasında böylesine ters bir ilişki var?
 

Hayır, öyle değil. 5 Aralık 2008’den beri tek taraflı bir ateşkes yaşandı. Ama ordu, 30 martta operasyon başlattı. Bir yıldır KCK operasyonlarında binlerce insan içeri alındı. Bunlara rağmen biz Kürt açılımıyla ilgili yol haritası hazırladık. Burada insanlardan görüş topladık ve başkanımıza ilettik. O da yazdı, devlete verdi. Ama devlet bu yol haritasına el koydu, kamuoyuna açıklamadı. Sonra biz ülkeye barış grupları gönderdik. Kürtler biraz sevindi diye yer yerinden oynadı. DTP kapatıldı. Belediye başkanları içeri alındı. Şimdi bize Belçika’da da operasyon yapılıyor. Ayrıca her tarafta da askerî hareketlilik var.

Nasıl?

Bu askerler pikniğe gitmiyorlar. Ölüm haberleri geliyor. Türkiye çözüme yanaşmıyor. Operasyonlar her tarafta çok arttı. Biz kendimizi savunuyoruz. Benim korkum şu ki, ciddi bir çatışmalı döneme girildi. 

neseduzel@gmail.com

Hiç yorum yok: