8 Nisan 2010 Perşembe

Kırgızistan’da radikal devrimler, sıradan sonuçlar

RAHMİ YAĞMUR / 
BİŞKEK - Eski Sovyet Coğrafyasının en yoksul ülkesi olan Kırgızistan, radikal ayaklanmalar ve rejim değişikliğine yol açmayan keskin ihtilallerle herkesi şaşırtıyor. Orta Asya’nın bu küçük ülkesinde muhalefet ile iktidar arasında baş gösteren gerginlik, 12 saatlik radikal, hızlı ve heyecanlı bir ihtilalle sonuçlandı. Onlarca kişi öldü, yüzlercesi yaralandı. Ülkede kendini Sosyal Demokrat olarak tanımlayan muhalefet, Kurmanbek Bakiyev iktidarını devirerek yeni ve geçici bir hükümet kurdu.

Ülkede baş gösteren ayaklanmada süper güçlerin çıkar çatışmalarının yanında, özgün sosyal bölünme ve ağır ekonomik koşullar da önemli rol oynuyor. Ancak ihtilallerin sonuçları; sıradan bir demokraside ve sıradan bir seçim ile yapılacak bir yönetim değişikliğini aşmadığı için ciddi ve kalıcı iyileşmelere ve farklı rejimlere yol açmıyor. Yine ihtilaller ülkedeki Kuzey-Güney bölünmesinin üzerine gelişip onu derinleştirdiği için iç savaş riskleri taşıyor.

KUZEY-GÜNEY BÖLÜNMESİ

2005 yılında CIA’nin desteği ve kitlelerin radikal bir ayaklanmasıyla başa gelen Kurmanbek Bakiyev kısa sürede kendi klanı ile yeni bir saltanat kurdu. Ülkeyi kendinden önceki Asker Akeyev’den çok daha kötü yönetti. Zaten yoksul olan ülkede halen işsizlik düzeyi yüzde 50’lerin üzerinde yer alırken, yoksulluk sınırının altında yaşayanların oranı üçte biri aştı, dış borçta artış yaşandı. Ülkedeki yolsuzluk ve gelir adaletsizliği sürerken su ve elektrik gibi halkın temel ihtiyaçlarına getirilen yüksek zamlar rahatsızlıkları artırdı. Demokratikleşme konusunda ise geçmişten çok kötü bir tablo ortaya çıktı.

Bütün bunların yanında 2005 ayaklanmasıyla politik karakter taşıyan Kuzey-Güney arasındaki sosyal ve kültürel bölünme derinleşerek sürdü. Güney ile Kuzey arasında kültürel ve refah düzeyi açısından büyük bir fark yaşanıyor. Güney toplumu Kuzeye göre daha gelenekselci ve tutucu. Kuzeyde yaşayanlar Güneyin geri bırakılmışlığını gerekçe göstererek onları yönetme eğilimi göstermesi, ülkedeki coğrafik ve sosyal ayrışmayı politik bölünmeye dönüştürdü. Özellikle Sovyet sonrası iktidar savaşlarıyla bu politik bölünme giderek derinleşiyor.

Bakiyev’in kendi memleketi olan Oş ve Celelabat gibi bölgelere yönelik daha fazla yatırım yaparak, politik ve bürokratik kadrolaşmayı bu alandan gerçekleştirmesi, kuzeylilerde kızgınlığa yol açtı.

Ülkedeki bu ekonomik ve kültürel bölünme süper güçlerin bölgesel egemenlik arayışlarından doğan müdahalelerle birleşince radikal ayaklanmalara da zemin oluşturuyor. Bu işsizlik ve yoksulluğun yol açtığı sınıfsal farklarda ekleniyor. Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan’ın; Orta Asya’nın diğer ülkelerine oranla daha çok ayaklanma, çatışma ve devrimler yaşanması, Sovyet sonrası artan yoksulluğun da önemli etkisi var.

RADİKAL VE KANLI AYAKLANMALAR

Bu sorunların birikmesi ve yarattığı gerginlik 9 ay önce yapılan seçimlerde ortaya çıkan yolsuzluklarla daha da gerginleşti. Kitlelerdeki hoşnutsuzluklar ve Rusya’nın desteğini alan Muhalefet 27 Martta iktidara 17 maddelik koşul öne sürdü. Bu koşulların en önemlisi; muhalefet üzerindeki baskıların ortadan kaldırılması, elektrik ve su gibi temel ihtiyaçlar konusunda yapılan zamların geri alınması ve yolsuzlukların önüne geçilmesini kapsıyordu.

Buna ek olarak tarihsel ve geleneksel olarak önemli bir toplumsal kurum olarak bilinen Aksakallılar heyetinin iktidarın dış politikanı suçlayan sert bir bildiri yayınlayınca ülkedeki durum daha da gerginleşti. Ancak Bakiyev yönetimi, uyarıları dikkate almak yerine muhalefet liderlerini tutuklayınca ayaklanmalar başladı. Salı günü başlayan küçük gösteriler Çarşamba günü ihtilali andıran görüntülere dönüştü. Onlarca kişi öldü yüzlercesi yaralandı. Kırgızlar at üstündeki “talancı barbar” geçmişlerine yakışır şekilde bir ayaklanma yaptı. Kitlesel taşkınlıklar olsa da parlamento, istihbarat ve ordunun ana karargâhlarını ele geçirmesi ve devlet başkanlığı birasını işgal etmesi ayaklanmanın oldukça planlı yönlerine de işaret ediyor.

Şu anda geçici olarak devlet başkanlı koltuğuna eski dışişleri bakanı Roza Otunbayeva otursa da, muhalefet adına en güçlü isim; Ata-Meken partisinin Başkanı Ömürbeg Tekebayev olarak görülüyor.

Ancak bu ülkeden gelen bazı bilgilere göre Oş ve Celal-Abat gibi kentlerdeki kitleler iktidarın yeniden kuzeylilerin eline geçmesinden son derece rahatsız olduğu söyleniyor. Celal-Abat’taki gösteriler de bunun göstergesi. Ancak bölgeler arasındaki fark etnik ve dini olmadığı için bunan bir iç savaşa dönüşmeyeceği tahmin ediliyor.

DIŞ POLİTİKADA RADİKAL DEĞİŞİKLİKLER OLACAK MI?

Asya’nın kontrolü, Afganistan ve Pakistan’daki savaşlara hayati lojistik destek sağlama ve enerji ulaşımı açısından önemli bir yere sahip Kırgızistan’da, yeni iktidarının izleyeceği dış politika ayaklanmanın bir nedenini daha aydınlatacağı gibi, uluslar arası dengelere yapacağı etki açısından da merak konusu. Bu ülke 2005 yılından beri Türkiye’nin arabuluculuğu ile ABD’nin askeri ve istihbarat merkezine dönüşmüş durumda. Özellikle son yıllarda Afganistan’a lojistik, personel aktarımı ve Asya’nın büyük ülkelerine karşı istihbarat merkezi olarak kullanılıyordu. Bu ülkenin yürüttüğü dış politika Batılı büyük güçlerin ideolojik ve politik eğilimlerinin doğru anlaşılmamasından kaynaklanıyor. Onlar ABD’nin de SSCB gibi onların ekonomik yüklerini omuzlayacağını yanılgısını taşıyordu. Ancak Kırgızistan, Ukrayna ve (henüz tam açığa çıkmasa da) Gürcistan ABD yanlısı politika izlemeye başladıktan sonra da mali destek alıp, ekonomik sorunlarını aşamadılar. Çünkü Batı Sovyetler gibi küresel politika ve küresel yönetimde yoksul ülkelerin ekonomik sorunlarını omuzlamıyor. Tam tersine sömürgeci eğilimlerini eksiksiz sürdürüyor. Bu gelişmeler yoksul ülkelerin ABD ve Batıyla olan ilişkilerini gözden geçirmesine yol açıyor.

Ancak yine olanları ABD ve Batı'nın yeni Avrasya Projesinin çöküşü olarak değerlendirmek için erken. Muhalefetin eğilimleri ve Rusya’nın ilk yaklaşımlarından Rusya yanlısı bir ihtilal olduğu yönünde genel kanı olsa da, yeni iktidar değişiklikleri Ukrayna’da görüldüğü gibi dış politikada da radikal değişikliklere yol açmıyor. İçerde kapitalist rejimin korunması uluslar arası entegrasyonu sürdürmeyi zorunlu kılıyor ve büyük güçler arasında denge politikası yürütmek daha akli bulunuyor.

Hiç yorum yok: