10 Nisan 2010 Cumartesi

Kendi toplumsallığını inşaa eden lider: ÖCALAN

Yeni_Özgür_PolitikaÖcalan kendi toplumsallığını kurma kavgasını çocukluğunda vermekle başlıyor.Annesi “benim toplumsallığıma gir” diyor, ama o kendi toplumsallığını kendi arkadaşlıklarıyla kuracağını söylüyor. Ve doğrunun arayışına böylece girişiyor.
Abdullah Öcalan ismi 20. yüzyılın son çeyrek yüzyılı ile 21. yüzyılın ilk on yılında belirli yönleri ile sadece Kürtlerin, Türklerin değil, Arap, Farsların da yaşadığı Ortadoğu başta olmak üzere bütün dünyanın gündeminde bir isim. Peki Urfa’da doğan yoksul bir Kürt aile yapısından gelen Abdullah Öcalan kimdir? Daha ilk çıkış koşullarında “Apocular” adıyla bir harekete ismi verilen Öcalan ismi sonrasında nasıl düşünsel-siyasal ve sosyal alanda böylesine boyutlandı. Gerçekten de Öcalan, önce Kürtler sonra Kürdistan’ı sömüren ülkelerde ve giderek dünya çapında bir isim haline geldi. Kürtler açısından “Halk Önderi”, Kürdistan’daki sömürgeci-egemen kesimler içi “bölücü/ayrılıkçı şiddet”in sorumlusu olarak tanımlanmak istendi. Küresel egemen sistem için de ağırlık olarak “ulusal kurtuluşçu lider”, “sistemin radikal karşıtı” ya da “terörizm” nitelendirilmeleri içinde değerlendirilmek istendi. Sistem karşıtı hareketler de Öcalan olgusunu, gerçeğini tek yönlü, eksik olarak ele aldı. Ancak gelinen süreçte, Öcalan gerçeği, hem Kürtler için hem Kürdistan’daki egemenler ve küresel siyaset ile dünya kamuoyu için hala önemini koruyan ve anlaşılması gereken bir gerçektir. Bu gerçeğin en eski tanıklarından olan, Öcalan’ın 40 yıllık arkadaşı, PKK’nin çıkış koşulları öncesindeki ilk Apocular içerisindeki militan Ali Haydar Kaytan. Ailesi, Dersim Katliamı sırasında sürgün edilmiş. Daha sonra Dersim’e geri dönmüş. Dersim’den Ankara’ya Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden olan Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne (SBF) okumaya gidiyor. Öcalan ile tanıştığı dönem Türkiye devrimci hareketin yükselişte olduğu bir dönem. Aynı zamanda 12 Mart Askeri Faşist darbesinin gençlik başta olmak üzere bütün toplum üzerinde terör estirdiği bir dönem. Tabii ki baskılara karşı direnişi örgütleyen devrimcilerin de eylemde oldukları bir zamanda Ali Haydar Kaytan, Abdullah Öcalan ile tanışıyor., PKK’nin ilk kuruluş kongresiden geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirilen son kongresine kadar önemli süreçlerde yer alan, Öcalan’ın düşünsel çalışmalarını en yakından takip eden ve yayınlanan kitaplara emek harcayan, PKK’nin Parti Merkez Okullarında ve değişik alanlardaki ideolojik eğitimlerde “PKK’de Önderlik Gerçeği ve Felsefesi”, “PKK Tarihi”, “Kapitalizm”, “Politika, Kültür ve Ahlak” gibi önemli dersleri veren Ali Haydar Kaytan ile PKK’nin kurucusu ve önderi Abdullah Öcalan’ı konuştuk.

ÖCALAN İLE İLK TANIŞMA
Öcalan ile ilk tanışmasını ve o koşulları şöyle anlatıyor: “12 Mart Askeri darbesinin hemen sonrasıydı. Oldukça olağanüstü bir dönem yaşanıyordu. Türkiye’de karşı devrim harekete geçmişti. Bu dönemde üniversiteye girdim. Önce istanbul’a oradan da SBF’ye kayıdımı aldı. SBF’ye girdiğim zaman Önder Apo da kayıt yaptırmıştı. Ama kayıt aşamasında onu görmemiştim. En yüksek puanı alanlara Maliye bakanlığı burs veriyordu. Öcalan da bu listedeydi. Ama kayıt listesindeki adı ve soyadı dikkatimi çekmişti. Özellikle “Öcalan” soyadı. Soyadının çarpıcılığı benim dikkatimi çekmişti. Bu yüzden adı aklımda kaldı.

Bu süreçte ben sol sempetizandım. SBF’ye girip de solcu olmamak düşünelemezdi. Bir de Kürdistan’dan yoksul kesimden gelmiştim. O dönem solcu abilerimiz vardı ama tutukluydu çoğu. Geri kalanlardan bölük pörçük bilgiler alıyorduk. Sonra Mahirler katledildi. Belki de hayatımızı değiştiren temel bir olaydı. 30 Mart 1972 yılındaki bu katliam sonrasında yaklaşık bir hafta sonra Önder Apo tutuklandı. Tutuklanması Kızıldere katliamını SBF ve Cebeci’deki boykotu örgütleyen öncüler arasındaydı. Yaklaşık 7 ay Mamak cezaevinde kaldı. Tutukluluğundan sonra okula devam ediyordu.

Okula geldiğinde sınav dönemleri başlamıştı. Sınavlardan birinden çıkınca konuştuk. Sonbahardı. Bir sınav sonrasıydı. Kağıtlarımızı verip dışarı çıktık. Selam verip “Ben Abdullah Öcalan” dedi. “Sizi tanıyorum” dedim ve geçmiş olsun dileklerimi sundum. O, bana “biraz konuşabilir miyiz” dedi. “Olur” dedim. Ve SBF’dan dışarı çıkıp yürümeye başladık. Okulda konuşabilirdik ama o bunu tercih etmedi. Bugünden bakınca güvenlik nedeniyle yürüyüşü tercih ettiğini düşünüyorum. Okuldan Kurtuluş’a Sıhhıye’ye, Kızılay’a kadar yürüdük. Daha sonra başka yoldan SBF’ye geri döndük. 3 saat sürdü bu yürüyüş. Bu yürüyüşte bana çok sistematik olarak kendi görüşlerini ifade etti. Belki de ilk önce kısaca sol ile ilgili şeyler anlattı. Ama sonra temel konuyu anlattı. Bugün esas aldığı bir yöntem var: “Gerçek bütündür” yöntemi. Bu bütünselliği esas alarak ilk insandan günümüze toplumsallığı anlattı. İnsanlığın mücadelesini anlattı. İlk cümleleri çarpıcıydı. Toplumsal bir varlık olarak insan, toplumlar tarihi ve günümüze kadar geldi. Çağ olgusuna vurgusu önemliydi. Çağ değiştiren bir olgu olarak Ekim devrimini önemsemişti. Ekim devrimi ile birlikte günümüz dünyasının özelliklerini ve buna bağlı olarak Kürdistan durumunu anlatıyordu. Daha öncesinden duyduğumuz şeyler ama bunlar kıt imkanlarla sınırlı bir kavrayış vardı. Ama bu sohbet ile yeni bir hayatım olacak bunun farkındaydım. Farklı bir dünyam nasıl olacak diğerleri anlatamıyordu. Önderlik ise beklediğim şeyleri hatta daha ötesinde şeyleri anlatıyormuş gibiydi.

Yakın dönemin Kürdistan tarihini anlatıyor. Soykırımı anlatıyor. Mesela ben Dersim’den geliyorum. Ama o bana Dersim Katliamı’nı ve Dersim’deki direnişi anlatıyor. Hem de çok çarpıcı bir şekilde. Dersim neden direndi? Neye karşı kime karşı direndi? Bu sorular vardı ama bu karanlığa ışık tutamıyorsunuz ama O döneme bir ışık tutuyor. Ve benim için o karanlığı aydınlatıyor.

Ama bazı şeyleri çok iyi kavradığımı düşünüyorum. Kimlik duygusu, bir ülkeye ait olmak bilinci Kürdistanlı olmak, Kürt olmak…Bir tarihe sahip olmak ama tarihsizliği yaşamak. O açıdan da bana ilginç gelen duygu şu: Bir yanıyla bir sevgi yaşıyorsunuz. Köklerinizi buluyorsunuz.” Bu ayrıntıları anektodlarıyla anlatan Ali Haydar Kaytan, Öcalan’ın o dönem kendisi ile sohbetinden sonra yaşadığı duyguları ise şöyle anımsadığını söylüyor: “O, bizi kendi gerçeğimizle bizi yüzleştiriyor. Kürdistan gerçeği ile yüzleşiyoruz. Ve bize “utanma duygusunu” yaşatıyor. Çünkü Kürdistan gerçeğini unutmayı ve ondan kaçışı tercih edersek ihanete gider insan. Bu nedenle Önderlik kaçışı önlemek istiyor. Kürtlükten, kendi gerçeğimizden kaçışı engelliyor. Önderlik bizi bundan kurtarıyor.” Kaytan, Öcalan’ın kendisi ile ilişki kurmasını ise şu cümleler ile anlatıyor: “Ben bir Dersimliydim. Belki de benle ilişki kurmasını sağlayan Dersim kökenli olmam gerçeğiydi.”

DÜŞÜNCE GÜCÜ PEYGAMBERSELDİR
Öcalan’ın düşüncesi ve felsefesi ile de yakından ilgili olan ve Apocu Felsefe konusunda derin düşüncelere sahip olan Ali Haydar Kaytan, Öcalan’ın o dönemki düşünce yapısı ve düşünce kaynaklarına yönelik ise şunları söylüyor: “Düşünce gücü üzerinde yoğunlaşırken aklıma peygamberler gelir. Önderliğimizde de öyle... Duyduğumuz şeyler Kürdistan gerçeği içinde düşündüğümüzde özgündür. Gerçekten farklıdır. “Kürdistan Sömürgedir” tezini söylemesi gibi. Biz ondan duyduk. Biz onun bakış açısına katıldık. Hepimiz onun düşüncelerine gittik. Biz deyim yerinde ise onun görüşlerine gittik. “Senin değerlendirmelerine inanıyoruz” dedik. Bunları söylerken “biz seni önderlik olarak kabul ediyoruz” demedik. Ama o doğal olarak istinasız ve kendiliğinden bütün toplantıları ve tartışmaları yöneten, gündem oluşturan yoğunlaştırandır. Toparlayandır. Başkalarından da görüş alandır. Tabii ki bazı katkılar sunanlar var. Ama sonuçta “ona katılıyoruz”... Yani sonuçta doğal önderimizdi. Müthiş bir şey bu.

DOĞAL ÖNDERLİK GERÇEĞİ VAR
Herkesin ortak emeğe katılmasını istiyor. Fakat başkalarının katkısı çok sınırlı. Yani doğru olan ve gerçekçi olan da bu. Siyasal bilgiler de boykot vardı. Ben ve Mustafa Karasu arkadaş oradaydık. Önderlik ara sıra uğrardı. Bir keresinde geldiğinde biz etrafında toplandık. Ona gelişmeleri anlattık. O da yapmamız gerekenleri söyledi. Bu arada Arap kökenli Türk solundan bir devrimci, Önderliğe “sen ortalıkta görümüyorsun sonra gelip talimat veriyorsun” gibisinden sözler etti. Biz hemen araya girip “o senin muhatabın değildir. Senin muhatabın biziz” diye ani refleks gösterdik. Yani anlatmak istediğim ta o zamanlardan önderlik özelliği doğal olarak bizim için vardı. Orda bir fark ortaya kondu. İşin gerçeği buydu. O bir önder. Biz hiçbir zaman Önderliği seçime koymadık. Yönetime seçmedik. Uzun süre böyleydi. Çünkü zaten o yöneticimizdi. Sanıyorum 3. Kongre’den sonra seçime girdi. O da semboliktir. Bu konuda bir içtenlik var. Doğallık var. Sade bir durum. Bu açıdan gerçekten çarpıcı.

Önderlik oluştu böyle. 15 Ağustos’tan sonra bizde çok şey değişti. İlk olarak halk tarafından “Biji Serok Apo!” sloganı atıldı. Kadrolardan önce halk attı bu sloganı. Önderlik gerçeğinin bilincine ilk halk vardı. Biz de de köklü bir yaklaşım değişimi oldu. Önce Ali arkadaşa diye yazdığım raporlar vardı. Ya da PKK Genel Sekreterliği’ne hitaben yazıyorduk ama 1985’ten sonra “Başkanım” şeklinde hitap etmeye başladık.”

TÜRKİYE DEVRİMCİLERİNİ TOPARLAMAK İSTİYORDU
Kürt Halk Önderi Öcalan 1970’lerde Deniz Gezmişler, İbrahim Kaypakayalar ve Mahir Çayan gibi devrimci liderleri katledilen Türkiye devrimci hareketini toparlamak için çalışmalar yürütür. Bunun için özel yoğunlaşmaları ve çeşitli planları vardır. Ali Haydar Kaytan o dönemleri ve Öcalan’ı etkilendiği devrimci düşünceleri ise şöyle anlatıyor: “Biz Siyasal Bilgilerdeydik. SBF Mahir Çayan’ın okulu... Çayan’ın önemli etkisi var. Önder APO da bu geleneğe yakındı. Cezaevinden çıkınca bu geleneği canlandırmak istedi. Bunun yanında Dev-Genç’i ve dar bir Kürt devrimci grubu örgütlemek istedi. SBF’deki öğrenci derneği de Önderliğin telkinleri ile oluştu. Yönetime de onun telkine ben de girdim. Ben, Deniz Gezmiş ve THKO taraftarıydım. Bugün geriye baktığımda, Önderlikte ayrı gördüğüm şeyler nelerdi ya da neden Apocu oldum diye sorduğumda; Urfa’dan gelmiş bir genç. Herhangi bir grubu yok ama daha önce kimsenin parmak basmadığı Kürt sorununa parmak basmıştı.

BİR ARKADAŞLIK VE DOSTLUK USTASIDIR
Öcalan’ın doğal önderliksel özelliklere sahip olduğunu söyleyen Ali Haydar Kaytan, Öcalan’ın kişilik özelliklerini ve o dönem devrimciler içindeki etkinliğini coşkulu bir o kadar da duygusal cümleler ile şöyle anlatıyor: “Okulda çok etkindi. Dinleniyordu. İkna gücü temeldi. İstediğiniz kadar bir yanlışa çekin o gelmez. Tarzı etkileyiciydi.. Tabii kişiliğinin cezbediciliği... Kararlılığı. Savunduğunu yaşamasıdır. Büyük sadelik sahibi. Şöyle de denilebilir: Gücü ve kuvveti yerindedir. Kudret sahibidir. Bir şeyi temsil etme yeteneği. Daha çekici olan düşüncedeki derinlik kadar kişilik özelliklerindeki büyük bir derinlik sahibi olmasıdır. Çevresindekileri incelikle izler. Yanlışlarını onlara hissetirmeden giderir. Bizim yanlışlarımızı düzeltiyor. Okuduğum bir kitaptan yaptığım yanlışı bile bana hissettirmeden değiştiriyor. İnsanı yol ayırımına getiren ama tercihi insana bırakan. Yolun karakterini ortaya koyan. Ama kendi kararlarında da sonuna kadar emin ve kararlı yürüyen biri, dava adamı. Sadelik önemli. Çıplak bir insan. Kendisini önder saymıyor. Ona o rol veriliyor O bu sorumluluğu kabul ediyor. Kendisi de şunu söylüyor: “Ben önder değilim önder gibi geçinenlerin pisliklerini temizliyorum.”

Bunu gerçekten yaşamında ortaya koyuyor. Sizinle arkadaşlık yapmak istiyor. Ondaki en görkemli şey bu. Bir arkadaşlık ustasıdır. Yaşamın ancak güçlü arkadaşlıklarla mümkün olabileceğine inanıyor. Hakikati arkadaşlıkta gören bir insan. Toplumsallık dostluk ve arkadaşlık üzerine kuruludur. Arkadaşlık ve dostluk olmadan toplum olmaz. Bu ikisi toplumsallığı mayalıyor.”

KENDİ TOPLUMSALLIĞINI İNŞAA EDİYOR
Öcalan, Kürtler ve Kürdistan ile ilgili sistemli mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayan ilk sohbetini Ankara sokaklarında İlk kez kapsayıcı bir şekilde Ali Haydar Kaytan ile paylaşıyor. Öcalan, Mamak’taki tutukluluk sürecinden sonra Türkiyeli iki genç olan Haki Karer ve Kemal Pir’in evinde kalıyor. Haki Karer ve Kemal Pir ile orada başlayan arkadaşlığı aynı mücadele örgütünde örnek bir yoldaşlık ve arkadaşlık ilişkisi olarak daha sora tarih sayfalarında yerini bulacaktır. Öcalan kendi toplumsallığını kurma kavgasını çocukluğunda vermekle başlıyor.

Annesi “benim toplumsallığıma gir” diyor, ama o kendi toplumsallığını kendi arkdaşlıklarıyla kuracağını söylüyor. Ve doğrunun arayışına girişiyor. Bu işte büyük yalnızlık olsa da arayışına devam ediyor.” Bu örneği veren Kaytan, Öcalan’ın yeni toplumsallığının Kürdistani özellik taşısa da Öcalan’ın değer verdiği ilk arkadaşlarının Türkiyeli olmasına vurgu yapıyor. Kemal Pir, Haki Karer ve Duran Kalkan gibi.

“Kemal Pir ve Haki Karer İlk dönem arkadaşlıklarımızdan en etkili ve çarpıcıdır. Önderliğin arkadaş arayışına ilk cevap verenlerdir” diyen Kaytan bu iki insan hakkında Öcalan’ın söylediği şu sözleri bize aktarıyor: “Önderliğimiz ‘Haki Karer ve Kemal Pir için Karadeniz’in bozulmamış iki insanıdır’ diyordu. Haki ve Kemal onun ilk arkadaşlarındandır. Büyük bir ruh yüceliğine sahiptir Haki ve Kemal. ‘Onlar bu hareketin soy damarıdır’ der.

Onlar Önderliği anlamada sürekliliği sağladılar. Pratikte süreklilik. Süreklilikte kesintiyi sağlamak ise bir devrimcinin ölümüdür. Haki ve Kemal kesintisizdiler. Önderliğimiz Haki arkadaş ile diyalog yapardı. Bizle ise monolog yapar. Kemal Pir ise iyi bir dinleyicidir. Çünkü o tutarlı bir izleyici yoldaşıydı. Haki ise Önderliğin ruhsal ikizidir. Bunun için ilk bileşim önemli. Yürüyüş Kürdistan’da başlıyor. Başlangıç Kürdistan ama tüm insanlığın özgürlüğü içindir. PKK hareketinin doğasında kuruluşunda milliyetçilik yoktur. Kürdistan gerçeğine uygun insanlık yürüyüşüdür.

ANLAMAK ÖZGÜRLÜĞÜN KENDİSİDİR
“Anlamak özgürlüğün kendisidir” diye sözlerine başlayan Ali Haydar Kaytan, Öcalan’ın düşüncelerinin derinliğine yorumlamaya devam ediyor. O dönemki Kürdistan ve Türkiye’deki toplumsallığı ve toplumun içne düşürüldüğü yaşamı anlama ve değiştirmek için “Bu hayat yaşamaya değer mi?” sorusuna yanıt arandığına dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürür: “Mecvcut haliyle bu hayat ihanet uğramıştır. Bu nedenle “Nasıl yaşamalı?” sorusunu soruyor. Yaşam doğrunun olduğu yerdedir. Bütün yürüyüşünün kökeninde bu arayış vardır. Doğru olan nedir? sorusu diğer büyük felsefeciler gibi Önderliğimizin de temel sorduğu sorudur.

Önderliğimiz düşüncede hep gelişen ve derinleşen, kendisini yenileyen ve kendini aşandır... Geleneği dikkate alan, ezilenlerin geleneği içindeki bütün düşünce akımlarını değer kabul eden, onlara katılması gerekenin ne olduğunu arayan biri. İnkar yok aşma vardır. Aşmak sizin üzerine eklediğiniz şeylerdir. Mutlak anlam arayışı vardır. Son çözümlemelerinde bu vardır.. Hakikati sırrına ermek, hakikatin peşinde koşmak. Bunda bir mesafe alma durumu var.

Kavrama yeteneğimizi ve özgürlüğümüzün sınırlarını belirliyor. Hakikati toplumda arıyoruz. Toplumsallığın içinde arıyoruz. Hakikatin zemini orası. Felsefe çok net. Ne ararsanız inandadır. Tasavuf ve Alevi inancına da yakın. Önder Apo benim için Doğu’nun düşüncesinin zirveleşmiş kişiliğidir. Sentezdir. Hakikati temsil eden doğunun büyük bilgelerinin düşüncelerini esas alıyor. Düşünce ve anlama gücü açısından önemlidir. O arkadaşları olarak Hallacı Mansur’u, Babek’i, Pir Sultan’ı, Mahir Çayan’ı. Sührevedi’yi izlediğini söyler. Bu toprakların düşünce gücünün zirveleşmiş halidir. Kadının özgürlüğü için büyük çabası vardır. Önder Apo doğru tarihsel gerçekleri büyük tanığıdır. Ben böyle tanımlıyorum. Bu yönü ile sistemi zorlayan ve sistemin yalanlarını ortaya çıkardığı için Önder Apo’ya sistemli saldırılar vardır. Çünkü o Doğu’yu hakkettiği yere getirmek istemektedir.

BAKİ GÜL

Hiç yorum yok: